Kendi çıkarlarını vatanın üzerinde gören birkaç para babasının televizyonları ve gazeteleri iktidar baskısı ile halka doğruları anlatmamaktadırlar. Oysa basın demek, gazetecinin habercinin namusu onurudur ve halka doğruları anlatmaktır. Bir iki ulusal medyanın dışında ne yazık ki Türk basını görsel medyası ile bu durumdadır.
Böylece AKP
iktidarı kadar bu patronlar da suç işlemekte, vatana ihanet etmektedirler.
***
Durum böyle olunca hem verilen tavizler hem de Türk askerinin Doğu ve
Güneydoğu’da etkisiz bırakılması PKK terör örgütünü adeta azdırdı. Tehdit üzerine tehditler yağdırmaya
başladılar.
En önemlisi de;
Ömür boyu
hapis cezasına çarptırılan bebek katilinin AKP iktidarı ile adeta
ilahlaştırılması…
Ve İmralı’nın
bir caninin karargâhı yapılmasıdır…
Hükümete15 Ekime kadar süre tanınması…
KOBANİ düşerse Ankara düşer(!)
PKK ve yanlılarını isyana çağırmak…
Bunca yakıp yıkmalara rağmen halen utanmadan Kandil’den ;”Silahlı birliklerimizi Türkiye’ye geri
gönderdik ” sallamaları Türkiye Cumhuriyeti için utanılacak bir durumdur.
***
BOP için oynanan stratejik oyun devam etmektedir.
Türk Hükümetinin buna göz yumması, bizatihi içinde olması, ana muhalefet
partisi YCHP ‘in tutarsız politikaları,hatta PKK dan yana tavır alması ile
Türkiye’nin hızla içinden çıkılmaz karanlıklara yol aldığını görmekteyiz.
AKP hükümeti terörist başı ile hem ABD hem Kandil’in şantaj, baskı ve
tehditlerine teslim olmuş, iktidarda kalabilmek uğruna gerçekleri saklamayı
dolayısı ile işbirliğini tercih etmiş görünmektedir.
Bunun lamı
cimi yok, durum ortadadır.
Binlerce insan yaralandı, yakılan araç sayısının 1.177 olduğu söyleniyor.
212 okulun , hastanelerin, iş yerlerinin kundaklanması, tümü insanlık
dışıdır.
Onun için PKK’nın yaptıkları IŞİD ‘ten farksızdır demiştim geçen yazımda.
Onlar kafa kesiyorlar, bunlar şehirleri yakıp yıkıyorlar.
Kalleşçe askerimizi, polisimizi arkadan vuruyorlar veya araçları
deviriyorlar.
Hepsi mi kaza?
İşte burada insan düşünüyor.
Bu yıla kadar böylesine sık olmayan polis, asker taşıyan araçların
devrilmesi ve diğer kaza duyuruları inandırıcılığını kaybetmiştir bence…
Karşılarında engelleyecek bir güç olmayan PKK’nın yaptıkları üstün
olduklarını göstermez.
Bunlar güçlü olsalar, IŞİD’e karşı savaşırlar Türk ordusundan yardım
istemezlerdi.
Bunlar, Kürt halkını temsil etmeyen, emperyalizme uşak olmuş BOP projesinin
hayata geçmesi için büyük Kürdistan’ı kurma çabasında olan hainlerdir.
***
Aklıma takılan bir konuyu da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Türk
Milletinin uğrunda canını verdiği, vereceği değerleri, bayrağımız ve Atatürk
heykellerine korkmadan canice saldıranlar kimler acaba; bunu da merak
etmekteyim.
Aklıma Sivas ve Menemen olayları geliyor!...
Düşünüyorum:
Tayyip Erdoğan 2003 yılında göreve getirildiğinde Türkiye’de terör olayları hemen hemen sıfır noktasındaydı.
Peki, ne oldu da bu duruma geldik?
4 Haziran 2003’de TBMM’de kabul edilen ve jet hızıyla geçirilen Uluslararası İkiz Yasalar’ın AKP
tarafından Türk Milletine kendi deyişiyle
hazmettire hazmettire hayata geçirilmesiyle başladı.
Bunlar “ Siyasi ve Medeni Haklar” ile “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar”
dı güya…
Ne kadar masum görünüyor değil mi?
İkiz Yasaları bilmeyenler Türkiye’de neler olduğunu da anlayamazlar
haliyle.
1966 yılında kabul edilen ve 1976 yılında yürürlüğe giren bu sözleşmeler,
daha önce de Türkiye’nin önüne konulmuş, ancak ulus devlete yönelik tehditler oluşturacağı düşüncesiyle onaylanmamıştı.
Abdullah Gül Hükümeti birinci sözleşmeyi, ABD’nin Irak’a saldırı
hazırlıklarını yoğunlaştırdığı 23 Aralık 2002’de TBMM’ne sunmuştu.
