Şubat 2011
Abbas Güçlü Ahmet Tan Alev Coşkun Ali Eralp Ali Sirmen Ali Tartanoğlu Alican Uludağ Altan Öymen Arslan BULUT Ataol Behramoğlu Atilla Kart Aydınlık yazarları Ayşenur Arslan Barış Yarkadaş Bedri Baykam Bekir Coşkun Bilim Teknik Bozkurt Güvenç Burak H. Özdemir Bülent Soylan Can Ataklı Can Dündar Celal Şengör Cengiz Önal Cengiz Özakıncı Cevat Kulaksız Ceyhun Balcı chp Coşkun Özdemir Cumhuriyet yazarları Cüneyt Arcayürek Çiğdem Toker Deniz Kavukçuoğlu Doğan Kuban Dr. M. Galip Baysan Dünya haberleri Ece Temelkuran Eğitim Ekonomi Emin Çölaşan Emine Ülker Tarhan Emre Kongar Erdal Atabek Erdal Atıcı Eren Erdem Ergin Yıldızoğlu Erhan Karaesmen Erol Manisalı Ertuğrul Kazancı Ferhan Şensoy Fırat Kozok Fikret Bila genel Gündüz Akgül Güner Yiğitbaşı Güngör Mengi Güray Öz Gürbüz Evren Hakkı Keskin Hasan Pulur Hayrettin Ökçesiz Hikmet Çetinkaya Hikmet Sami Türk Hulki Cevizoğlu Hüner Tuncer Hüseyin Baş Işık Kansu Işıl Özgentürk İlhan Cihaner İlhan Selçuk İlhan Taşçı İnci Aral İrfan O. Hatipoğlu İsmet İnönü Kemal Baytaş Kemal Kılıçdaroğlu Köşe Yazıları Kurtul Altuğ Kürşat Başar Levent Bulut Levent Kırca Leyla Yıldız lozan Mehmet Ali Güller Mehmet Faraç Mehmet Haberal Mehmet Halil Arık Mehmet Türker Melih Aşık Merdan Yanardağ Meriç Velidedeoğlu Mine Kırıkkanat Miyase İlknur muharrem ince Mustafa Balbay Mustafa Mutlu Mustafa Sönmez Mümtaz Soysal Müyesser Yıldız Necati Doğru Necla Arat Nihat Genç Nilgün Cerrahoğlu Nuray Mert Nusret Ertürk Oktay Akbal Oktay Ekinci Oray Eğin Orhan Birgit Orhan Bursalı Orhan Erinç Ömer Yıldız Özdemir İnce Özgen Acar Özgür Mumcu Öztin Akgüç Rıza Zelyut Rifat Serdaroğlu Ruhat Mengi Sabahattin Önkibar Sağlık Saygı Öztürk Selcan Taşçı Serpil Özkaynak Sevgi Özel Sinan Meydan Siyaset Soner Yalçın Sözcü yazarları Spor Süheyl Batum Şükran Soner Tarım Tarih Tayfun Talipoğlu Tekin Özertem Tülay Hergünlü Tülay Özüerman Tünay Süer Türey köse Türkiye Türkkaya Ataöv Uğur Dündar Uğur Mumcu Utku Çakırözer Ümit Zileli Vatan Yazarları Video Yakup Kepenek Yaşar Nuri Öztürk Yaşar Öztürk Yazı Dizileri Yener Güneş Yeniçağ yazarları Yılmaz Özdemir Yılmaz Özdil Yurt Yazarları Yüksel Pazarkaya Zeki Tekiner Zeynep Göğüş Zeynep Oral Zulal Kalkandelen

DGM (Devlet Güvenlik Mahkemesi) ve savcılarını anımsayan var mı? Yoksa şu kısa zaman belleklerinizi mi kemirdi? O dönemin DGM savcılarına karşı çıkan hızlı demokratlar bugünün DGMlerine alkış tutuyor: Bu kadar yetmez, devam.
Utanılacak bir durum.
Bu defa isim vereceğim, kimse kusura bakmasın.
Mehmet Altan bir profesördür. İktisat profu. Odatv yazar ve yöneticilerinin içeri alınması üzerine yazıyor: Ergenekon davasının medya bacağına yönelik hareketlenme… Dünkü hamle acaba Ergenekonun medya boyutuna yönelik muhtemel bir hamlenin ilk sinyali mi? (15.2; Star)
M. Altan, Odatvyi aslında çerez görüyor. Baskından ve gözaltılardan memnun ama ona bu yetmiyor, bu operasyon diğerlerine yönelmeli; onlar kim, söyleyeyim: Ergenekon davasına kim eleştiri yönetiyorsa, kurum veya kişi! Tabii, Ertuğrul Özkök dahil! ( g.)
Altan özetle şu görüşte: Ergenekon ve Balyozcular darbecidir, suç işlemişlerdir; bu kesindir. Sürdürülen hukuki süreç, yargılanma ise olayın süsüdür, ne yazık ki yerine getirilmesi gereken bir süreçtir… Odatv de Ergenekoncudur, diğer gazete ve gazetelerdeki Ergenekoncular ve kurumlar, hepsi yok edilmedikçe Avrupa standartlarında bir ülke olamayız.
M. Altan profesördür ama bilim insanı değildir. Öyle bir temel sorunu, açmazı var! Bilim insanı olsa, düşünce biçimini değiştirir, bilimin insanın içindeki dizginsiz düşünce hayvanını sınırlayıcı kurallarına uyar. Boşa konuşmuyorum. Bilim insanının asgari ölçülerinden biri, bilimsel araştırma yapmak ve bunu uluslararası bilimsel dergilerde yayımlamaktır. Ama Altanın tek bir bilimsel makalesi bulunmuyor. Kendisine bunu sormuştum, dürüstçe hayır yokdemişti. Bu arada öğrencilerinin katkısıyla bilimsel makalesi oldu mu bilmiyorum.
M. Altan, YÖKün bir gecede profesör yapılan binlerce akademisyendenbiridir. YÖKe o zamanlar düşmandı ama takdim ettiği titri reddetmedi! Bugünkü profesör olma kriterlerine göre, M. Altan profesör olamaz. Bu akademik unvanı geri vermesini öneririm.
Altan, iyi bir bilim insanı olabilseydi hukuk dışına çıkmaz, Ergenekon davasını eleştirenleri, davaya karşı çıkanları Ergenekoncu olarak nitelendiremezdi öyle kolay kolay… Hukuka saygılı olurdu! İdamcı olmazdı! Şüphe duyardı öncelikle, yanılmış olmanın yüz kızartıcı duygusunu yüreğinde duyardı. Ama o kötü akademisyendir. Ülkemiz, bilimsel düşünceden zerre kadar nasibini almamış, Altan gibi kötü mü kötü akademisyenlerle (ve benzer kafalarla) doludur.
O Avrupa standartlarınaçok meraklıdır. Değil profesör, doktora bile alamazdı Avrupada! Bu standartlara uymalı ve öncelikle şu cüppesini bırakmalıdır. Çifte standart ayıp oluyor.
***
Demokrasi eksikliğinin bir Nolu nedeni, ülkemizdeki her türlü hayatın içine bilim kültürü ve anlayışının sinmemiş olmasıdır.
Bunun yansımaları siyasette, hukukta, felsefede, bilimde ve hemen her şeyde oluyor ve bunun toplumca acısını çekiyoruz.
Gazetecilik dahil.
Gazetecilerin hepsi hem hukuk biliminden hem de bilim metodolojilerinden nasibini almadan gazetecilik yapamamalı, köşe yazarı da muhabir de olamamalı; ben öyle düşünüyorum. Normal ve istikrarlı dönemlerde hadi neyse ama bugünkü kaotik ve iktidar baskısının ayyuka çıktığı, terör estirdiği zamanlarda, tam bir çuvallama yaşanıyor.
Toplum, Türkiye, insanlarımız, kurumlarımız kaybediyor.
Demokrasi kaybediyor. O herkesin sözde ve görünüşte çok arzu ettiği.
Bu kapasitede biri de Karanlık Oda diye yazmaz mı? Anlıyorum ki iktidarcı biri. Bir iktidar TVsinde de yine kendi benzerlerinden biriyle program yapıyormuş! Odatv ve Soner Yalçın, Ergenekon davasını bulandırıyormuş -tam savcı ağzıyla konuşarak- kamuoyunu tahrik ediyormuş. Baktım fotoğrafına, görüntüsüyle içindeki karanlık nasıl bir arada bulunuyor hayret ettim.
***
Balyoz davası senaryomu değil mi, buna karar verecek biz değiliz; hiçbir bilgelik, gazetecilik, ustalıkbu konuda peşin yargıda bulunma yetkisi vermez. İktidar ve ortaklarının istibdat rejimine doğru, darbelerle ilerleyişini görmezsek, kumpasları anlamazsak çuvallarız. Biz sadece gerçeği araştırabiliriz. Bazen yanılabiliriz de!
Demokrasiden yana olmanın adı, bugün, iktidarın tüm hukuksuzluklarına, alavere dalaverelerine, yargı darbesine karşı çıkmaktır insan hak ve özgürlüklerini, tereddütsüz savunmaktır.
Bu kadar basit.
Balyozun bütün belgelerini okumuş ve onlarca yazı yazmış, diplomatik dikkati ve dili en üst düzeyde meslektaşımız Sedat Ergin, pazartesi gecesi, NTVdeki programda, Oğuz Hakseverin ısrarlı sorusu karşısında şunu söylüyordu: Bütün belgeleri değerlendirdiğimde, Balyozun bir darbe operasyonu (hazırlığı) olduğunu söyleyemem.
Arkadaşlarım, 11 Nolu CDnin niteliği üzerinde biraz bilgilenmeli.
Tam bir sahtekâr CDdir o!
Bunu atalım, gerisini konuşalım ve tartışalım. Ey asker, bu sözler de ne, diyelim falan filan.
Bilimsel durmazsak ayıp ederiz, tüm insanlara, hukuka, Türkiyeye, demokrasiye karşı.

Orhan Bursalı /Cumhuriyet

Ergenekon soruşturması kapsamında sabah saatlerinden itibaren yapılan Odatv aramalarında yöneticisi Soner Yalçın'ın da aralarında bulunduğu toplam 4 kişinin gözaltına alınmasına karar verildi. Oda Tv'nin sahibi Soner Yalçın gözaltına alındı. Odatv'de başlatılan arama kapsamında belge ve bilgi kopyalama işlemi yaklaşık 13 saattir sürüyor. Özel yetkili Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz'ün Ergenekon soruşturması kapsamında talebi üzerine, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararı doğrultusunda, Oda Tv'nin merkezinde ve yöneticisi Soner Yalçın ile Barış Terkoğlu, Ayhan Bozkurt, Barış Pehlivan'ın ev ve iş yerlerinde yapılan aramaya devam ediliyor. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi ayrıca, Soner Yalçın, Barış Terkoğlu, Ayhan Bozkurt ve Barış Pehlivan hakkında gözaltı kararı verdi.

Site 'flaş' haber olarak duyurdu
Aramaların sürdüğü Odatv'nin yayını durduruldu. Site son olarak yapılan aramayı "flaş" koduyla okurlarına duyurmuştu.
Odatv, aramayla ilgili haberini "Bu sabah erken saatlerinden itibaren Odatv yönetiminden Soner Yalçın, Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ve Haber Müdürü Barış Terkoğlu'nun evinde arama yapılıyor. Polisler Odatv binasında aramalar yapıyor. Gelişmeler Odatv'de olacak" diye verdi.
Gündemi sarsan haberlerle adını duyuran bağımsız internet haber ve bilgi sitesi Odatv'nin yöneticilerinin evlerinin polis tarafından basılması vatandaşların tepkileriyle karşılandı.

Vatandaşlar operasyona tepkilerini internet sitesine şu ifadelerle yansıttı:
"Muhalif olmanın suç olduğu bir ortamda ODA TV yöneticilerinin bu tür bir operasyon bekledikleri kanaatindeyim, yılmadan karanlıkların aydınlığa çıkacağına inanarak direnmek gerek, ODA TV'nin susturulamayacak kadar büyüdüğünü ve bu yapılanın ODA TV'ye teveccühü daha da arttırmaktan başka bir işe yaramayacağını düşünüyorum.
Amaç Oda tv'yi de susturmak yıldırmak.
Yanınızda olamadığımız için üzgünüz. Ama siz bunların olacağını biliyordunuz ve cesaretinizden bir şey kaybetmediğinizden eminim. Yüzünüz gülsün, gözleriniz parlasın. Demek ki yazdıklarınız sonuna kadar doğru, sonuna kadar haklısınız. Yüreğimiz sizlerle...
AKP yokuş aşağı son sürat koşuyor... Duramaz, durursa yuvarlanıp yok olacağını biliyor... Önüne ne çıkarsa çarpıp yıkmaya çalışıyor... Odatv.com yıkıma giden AKP'nin çarpacağı en sert kayalardan biridir!!!
Onlar içeri girmeden önce keşke siz onları arasaydınız. Delilleri yanında getirmiş olabilirler. Emin olun yanındadır.
YAZIKLAR OLSUN BU İKTİDARA! Ortalıkta muhalif bırakmamaya yeminliler! Ama Türkler Araplara benzemezler. Devrimi yaptılar mı tam yaparlar. Sonra "demokrasi" dediklerinden hep bu tongalara düşüyorlar ama şimdi bundan ders de aldık. artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!"

Yalçın'ın evinde arama sürüyor
Bu arada, CHP İstanbul Milletvekili Çetin Soysal da arama yapıldığının duyulması üzerine Yalçın'ın evine geldi. Soysal, burada yaptığı açıklamada, ''Ne aradıkları belli değil. Bu konuda bir bilgim yok. Ben de Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu'nın görevlendirilmesi sonucu buradayım'' dedi.
Yalçın'ın tüm Türkiye tarafından tanınan bir gazeteci olduğunu kaydeden Soysal, ''Yeni bir televizyon kanalı kurulma aşamasındaydı, bu kanalın Genel Yayın Yönetmeni Soner Yalçın olacaktı. Son derece endişeliyiz. Aklımızda birçok soru işareti var. Bu sıkıntılı süreçler her geçen gün gördüğünüz üzere artıyor. Bu olaylar bugüne ait bir şey değil uzun süredir devam ediyor'' diye konuştu.
Soysal, Yalçın ile görüştüğünü ve sağlık durumunun iyi olduğunu da ifade ederek, ''Soner Yalçın'ın bir çağrısı var mı?'' sorusu üzerine de, ''Bir bedel ödenecekse öderiz. Yazdıklarımın ve yaptıklarımın hepsinin arkasındayım'' dediğini bildirdi.

