IŞİD adlı terör örgütünün ne olup olmadığı aylardır tartışılıyor.
IŞİD’in nasıl kurulduğundan, hedef ve stratejilerinden bahseden akademisyenleri, gazetecileri ve uzmanları dinliyoruz.
Arap ülkelerinin yanı sıra Kosova’dan, Malezya’dan, Çeçenistan’dan,
Afganistan’dan, Pakistan’dan ve daha birçok Asya ülkesinden gelip,
Suriye’de, Irak’ta IŞİD saflarında savaşan teröristlerden uzun uzadıya
bahsedildi.
IŞİD’in Türkiye’de neden çok taraftar bulduğu anlatıldı.
Lideri El Bağdadi’nin 4 yıl Amerikan hapishanelerinde kaldığı hatırlatıldı. ABD ile arasının iyi olduğu söylendi.
ABD, El Fetih’e alternatif olsun, Filistinliler bölünsün hesabıyla
Hamas’ı nasıl ortaya çıkardıysa, aynı şekilde IŞİD’in de gelişimine
destek verip, önünü açtığını, El Kaide’ye alternatif yapmakta, Esad’ı
devirmekte kullanmak istediğini, ama Hamas gibi IŞİD’in de kontrolden
şimdilik çıktığını da ben yazmıştım.
Buna rağmen birçok sorunun yanıtları henüz verilebilmiş değil.
IŞİD hakkında kafa karışıklığı yaratan konulardan biri de, “Avrupalı Cihatçılar” denilen teröristlerdir.
Medyadaki haberlerde, IŞİD üyesi Fransız, İngiliz, Alman, Hollandalı, Danimarkalı ya da Belçikalı teröristlerden bahsedilir.
Avrupa ülkelerinden gelen Cihatçıların sayısının ise 3 bini aştığı belirtilir.
Kamuoyunun
önemli bir bölümü, Avrupalı Cihatçılar tanımlamasını duyduklarında, bir
Fransız, Alman ya da İngiliz’in din değiştirerek, Müslüman olup IŞİD’e
katıldığını zanneder.
Oysa durum çok farklıdır.
Evet, Avrupalı Cihatçıların arasında sonradan Müslüman olan Avrupalılar da vardır.
Ancak bunların sayısı yüzde 1 bile değildir.
Kimdir bu Avrupalı Cihatçılar?
Söz konusu cihatçılar, Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan göçmen işçilerin 3. Kuşak çocuklarıdır.
Kökenleri Fas, Tunus, Cezayir, Pakistan, Türkiye başta olmak üzere birçok İslam ülkesine dayanmaktadır.
Bulundukları ülkelerin vatandaşlıklarını ya doğduklarında ya da sonradan almışlardır.
Nasıl oluyor da Avrupa’nın göbeğinde doğup büyüyen, batılı bir eğitim
sisteminden geçen bu çocuklar IŞİD gibi kafa kesen bir terör örgütüne
yöneliyor, saflarına katılıp savaşıyor sorusu akla gelecektir.
Bu durumun en önemli nedeni, Avrupa’daki hükümetlerin yabancıları
dışlayan, onlara 2. Hatta 3. sınıf vatandaş muamelesi yapan,
gettolaşmayı teşvik eden ve ayrımcılık içeren politikalarıdır.
Avrupalı hükümetlerin, ayrımcılığa uğrayan, dışlanan, kötü yaşam
şartlarına mahkûm edilen Müslüman kökenli yabancıları kazanmaya yönelik
politikaları ise daha yeni yeni uygulanmaya başlanmıştır.
Bu politikaların gündeme gelişinin gerçek nedeni ise Müslümanlar
arasında hızla yayılan Batı ve Amerikan düşmanlığından duyulan
rahatsızlık ve korkudur.
Doğruyu söylemek gerekirse, Batı
düşmanlığının giderek büyüdüğünü, ülkelerindeki radikal İslamcı grupları
güçlendirdiğini gören Avrupa Birliği ülkeleri, daha ılımlı ve
entegrasyonu öne çıkaran, yabancı düşmanlığını dışlayan politikalara
yönelmekte geç kaldılar.