Yani başımıza bu bela onun sayesinde gelmiştir. İkinci sözleşme ise ABD’nin
Irak işgalini tamamlamasından hemen sonra, 25 Nisan 2003 günü gönderilmişti.
Dikkat edersek bu yasaların temelinde I. Dünya Savaşı sonunda ABD
Cumhurbaşkanı Woodrow Wilson tarafından hazırlanan ilkelerin 12. Maddesi
yatmaktadır.
Wilson İlkelerinin bu maddesi barış görünümü altında çok uluslu
imparatorlukları, devletleri etnik kökenlere, mezheplere bölmek, parçalamak içindi..
Ne var ki, Kurtuluş Savaşı ve II. Dünya Savaşının çıkması ile Wilson
Prensipleri amacına ulaşamamıştır. Savaştan sonra prensiplerine uyulmadığını gören ABD
belli bir dönem Avrupa siyasetinden çekilmişti.
Keşke temelli yok olsaydı da bir daha hiçbir ülkeye karışamasaydı ama ne
yazık ki halen varlığını sürdürebilmek için dünyayı kana bulamaya devam
etmektir.
***
Her iki sözleşmenin 1. maddesi aynıdır:
1. Bütün
halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar
kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve
siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler.
2. Bütün
halklar, ... doğal kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına
serbestçe tasarrufta bulunabilir. Bir halk sahip olduğu maddi kaynaklardan
hiçbir koşulda yoksun bırakılamaz.
3. ... bu
sözleşmeye taraf bütün devletler, kendi kaderini tayin hakkının
gerçekleştirilmesi için çaba gösterir ve Birleşmiş Milletler şartının
hükümlerine uygun olarak bu hakka saygı gösterir.
***
İşte İkiz sözleşmelerin bu maddeleri AKP tarafından ÇEKİNCESİZ olarak kabul
edilmiştir.
Böylece ülkemizde yıllardır büyük mücadele ile binlerce şehit verdiğimiz
bölücülük faaliyetlerine uluslararası hukuk açısından, her alanda destek veren
bir hukuki zemin sağlanmıştır.
Bu
sözleşmelerin imzalanmasıyla ulus millete dayalı üniter Türkiye’yi öngören T.
C. Anayasası da adeta geçersiz kılınmıştır.
Burada işlenmiş olan suçu sadece AKP ‘de aramamalıyız. İçeriğini doğru dürüst anlamadan imza atan partilerin tüm vekilleri
de suçludurlar.
Sonuç olarak; bugün yaşadığımız, KCK yapılanmaları, PKK vs. Oslo Süreci,
demokratik özerklik ilanları gibi bölücülük uygulamalarının temel dayanağı İkiz
Yasalardır. Bu yasaların ulus devlet ve üniter devlet yapılanmasını kabul
etmediği bir gerçektir.
Bundan ötürü AKP, çözüm süreci, demokrasi dediği açılımı halka
anlatamamaktadır.
Bundan ötürü PKK kudurmuştur ve de İmralı’daki bebek katiline tavizler
verilmektedir.
YCHP ‘nin açılımın ne olduğunu “ biz de bilmiyoruz” ifadeleri samimi
değildir.
Çünkü her şey ortadadır.
YCHP ve MHP
vatanın bölünmesini gerçekten istemiyorlarsa, devletimizin bekası ve
milletimizin egemenliğinin sürdürülebilmesi için bu yasaların tamamen
kaldırılmasında el ele vererek mücadele etmelidirler.
Aksi takdirde bu yasalar kaldırılmadıkça bölünmenin önüne nutuklarla
geçemeyeceklerini artık öğrenmelidirler.
Ben bu arada
AKP ye de seslenmek istiyorum.
Milli devleti
bütün temel kuralları ile reddeden ve üniter Türk Devletinin yasal olarak
bölünme sürecini siz başlattınız. Yani vatana ihanet ettiniz.
Şimdi bu ihaneti temizlemek başta sizlere düşmektedir.
Ve son olarak
memleketimizdeki tüm hukukçulara sesleniyorum. Sadece ölüme
çare bulunmaz. Demokrasilerde çarelerin tükenmez olduğu bilinciyle ülkemizin,
çocuklarımızın geleceği için kolları sıvayın lütfen. Zaman geçiyor ve sadece
konuşmakla bir yere varılmayacağını hepimiz biliyoruz.
Öyleyse hukuken ne mümkünse yapalım ve emperyalizme karşı tıpkı
Atatürk’ümüz ve arkadaşları gibi dik duralım, hukuk savaşını derhal başlatalım.
Kardeşçe yaşamaya devam edelim.
Saygılarımla
Yorum Gönder