Soner Yalçın gözaltına alındı
Ergenekon soruşturması kapsamında evinde arama yapılan Oda Tv yöneticisi gazeteci Soner Yalçın gözaltına alındı. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı uyarınca Soner Yalçın'ın Levent Sülün Sokak'ta bulunan evinde yapılan aramaların tamamlanmasının ardından Yalçın hakkında gözaltı işlemi yapıldı. Polislerin nezaretinde araca bindirilen Yalçın, aramaları izleyen gazetecilere el salladı. Evden çıkarılan bir çuval dolusu belge de Yalçın'ın bindirildiği aracın bagajına konuldu. Yalçın'ın evden çıkarılması sırasında çevrede yoğun güvenlik önlemi alındı.

4 kişi İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne getirildi
Ergenekon soruşturması kapsamında Oda Tv'nin yöneticisi gazeteci Soner Yalçın'ın da aralarında bulunduğu 4 kişi İstanbul Emniyet Müdürlüğüne getirildi. Alınan bilgiye göre, Ergenekon soruşturması kapsamında Oda Tv'nin merkezinde, yöneticisi Soner Yalçın ile Barış Terkoğlu, Ayhan Bozkurt ve Barış Pelivan, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne getirilmeden önce sağlık kontrolünden geçirildi.
Organize Suçlar Şubesi ve Bilişim Suçları Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından Oda Tv'nin merkezinde ve yöneticisi Soner Yalçın ile Barış Terkoğlu, Ayhan Bozkurt ve Barış Pelivan'ın ev ile iş yerlerinde yapılan aramalarda çok sayıda belge ve doküman ele geçirildiği bildirildi. Bazı bilgisayarlar da incelenmek üzere Bilişim Suçları Şube Müdürlüğü'ne getirildi.

Oda Tv'de aramalar 13 saattir sürüyor

Oda Tv'de başlatılan arama kapsamında belge ve bilgi kopyalama işlemi yaklaşık 13 saattir sürüyor. Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz'ün Ergenekon soruşturması kapsamındaki talebi üzerine, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararı doğrultusunda, Oda Tv'de sabah 06.00'da Organize Şube Müdürlüğü ve Bilişim Suçları ve Sistemleri ekipleri tarafından başlatılan bilgi ve belge kopyalama çalışmaları 13 saattir devam ediyor. Aramalar halen sürerken, polisin, 48 saat arama izni olduğu öğrenildi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ''Doğrulardan rahatsız olan bir hükümet ileri demokrasiyi getirebilir mi? Göreceksiniz önümüzdeki süreç içinde baskılar giderek artacaktır'' dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul'dan Ankara'ya gelişinde Esenboğa Havalimanı'nda gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin, Ergenekon soruşturmasında yaşanan gözaltılar ve kendisinin kullandığı ''Bir gün bizi de alacaklar'' ifadesini hatırlatarak, ''Kaygınızın sebebi nedir?'' sorusunu yöneltmesi üzerine Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
''Bir iktidar düşünün 'ileri demokrasi' diyor, bütün medyayı baskı altına aldı. Televizyonlar baskı altında, internet sitesine bile tahammül edemiyor. Ne söyleyeyim ben? Bunun adı ileri demokrasi mi? O internet sitesinin kabahati ne? Gerçekleri yazmak, doğruları yazmak... Hükümet rahatsız oluyor. Doğrulardan rahatsız olan bir hükümet ileri demokrasiyi getirebilir mi? Göreceksiniz önümüzdeki süreç içinde baskılar giderek artacaktır.''
Kılıçdaroğlu, Yargıtay ve Danıştayda daire sayısının artırılmasına ilişkin kanunla ilgili Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunup bulunmayacaklarına ilişkin soru üzerine ise ''Yargının konumuyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesine başvuracağız'' dedi. Bu konuda dilekçe taslağının hazırlandığını ifade eden Kılıçdaroğlu, yarın TBMM'deki grup toplantısı öncesinde karar alacaklarını ve ardından başvuru yapacaklarını söyledi.
Milletvekili dokunulmazlıklarına ilişkin soru üzerine Kılıçdaroğlu, ''Getirsinler. Biz bütün milletvekillerimizin dokunulmazlığının kaldırılmasını isteriz. AKP'lilerinki kalabilir. Onlar kendi dokunulmazlıklarını koruyabilirler. Biz bütün milletvekillerimizin dokunulmazlıklarının kalkması istiyoruz'' dedi. Kılıçdaroğlu, bu konuda eleştiride bulunduğunun ifade edilmesi üzerine de ''Eleştiride bulunduk. Onlara açık çek veriyoruz. Getirin milletvekillerimizin dokunulmazlıklarını kaldırın. Eğer hapse girmesi gereken varsa onlar da hapse girsinler. Belki AKP daha rahat eder böylece'' diye konuştu.

Oda tv internet sitesinde Odabudsman kullanıcı adıyla yayımlanan yazıda, bu sabaha karşı yapılan baskınların gerçek nedenini Odatv'nin başarılarından korkulması olduğu ifade edilirken, Oda tv'nin "kesinlikle" yayına aynen devam edeceği vurgulanarak, "susmayacağız" denildi. Oda tv'de Odabudsman kullanıcı adıyla yayımlanan yazıda sabah saat 06.30 dolaylarında Oda tv merkezine, imtiyaz sahibi Soner Yalçın, Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve Od atv editörü Ayhan Bozkurt'un evine baskın düzenlediği, polisin arama yaptığı ve gözaltılarının gerçekleştiği ifade edildi. Yayına devam

Soner Yalçın'ın bilgisayarlarının kopyalanması için evine öğlen saatlerinde hard disk götüren kişinin orada kaldığı süre içindeki izlenimlerine yer verilen açıklamada izlenimlere ilişkin şunlar kaydedildi: "Evin içinde çok sayıda polis detaylı arama yapmakta. Ayaklarıma galoş giydirerek içeri alındım. Soner Yalçın, gayet rahat görünüyordu. Yayına devam ediyor muyuz sorum üzerine, 'kesinlikle yayına aynen devam ediyoruz' dedi. Evin önünde basın ordusu ve canlı yayın araçları var. Görevliler dışında kimse evin etrafına yaklaştırılmıyor. İçerideki tüm CD ve kitaplar tek tek numaralandırılmakta. Evin tüm katlarında detaylı arama devam ediyor."

Türk medyasının yüz akı

Oda tv'nin dört yılı aşkın süredir yaptığı habercilikle internet haberciliğinin de ötesinde Türk medyasının "yüz akı" olduğu belirtilen yazıda, "Hiçbir baskıya eğmeden gazetecilikte ve habercilikte direndi. Bu nitelikleriyle on binlerin gönlünde taht kurdu, okurları ve yorumcularıyla herkese şapka çıkarttırdı. Türkiye'nin ve dünyanın en çok izlenen siteleri arasına girdi. Sosyal paylaşım sitelerinde adı en çok anılan yayın organı oldu" denildi.

'Baskınların nedeni Oda tv'nin başarılarından korkulması'
Bu sabaha karşı yapılan baskınların gerçek nedenini Oda tv'nin bu başarılarından korkulması olduğu ileri sürülen yazıda şöyle devam edildi: "Dün gece yarısından sonra Ergenekon polislerinin Amerikalılar tarafından eğitildiğini ve Zir vadisinde mühimmat bulunmasının polis tertibi olduğunu gösteren bir video giriyoruz. Sabah saat 6'da baskına uğruyoruz! Hiçbir vicdan sahibi insanı bunun bir tesadüf olduğuna inandıramazsınız. Siyasi Partiler, Sivil toplum kuruluşları, meslektaşlar ve okurlar bu yalana inanmadıklarını zaten tepkileriyle de ortaya koyuyorlar. Odatv'ye yapılanların basın özgürlüğü üzerindeki baskıların bir parçası olduğunu haykırıyorlar. Hepsine teşekkürlerimizi sunuyoruz. Sabahtan beri sitemize girmekte güçlük çeken okurlarımıza bunun yoğun ilgiden kaynaklandığını bildirmek isteriz. Teknik sorunu aşmaya çalışıyoruz.  İmtiyaz sahibimiz Soner Yalçın'ın evinde arama yapan polislerin yanında söylediği gibi: 'Kesinlikle' yayına aynen devam ediyoruz."

CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, "Türkiye, hızla Tayyipizm faşizmine doğru gidiyor. Türkiye'de herkes dinleniyor. Milletvekillerin konuşmaları internette dolaşıyor" dedi. Kocaeli'nin Karamürsel ilçesinde CHP ilçe binasında konuşan CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, "Başbakan ve AKP'liler mağdur edebiyatı yapıyorlar. 12 Eylül Darbesi sonrasında hükümetin kabine üyeleri bakanları, aynı zamanda AKP'nin milletvekilleri ve bakanları. Bunlar tüm zamanların siyasetçileri. 20 yıldan buyana ülkeyi yönetenler nasıl oluyor da mağduruz diyorlar" dedi. Tarikat şeyhlerinin önümüzdeki süreçte müşteşar olabileceğini öne süren İnce, "Cumhuriyeti kuran Atatürk ve arkadaşları işe eğitimden başlayarak Cumhuriyeti kurumsallaştırdılar. Cumhuriyeti yıkmak isteyenler de işe yıllar önce eğitimden başladılar. Dünyanın hiçbir ülkesinde ülkenin kurucu idare ve felsefesine karşı duran bir öğretmen yoktur. Ülkenin idari yönetimini anlatmakla görevli öğretmenler, kurucu felsefesinin karşısında duramazlar. Öncelikle Türkiye bu sorunu çözmek zorundadır" dedi.
Türkiye'de öğrencilerin yurt sorununun bir yıl içinde TOKİ tarafından çözümlenebileceğine dikkat çeken İnce, "TOKİ bu sorunu yıllarca çözmedi. Peki neden bunu düşündünüz mü? Çözmedi çünkü öğrencilerin tarikat yurtlarında barınmasına göz yumdu" diye konuştu.

DSP Genel Başkanı Masum Türker

DSP Genel Başkanı Masum Türker, ODA TV'ye yapılan baskının, Türkiye'de basın özgürlüğünün olmadığını gösterdiğini belirtti. ODA TV'ye yönelik operasyonla ilgili yazılı bir açıklama yapan Türker, "Oda TV'ye yapılan baskın, yazılmış bir haberden kaynaklanmaktadır. Bu baskın, Türkiye'de basın özgürlüğünün olmadığını ortaya koyduğu gibi bütün basın kuruluşlarına açıkça bir gözdağı verme amacı taşımaktadır" dedi. İktidarın, kendi görüşü dışındaki görüşlere tahammülsüz olduğunu gösteren bu tutumun, 'dikta rejiminin ayak sesleri'nin artık net bir şekilde duyulduğunu ortaya koyduğunu ifade eden Türker şunları dedi: "Ülkemizde AKP'ye hayat hakkı tanıyan Anayasa'nın, basın özgürlüğü, düşünceyi ifade özgürlüğünü de güvence altına aldığı unutulmamalıdır. Basının hür olmadığı bir ülkede, demokrasiden de Anayasa'dan da yasalardan da söz edilemez. Yasamayı, yargıyı siyasallaştıran iktidarı, kendine bağımlı bir basın yaratma sevdasından vazgeçmeye davet ediyoruz. Ergenekon Davası kapsamında yapılan aramalara benzer bir şekilde bir basın kuruluşunun merkezinde, yöneticilerinin evlerinde arama yapılması, iktidarın özgür basından ne kadar korktuğunun göstergesidir. Amaç susturmaksa, AKP İktidarı unutmamalıdır ki 12 Haziran'da yapılacak seçimde, AKP halkı susturamayacaktır ve halktan cevabını alacaktır".

Yaşar Okuyan
Odatv yöneticisi Gazeteci Soner Yalçın ve arkadaşlarının gözaltına alınmasına tepki gösteren Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Yaşar Okuyan, "Bu gözaltılar, sindirme, susturulma ve gözdağı verme operasyonudur" dedi. Okuyan, Yalova'da düzenlediği basın toplantısında, Türkiye'nin hızla AKP diktatörlüğüne gittiğini söyledi. Cumhuriyet tarihinin en baskıcı dönemi yaşadığını, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hiçbir döneminde aydınlara, gazetecilere ve yazarlara bu denli baskılar yaşanmadığını savunan Okuyan, "Son olarak Odatv yöneticisi Gazeteci Soner Yalçın ve arkadaşları gözaltına alındı. Türkiye'de konuşan, yazan, düşünen muhalifler tek tek gözaltına alınmaya başlanıyor Bunun sokağa algılanmasına bakmak gerek. Sokaktaki insanlar da bu şekilde yapılan propagandalarla sindiriliyor, susturuluyor, korkutuluyor" dedi. Türkiye'de her 10 generalden birinin tutuklandığını söyleyen Okuyan, "Türkiye'de artık hukuk bitmiştir. Dört kez serbest bırakılanlar yeniden tutuklanıyor. Hukuk Sistemi heyetlere göre farklı mı işliyor" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan'ın Mısır halkına demokrasi isterken, kendisinin diktatörlüğe heveslendiğini ileri süren Okuyan, "Başbakan Erdoğan Mısır'da Mübarek'in halkın sesine kulak vermesini isterken, kendisi de diktatörlüğe özeniyor. Mısır halkı diktatörlükten demokrasiye geçerken, Türkiye demokrasiden diktatörlüğe gidiyor. Hitler de seçimle işbaşına gelmiş bir diktatördü bunu unutmamak lazım" dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin KKTC'deki Büyükelçisi Kaya Türkmen'in görevinden alınmasının "tam bir skandal" olduğunu dile getirerek, "Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ülkeye büyükelçi atayacaksınız, 6 ay sonra görevden alacaksınız, böyle bir örnek var mı" diye konuştu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul'a hareketinden önce Esenboğa Havalimanı'nda gazetecilerin sorularını yanıtladı. TBMM'de kabul edilen Yargıtay ve Danıştay'ın daire ve üye sayısının arttırılmasını öngören yasayla ilgili Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e yaptığı "imzalarken bir kez daha düşünmeli" çağrısının anımsatılmazı üzerine Kılıçdaroğlu, yasa hazırlanırken ilgili kesimlere danışılmadığını, tasarının hazırlanış şeklinin de Başbakanlığın "Yasalar Nasıl Hazırlanır" yönetmeliğine de aykırı olduğunu belirterek şöyle dedi:
"Eğer bu kadar ciddi bir tasarı parlamentoda sağlıklı bir tartışma ortamı bulmadan yangından mal kaçırır gibi yasalaştırılıyorsa Sayın Cumhurbaşkanı'nın, bunun üzerinde durması lazım. En azından ilgili tarafların görüşlerini alması lazım. Ben kendisine samimi bir çağrıda bulundum. Çünkü toplumun önemli bir kesiminin tedirginlik duyduğunu biliyoruz. Yargı üzerinde oyun oynamak, hele yargıyı siyasallaştırmanın, demokrasimizin geleceği açısından da ciddi bir tehlike oluşturacağını umuyorum Sayın Cumhurbaşkanı da çok iyi biliyordur. O nedenle kendisine böyle bir çağrıyı samimiyetle ve iyi niyetle yaptım."

