Demokrasinin En Temel İlkesi Seçilenlerin Hesap Verme Mecburiyetinde Oluşlarıdır

Demokrasinin En Temel İlkesi Seçilenlerin Hesap Verme Mecburiyetinde Oluşlarıdır
Geçen haftalarda seçim ve atanmadan sonraki ilk konuşmasında yeni Başbakanımız garip bir cümle sarf etti.”Bu ülkede artık hiçbir Başbakan, hiçbir kurum önünde hesap vermeyecektir.” Anlamındaki sözlerini duyunca kulaklarımıza inanamadık. Acaba yanlış mı duyduk? Dedik ama Demokratik olduğu iddia edilen Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı hesap verme konusundaki görüş ve niyetini böyle belirtmişti.
Burada hemen şu soru akla gelebilir; seçilenler mademki halkın gerçek temsilcileridir, onların halk namına kurulu düzende bazı değişiklikler yapmaları demokrasi gereği olamazmı? Cevabımız tabii ki evet olacaktır. Ama bu değişiklikler bir dayatma şeklinde ve mevcut yasal sistemi sarsar mahiyette olunca “hesap sorma” ve “ hesap verme” konuları gündeme gelir. Unutmamak gerekir ki Demokrasi erdemli ve özgür insanlar rejimidir. Seçilenler bu özgür insanlar karşısında hesap vermeye her an hazır olmalıdırlar. Mevkii ne olursa olsun bütün seçilenler, istendiği anda Halk namına kullandıkları yetkilerin hesabını vermek mecburiyetindedirler. Seçilenlerin Cumhurbaşkanı, Başbakan veya Bakan oluşu, seçimlerde %80, hatta % 90 oy almış olmaları bile onları bu sorumluluktan kurtaramaz.
Geçen 12 yıllık dönem içinde bu konuyu birkaç defa ele aldık ve hep de 2500 yıl önceki Atina Demokrasisindeki hesap verme konusunu örnek gösterdik. Bunun nedeni o kadar belli ki. Yönetime soyunanların bazı konuları öğrenmelerini veya hatırlamalarını istedik. Demokrasi dışındaki bir yaşamın hesap verme mecburiyeti olmayabilir. Ama demokratik yaşam içinde yönetime talip olanlar bir gün mutlaka Halkın Yargı gücü önünde hesap vermeye hazır olmalıdırlar. Bütün olumlu görünümüne rağmen hesap vermeden aklanmak mümkün değildir.
Bu konuda bir an 2500 yıl önce Demokrasinin ilk kurulduğu dönem olan Atina Site Demokrasisindeki sistemi hatırlayalım. Şimdi yine akla bir başka soru gelebilir Neden Yunanistan’dan örnek veriyorsunuz? El cevap! Çünkü konumuz demokrasi ve demokratik yaşam. Konu demokrasi olunca isteseniz de, istemeseniz de Eski Yunandan başlamak mecburiyetindesiniz.
 Bakın orada sistem nasıl çalışıyordu:   “Mahkemelerin idareciler üzerindeki kontrolü başlıca üç yoldan sağlanıyordu.
İlki, idareci olmayı isteyen bir adayın o makama gelebilmesi için Halk Jürisinin onu sınava sokma yetkisi vardı. Göreve atanma, günümüzdeki gibi bir partiye, bir ideolojiye veya kişilere bağlılıkla ilişkili olmayıp kişinin sınavdaki başarısı ve kişisel yeteneği ile orantılı olarak gerçekleştirilirdi.
Atina demokrasisinde ikinci olarak bir adayın seçilmiş olması halinde bile, gerekli görüldüğü takdirde seçilen adayın söz konusu makama gelmeye layık bir kimse olmadığı yolunda bir önerge verilebilir ve mahkeme yargılama sonunda onu eleyebilirdi. Bunun yanında görevliden, görev süresinin sonunda yaptığı bütün işlerin hesabını vermesi istenebilirdi. Bu hesap verme işi yine mahkeme önünde yapılırdı.
Nihayet her idareci, görev devresinin bitiminde özel bir toplantıda hesaplarını açıklar ve kamu ödemelerinin muhasebesini yapardı. Atinalı idareci aslında pek az bağımsız faaliyet hakkına sahipti ve istediği veya doğru bildiği her şeyi yapma hakkına sahip değildi. Yunan düşünce sisteminde daima birbirine yakından bağlı olan iki esas değere yer verilirdi. Bunlar; özgürlük ve yasalara saygı idi.
Bütün bu bilgilerin ışığında ülkemizdeki siyasi yaşamın ne olduğunu rahatlıkla değerlendirebiliriz. Bunun için en basit birkaç soruya cevap aramak yeterli olacaktır.
Acaba hangi demokraside Polis ve Yargı elemanları vasıtasıyla özel ve tüzel kişilerin telefon konuşmaları dinlenir, yazışmaları kontrol edilir ve bu konuşmalar, incelemeler yardımı ile gerektiğinde bireyler idari ve hukuki baskı altına alınırlar? Hangi demokraside hakkını aramak için miting yapan gençlerin üzerine acımasız polis saldırıları teşvik edilir? Hangi demokraside insanlar yukarıda belirtilen Yunan örneğinde belirttiğimiz gibi bireysel yetenek ve kabiliyetlerine göre değil de dinsel eğitim ve inançlarına göre bir göreve tayin edilirler? Hangi demokraside Basın yayın organları akrabalara ve ideolojik dostlara peşkeş çekilir, Yargıyı baskı altında tutmak için özel kanunlar çıkarılır? Hangi Demokraside aydınlar ve Ordu mensupları Dinsel kurumların isteğine göre uydurma polis ve yargı oyunlarıyla yıllarca hapislerde çürümeye sevk edilir? Bu sorular o kadar çoğaltılabilir ki.
Ama eminiz ki bütün bu hareketler AKP yöneticileri ve yandaş basının iddia ettiği gibi Türk Halkına daha fazla demokrasi getirmek için yapılıyordur! Mademki daha fazla demokrasi isteniyor, biz sadece Hesap verme konusunu da ciddiyetle ele almalarını, en azından 2500 sene öncesinde yapılanlara benzer şekilde Halk Jürileri yerine basın-yayın mensupları ve Yargı önünde hesap verilmesini isteyebiliriz.

Dr. M. Galip Baysan

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget