Evet, özel yetkili mahkemeler kaldırıldı ama, özel yetkili mahkemeler uygulamasının yargıya ve özellikle yargının üç kurucu unsurundan biri olan savunmaya yaptığı tahribatın kalıntıları hala devam ediyor.
Anayasamıza göre yargı yetkisinin asıl sahibi Türk Milleti olup, yargı yetkisi, Türk Milleti adına mahkemeler tarafından kullanılmaktadır. Yani, mahkemeler ve orada görev yapan hakimlerimiz emanetçi olup, oranın asıl sahibi Türk Milletidir.
Bu nedenle, millet adına yargı yetkisi kullanılırken, milletin bir ferdini savunan avukatlara ve savunma hakkına, hakimlerimizin azami derecede saygılı olmaları ve savunmaya kolaylık göstermeleri zorunludur.
Kısacası, mahkeme kadıya mülk değildir.
Bu gerçekleri dile getirme zorunluluğunu niçin duyduk dersiniz?
Emekli bir hakim ve savcı olarak, hukukçuluğun en üst ve son mertebesi olan avukatlık yapıyoruz ve İzmir ilinde halen yargılamasına devam edilen askeri casusluk davasında bir sanığın avukatıyız.
Bu dava başladığında ilk duruşmaya girdiğimizde, özel yetkili mahkemeler henüz kaldırılmadığı için, ilk duruşmaya girerken, duruşma salonuna girinceye kadar biz avukatlara çektirilen, sıkıyönetim dönemlerinde dahi yaşanmayan hukuk dışı ve işkence derecesine varan kısıtlayıcı uygulamaları, cep telefonlarımıza uygulanan ambargoları, henüz unutabilmiş değiliz.
Daha sonra, özel yetkili mahkemeler kaldırılarak casusluk dava dosyasının, normal ağır ceza mahkemelerine intikal etmesinden sonra çağrıldığımız ilk duruşmaya, özgürce ve güle oynaya gittiğimizde bir de ne görelim, eski hamam eski tas, değişen bir şey yok. Yine cep telefonlarımıza getirilen yasak ve el koymalar, kendimizi sözüm ona kaldırılan eski özel yetkili mahkemelerde hissettik.
Duruşmada, biz ve bir kısım avukat arkadaşımızın bu hukuk dışı uygulamayı eleştirmemiz sonucunda, ertesi duruşmada cep telefonu yasağı kaldırıldı ve bizlerin itirazı üzerine kaldırıldığı için, bu yeni uygulamadan haz duyamadık.
Gelelim bu yazıyı yazmamıza neden olan, casusluk davasını yürütmekte olan mahkeme başkanının hukuk dışı ve savunma mesleğine tepeden bakan davranışına.
Bugün (27/10/2014) saat 15.45 sularında, casusluk davasında yargılanmakta olan müvekkilimizle ilgili bir dilekçemizi sunmak üzere, casusluk davasını yürüten mahkemenin başkanından havale almak üzere kapısını çaldığımızda, odasında olmadığını gördük ve kalemden yaptığımız sorgulamada, sayın başkanın, casusluk davasının duruşmasının yapıldığı adliye binasının sosyal tesislerinin bulunduğu yerdeki duruşma salonunda çalıştığını ve oradan havale alabileceğimizi tespit etmemiz üzerine, dilekçemizi vermek ve havale almak üzere anılan yere gittiğimizde, bizi, üzerinde mübaşir üniforması olmayıp siyah bir takım elbise olan, daha sonra kendisinin mübaşir olduğunu beyan eden gençten bir görevli karşıladı ve başkanın çalıştığını, kendisiyle görüşemeyeceğimizi belirterek dilekçeyi kendisine teslim etmemizi beyan etti.
Evet, sayın başkan gerçekten çalışıyordu, zira bugün (27/Ekim/2014) aynı davanın bizim de katıldığımız duruşması yapılmış ve bazı avukat ve sanıkların, araştırılmasını istedikleri taleplerini içeren dilekçelerini inceliyor ve değerlendirmeye çalışıyorlardı.
Biz de aynı konuda, değerlendirmeye alınması için dilekçemizi sunacaktık. Bu nedenle huzurlarına çıkmak istemiştik. Sabahki duruşmada bize söz verildiğinde, talebimizi sözlü olarak yapmak yerine, daha hazırlıklı bir şekilde dilekçe sunmayı düşünmüş ve bir talepte bulunmamıştık. Sayın başkana, dilekçemizi havale ettirmek ve bu çelişkiyi ayak üstü izah etmek için, kendisiyle görüşme isteğimizde ısrarcı olmamıza rağmen, maalesef sayın başkan ile görüşemedik, bizi huzurlarına almadılar. Bunun üzerine, dilekçemizi, havale edilip dosyaya konulması için mübaşir olduğunu beyan eden görevliye teslim etmek zorunda bırakıldık.
Sayın başkan çalışıyordu ama, bu çalışma, hemen sonuçlanması gerekmeyen ve 30/Ekim/2014 tarihine kadar sürecek olan uzun bir çalışmaydı, hemen sonuçlanması gereken, bugün davayı bitirecek olan nihai bir kararın gizli ve acele bir görüşmesi ve müzakeresi değildi, avukat ve sanık dilekçelerindeki araştırılması gereken hususlara yönelik taleplerin yerinde olup olmadığını değerlendiren bir çalışmaydı. Üstüne üstlük Başkan, bu davaya ilişkin dilekçelerin havalesini kendisinin tekeline aldığı için, başkandan başka bir üye hakime gitme ve dilekçemizi havale ettirme imkanımız da yoktu.
Yargının üç kurucu unsurundan birisi olan savunmaya bir dakika ayıramayan ve bizi mübaşir ile muhatap bırakan bu uygulamayı, adına yargı yetkisi kullanılan Türk Milletine ve savunmaya karşı yapılan bir saygısızlık olarak değerlendiriyor ve Türk Milletine alenen şikayet ediyoruz.
Demokrasilerde herkes görevini yapar, kimse kimseden üstün değildir.
27/Ekim/2014
Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi avukat
Yorum Gönder