Kılıçdaroğlu, "Kanunu Cumhurbaşkanı onaylarsa Anayasa Mahkemesi'ne götürecek misiniz?" sorusu üzerine "Elbette arkadaşlar. Hukukçu arkadaşlarımız değerlendirecekler, Anayasa'ya aykırılığı varsa Anayasa Mahkemesi'ne götürür, bu bizim en doğal hakkımız zaten. Olması, yapılması gereken de budur. Ama Anayasa'ya aykırılık yoksa zaten bir sorun yoktur. Bunu değerlendirecek olanlar hukukçulardır. Biz olaya tümüyle siyasi pencereden bakmıyoruz. Çünkü olay günlük siyasetin ötesinde, Türkiye'nin geleceğiyle ilgili bir sorundur" diye konuştu.
AKP'li bakanların, milletvekillerinin yargıya talimat verdiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, "Savcıyı arıyorlar, yargıçlara yazı yazıyorlar. Bütün bunların hepsi ortadayken böyle bir düzenlemenin yapılması gelecekte Türkiye'nin çok daha ağır riskler üstleneceği bir yapının oluşmasına yol açacaktır. Bu tehlikeyi de herhalde biz görüyorsak biliyorsak Anayasa Mahkemesi'ne taşıyacağız" dedi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum'un dün yaptığı "Kimse bana sözlerimden geri adım attıramaz" sorusunu nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, "O defteri kapattık, o konuları yeniden açmanın hiçbir gereği yok. O konuda herhangi bir yorum yapmanın gereği yok arkadaşlar" dedi.
Kılıçdaroğlu, "CHP Genel Başkanı Hurşit Güneş'e bir uyarı yaptığınız söyleniyor, doğru mu?" sorusu üzerine ise "Hayır efendim, ne uyarısı yapmışım Sayın Güneş'e? Sayın Güneş'e ait olduğu söylenen açıklama Sayın Güneş'e ait değil. Sayın Güneş, o açıklamayı yaptığını iddia eden kişileri yargıya taşıdı. Onları mahkemeye verdi. Olmayan bir şey konusunda kıyamet koparıldı, AKP'li milletvekilleri oturup basın toplantısı yaptılar, olmayan bir demeç, yalan bir demeç yüzünden" dedi.
AKP'li milletvekillerinin, Rize Belediye Başkanı'nın "Bizim ikinci eşlerimiz Kürt olsun" açıklamasına sessiz kaldıklarını anımsatan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İnsan biraz utanır, insanda biraz ahlak olur. Ona tepki vermeyen bir milletvekili kalkacak da yalan haber üzerine tepki verecek, onun üzerinden siyaset yapacak. Önce eğer siyaset yapıyorlarsa, ahlaklı düşünüyorlarsa Rize Belediye Başkanı'nın söylediği laflar konusunda Sayın Başbakan'ın, ilgili Belediye Başkanı'nın özür dilemesini beklemek gerekir. Bunlar yapıldı mı, yapılmadı. Ama olmayan laf yüzünden kıyametler koparılıyor. O yüzden şunu söyleyeyim; medya bu konuda tarafsızlığını yitirmiştir. AKP medyasını biliyoruz, AKP medyasını her yerde her zaman dile getireceğim. Bunun örneklerini de bundan sonra daha fazla vereceğim."

Türkiye'nin Lefkoşa Büyükelçisi Kaya Türkmen'in görevinden alınmasını da değerlendiren Kılıçdaroğlu, "Tam bir skandal arkadaşlar. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ülkeye büyükelçi atayacaksınız, 6 ay sonra görevden alacaksınız, böyle bir örnek var mı?" diye sordu. Bir gazetecinin "Görevden alma olmadığı söyleniyor" demesi üzerine Kılıçdaroğlu, "Bir kişinin görevden alımı ne demektir? Yerine bir atama yaptığınız zaman ne yapıyorsunuz, onu merkeze alıyorsunuz demektir. Dışişleri Bakanlığı bunu bilmiyor mu? Ama o da Hükümet'e yaranmak için 'Hayır biz görevden almadık.' Görevden almıyorsanız 6 ay içinde ne oldu da bir büyükelçiyi görevden alıyorsunuz?" diye konuştu.
Dışişleri Bakanlığı tarihinde bir yere büyükelçi atanmasından 6 ay sonra görevden alma örneğinin bulunmadığını vurgulayan Kılıçdaroğlu, "Tam bir skandal. Öteden beri söylüyordum zaten, bu olay da kanıtladı. Bu iktidar Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetemiyor. Sürekli kaos, sürekli sorun yaratan bir iktidar. Ekonomide, maliyede, bütçede, dış politikada böyle. Çıkıp sokaktaki yurttaşa sorun, ne kadar kötü yönetildiğini o yurttaş kendi hayatından hissediyor zaten. Böyle bir Hükümet olamaz" dedi.

Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu'nun bugün Diyarbakır'da yargılanacak olmasını da "Olabilir arkadaşlar, yargıdan kim korktu ki biz de korkacağız. Varsa bir şey gider aklanırız. Biz dokunulmazlıkların kaldırılmasını isteyen bir siyasal partiyiz. Şikayet olabilir, asılsız ihbarlar olabilir, haklı gerekçeler olabilir. Herkesin gidip yargıda aklanmasını isteriz" şeklinde değerlendirdi.

Ergenekon davası kapsamında tutuklu bulunan eski Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın mahkemeye gönderilmeyen sağlık raporuna ilişkin nöbetçi mahkemede sorgulanan Prof. Dr. Cengiz Çeliker tutuklandı. Haberal'ın ise doktorlarının karşı çıkmasına rağmen Halkalı Mehmet Akif Ersoy Hastanesi'ne nakledildiği açıklandı.
İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Fikret Seçen tarafından yürütülen soruşturma kapsamında, bir astsubay, bir hemşire ve Haberal'ın iki refakatçisinden oluşan 4 kişiyle ilgili gözaltı kararı verildi. Emniyet görevlileri, sabah saatlerinde söz konusu kişileri gözaltına aldı. Özel yetkili savcı Seçen'in ayrıca, 3 Aralık 2010'da geldiği Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesinde, Savcılıkta ''şüpheli'' sıfatıyla ifade veren ve ardından da serbest bırakılan Prof. Dr. Cengiz Çeliker'i, bugün yeniden ifadesini almak üzere çağırdığı kaydedildi. Çeliker'in öğleden sonra gelerek ''şüpheli'' sıfatıyla ifade vereceği öğrenildi.
Ergenekon soruşturması savcılarından Fikret Seçen tarafından yürütülen soruşturma kapsamında bir astsubay, bir hemşire ile iki refakatçinin gözaltına alınırken Prof. Mehmet Haberal; İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü'nden, Halkalı Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne nakledildi.

Prof. Dr. Çeliker tutuklandı
Avukatıyla birlikte geldiği Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesinde, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Fikret Seçen tarafından sorgulanmasının ardından, İstanbul Nöbetçi 9. Ağır Ceza Mahkemesine sevk edilen Prof. Dr. Cengiz Çeliker, mahkemede yapılan sorgulamasının ardından tutuklandı.
Çeliker'in, ''Ergenekon terör örgütüne yardım ve yataklık'' suçundan tutuklandığı kaydedildi.
Soruşturma kapsamında, 3 Aralık 2010'da geldikleri Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesinde ''şüpheli'' sıfatıyla ifade vermelerinin ardından serbest bırakılan Prof. Dr. Cengiz Çeliker ve İÜ Kardiyoloji Enstitüsü Müdürü Prof. Erhan Kansız olmak üzere 2 kişi tutuklanmış oldu.

Haberal'ın avukatları adli tıp paroruna itiraz etti
Prof. Dr. Mehmet Haberal’ı tedavi gördüğü İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü’nde muayene eden Adli Tıp Kurumu’nun hazırladığı rapora avukatları itiraz etti. Dr. Mustafa Oktan Aktürk ile Dr. Osman Karakaya tarafından hazırlanan bir sayfalık raporda, "Hayati risk izlenimi elde edilmedi" denildiği öğrenildi.

Ergenekon Davası’nın görüldüğü İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin aldığı karar doğrultusunda Adli Tıp Kurumu, Haberal’ı tedavi gördüğü hastanede muayene etmişti.


İki doktorun imzası var
Bu muayenin ardından ardından Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu Üyesi Operatör Dr. Mustafa Oktan Aktürk ile Dr. Osman Karakaya, Haberal’ın sağlık durumuna ilişkin bir rapor hazırladı. İki ismin hazırladığı bir sayfalık rapor Adlı Tıp Kurumu Başkanvekili Uzman Dr. Yüksel Aydın Yazıcı imzalayarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi.


'Hayati risk izlenimi elde edilemedi
'
Söz konusu bu raporu içeren yazı dün Ergenekon Davası’nın görüldüğü İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ulaştı. Adli Tıp Kurumu Başkan Vekili Uzman Dr. Yüksel Aydın Yazıcı, Memur K. Ç. Vural, Dr. O. Karakaya ve 3. Adli Tıp İhs. Kur. Bşk. V. Op. Dr. M. O. Aktürk’ün imzası taşıyan 9 Şubat tarihli tek sayfalık raporda şu ifadeler yer alıyor:

"Kişinin 26 Ocak 2011’de İstanbul Üniversitesi Haseki Kardiyoloji Enstitüsü’nde yapılan muayenesi ile hakkında düzenlenmiş adli dosyada mevcut tıbbi belgelerin tetkiki neticesinde, hastanın yapılan klinik muayenesi, biyokimyasal parametreleri, EKG, ekokardiyografi, eforlu EKG, halter EKG, koroner anjiyografi sonuçları birlikte değerlendirildiğinde bu verilerin hastaya öngörülen hayati risk ile tam olarak bağdaşmadığı izlenimi elde edilmiştir. Hastanın yukarıda adı geçen tetkiklerinin hızlı bir şekilde güncellenebileceği başka bir kardiyoloji merkezine sevk edilerek yatırılmasının temini ve burada yukarıda zikredilen tetkiklerin yeniden yaptırılarak tetkik sonuçlarının kurulumuza gönderilmesi, kişinin yeniden kurulumuza muayenesine gerek görülmediğini bilgilerinize arz ederim"

Soruşturma kapsamında, 3 Aralık 2010'da davet edildikleri Beşiktaş'taki  İstanbul Adliyesinde Savcı Seçen tarafından şüpheli olarak sorgulanan İstanbul  Üniversitesi (İÜ) Kardiyoloji Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Erhan Kansız,  Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Zerrin Yiğit, Prof. Dr. Cengiz  Çeliker ve Prof. Dr. Sezer Karcıer serbest bırakılmıştı.

Soruşturmada, Prof. Dr. Cengizhan Türkoğlu'nun tanık olarak  dinlenilmesinin ardından yeniden Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesine çağrılan İÜ  Kardiyoloji Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Erhan Kansız, ikinci kez geldiği  Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesinde 11 Ocakta savcı Seçen tarafından sevk edildiği  İstanbul Nöbetçi 13. Ağır Ceza Mahkemesince tutuklanmıştı.

TBMM Genel Kurulunda, ''Torba tasarının'' görüşmeleri sırasında, AKP ve BDP milletvekilleri arasında yaşanan tartışma ve kavga nedeniyle birleşime ara verildi.
TBMM Genel Kurulu'nda, AKP ve BDP'li milletvekilleri arasında çıkan tartışmada yumruklar havada uçuştu. BDP'li Sırrı Sakık'ın, AKP Grup Başkanvekili Nurettin Canikli'nin üzerine yürümesiyle başlayan tartışmada AKP ve BDP'li vekiller birbirlerinin üzerine yürüdü.
Çıkan arbede de Sakık, AKP'li Ahmet Yeni'yi itekledi. İteklenen Ahmet Yeni, çiçek havuzunun içine düştü.
Bunun üzerine AKP'li Mehmet Erdoğan, Sakık'ın üzerine yürüyerek boğazına sarıldı.
BDP'li Hasip Kaplan da elindeki Anayasa kitapçığı vekillerin üzerine attı. Tartışmanın büyümesi üzerine oturuma önce 5 dakika sonra 1 saat ara verildi.
Küfürlerin havada uçuştuğu kavgadan sonra BDP'li Sırrı Sakık gazetecilere "Yumruk atmadım, ittim..." dedi.


"Başbakan da terörist o zaman"

Genel Kurul'da konuşan BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, öğrenci affıyla ilgili maddede affa ilişkin getirilen 'terör suçundan hüküm giyenler' hariç ifadesine tepki gösterdi. Kaplan Başbakan Erdoğan'ın da Diyarbakır DGM'de yargılandığını belirterek "Başbakan da teröristtir bu maddeye göre üniversitede okuyamaz. Diyarbakır DGM'de yargılanmıştır, dağdan inenlere üniversite kapısını kapatıyorsunuz" dedi. Kaplan'ın sözlerine AKP milletvekilleri tepki gösterirken Kaplan AKP'lilere 'DGM kararını getiririm. Allah Allah doğruyu doğrulayın ne yaptığınızı bilmiyorsunuz" diye bağırdı. Kaplan'ı birleşimi yöneten Meclis Başkanvekili Sadık Yakut da "el kol hareketlerini bırakın indirin elinizi. Haddinizi bilin" diye uyardı. Milletvekillerinin sorularına hükümet adına yanıt veren Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz ise Kaplan'ın sözlerine "Sayın Kaplan'ın başbakanımıza öyle bir yakıştırmada bulunacağını sanmıyorum. Kanunla ilgili yorum yaptı. Terörün, teröristin evrensel hukuk çerçevesinde tanımı belli. Hiç kimse Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı hakkında böyle bir yorum yapmaz diye düşünüyorum. Düzeltilmesinde fayda var" karşılığını verdi.