Çünkü doğdukları andan itibaren sadece kendi gibi olanların bulunduğu
gettolarda yaşayan, kapalı bir toplum düzeninde ve bedenleri ile
Avrupa’da, beyinleri ile ise radikal İslamcıların yarattığı bir
atmosferde büyüyen bu insanları kısa sürede kazanmak kolay değildir.
Çünkü söz konusu gettolar, dışlanmışlık duygusunu sömüren ve büyüten radikal İslamcı grupların hâkimiyet alanına dönüşmüştür.
Avrupa’nın orta yerindeki gettolarda açtıkları camilerde, mescitlerde
propaganda yapan, taraftar toplayan radikal İslamcılara karşı ülke
yönetimlerinin harekete geçmekte geç kalması da, IŞİD ve benzeri terör
örgütlerini güçlendirmiştir.
Sadece Avrupa değil, vatandaşlarını
göçmen işçi olarak buralara yollayan ve gönderdikleri döviz dışında
onları hatırlamayan, sorunlarına eğilmeyen ülkelerin hükümetleri de,
radikal İslamcıların güçlenmesinden sorumludur.
Eğitimde, iş
hayatında, sosyal yaşamda fırsat eşitliği olmayan, dışlanmışlığı,
yabancı düşmanlığını sonuna kadar yaşayan gençlerden bazıları,
kendilerini kanıtlamanın, toplumdan intikam alabilmenin yolu olarak IŞİD
türü örgütlere katılmayı seçtiler.
Yıllardır içlerinde biriktirdikleri haksızlık, kin, nefret ve
ezilmişlik gibi duyguları böylelikle silebileceklerini düşündüler.
Unutulmaması gereken bir başka etken ise 11 Eylül saldırılarının
ardından Amerika Birleşik Devletleri’nin başlattığı propaganda sürecinin
Batılı ülkelerde yol açtığı İslam aleyhtarı havadır.
Amerikalılar, Afganistan ve Irak işgali sırasında başvurdukları
yöntemlerin, kullandıkları dil ve uyguladıkları politikaların tüm
Müslümanları terörist olarak gösterdiğini anlayamadılar.
Batı’yı etkisi altına alan İslam aleyhtarı hava, Arap ve İslam
ülkelerinden gelen herkesin potansiyel terörist görülmesine yol açtı.
İşte tüm bu yanlışlar, Müslümanların Batılılar tarafından ezildiği,
horlandığı, dışlandığı, yokluğa ve kötü yaşam koşullarına mahkûm
edildiği düşüncesini güçlendirdi.
Kendini kanıtlama ve ABD’den, Avrupa’dan intikam alma duygularını besledi.
El
Kaide, Taliban ve IŞİD türü terör örgütlerinin ekmeğine yağ sürdü.
Onlara, ihtiyaç duydukları taraftar ve savaşçı kaynağı sundu.
ABD’nin hatasını telafi etmek için ortaya attığı ve Türkiye’de AKP
iktidarı üzerinden örneklemeye çalıştığı “Ilımlı İslam” modeli de
tutmadı.
İslam’ı kendine göre yorumlayıp, saptırmış Örgütte, “Ya bizdensin ya da onlardan” düşüncesi hâkim kılınmıştır.
Bu nedenle, IŞİD saflarında savaşanlar, Şii, Ezidi, Kürt ya da başka
bir etnik ve mezhepsel kökenden, karşılarına kim çıkarsa çıksın, onları
da Batının, ABD’nin müttefiki görmekte, düşman saymaktadır.
Avrupalı Cihatçıların Gerçek sayısı nedir?
Avrupa Birliği Komisyonu’nun, Avrupalı Cihatçıların sayısını 3 bin olarak verdiğini belirtmiştik.
Avrupa ülkelerinde yaşayan 8-9 milyon Müslüman kökenli yabancı var.
Bunların arasından birkaç bininin IŞİD ve benzeri örgütleri katılmasını,
Irak ve Suriye’de savaşmasını, sayıya bakarak önemsemeyenler olabilir.
Öncelikle belirtelim, bu sayı doğru değildir.
Avrupalı yetkililer ülkelerinde oluşabilecek bir paniğin önüne geçmek
için sayıyı az gösterme düşüncesiyle hareket etmiş olabilirler.