"Sayın Öcalan da benim müvekkilim"

Genel Kurul'da yine BDP'li Hasip Kaplan'ın kürsüden yaptığı konuşmada Abdullah Öcalan için "Sayın Öcalan" ifadesi de tartışmaya neden oldu. Kaplan'ın ifadesi nedeniyle Meclis Başkanvekili Sadık Yakut mikrofonun sesini kesti. BDP'li milletvekillerinin tepki göstermesi üzerine ise Yakut, "İçtüzük gereği kesme hakkım var"dedi. Yakut Kaplan'ı "40 bin kişinin ölümüne sebep olan bir kişiye sayın diyemezsiniz. Sözlerinizi düzeltin" diyerek uyardı. Kaplan ise "Sayın Öcalan" ifadesini "Sayın Kenan Evren deniliyor. Sevgili müvekkilim denilebiliyor. Benim de müvekkilim Sayın Öcalan. Hanginiz müvekkiline sayın demez. Bu ülkede katliam yapanlar sokaklarda kahraman gibi dolaşıyor" şeklinde savundu.

"100 bin öğrencinin önünü tıkıyor"
Torba tasarıda yer alan öğrenci affıyla ilgili düzenlemedeki 'terör örgütü suçundan hüküm giyenler hariç' ifadesinin 100 bin öğrencinin önünü tıkadığını savunan Kaplan, "100 bin gencin içinde devrimcisi var, ülkücüsü var, İslamcısı var, sağcısı solcusu var. Yapmayın, biraz sağduyu biraz izan" dedi.


Meclis'te 'darbecilerin avukatı' tartışması
AKP ile CHP arasındaki 'darbecilerin avukatı' tartışması Meclis tutanaklarına şöyle yansıdı:
CHP grubu adına Muharrem İnce (Yalova) - Bakınız ben size bugün çok ilginç bir belge göstereceğim. Gerçekten belki de dokuz yılda bu Mecliste ilk kez bu kadar hoşuma giden bir belge buldum. Bu kürsüden bize, Cumhuriyet Halk Partisine "darbeci" dediniz, "statükocu" dediniz, "Ergenekoncu" dediniz.
(AKP sıralarından gürültüler)
Muharrem İnce (Devamla) - .devam edeyim, "postal yalayıcısı" dediniz, bunların hepsini dediniz. Şimdi kimmiş postal yalayıcısı, ben onu göstereceğim, acele etmeyin.
Kemalettin Aydın (Gümüşhane) - Hepsini ince ince diyor!
Muharrem İnce (Devamla) - Şimdi, biz burada, Anayasa'nın geçici 15'inci maddesinde zaman aşımının durdurulmasını istediğimizde reddettiniz. "İç Hizmet Kanunu'nun 35'inci maddesini değiştirelim." dedik, reddettiniz. Kenan Evren'le açılışlara gittiniz, Kenan Evren'le Çankaya Köşkü'nde birlikte yemek yediniz, sonra maaşına zam yaptınız. Bütün bunlar yetmedi. Şimdi, bakın: Bir, YÖK 12 Eylül kurumlarından birisidir, temel kurumlarından birisidir. Sayın Vecdi Gönül de YÖK'ün kurucu üyesidir. Sayın Abdülkadir Aksu da 12 Eylül'ün görevden alıp Rize Belediye Başkanı yaptığı kişidir. Ben bunlarla sınırlı biliyordum ama öyle değilmiş. Şimdi, bakın, siz yalnızca darbe tüccarı olmakla kalmayıp darbecilerin avukatıymışsınız da haberimiz yokmuş.
(AKP sıralarından gürültüler)
Ahmet Yeni (Samsun) - Ergenekon mu?
Muharrem İnce (Devamla) - Okuyorum bak. Kim Ergenekoncu, oku.

'Arkadaşlarımız işkence görürken İyimaya Evren'in avukatıymış'

Muharrem İnce (Devamla) - Bak, Ahmet Yeni, sana yeni bir şey söylüyorum: "Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, mahkemesi Ankara Asliye 15. Hukuk Hâkimliği -okuyorum- Kenan Evren adına avukatı Ahmet İyimaya." (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Duyduk duymadık demeyin! Ey ahali! Ey aziz halkım! Ey sevgili milletvekilleri! Bu ülkede, Kenan Evren bu ülkede darbe yaptığında Cumhuriyet Halk Partisini kapattı. Bu partinin yöneticilerini zorunlu ikamete tabi tuttu. Arkadaşlarımız işkence gördü. Bak, işkence gören birini orada görüyorum: Rasim Çakır, birisi. Daha, Mevlüt Coşkuner, Çetin Soysal, Hikmet Ağabey, hepsi, bütün arkadaşlarımız. Bizim arkadaşlarımız 12 Eylül sonrasında işkence görürken Ahmet İyimaya Kenan Evren'in avukatıymış da haberimiz yokmuş!
Kemalettin Aydın (Gümüşhane) - O gün mesleğini yaptı.

'Sizi gidi Ergenekoncular darbe tüccarları sizi'

Muharrem İnce (Devamla) - Tabii canım. Tabii canım Kenan Evren'in avukatlığını yapmak meslek, ne olacak?
Sizi gidi darbe şakşakçıları sizi, sizi gidi darbeciler sizi, sizi gidi Ergenekoncular sizi, sizi gidi darbe tüccarları sizi. (CHP sıralarından alkışlar, AKP sıralarından gürültüler) Şimdi, geç bunları, bunları geçeceksin. Siz çelişkilerinize bir yenisini daha eklediniz.
Şimdi, bakın, Allah aşkınına, ikisinde de Başbakanın imzası var: 10/1/2007 azaltılıyor daire sayısı, 21/1/2011 artırılıyor. Bu bir çelişki değil mi? Bunu bir Allah'ın kulu çıkıp burada açıkladı mı? Yok.


'Ekmek parası ne yapayım savundum mu diyecek'

Şimdi çelişkilerinize devam edelim: Yani, Sayın İyimaya bu kürsüye gelip "Ekmek parası ne yapayım? Kenan Evreni savundum" mu diyecek? Yoksa "12 Eylül oldu, darbe oldu, Türkiye'de siyasetin önü tıkandı. Türkiye'de belki de biz darbe ürünüyüz. Türkiye'de siyaset rayına oturmadı. Bak bugün iktidar olduk, bizim önümüzü açtı, yani Kenan Ağabeyimizi savunmayacak mıydım" mı diyecek, ne diyecek? Ne diyecek yani? Ya, bu kadar olur! Bu artık. Buna insan utanır. Şimdiden sonra bir taneniz Cumhuriyet Halk Partisine böyle laf etmeyeceksiniz. Avukatı Komisyon Başkanı yapmışsınız, daha ne yapacaksınız? Sizi gidi darbeciler sizi.(CHP sıralarından alkışlar, AKP sıralarından gürültüler)
Bak, bak, geçin bunları. Ben olsam. Cumhuriyet Halk Partisi'nde de pek çok avukat arkadaşım var milletvekili, eğer burada benim avukat arkadaşlarımdan birisi Kenan Evren'in avukatlığını yapmış olsaydı, Genel Başkana müracaat ederdim, derdim ki: "Bu milletvekiliyle ben aynı partide olmam."
AKP sıralarından gürültüler) Kusura bakmayın, "Ben olmam." derdim. Kenan Evren... (AKP sıralarından gürültüler)
Bu darbecinin avukatlığını da yapmaya devam ediyorsunuz, siz onların avukatlığını yapmaya devam ediyorsunuz. Bakın, devam edeyim, çelişki içindesiniz, çelişki.

'On iki yaşıma kadar kara lastik dahi giymedim'

Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya (Devamla) - İlkokulu okuma fırsatım olmadı, köyümüzde okul yoktu. On iki yaşıma kadar kara lastik dahi giymedim.
Bilgin Paçarız (Edirne) - Duygu sömürüsü yapma!
Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya (Devamla) - Alnımın teriyle, tırnaklarımla, babası general olmayan, annesi profesör olmayan vasat bir köylünün evladıyım.
Ali Rıza Öztürk (Mersin) - Benim anam profesördü, babam generaldi be!
Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya (Devamla) - Yükseldiğim veya yürüdüğüm her makama hem alnımın teriyle ve hem kaderin ikramıyla geldim.
Bilgin Paçarız (Edirne) - Bizler de Vehbi Koç'un torunlarıyız!
Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya (Devamla) - Ankara Barosunda yapayalnız avukatlığa başladım ve sorumluluk hukukunda derinleştim. 12 Eylülde avukattım, birkaç senelik avukat. Bildiri yayınlandığı zaman beni en fazla üzen şey, avukatların ve doktorların çok kazandığı ve vergi vermedikleriydi. Bilincimin derinine saplanan bir kılıç gibi ruh dünyamdaki gerçeklik olarak yerini aldı.

'Kenan Evren'i darbeci sıfatının dışında ne tanır ne bilirdim'

Tarih bana bir fırsat verdi. Tarihini bilmiyorum, 1993'tür, 94'tür. 12 Eylül rejimi sona ermiş, normalleşme dönemine geçilmişti. Aziz Nesin, değerli meslektaşım Emin Değer'in dilekçesiyle Kenan Paşa'ya bir dava açmıştı. Kenan Paşa'yı darbeci sıfatının dışında, ne tanırdım ne bilirdim ne görürdüm.
Bir sabah, çok saygı duyduğum ve iki üç hafta evvel geçirdiğimiz medeni hukuk projelerinin büyük başı Turgut Akıntürk bana bir telefon açtı. "Ahmet Bey, Kenan Paşa'ya bir dava açıldı, böyle böyle. Yargıtay'dan, hukuk bilim dünyasından sorduk, bu konuda en kaliteli isim sensin, davayı kabul eder misin?" dedi.
Bilgin Paçarız (Edirne) - Bravo!
Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya (Devamla) - Evet, "Davayı kabul eder misin?" Tefekkür ettim, vicdani sorgumdan geçirdim. Cumhurbaşkanlığı Hukuk Müşavirliği, rahmetli Özal'ın da, Kemalettin Alikaşifoğlu'da tanırım Yargıtay'dan, o da geldi ve bir darbe yapmış insanın.

'Davayı aldım ama avukatlık yaptım'

Ali Rıza Öztürk (Mersin) - Derin devletin tüm adamlarıyla konuştunuz yani!
Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya (Devamla) - .hukuktan yardım isteme talebine, aynen 1960 darbesinden sonra kimi baroların "Ben bunların avukatlığını alamam." diye karar verip Ankara Barosunun bir savunma yıldızı gibi yükselip "Sakıt insanların savunmasını yaparım." dedikleri gibi, ben davayı aldım, ama avukatlık yaptım.
Mevlüt Coşkuner (Isparta) - Hayırlı olsun!
Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya (Devamla) - Bir zarf içerisinde Çankaya'dan para geldi. Bunu hatıralarımda yazacaktım. "Nedir bu?" dedim. 500 lira para.
Ali Rıza Öztürk (Mersin) - Nereden bileceğiz?
Bilgin Paçarız (Edirne) - Fatura kestin mi, fatura!


'Parayı iade ettim'

Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya (Devamla) - Dedim ki: "Darbenin ilk demeci avukatlık ücreti konusunda olan bir zatın parasını almıyorum ve iade ediyorum." dedim. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar (!) AKP sıralarından alkışlar) Bu, benim vicdanımda, benim ahlakımda, benim savunma mesleğimin kutsallığında, rahmetli Faruk Erem'in "Arkadaşlar, avukatlar olarak istemediğiniz kişiler olabilir, kazıyınız ama her insanın derininde bir insan cevheri çıkabilir." arifesini kendime ilke edinmiştim. Bu bilinmiyor değildi, saydam bir toplumdaydık.
Rasim Çakır (Edirne) - Savunma metnini çoğalt da dağıt, okuyalım.


'İyimaya bu yamyamların hayal sofrasına pirzola olmayacak'

Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya (Devamla) - O tarihte, Fehmi Koru kıvançla yazdı, merhum Esat Coşan bir şerefli olay olarak kitabında yazdı. Gizlim yok, saklım yok ama siyaseti şahsiyet yamyamlığına dökmek isteyenler bilsinler ki, İyimaya'nın böyle yamyamların hayal sofralarına pirzola olamayacak kadar şeffaf, ahlaklı, adil bir hayatı vardır.
Saygılar sunuyorum. (AKP sıralarından alkışlar)
Ali Rıza Öztürk (Mersin) - Siyaset yapacak adam aynaya bakacak Başkan.
Başkan - Teşekkür ediyorum Sayın İyimaya.
Yeni madde üzerinde AKP Grubu adına.
Ali Rıza Öztürk (Mersin) - Kenan Evren'i nasıl savundun? Savunmayı nasıl yaptın?
Muharrem İnce (Yalova) - Sayın Başkan. (AKP sıralarından gürültüler)
Başkan - Bir saniye sayın milletvekilleri. Lütfen.
Buyurun Sayın İnce.


'Siyaset yamyamı olmadım'

Muharrem İnce (Yalova) -
Sayın İyimaya siyaset yamyamlığından neyi kast ediyor? Benim anladığım siyaset yamyamlığı, bugün savunduğun bir şeyin yarın tersini savunmaktır. Ben siyaset yamyamlığını böyle anlarım. Böyle anladığım için de hayatımın hiçbir döneminde siyaset yamyamı olmadım. Açıklık getirmesini istiyorum.
Başkan - Teşekkür ediyorum Sayın İnce. Yalnız benim de dinlediğim kadarıyla şahsınıza herhangi bir sözü olmadı.
Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya (Ankara) - Katiyen.
              
yumruklaşma anı



CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum’un“Koca askeri yıktılar. Meğer kağıttan kaplanmışlar, biz onları asker zannettik” siyasetin merkezine oturdu. Batum sözleriyle TSK’ya hakaret mi etti?
Konuyu emekli Orgeneral Çetin Doğan’a sorduk.
Çetin Doğan, Süheyl Batum’un sözlerini Odatv’ye yorumladı:
Sayın Süheyl Batum'un "Kağıttan Kaplan" betimlemesi kuşkusuz amacını aşan ve istismara açık bir söylem. Bu nedenle TSK'ya karşı sevgiden ziyade, kin ve nefretten başka birşey duymayanlar "mal bulmuş mağribi gibi" söylemi diledikleri gibi yorumlayarak, CHP ve Sayın Süheyl Batum'a saldırıda bulunmakta hiç tereddüt göstermediler. Bu arada TSK’ni koruma ve himaye misyonunu üstlenmiş görünenlerin yüzlerindeki maske de pek iğreti duruyor.
Kamuoyu, kurumları değerlendirirken öncelikle kurumun dışa yansıyan yüzü öne çıkar. Bu yansıma olumlu, yada olumsuz olarak algılanması, kurumun ölçülemeyen "performansından" ziyade, kurumun başındaki lider kadronun belli olaylar karşısında tutum ve davranışı, genel görünümü, dışa yansıyan eğilimleri öne çıkar. Bu açıdan bakıldığında TSK mensuplarına (muvazzaf ve emekli) son dönemde kurulan kumpasların anlamını kavramakta güçlük çeken, gerçeği bildiği halde, düzmece  dava ile araya mesafe koymaya özen gösteren, "iş adalete intikal etti" biz müdahil olmayalım zırvasına sığınarak, yaşanan trajedilere sessiz kalan lider konumundaki kişilerin "bağlanan basiretleri" kendilerini halk nazarında yüceltmediği gibi, TSK’nın duruşunu simgeleyen bu ilgisiz tavır ve atılan iftiraların olumsuz etkilerinin, kamuoyunda tereddütler yarattığı da bir gerçektir.
Bu açıdan bakıldığında Sayın Süheyl Batum'un "Kağıttan Kaplanmış!" betimlemesinin asıl hedefinin TSK olmadığı, yakın geçmişte TSK'ın sorumlu makamlarını işgal edenleri kastettiği, ve bu nedenle TSK mensuplarını yapılan benzetmenin incitmediği inancındayım. Esasen Sayın Batum da bu konuda açıklamada bulunmuştur.
 Son dönemde Türk Toplumunu ve TSK'yı derinden sarsan; haksız, hukuksuz gelişmelere, mensuplarının meşru temeli bulunmayan davalarla hapse atılmalarına, mağdur edilmelerine karşın, çeşitli mülahazalarla kılını kıpırdatmayan, konuşmaktan köşe bucak kaçan, yakın geşmişte TSK'nın sorumlu mevkilerinde bulunan emekli "zevatın", "kağıttan kaplan" yakıştırmasını haketettiklerini düşünüyorum. 
TSK'nın zirvesinde bir zamanlar "Kağıttan Kaplanların" olması elbette kuruma zarar vermiştir ama, meydana gelen hasar kalıcı olamaz. TSK'nın iç dinamiği, bu zevatın sisteme verediği hasarı süratle giderme yetisine sahiptir. TSK kağıttan bir kaplan değildir ama, ille de "kaplana" benzetmek gerekirse "yaralı bir kaplana" benzetilebilir. Avcılar çok iyi bilirler ki; yaralı bir kaplan daha da kahredicidir. Bu nedenle kimsenin TSK üzerinden politika üretmeye kalkışmaması en doğru yoldur.
TSK Demokrasiye, insan haklarına hukuka bağlıdır ama, bu kavramlara herkesin bağlı olmasını doğal olarak istemek hakkına da sahiptir. Kurum olarak TSK'ne ve mensuplarına karşı yapılan haksız, hukuksuz tertip ve müdahalelere karşı, suskunlukla geçiştirilmeye çalışılmasını, halkımızın basiretli bir davranış olarak görmediği de açıktır.
TSK , kaynağı olan "Turk Ulusu" ile bağları koparılmadıkça, Yeniçeri Ocağına dönüşmedikçe, Atatürk Devrimleri'ne, laik, demokratik Cumhuriyet'e bağlılığının, sarsılmaz bir inançla devam edeceğinden hiç kimsenin kuşkusu olmasın!

Çetin Doğan
Odatv.com


Balyoz Davası'nda adli emanete kaldırılan 700 sayfaya yakın belge kayıp

Balyoz Davası’nda “sehven” yapılan yeni bir skandal ortaya çıktı.
Buna göre davada emanete kaldırılan 2010-693 numaralı 50 klasörde, mahkeme kararıyla sanık avukatlarına örneği verilmeden önce toplam 691 sayfanın yok olduğu anlaşıldı. Daha önce de  2010-692 emanet sırasındaki 6 klasörde 80 civarında sayfa eksik çıkmıştı.
Adli emanete kaldırılan belgeler incelendiğinde  184 adet ek klasörde bulunan belgelerin suretlerinin de emanette yer aldığı görülüyor. Ancak bir farkla… Belgeler incelendiğinde emanette görülebilen dava belgelerinden bazılarının eksik olduğu anlaşılıyor.
HANGİ SAYFALAR EKSİK
Emanette sanık avukatlarının görmesine izin verilen belgelerde 11 Nolu klasörde 15 sayfa, 24 Nolu klasörde 5 sayfa, 30 Nolu klasörde 19 sayfa, 31 nolu klasörde 39 sayfa, 32 nolu klasörde 54 sayfa, 33 nolu klasörde 59 sayfa, 34 nolu klasörde 20 sayfa, 35 nolu klasörde 36 sayfa, 36 nolu klasörde 22 sayfa, 37 nolu klasörde 27 sayfa, 38 nolu klasörde 3 sayfa, 39 nolu klasörde 15 sayfa, 40 nolu klasörde 22 sayfa, 41 nolu klasörde 4 sayfa, 42 nolu klasörde 64 sayfa, 43 nolu klasörde 61 sayfa, 44 nolu klasörde 16 sayfa, 45 nolu klasörde 13 sayfa, 46 nolu klasörde 33 sayfa, 47 nolu klasörde 38 sayfa, 48 nolu klasörde 61 sayfa, 49 nolu klasörde 25 sayfa, 50 nolu klasörde 38 sayfa eksik bulunuyor.
Bakalım mahkeme adli emanete kaldırılırken kaybolan belgeleri kaybolduğu yerden bulabilecek mi?
Odatv.com

CUMARTESİ ANNESİ BAŞBAKAN’LA GÖRÜŞTÜRÜLMEDİ
Erdoğan’la görüştüğü sanılan Hanım Tosun yaşadıklarını Odatv’ye anlattı Başbakan Erdoğan 5 Şubat günü, “Cumartesi Anneleri”yle Dolmabahçe’de buluştu.
Bu buluşma medyada genişçe yer buldu.
Ancak, buluşmayla ilgili bilinmeyen bir gerçeği Odatv yazıyor.
Erdoğan’la buluşacak kayıp yakınları arasında bulunan Hanım Tosun, Başbakan Erdoğan’la görüştürülmedi.
Diyarbakır’dan İstanbul’a gelen Hanım Tosun, uçağı rötar yaptığı için görüşmeye 15 dakika geç kaldı. Tosun Dolmabahçe’ye ulaştığında kameralar eşliğinde, içeri sokuldu. Ancak Başbakan’ın kurmayları Tosun’u görüşmenin olduğu yere değil, alt katta bir odaya soktu ve orada beklemesini istedi.
Hanım Tosun, beklemeye başladı ve “herhalde Başbakan’a benim geldiğimi söyleyecekler ve görüşmeye alacaklar” diye düşündü.
Ancak beklediği olmadı…
Buluşmadan çıkan Cumartesi Anneleri’yle birlikte, ama Başbakan’la görüşemeden Dolmabahçe’den ayrıldı.
Odatv’nin ulaştığı Hanım Tosun, bu buluşmanın perde arkasında kendi çabalarının da olduğunu şu sözlerle hatırlattı:
“Geçtiğimiz Eylül ayında, Bono geldiğinde bir gazeteci aracılığıyla Başbakan’ın danışmanı bana ulaşmaya çalıştı. Başbakan’ın benle görüşmek istediği söylenince, ben tek başıma görüşemeyeceğimi, bu mücadelede yalnız olmadığımı ve en az 15-20 aileyle birlikte bu görüşmeyi kabul edeceğimi söyledim.”
Hanım Tosun, Başbakan’la görüştürülmemesiyle ilgili duygularını şöyle anlattı:
“Benim orada beklediğimi Başbakan’a söylediler mi, bilmiyorum. Benim kırgın olduğum nokta; Başbakan Erdoğan’ın o görüşmeyle ilgili sadece 103 yaşındaki Berfo Ana’yı ya da Kadriye Ceylan’ı öne çıkarması.”
U2 İLE GÖRÜŞMÜŞTÜ
İrlandalı rock grubu U2, Pop albümünün kapağında Hanım Tosun’un kaçırılan eşi Fehmi Tosun'u anmıştı. 6 Eylül 2010'daki konser için Türkiye'ye gelen grubun solisti Bono, Hanım Tosun'la görüşmüştü. Bono, daha sonra sahneden "Fehmi Tosun'u unutmayın" diye seslenmiş, Başbakan Erdoğan da Bono ile görüşmesine Hanım Tosun’u davet etmişti. Ancak Hanım Tosun, “yalnız görüşmem” diyerek bu talebi kabul etmemişti.
Odatv.com

CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum, İzmir'de basın mensuplarının, ''Zonguldak'ta yaptığı konuşmadan dolayı pişman olup olmadığı'' yönündeki sorusuna, ''Hayır değilim, söylemek istediğim ortada. Geri adım atmam söz konusu değil. Kimse bana geri adım attıramaz'' cevabını verdi.
İzmir Adnan Menderes Havalimanı'nda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Batum, Zonguldak'taki konuşmasına ilişkin dava açılsa da açılmasa da söyleyeceklerinin olacağını ama açıldığı takdirde Türkiye'de demokrasinin geldiği noktanın ortaya konulacağını savundu. Türkiye'de bu konuda geçmişte olan uygulamalar ile konuşmasının tamamınında ne söylediği ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemisi (AİHM) içtihatlarını sunacaklarını anlatan Batum, şöyle devam etti:
''Bu konuşmanın tamamı algılanmadan kesinlikle 301'in uygulanması mümkün değildir. Türkiye'de savcının öyle davrandığını söylemiyorum. Mutlaka konuşmanın tamamına bakmıştır. Ancak 2-3 gündür Türkiye'de yapılmak istenene, Başbakan'ın yapmak istediğine baktığınızda bunun tam tersini görüyorsunuz.
Bu Türkiye demokrasinin nereye getirilmek istendiğini çok açık olarak ortaya koyuyor. Bir insanın, hele bir siyasetçinin 30 dakikalık bir konuşmasından sadece bir şeyi alıp, önünü arkasını koymadan, bir Başbakan'ın sözüm ona demokrasi ve ifade özgürlüğünün olduğu bir ülkenin başbakanının, 'savcılar harekete geçin' dediği başka bir tek örnek var deyin, biz de o tür demokrasiyiz deriz. Böyle bir anlayış yoktur.
Türkiye'nin nasıl bir ülke, nasıl bir demokrasi olduğunu, Tekel işçileri dayak yiyerek, torba yasaya karşı çıkan sendika üyeleri dayak yiyerek şimdi de bizler 301'den görebiliriz. Bunları yavaş yavaş göreceğiz. Türk halkı da bunu görecek. Sonunda bu Başbakan'dan, bu iktidardan, bu anlayıştan kurtulacak.''

Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in dava açılıp açılmamasında AİHM karar ve içtihatlarına bakılacağı yönündeki sözlerinin hatırlatılması üzerine Batum, ''Olması gereken de bu zaten. Zaten Adalet Bakanı buna uysa da uymasa da Türkiye'nin yargısı buna uyacaktır, uygulayacaktır. Şöyle karar verecektir, böyle karar verecektir demiyorum'' diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın savcıları göreve çağırmasını da değerlendiren Batum, ''Bu ancak Tayyip Erdoğan demokrasisinde olur'' dedi.

''Cımbızla çekildi"
CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum, bir gazetecinin Zonguldak'ta yaptığı konuşmadan pişman olup olmadığı, yastığa kafasını koyduğunda ''keşke yapmasaydım'' deyip demediği yönündeki sorusu üzerine, şöyle konuştu:
''Hayır değilim... Hiç demedim, hiç düşünmedim. Bundan çok hoşnudum. Bunlar turnusol kağıdı gibidir. Böyle rejimlerde medyanın büyük bölümünün devşirilmeye çalıştığı, devşirilmeyenin baskı, tehdit ve korku ile baskı altına alındığı ülkelerde bunlar çıkacaktır.
Yarın yayınlanacak yazım da bunu yazdım. Gazetecilikte bir kural vardır. 'Bir cümleyi cımbızla çekme, tamamına bak, ona göre yorum yap.' Bunu anlı şanlı gazeteciler bilmezler mi? Özel yayınlar, programlar yaptılar. Bunların hepsi bu kadar bilgisiz olamayacaklarına, gazeteciliğin en temel ilkelerini unutamayacaklarını göre, bana göre belli bir görevle yaptılar. O yüzden bunlar beri zerre kadar etkilemiyor.
Benim Türkiye'de güvendiğim, inandığım saygı duyduğumu gazeteciler, aydınlar akademisyenler var. Onların söylediklerine baktığımda, benim söylediklerimin bu şekilde yorumlanmak istendiğini onlar da anladığı için o kadar rahat yattım ki yatağa.. Hiçbir sıkıntım olmadı. Söylemek istediğim ortada, geri adım atmam söz konusu değil. Kimse bana geri adım attıramaz. ''
''Yıprandım"
Partiden istifa etmesinin söz konusu olmadığını, gerçek demokrasiyi Türkiye'de yerleştirme mücadelesi içinde olduklarını belirten Batum, ''Doğru dürüst bir Anayasa yapacağız, bunu istemeyenler bunun önüne geçmek isteyecekler. Görmezden gelecekler, ucube diyecekler. Ona buna saldıracaklar, insanlara düzmece kanıtlar hazırlayacaklar. Hepsi davayı yarıda bırakırsa, mücadeleyi bırakırsa, 'ben üzüldüm, ben kaçtım' derse, bu mücadeleyi nasıl devam ettireceğiz. Böyle bir şey yok'' dedi.
Batum, parti içinde kendisine söylenmiş olumsuz bir tepkinin olmadığını, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun söylediği ve haklı olduğu eleştirilerin bulunduğunu ifade etti.
Kılıçdaroğlu'nun ''Genelkurmay'ı eleştirecekseniz, bunu benim üzerimden yapın'' dediğini, bunun ''Sadece ben Genelkurmay için konuşurum, başkasının düşüncesi yoktur'' demek anlamına gelmediğin dile getiren Batum, ''Partiden, halktan, dostlarımdan, bir tane bile olumsuz, 'aman ne dedin' diyen olmadı. Çünkü herkes benim ne dediğimi, ne diyeceğimi bilir. Partinin içinde de emin olun bir kişi bile bu konuda bir şey söylemedi. 'Hatalısınız, yanlış söylediniz' demedi. Bunlar hep spekülasyon. Bunlara itibar etmeyin'' dedi.
Batum, bu tartışmalar sonrası yıpranmadığını ama yıpratılmak istendiğini söyleyerek, ''Böyle ülkelerde iki seçeneğiniz var. Ya evinizde oturacaksınız 'haftada iki üç ders veririm, rahatıma bakarım' diyeceksiniz ya da çocuklarımızın, ülkemizin geleceği için yola çıkacaksınız. Çıktığın zaman da yıpratılırsın'' diye konuştu.
Sanatçı Müjdat Gezen'in de hükümeti övmeyip, eleştirdiği için sıkıntı çektiğini söylediğini ifade eden Batum, ''Bazı aydınlar gibi 'her şey çok güzel gidiyor' diyebilirdik. Tersini yaptık linç kültürü geliştirilmek istendi. Ama vallahi mutluyum'' diye konuştu.