Oysa bazı Avrupa ülkelerinin istihbarat servislerinin raporlarında verilen sayılar çok farklıdır.
Alman İstihbarat Servisi Bundesnachrichtendienst BND, Almanya’dan IŞİD’e katılanların sayısını 2 bin olarak belirlemişti.
BND, bu sayının en alt limit olduğunu da özellikle vurgulamıştı.
Fransız
İstihbarat Servisi DGES, Fransa’dan IŞİD’e katılan Müslüman kökenli
yabancıların sayısının 4700’ü aştığını aylar önce raporlarında yazmıştı.
Söz konusu raporlarda, 4-5 bin kişinin de örgüte katılma potansiyeli taşıdığı belirtilmişti.
Katılımcıların önemli bir bölümünün ise Cezayir kökenli Fransız vatandaşlarından oluştuğuna dikkat çekilmişti.
“Paris’in başta Seine Saint Denis olmak üzere kuzey banliyöleri,
Lille ve Marsilya kentleri IŞİD’e militan sağlayan merkezlerdir” tespiti
de, DGES’in raporlarında yer almaktadır.
İngiliz Haber Alma Servisinin (Secret Intelligence Service),
İngiltere’den IŞİD’e katılımla ilgili çalışmalarında, örgütün Musul’u
ele geçirmesinden önce verdiği rakamlar önemlidir.
The Guardian gazetesinde yayınlanan, ancak yalanlanan verilere göre,
aralarında Londra’nın da bulunduğu 4 büyük İngiliz kentinden IŞİD’e 4200
katılım olmuştur.
Yaklaşık 5 bin kişi de Irak ve Suriye’ye gitmeye hazırdır.
İngiliz istihbaratına göre IŞİD’e katılanların yüzde 60’ını Pakistan ve Hindistan kökenli İngiliz vatandaşları oluşturmaktadır.
Belçika İstihbarat Örgütü VSSE ise ülkedeki IŞİD yandaşlarının sayısının tüyler ürperten bir noktaya ulaştığını belirtmektedir.
Servisin Haziran ayındaki raporuna göre Brüksel, Anvers ve Brügge gibi kentlerden yaklaşık 2200 kişi örgüte katılmıştır.
Bu sayının 3 katı kadar da, örgüt saflarında savaşmaya meyilli taraftar vardır.
Söz konusu katılımcıların yüzde 80’i Fas, Tunus, Cezayir, Pakistan kökenli Belçika vatandaşı Müslümanlardır.
Danimarka İstihbarat Servisi PET’in CİA ile paylaştığı bilgilere göre
IŞİD’e katılan Danimarka vatandaşı yabancı kökenlilerin sayısı 700
civarındadır.
Bu rakamın sürekli artabileceği tehlikesine işaret
eden PET, IŞİD’e katılanların daha önce hangi ülkenin vatandaşı olduğuna
dair bilgiyi ise vermiyor.
Hollanda Haber Alma Servisi AIVD, ülkeden IŞİD’e katılım konusunda net bir rakam vermekten kaçınıyor.
IŞİD saflarında savaşmaya giden ‘Yüzlerce’ Hollanda vatandaşından bahsediyor.
Teröristlerin kökeni olarak ise “Kuzey Afrika ülkelerinden gelen göçmenlerin çocukları” ifadelerini kullanıyor.
Söz konusu ülkelerin istihbarat servislerinin ortak vurgusu ise
Avrupa’dan giden tüm IŞİD’li teröristlerin Türkiye üzerinden Suriye ve
Irak’a geçtiğidir.
IŞİD’lilerin ellerindeki Avrupa Birliği
pasaportları ile Türkiye’ye rahatça girdiği, örgütün tuttuğu evlerde
kaldığı, sokaklarda dolaştığı, hasta, hatta yaralıların tedavisinin Türk
hastanelerinde yapıldığı, istediklerinde kolaylıkla ülkelerine
döndükleri de belirtilmektedir.
IŞİD’in Türkiye’deki örgütlenmesine, ilişkilerine ve gücüne de ayrıca değineceğiz.
Gürbüz Evren /Gerçekgündem
Yorum Gönder