"Yakışık almaz"
CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "Batum TSK'dan ve Türk halkından özür dilemelidir" açıklamasına ilişkin olarak ise, "Artık daha fazla bu konunun üstünde durmaya gerek yok. Dava açılırsa bunun devamını zaten göreceğiz. Orada ne söylediğimiz, özür dilenmesi gerekip gerekmediği, zaten bir suç unsurunun oluşup oluşmadığı hepsi dava aşamasında görülecektir. Sayın Bahçeli de bir genel başkandır. Bir genel başkana bir genel başkan yardımcısının bu konuda, özür konusunda da bile olsa polemiğe girmesi yakışık almaz" dedi.
Konak Belediyesi'nin düzenlediği panele katılmak için İzmir'e gelen CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum, CHP İzmir İl Başkanı Tacettin Bayır'ı ziyaret etti. Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Batum, bir gazetecinin "Akademisyenken daha mı özgürdünüz" sorusunu, "Şimdi de özgürüm. Biz CHP olarak siyaseti farklı yapmak istiyoruz. Bütün arkadaşlarımla birlikte Türk siyaseti yeniden şekillendireceğiz. Eski siyasetin aynen devam etmesini isteyenler varsa belki onlar bizim üzerimizde bir baskı kurmaya çalışıyorlardır. Bazı şeyleri söyleme, bil, gör yapma. Ben bunları kimseyi hedef alarak söylemiyorum. Bizler ona uymayacağız. Biz halka gördüğümüz bütün doğruları her zaman anlatmaya devam edeceğiz. Halkımızı bu doğruları umuyorum ki kabul edecektir. CHP'yi iktidar yapacaktır" yanıtını verdi. Batum şunları söyledi:
"Siyasete girerken, 'benim hiç param yoktu, arkadaşlarım çocuklarımı okutuyordu' deyip, daha sonra çocuklarımıza gemiler alıyorsak, istiyoruz ki halk da bize bu gemiyi nasıl alabildin diye sorabilsin. Bu siyaset anlayışının yerine yeni siyaset anlayışını mutlaka kuracağız. O zaman sizler de daha rahat yazabileceksiniz hiç korkmayacaksınız, bizim genel başkanlarımızın çocuklarının gemileri olursa onların fotoğraflarını çekmekten korkmayacaksınız yolsuzluğu yoksulluğu işsizliği dayak yiyen sendikacıları göstermeye korkmayacaksınız."

"Bazı şeyler konuşuldu bitti"
CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, TSK ve Türk milletinden özür dilemesi gerektiğini söylemesi ile ilgili, ''Artık bazı şeyler konuşuldu bitti. Daha fazla üstünde durmaya gerek yok. Ne cevap vermeye ne söylenenleri almaya çok fazla gerek duymuyorum'' dedi.
Batum, İzmir programı kapsamında CHP İl Başkanlığını ziyaret etti. İl Başkanı Tacettin Bayır ile görüşen Batum, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, kendisinin, Türk milletinden ve TSK'dan özür dilemesi gerektiğini söylediğinin belirtilmesi üzerine Batum, şöyle konuştu:
''Artık bazı şeyler konuşuldu bitti. Daha fazla üstünde durmaya gerek yok. Ne cevap vermeye ne söylenenleri almaya çok fazla gerek duymuyorum. Bitti onlar. Söylenen söylendi. Dava açılırsa bunun devamını zaten hep beraber göreceğiz. Orada ne söylediğimiz, özür dilenmesi gerekip gerekmediği orada bir suç unsurunun oluşup oluşmadığı dava aşamasında görülecektir. Sayın Bahçeli, bir genel başkandır. Bir genel başkanı ile bir genel başkan yardımcısının özür konusunda bile olsa polemik yaşaması yakışık almaz.''

RTÜK'ün 4.3 milyon TL'ye 2007'de ihale ettiği proje 3 yılda bitirilemedi. Kurulun birimleri birbirine girdi. 9 üyeden oluşan Üst Kurul, önce 'soruşturma açılsın' dedi, ancak Zahid Akman'ın ısrarlı girişimleriyle dosya kapatıldı.
Bugüne kadar Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, Başbakanlık Teftiş Kurulu ve Sayıştay denetimleriyle gündeme gelen Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nda yeni bir skandal patlak verdi. Bir yazılım firmasına 4 milyon 322 bin TL ile ihale edilen kurumsal kaynak planlaması projesi, ücretinin büyük bölümü ödenmesine karşın 3 yılda tamamlanamayınca Teftiş Kurulu inceleme başlattı. Gül'ün yeğeni de aralarında
İnceleme sonucunda aralarında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yakını Halil İbrahim Gül’ün de bulunduğu 13 kişi hakkında soruşturma açılması istendi. Önce konunun soruşturulmasına onay veren Üst Kurul, eski Başkan Zahid Akman’ın ısrarlı çabalarıyla dosyayı “sumenaltı etti”. Kurum, kendi kasasından boşa çıkan milyonların “hesabını sormaktan” vazgeçti.


Soruşturmayı engelleyen 'Akman baskısı'
Ulaştığımız bilgilere göre, RTÜK Teftiş Kurulu Başkanlığı Müfettişi tarafından hazırlanan “Kurumsal Kaynak Planlaması Projesi-EDYS” ile ilgili inceleme raporunda ciddi miktarda kamu zararına sebep olunduğu ortaya konularak, başta Genel Sekreter Şeref Ataklı, daire başkanları Halil İbrahim Gül, Muhsin Kılıç ve Mehmet Nuri Erikel’in yanı sıra daire başkan yardımcıları, kurul uzmanları, mühendis ve programcıların da aralarında bulunduğu 13 kişi hakkında soruşturma açılması istendi. Talep, Teftiş Kurulu Başkanı İrfan Barut’un imzasıyla geçtiğimiz günlerde üst kurula sunuldu. Kurulun eski başkanı Zahid Akman’ın katılmadığı gündem toplantısında konuyla ilgili soruşturma açılması karara bağlandı. Ancak daha sonra Akman, aynı gün tekriri müzakere talebiyle konunun bir kez daha görüşülmesini istedi. Talep diğer üyeler tarafından “sabah karar verdik öğlen değiştiremeyiz” gerekçesiyle kabul edilmedi. Ancak konunun “kapatılması” için ısrarını sürdüren Akman, bir kez daha tekriri müzakere istedi. Akman, kurulun özellikle AKP kontenjanından seçilen diğer 5 üyesini de baskı altına aldı. Tüm bu çabalar sonucunda konunun yeniden görüşülmesi karara bağlandı. Önceki günkü toplantıda sürpriz bir gelişme yaşandı. Daha önce kurumun zarara uğratıldığı, bunun hesabının sorulması gerektiği görüşünde birleşerek “soruşturma açılsın” diyen üyeler, bu kez “soruşturmaya gerek olmadığına” karar verdi.


Para ödendi, ortada iş yok

Skandal süreç, RTÜK müfettişlerinin hazırladıkları “A.01.1. RTÜ.0.01.02.663.05/157” sayı numaralı “inceleme raporuna” göre şöyle gelişti:
Proje, 19 Şubat 2007’de Devlet Malzeme Ofisi (DMO) aracılığıyla yapılan ihale sonucunda Meteksan Sistem Bilgisayar Teknolojileri AŞ’ye firma kârı ve KDV ile birlikte 4 milyon 322 bin TL’ye ihale edildi. Söz konusu para 10 Nisan 2007’de üst kurul tarafından DMO hesabına aktarıldı. DMO ise firmayla imzaladığı sözleşmeyle işin başlangıç tarihini 28 Mayıs 2007 olarak belirledi ve firmaya 36 ay süre tanıdı. Ancak yazılım ve lisans ürünlerinin kabulü yapılmadığı halde DMO yazılım ve lisansların ihale bedeli olarak KDV dahil 2 milyon 992 bin TL’lik fatura kesti. Firmaya daha sonra da 118 bin TL’lik ödeme yapıldı.
Ancak firma, 15 haftalık ek süre de dahil olmak üzere 51 haftalık proje süresi içerisinde yalnızca donanım ve lisans malzemelerinin kutu teslimi ile sistem gereksinim ve analiz raporlarının teslimini yapabildi. Sonraki 2 yıl içerisinde işin büyük bölümü bitirilemedi. Müfettiş raporunda, bu süreç eleştirilerek, proje koordinatörlüğünün “basiretsizce” hareket ettiği belirtildi.

AKP döneminin ilk faili meçhul cinayeti, Necip Hablemitoğlu'nun 18 Aralık 2002 tarihinde evinin önünde öldürülmesiyle yaşandı. Dönemin İçişleri Bakanı Aksu'nun "bütün güçleriyle çalıştıkları" açıklamasına karşın yaklaşık 9 yıldır olayın fail ya da failleri adalete teslim edilmedi.
“Cumartesi Anneleri” ile görüşen Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Dönemimiz içerisinde biz faili meçhul yaşamadık” demesine karşın 18 Aralık 2002’de evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitiren Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Necip Hablemitoğlu’nun katilleri hâlâ yakalanamadı. Hrant Dink ve Rahip Andrea Santoro cinayetleri ile Zirve Yayınevi katliamında ise tetikçiler yakalandı ancak olayın arkasındaki yapı çözülemedi. Abdülkadir Aksu da oradaydı

AKP döneminin ilk faili meçhul cinayeti, Necip Hablemitoğlu’nun 18 Aralık 2002 tarihinde öldürülmesiyle yaşandı. Hablemitoğlu, Çankaya Portakal Çiçeği Sokağı’ndaki evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. 9 milimetrelik silahla başına iki el ateş edilen Hablemitoğlu’nun gözüne bir kurşun isabet etti. Olay yerine başta dönemin İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Emniyet Genel Müdürü Kemal Önal, Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz olmak üzere çok sayıda yetkili geldi.

Aksu, “Arkadaşlarımız olayın aydınlanması için bütün güçleriyle değerli savcımızın nezaretinde çalışmaktalar. Her türlü ihtimalin üzerinde duruyorlar. Umuyorum en kısa sürede adalete temsil edilecekler” açıklamasını yaptı. Ancak dönemin İçişleri Bakanı Aksu’nun bu “klasik” açıklamasına açıklamalarına karşın yaklaşık 9 yıldır olayın fail ya da failleri adalete teslim edilmedi.


Dosya rafta bekliyor

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturmadan bir netice alınamadı ve dosya şu an savcılığın tozlu raflarında bekletiliyor. Hablemitoğlu, cemaat ve şeriatçı vakıflar, İslamcı terör örgütlerinin Türkiye’deki bağlantıları ve yapılanmalarına ilişkin araştırmalarıyla tanınıyordu.

‘Olaylar görmezden gelinemez’

24 Ocak 1993’te bombalı saldırı sonucu katledilen Uğur Mumcu’nun kızı Özge Mumcu, AKP döneminde de faili meçhul olaylar yaşandığını belirterek “Onları görmezden gelmemeleri gerekir. Sonuçta her kesimden, her eğitim seviyesinden insan öldürüldü. Örneğin, Necip Hablemitoğlu konusunda hiçbir şey yapılmadı ve dava süreci işlemiyor. Hrant Dink davasında soruşturma kararının üzerine siyasi kararlılıkla da gidilmiyor. Bütün dava süreçlerinde bir özensizlik, üstü kapatılma durumu var. Bu durum, sadece yargının üzerinde çok yük olmasının sorunu değil. Bu özensizlik sadece bu dönem değil, her dönemde oluyor. Sistematik bir şekilde davaların üzerini kapatma hali var” dedi.

CHP Genel Sekreteri ve Parti Sözcüsü Bihlun Tamaylıgil, halkın en önemli sorununun işsizlik olduğunu belirterek, ''12 Şubat 2011 günü Adana'da, yani işsizliğin en yüksek orana ulaştığı Adana'da, 'İşsizlik kader değildir' mitingini düzenliyoruz'' dedi. CHP Genel Sekreteri ve Parti Sözcüsü Bihlun Tamaylıgil, CHP Merkez Yönetim Kurulu'nun (MYK) toplantısının, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında, tüm üyelerin katılımıyla yapıldığını söyledi. Tamaylıgil, MYK'de, öncelikle örgütsel olarak yapılan çalışmaların ve örgütten sorumlu genel başkan yardımcısının yaptığı seyahatler ile bu seyahatlerin değerlendirildiğini bildirdi.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun geçen hafta Münih'te yapılan ''Güvenlik Zirvesi''ne katıldığını belirten Tamaylıgil, Kılıçdaroğlu'nun, zirvede ele alınan konular ve ikili görüşmelere ilişkin değerlendirmelerde bulunduğunu da söyledi.
Türkiye'de en önemli gündemin işsizlik olduğunu ifade eden Tamaylıgil, ''İşsizliği çözmemekte, işsizliğe çare bulamamakta ve işsizliği gündemin ilk maddesi olarak görmemekte direnen AKP iktidarının ve uygulamalarının karşısında yüksek bir sesi ortaya koymak maksadıyla 12 Şubat 2011 günü Adana'da, yani işsizliğin en yüksek orana ulaştığı Adana'da, 'İşsizlik kader değildir' mitingini düzenliyoruz'' dedi.
Tamaylıgil, mitingde, işsizliğin ağır yükünü taşıyanların içinde bulunduğu durumun dile getirileceğini, mitingin halkın sesi olacağını söyledi.
Hükümetin yönetime talip olduğunda ''3Y'' ile mücadele edeceğini söylediğini anımsatan Tamaylıgil, bunların yoksulluk, yolsuzluklar ve yasaklar olduğunu belirtti.
Yolsuzluklar konusunda ortaya çıkan önemli bir rapor olduğunu dile getiren Tamaylıgil, bu raporun Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün 2010 yılı raporu olduğunu bildirdi. Raporla ilgili olarak 86 ülkede çalışma yapıldığını, 91 bin 500 kişiyle görüşüldüğünü anlatan Tamaylıgil, şöyle devam etti:
''Türkiye'de sormuşlar, 'acaba son 3 yılda yolsuzluklar azaldı mı azalmadı mı?' Çıkan oran çok dikkat çekici. Çıkan oran diyor ki, yüzde 28 azaldı, yüzde 57 azalmadı. Yüzde 57 bu artışı dile getiriyor. Dünyayla karşılaştırdıklarında ise çıkan tabloya baktığınızda bir rüşvet başlığı ortaya çıkıyor. 'İşinizi yapmak için ne kadar oranda rüşvet gündeme geliyor' diye sorulduğunda, yüzde 33'lük bir oran bu konuda işinin görülmesi için rüşvetin gündemde olduğunu söylüyor. Bu oran AB ülkelerinde yüzde 5, Asya Pasifik ülkelerinde bu oran yüzde 11. Yani bakıyorsunuz Türkiye burada da birinci sıraya yerleşmiş. Şimdi 'yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklarla mücadele edeceğiz' diyenler ve ortaya çıkan bu tablo karşısında hangi mücadeleyi gerçekleştirdiklerini sorduğumuzda umarım bir cevapları vardır, bu soruyu sorduğumuzda dile getirebilirler.''

8-9 Şubat'ın ''Güvenli İnternet Günü'' olduğuna işaret eden Tamaylıgil, CHP olarak internet hizmetlerine erişimi temel bir insan hakkı olarak gördüklerini belirtti.
Tamaylıgil, internet altyapısının tüm topluma güvenli internet erişimi sağlayacak biçimde güçlendirilmesi gerektiğini dile getirdi.
Türkiye'nin bir seçim sürecine girdiğinin altını çizen Tamaylıgil, MYK'de, seçim süreci ile ilgili gerek parti içi eğitim, gerekse gelecek dönemle ilgili hukuk ve seçim programıyla alakalı olarak ilgili genel başkan yardımcılarının bilgi verdiğini de bildirdi.
Tamaylıgil, MYK'da ayrıca Bilim Kültür Platformu üyelerinin değerlendirmelerinin olduğunu ifade ederek, ''Bundan sonra halkın iktidarına ulaşacak yolda, halkın gündemi ve öncelikleriyle ilgili paylaşımlarımıza devam edeceğiz'' dedi.

Pınar Selek davasında savcı, Yargıtay'ın bozma kararına uyularak yeniden yargılama istedi. İstanbul 12. Ceza Mahkemesi, verdiği ara kararda, sosyolog Pınar Selek ile Abdülmecit Öztürk hakkında daha önce verilen beraat kararında direnilmesine hükmetti. Dava ertelendi. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşma öncesi bir grup adliyeye gelerek açıklama yaptı. Üzerinde Pınar Selek’in resminin bulunduğu "Hep tanığız hâlâ adalet bekliyoruz" yazılı dövizler taşıyan yaklaşık 50 kişilik gruba Alman Yazar Günter Wallraf, Almanya Pen Uluslararası Yazarlar Birliği Başkanı Christa Schuenke, AB-Türkiye Karma Parlemento Komitesi Eş Başkanı Helene Flautre, Avrupa Parlamenteri Barbara Lochbihler’in yanı sıra Türkiye’den yazar Yaşar Kemal, suikast sonucu öldüren Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, DİSK Başkanı Süleyman Çelebi de destek verdi. "Beraat etmesini bekliyoruz"

Grub adına açıklama yapan AB- Türkiye Karma Parlemento Komitesi Eş Başkanı Helene Flautre, "Pınar Selek, işkencenin sistematik olduğu bir polis devleti döneminde PKK ve Kürt sorununu anlama isteğini çok pahalıya ödüyor. Selek’in 9 Şubat’ta yeniden beraat etmesini bekliyoruz" diye konuştu.

Yargıtay "Müebbet" demişti

Mısır Çarşısı patlaması davasında İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Pınar Selek, patlamaya neyin neden olduğunun kesin tespiti yapılamadığı gerekçesiyle beraat etmişti.

Yargıtay 9. Ceza Dairesi bu kararı bozmuş ve mahkemenin hüküm kurmasını istemişti. Bunun üzerine yapılan yargılamada yine patlamanın nedeninin belirlenemediği görüşünü tekrarlayan mahkeme, Selek’in yine beraatına karar vermişti. Dosyanın ikinci kez gittiği Yargıtay, Selek için "müebbet hapis istemiyle yeniden yargılansın" demişti. Pınar Selek’in avukatlarının istemi üzerine Yargıtay Başsavcılığı’nca itiraz edilmişti. Bu itiraz üzerine dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından incelenmiş ve Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin kararı onaylanmıştı.


"Yargıya müdahale edildi"
Selek, Yargıtay’ın kararının ardından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurmuştu. ‘Adil yargılanmadığı’ ve ‘işkenceye maruz kaldığı’ gerekçesiyle başvuru yapan Selek, AİHM’ye sunduğu dilekçesinde, "Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesi ihlal edildi. Yasadışı oluşturulan delillerle yargıya müdahale edildi" demişti. Selek, AİHM’e yaptığı başvuruda ‘Yeniden adil bir şekilde yargılanma’ ve ‘manevi tazminat’ taleplerinde bulunmuştu.

Duruşmanın başlamasının ardından savcı, Yargıtay’ın kararına uyularak yeniden yargılama istedi.  Mahkeme heyeti davayı 22 Haziran tarihine erteledi.

Pınar Selek: Mutluyum
Sosyol Pınar Selek, İstanbul'daki Mısır Çarşısı'nda 7 kişinin öldüğü, 127 kişinin de yaralandığı patlamaya ilişkin görülen davada mahkemenin kendisi hakkında verdiği karardan dolayı çok mutlu olduğunu söyledi.
Selek, Alman Haber Ajansı'na (DPA) yaptığı açıklamada, "Mahkemenin kararından mutluyum" dedi.
Mahkeme kararı ile ilgili tüm detayları bilmediğini, ancak bu yeni kararla davanın olumlu sonuçlandığını ifade eden Selek, "Türkiye'de tüm insanlar bu kararı doğru buluyorlar" şeklinde konuştu.
Almanya PEN Yazar Bursu alan Selek, şu anda Almanya'nın başkenti Berlin'de yaşıyor.

CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, AKP'li Meclis Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya'nın, Kenan Evren'in avukatlığını yaptığını belirterek, "Kimmiş postal yalayıcısı onu göstereceğim. Sizi gidi darbe şakşakçıları sizi. Sizi gidi darbe tüccarları sizi. Siz darbecilerin avukatısınız" dedi.
TBMM Genel Kurulu'nda konuşan CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, "Size bir belge göstereceğim" diyerek elindeki belgeyi milletvekillerine gösterdi ve Ahmet İyimaya'nın Kenan Evren'in avukatlığını yaptığını açıkladı.
"Kimmiş postal yalayıcısı onu göstereceğim"

Elindeki belgeyi gösteren İnce, "Kimmiş postal yalayıcısı onu göstereceğim, acele etmeyin" diyerek şöyle dedi:
"Kenan evren ile açılışlara gittiniz, Çankaya Köşkü'nde birlikte yemek yediniz, maaşına zam yaptınız. Siz yalnızca darbe tüccarı olmakla kalmayıp darbecilerin avukatıymışsınız da haberimiz yokmuş. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Mahkemesi Ankara Asliye 15. Hukuk Hakimliği, okuyorum; Kenan Evren adına avukatı Ahmet İyimaya. Duyduk duymadık demeyin. Ey ahali, ey aziz halkım, ey sevgili milletvekilleri. Kenan Evren darbe yaptığında CHP'yi kapattı, arkadaşlarımız işkence gördü; birini orada görüyorum, Rasim Çakır, Mevlüt Coşkuner, Çetin Soysal."


"Sizi gidi darbe şakşakçıları sizi"

İnce, Necmettin Erbakan'ın, "sizi gidi" sözüyle eleştirilerini şöyle sürdürdü:
"Bizim arkadaşlarımız 12 Eylül sonrasında işkence görürken Ahmet İyimaya, Kenan Evren'in avukatıymış. Sizi gidi darbe şakşakçıları sizi, sizi gidi darbe tüccarları sizi, sizi gidi Ergenekoncular sizi."



AKP sıraları: Geçin bunları

AKP sıralarından gelen tepki seslerine, "Geçin bunları. Buna insan utanır" diye yanıt veren İnce, "Ben olsam. Avukat arkadaşlarımdan birisi Evren'in avukatlığını yapmış olsa ben Genel Başkan'a müracaat ederdim, bu milletvekili ile aynı partide olmam derdim" dedi.


"Şans Topu sizin icadınız, kumar sizin döneminizde 3 katına çıktı"

AKP döneminde kumarın 3 katına çıktığını savunan İnce, "Kumarı 3 katını çıkaran siz değil misiniz, şans topunu kim buldu, şans topu AKP iktidara gelene kadar var mıydı, yok muydu? At yarışı iki gündü şimdi 7 gün. Şans topunu siz icat ettiniz" dedi.
AKP sıralardan gelen tepkilere de İnce, "Yalancıyı kurt yesin mi?" diye karşılık verdi.

İyimaya: Avukatlığını yaptım

CHP'li İnce'nin konuşmasının ardından kürsüye Ahmet İyimaya geldi. Kenan Evren'in avukatlığını yaptığını, ancak para almadığını vurgulayan İyimaya, şöyle dedi:
"Bir sabah Turgut Akıntürk, bana telefon açtı. Ahmet Bey dedi, Kenan Paşa'ya dava açıldı. Davayı kabul eder misin dedi. Vicdanı sorgumdan geçirdim. Bir darbe yapmış insanın hukuktan yardım isteme talebine, ben davayı aldım. Ama avukatlık yaptım. Bir zarf içinde Çankaya'dan para geldi. 500 lira para. Darbenin ilk demeci avukatlık ücreti konusunda olan bir zatın parasını almıyorum ve iade ediyorum dedim."


"Siyaseti şahsiyet yamyamlığına dökmek istiyorlar"

Siyaseti şahsiyet yamyamlığına dökmek isteyenlerin olduğuna işaret eden İyimaya, "Siyaseti şahsiyet yamyamlığına dökmek isteyenler bilsinler ki Ahmet İyimaya böyle yamyamların hayal sofralarına pirzola olmayacak kadar şeffaf ve ahlaklı adil bir hayatı vardır" dedi.
İyimaya'nın sözlerine CHP'li İnce'de, "Siyaset yamyamlığından neyi kastediyor. Siyaset yamyamı olmadım" diye karşılık verdi.

Fenerbahçe Futbol Takımı kaptanı Alex de Souza, sarı-lacivertli kulüple olan sözleşmesini 2 yıl daha uzatan resmi sözleşmeyi imzaladı.
Fenerbahçe Futbol Takımı kaptanı Alex de Souza, Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı basın toplantı odasında düzenlenen törenle, sezon sonunda bitecek sözleşmesini 2 yıl daha uzatan mukaveleye imza attı. Fenerbahçe'de 7. sezonunu geçiren 14 Eylül 1977 doğumlu Alex, teknik direktör Aykut Kocaman'ın da katıldığı imza törenin ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Öte yandan, imza törenini kulüp yönetim kurulu üyeleri Murat Özaydınlı ile Yasemin Merçil de izlerken, Fenerbahçe'ye 4. kez imza atan Alex, toplantının sonunda Aykut Kocaman'a sarılarak medya mensuplarına poz verdi.

El Kaide terör örgütünün Irak'taki kolu olan Irak İslam Devleti (ISI), Mısır'daki göstericileri ''cihada çağırdığı'' bildiriliyor. İnternetteki İslamcı siteleri gözetleme merkezinin (SITE) verdiği bilgiye göre, Irak İslam Devleti adlı örgüt, Mısır'da Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'e karşı gösteri yapan protestocuları, ''cihat edip şeriat kurallarına dayanan bir hükümet kurmaya'' çağırdı. İlk defa El Kaide'ye bağlı bir grubun Mısır'da süregelen gelişmelere tepki verdiğini belirten SITE'ye göre, ISI'nın mesajı cihatçı forumlarda dün yer aldı. ABD'de bulunan SITE'nin bildirdiğine göre, ISI mesajında, Mısırlı göstericileri, demokrasinin "hayal kırıklığına uğratan yollarını" ve "putperestlik olan milliyetçiliğin çürümüş yollarını bırakıp, şeriat düzenin kurulması amacıyla cihat etmeleri" gerektiğinin altını çiziyor.
ISI ayrıca, Mübarek'i "Mısır zalimi" olarak tanımlarken, ABD ve İsrail'i de "Mübarek'in efendileri" olarak nitelendiriyor. Mısır'da, Hüsnü Mübarek'e karşı gösterilerin 25 Ocaktan bu yana yoğunlaştığı, dün binlerce kişinin ülkenin başkenti Kahire'nin ve diğer kentlerinin sokaklarında, Mübarek'i protesto ettiği belirtiliyor.

Muhalifler Parlamento Binası önünde barikat kurdu

Mısır'ın başkenti Kahire'de bulunan parlamento binasının önüne muhalifler tarafından barikatlar kuruldu. Muhalefet kaynaklarından edinilen bilgiye göre, Meclis Caddesi'ne barikat kuran göstericiler, parlamentoya giriş ve çıkışları kontrol altına aldı. İktidar partisi NDP'nin bazı milletvekillerinin Mısır devlet televizyonuna parlamentodan telefon ile bağlanarak, görevlerine devam ettiklerini ve muhalif göstericilerin Tahrir meydanı dışında hiç bir etkinliği bulunmadığını iddia etmeleri üzerine Mısır Parlamentosu önünde kontrol noktaları oluşturan protestocuların, Cuma gününe kadar parlamenterlerin parlamentoya girişini engellemeyi amaçladıkları öğrenildi. Parlamento binasının iç kısmı polis tarafından korunurken, dış kısmında bulunan askeri birliklerin, protestocuların barikat kurmasına müdahale etmedikleri de görgü tanıklarınca ifade edildi.

Yetki devri tartışmaları da beraberinde getirdi

Mısır'da muhalefetin 25 Ocak tarihinde başlayan gösterilerinin ardından Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in İstihbarat Örgütü Başkanı Ömer Süleyman'ı kendisine yardımcı ataması, ülkede olası Mübarek sonrası dönemde yetki devrine ilişkin tartışmaları da beraberinde getirdi. Kahire Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden anayasa hukukçusu Prof. Dr. Şevki Seyid, cumhurbaşkanının yetki devrinin anayasanın 82. maddesinde düzenlendiğini belirterek, bu maddeye göre cumhurbaşkanının vefatı durumunda yetkinin meclis başkanına, eğer meclis başkanı da olmazsa anayasa mahkemesi başkanına geçeceğini savundu. Seyid, aslında yetki devri ve geçişini düzenleyen söz konusu maddede, cumhurbaşkanının ülkeden geri dönmeksizin ayrılması durumuna ilişkin bir belirginlik bulunmadığını, Mübarek'in Mısır'ı terk etmesi durumunda 82. maddeye göre vefat durumunda olduğu gibi yetkinin meclis başkanına geçeceğini anlattı.
Mübarek'in ülkeden ayrılması söz konusu olduğunda cumhurbaşkanlığı yetkilerinin yardımcısı Ömer Süleyman'a geçmeyeceğini kaydeden Seyid, "Anayasaya göre Mübarek, geri dönme durumu belirgin olmak şartıyla yurt dışına çıkması halinde yetkilerini geçici olarak yardımcısı Ömer Süleyman, Meclis Başkanı Fethi Surur veya Başbakan Ahmed Şevki'ye devredebilir. Ama bu devir, sadece geçici yetki devridir. Yetkinin cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar tam olarak başka birine intikali sadece ölüm veya Mübarek'in bir daha ülkeye dönemeyecek durumda olması halinde gerçekleşir. Bu durumda da yetki meclis başkanına geçer" dedi.
Mısır İnsan Hakları Derneği Başkanı Avukat Necip Cibril de Mısır Anayasası'nın cumhurbaşkanlığı seçimlerini ve yetkilerini düzenleyen 77, 79 ve 96. maddeleri ile 82. maddenin tamamı incelendiğinde, Mübarek'in ülkeden bir daha dönmemek üzere ayrılması durumunda yetkinin meclis başkanına geçeceği görüşünü dile getirdi. Cibril, Mübarek'in ülkeyi terk etmesi durumunda yardımcısı Ömer Süleyman'ın hiçbir şekilde yetkili olamayacağını, hatta Mübarek tarafından seçildiği için görevini sürdürmesinin meşru görülemeyeceğini savundu.

'Diyalog görüşmeleri ciddiyetten uzak'
Mısır'daki muhalefet partilerinden El Gad'ın lideri Eymen Nur, hükümet ile muhalefet arasında başlayan diyalog görüşmelerini "ciddiyetten uzak ve gerçekçilikten yoksun" olarak nitelendirdi. Ülkedeki son durumla ilgili açıklamalarda bulunan Eymen Nur, görüşmelere tüm parti ve grupların davet edilmediğini belirterek, "Sistem yıllardan beri muhalefetle kurmadığı diyaloğu şimdi kuruyor. Bu sistem hatalarla dolu bir sistemdir ve kalıcı, özgürlükçü ıslahat yapmaktan acizdir" dedi.
El Gad (Yarın) Genel Başkanı Nur, hak ve özgürlükler istediklerini vurgulayarak, "Mübarek rejiminin ülkeyi fesatla 30 yıl boyunca yönettiğini" iddia etti. Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in istifa etmesi veya yetkilerini devretmesini istediklerini anlatan Eymen Nur, "Biz kriz isteyen taraf değiliz. Bu süreçte herkes ciddi olmalıdır. Haklarımızın bize verilmesi gerek. Tarihte olduğu gibi güçlü bir Mısır istiyoruz. Mısır'ın özgür ve demokratik olmasını talep ediyoruz" diye konuştu.
Nur, "özgürlüğün Mısır sokaklarında başladığını", bu sürecin sorunsuz bir şekilde bir sonuca ulaşması yönünde çaba sarf ettiklerini ifade etti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Türk halkının Mısır'da yaşanan olaylarla ilgili olarak "onurlu bir tutum" takındığını belirten Nur, "Bizim ortak kültür ve tarih değerlerimiz var. Türkiye bunun bilincinde. Başta Türkiye Başbakanı olmak üzere Türk halkına gösterdikleri onurlu tepkiden dolayı teşekkür ediyorum" diye konuştu.

CHP Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür'ün soru önergesine Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın verdiği yanıt, 2010 yılının ilk 7 ayında 25 bin 265 işyeri kapandığını, yaklaşık 4 milyon 436 bin kişinin işten ayrıldığını ortaya koydu. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın bilgi notuyla CHP Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür'ün soru önergesini yanıtladı.
İlk 7 ayda 4 milyondan fazla kişi işten ayrıldı

Babacan, 2010 yılında Temmuz ayı itibarıyla işten ayrılan sigortalı sayısı konusunda bilgi verdi. Buna göre ilk 7 ayda yaklaşık 4 milyon 436 bin kişi işten ayrıldı. Geçen yıl işten ayrılan sigortalı sayısında rekor İstanbul'da oldu. İstanbul'da 2010 yılının ilk 7 ayında 1 milyon 253 bin 577 sigortalı işten ayrıldı. İstanbul'da 2009 yılında işten ayrılan sigortalı sayısı ise 2 milyon 471 bin 578 oldu.

İstanbul'u Ankara ve İzmir takip etti
İşten ayrılan sigortalı sayısında rekor sıralamasında Ankara ikinci sırada yer aldı. Ankara'da 2010 yılında ilk 7 ayda 472 bin 713, 2009 yılında ise 903 bin 809 kişi işten çıktı. İşten ayrılmalarda üçüncü sırada İzmir yerini aldı. İzmir'de işten ayrılanların sayısı 2009 yılında 557 bin 587, 2010 yılının ilk 7 ayında 292 bin 38 oldu.
Antalya'da 2009 yılında 458 bin 452, 2010 yılının ilk 7 ayında 213 bin 342, Bursa'da 2009 yılında 338 bin 521, 2010 yılının ilk 7 ayında 166 bin 445 sigortalı işten ayrıldı.

7 ayda 25 bin işyeri kapandı
Babacan'ın verdiği yanıt ile 2010 yılında ilk 7 ayda kapanan işyeri sayısının 25 bin 265 olduğunu ortaya koydu.
2010 yılında ilk 7 ayda; İstanbul'da 5 bin 86, Ankara'da bin 287, Antalya'da bin 242, İzmir'de bin 195 işyeri kapandı.
2009 yılında ise İstanbul'da 14 bin 981, Ankara'da 4 bin 940, Antalya'da 3 bin 329, İzmir'de 3 bin 891 işyerinin kapandığı belirlendi.
2010 yılı temmuz ayı itibarıyla Ardahan'da 12, Bayburt'ta 14, Tunceli'de 16, Ağrı'da 30 işyerinin kapandığı tespit edildi.

Yerli tohum satışının Tohum Yasası'yla yasaklanmasının ardından üreticiler, yüzyıllardır uyguladıkları yöntemle sakladıkları tohumları paylaştı. Torbalı'da yapılan ilk etkinliğin ardından dün de Seferihisar'da gerçekleştirilen takas şenliğinde, yerli üretimin önemine vurgu yapıldı. Ekolojik Üreticiler Derneği, Karaot Tohum Derneği, Slowfood Birlikleri, Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi ve GDO’ya Hayır Platformu’nun, Seferihisar, Urla, Karaburun, Mordoğan belediyeleriyle birlikte düzenlediği “Yarımada Tohum Takas Şenliği”, yoğun katılımla gerçekleştirildi. Bayram günü gibi Etkinliğe, Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, Karaburun Belediye Başkanı Serdar Yasa, Mordoğan Belediye Başkanı Ahmet Çakar ve yurdun çeşitli bölgelerinden gelen konuklar katıldı. Etkinliğin açılışında konuşan Soyer, bayram günü yaşadıklarını belirterek “Yıllarca yapılan yerli malı haftası etkinliklerinin önemini bugün daha iyi anlıyoruz. Bu tohumları göz hakkı olarak alacağız. Oysa Tohum Yasası’yla bu ürünlerden mahrum kalacağız” dedi.

İzmir'den Manisa istikametine gelen tırın Sabuncubeli mevkinde frenlerinin boşaldığını fark eden sürücü, polisten yardım istemesi üzerine tırın geçeceği kavşaklar trafiğe kapatılarak olası bir kazanın yaşanması engelledi. Sabuncubeli rampalarından aşağı inerken frenlerinin boşaldığını fark eden araç sürücüsü, 155 Polis İmdat hattını arayarak, ''Sabuncubeli'nden aşağı inerken lastiklerim patladı, frenim boşaldı, ilerisini boşaltabilir misiniz?'' şeklinde yardım istedi. İlk telefonda tam olarak bir yer belirtemeyen içecek yüklü 35 AG 2915 plakalı tırın sürücüsü İlhami Öntürk (42), ikinci telefon görüşmesinde bulunduğu yeri belirtmesinin ardından Manisa'daki şehir içi trafik ekipleri ile Asayiş Şube Müdürlüğü ve Önleyici Hizmetler Şube Müdürlüğüne bağlı ekipler, tırın şehir merkezinden geçeceği kavşakları trafiğe kapatarak geçişi için yardımcı oldu.
Freni boşalan tır, OSB, Bozköy, Saruhan Otel, Kuşlubahçe kavşakları ile Gediz, Fatih ve Kanuni köprülü kavşaklarını kaza yapmadan geçerek Güzelköy girişinde kendiliğinden durdu.
Araç sürücüsü İlhami Öntürk, yaptığı açıklamada, Sabuncubeli mevkinde rampa aşağı inerken frenlerinin boşaldığını ve 155 Polis İmdat hattını telefonunu arayarak yardım istediğini belirterek, ''Polis ekiplerinin aldıkları önlemler sonucunda muhtemel bir kazanın olması önlendi'' dedi.
Öte yandan polis ekiplerin kavşakları trafiğe kapatarak tırın geçişini sağlaması mobese kameraları tarafından kaydedildi.

ABD'nin eski Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Irak'ın ABD tarafından devrilen ve Duceyl davasındaki kararla asılarak idam edilen devlet başkanı Saddam Hüseyin'in kendi kızlarıyla dönemin ABD Başkanı George Bush'un kızlarını tehdit ettiğini ileri sürdü. Görevinden ayrıldıktan 4 yıl sonra ilk kez ABC televizyon kanalına mülakat veren Rumsfeld, eski Irak Devlet Başkanının kendi kızlarıyla Bush'un kızlarını öldürene 60 milyon dolar vaat ettiğini söyledi ABC'nin ''Good Morning America'' programındaki mülakatında Rumsfeld, ''Endişeliydim. Başkan ve ailesi gizli servisin korumasından faydalanıyordu, benim ailemse hayır'' ifadesini kullandı.
2003'te bir ulusal güvenlik toplantısında kızlarına yönelik komployu öğrendiği anı ''bu biraz tuhaf bir andı'' diyerek anlatan Rumsfeld, Bush'un kendisine bu tehdidi hafife almaması gerektiğini, çünkü Amerikan kuvvetlerinin Saddam'ın 2 oğlu ile torununu Temmuz 2003'te öldürdüğünü söylediğini anlattı.
Bush'un bu sözleri üzerine, ''teşekkürler'' türünden bir yanıt verdiğini ve Bush'un gözlerinin içine bakarak, ''Bunu ciddiye alsanız iyi edersiniz'' dediğini belirten Rumsfeld, ''Ve tabi elbette bunu ciddiye aldım. Ama bir o kadar da gerçekçiydim, buna karşılık yapacak pek fazla birşey yoktu'' diye konuştu.
Rumsfeld, Nixon'dan oğul Bush'a uzanan uzun siyasi yaşamının izlerini çizdiği, programa ''Known and Unknown'' (Bilinen ve bilinmeyen) adlı kitabının tanıtımını yapmak üzere bu programa katıldı.

'Tartışmaya hazırım'
CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik'i istediği kanalda istediği saatte ya da Adana'da Uğur Mumcu Meydanı'nda tartışmaya çağırdı. CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce yaptığı yazılı açıklamada, AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik'in Ankara'da öğrenci olduğu dönemde Sakarya caddesinde tabure üzerinde oturulan çay ocaklarında siyaset tartışmaları yaparken, AKP'li olduktan sonra sınıf atladığını ve daha elit mekanların müdavimi olduğunu söyledi. İnce şunları kaydetti: "Kendi röportajlarında, pahalı takım elbiselerini, pahalı puro ve motor tutkusunu anlatan Ömer Çelik'in hayatı AKP'yi özetlemektedir. Ömer Çelik'in dönüşüm hikayesi, geçmişte Türkiye'de karikatürlere konu olmuş, Türk halkının mizah anlayışı içinden önemli bir yer edinmiştir. Nitekim bu anlayışı sergileyen çok sayıda film halen Türk halkının komedi reytinglerinde önemli bir yer işgal etmektedir. Ömer Çelik içinden çıktığı halkı unutarak başkalaşınca halkın mekanlarına, çay ocaklarına burun kıvırır hale gelmiştir. Anlaşılan bu başkalaşımı durumdan duruma ve yerden yere hızla devam etmektedir. Bu hal maruf ve meşhurdur. Ne yazık ki, Mevlana'nın sözüne bir kez daha hatırlatmak gereği doğmuştur. Ömer Çelik önce aynaya, sonra kılık kıyafetine birde geçmişine baksın. Orada göreceği hikaye AKP ve başkalaşım gerçeğidir." Çelik'in, karikatür eleştirisiyle ilgili değerlendirmesinin vahim olduğunu da ifade eden İnce, "Karikatür emek ister, zeka ister, bilgi ister, kültür ister. Başkalaşmak için bunların hiç birine gerek yoktur. Hiçbir başkalaşan muhatapları ile karşılaşacak cesareti gösteremezler. En büyük meziyetleri de kaçmaktır. Kendisinin istediği televizyon kanalında, istediği saatte kendisi ile tartışmaya, isterse Adana'da Uğur Mumcu Meydanı'nda tartışmaya hazırım. Hem kendisinin başkalaşım hikayesini, hem de bu hikayenin diğer AKP'lilerle olan benzerliğini ve halkın çoğunluğundan farklılığını konuşmak istiyorum" dedi.

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget