Tam bir aydın ihanetini yaşıyoruz!..

Tam bir aydın ihanetini yaşıyoruz!..
Kimse alınmasın ve darılmasın, çok üzülerek ve dehşete düşerek söylüyoruz ki; şu anda ülkemizde tam bir aydın ihanetini hep birlikte yaşıyor ve görüyoruz.

Bu ülkeyi on yedi yıldan bu yana tek başına yöneten, örtülüsü ve örtüsüzü, bu milletin vergileriyle oluşan ödenek ve paraları hesapsızca istedikleri gibi sarf edip savuran iş başındaki siyasal iktidar;

Kendisini muhalefette zannederek, kendilerinin bizzat yarattıkları, ülkenin içinde bulunduğu her alandaki perişanlığın hesabını, rahmetli İsmet İnönü ve onun üzerinden ana muhalefet partisinden sormaya kalkarken,

İş başındaki siyasal iktidar döneminde;

Ülkenin iç ve dış borçları sürekli ve hızla artarken, cari açık sürekli çoğalırken, bütçe her geçen yıl artarak açık verirken, işsizlik çoğalırken, tarımda ve sanayide üretim düşerken, bu ülkenin üretebileceği et ve tarım ürünleri  dahi ithal edilir hale gelmişken,

Ülkenin tüm ekonomik varlıkları yok edilirken, Atatürk'ün vasiyetini yok sayma pahasına İş Bankası hisselerine göz dikilirken,

Terörü bu ülkede hortlattıktan sonra, terörle mücadele etmek ancak aklına gelerek, bizzat kendilerinin  yarattıkları terörün müsebbibi olarak ana muhalefet partisi suçlanırken,

Laik eğitim yok edilirken,

Bizzat Atatürk tarafından, bu milletin büyük çoğunluğunun Müslüman olması nedeniyle kurulan Diyanet İşleri Başkanlığının; kuruluş amacından saptırılarak, iktidarın arka bahçesi haline getirilerek, Diyanet İşleri Başkanlığına, ülkenin milli savunma ve milli eğitim bütçelerinin üzerinde ödenekler tahsis edilirken,

Kuvvetler ayrılığı ilkesi yok edilirken,

Anayasamızda ve duvarlarında, Egemenliğin kayıtsız şartsız millete olduğu yazılı olan ve bu egemenlik hakkının en üst düzeyde temsilcisi Türkiye Büyük Millet Meclisi devre dışı ve işlevsiz bırakılırken,

Meclise sunulan ve içerik ve amaçları itibariyle, devletimizin ve milletimizin menfaatlerine uygun olmasına rağmen, kendi şahsi menfaatlerine uygun bulmadıkları için, siyasal iktidarın meclis çoğunluğunca yasa teklifleri ve araştırma önergeleri bir bir reddedilirken,

Devletimizin temeli olan adalet ve adaletin tecelli ettirildiği yargı organının  bağımsızlığı ve tarafsızlığı yok edilirken,

Ülkemizin kurtarıcısı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu Büyük Atatürk; büstleri, heykelleri, ismi verilen eserler üzerindeki Atatürk ismi ve ilkeleriyle, sistematik olarak yok edilirken,

Bu iktidar tarafından okunması yasaklanan andımızın, okullarda yeniden okunmasının önünü açan Danıştay kararı nedeniyle, aynı siyasal iktidar tarafından, Danıştay; yetki aşımında bulunmakla görev ve yetkisine girmeyen yerindelik denetimi yapmakla suçlanırken,

Ülkemizde; Suudi İstanbul Başkonsolosluğunda, Suudi asıllı bir Amerikalı gazetecinin uluslararası bir planla tasarlanarak öldürülmesinin baş sorumlusu Suudi İstanbul Başkonsolosunun; bize göre o ülkenin İstanbul’daki vatandaşlarına, nüfus memuru ve noter gibi hizmet sunan, Büyükelçi statüsünde devleti temsil yetkisi bulunmayan, işlenen ağır cezalı bir suçta asla diplomatik dokunulmazlığı bulunmamasına rağmen, cinayet şüphelisi başkonsolosun elini kolunu sallayarak ülkemizi terk etmesine izin verilirken,

İş başındaki siyasal iktidar tarafından; milli günlerimiz ve milli bayramlarımız unutturulmaya çalışılırken, kutlanmasına bir haftalık süre kalan Cumhuriyetimizin kuruluşunun yıl dönümü ve simgesi olan Cumhuriyet Bayramı kutlamaları, siyasal iktidarın yapımıyla çok övündüğü Atatürk'ün isminin yok edilerek bir Osmanlı Padişahının isminin verileceği muhakkak olan, İstanbul’da inşa edilen, henüz natamam 3.Hava Alanının alelacele açılışına meze ve fon yapılırken, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının, Anayasamıza göre bu ülkenin Başkenti olan Ankara’da yapılmasının zorunluluğuna rağmen, Cumhuriyet Bayramı Ankara yerine, Bizansın ve Osmanlı'nın başkenti İstanbul da kutlanırken,

Burada saymakla tükenmeyecek bir çok anayasa ve yasa ihlalleri yapılırken,

En başta aydın geçinenler olmak üzere, muhalefeti oluşturan yüzde elliye yakın insan; sessiz ve beklemede, bütün bu olup bitenleri oturduğu yerden sessizce izlemekle meşguller.

En acı olan da, suskun kalan bu aydın çoğunluk tarafından; içinde bizim de bulunduğumuz asla susmayan, yasaların ve anayasanın verdiği düşünce ve düşünceyi açıklama ve eleştiri haklarını kullanarak, suç unsuru taşımayan ve ancak ağır eleştiri içeren yazılar yazan, ülkelerini seven cesur insanların, potansiyel suçlu ve tutuklanacak kişiler olarak görülmesidir.

Çoğu arkadaş ve okuyucularımın, benim yazılarımı okuduklarını, ancak, muhalif ve eleştiri dolu bu yazılarımı beğenip paylaşamadıklarını, şaka ile karışık da olsa, bana “sizi hala tutuklamadılar mı” diye hayretlerini bildirmeleri, bir zamanlar mensubu ve yöneticisi olduğum AÜHF 1970 Mezunları kapalı grubunda, siyasal iktidarın yargı bağımsızlığını yok eden tutumunu ve yargımızın içine düştüğü içler acısı durumu gözler önüne serdiğimiz bir makalemizin, hukukçu arkadaşlarım tarafından, grupta ağır eleştiriye uğraması, benim siyaset yapmakla suçlanmam ve bu tür makalelerimi grupta yayınlamamam konusunda uyarılmam, buna karşın, hukukçulara ait bu grupta çoğunlukla ve sürekli, Youtube sitesinden herkesin kolayca ulaşabilecekleri müzik ağırlıklı eğlendirici paylaşımların yapılması, ülke sorunlarına duyarsız kalınması, ülkenin kötüye gidişinin seyredilerek, sadece eğlenceye ağırlık verilmesi ve benim daha fazla dayanamayarak bu gruptan ayrılmak zorunda bırakılmam da, bize göre çok acı bir aydın ihanetidir.

Bu sessizliğin ve aydın ihanetinin çok iyi bir şekilde farkında olan siyasal iktidar; ajandasındaki yeni düzeni tam anlamıyla ülkemize yerleştirme, Atatürk'ü ve onun devrimlerini unutturup yok etme konusunda emin adımlarla ilerliyor.

Ne garip ve üzücüdür ki; tamamına yakını yandaşlaştırılmış görsel ve yazılı basından çok az  arta kalan basın ve onların mensupları dışında, bu kötü gidişi eleştiren ve iktidara artık yeter ve dur diyebilecek insan kalmamıştır.

Aydınlarımız; artık, ne zaman konuşacaklarsa, suskun, guguk fakültelerimiz, pardon hukuk fakültelerimiz, sivil toplum örgütlerimiz, üniversitelerimiz ve hatta barolarımızın çoğunluğu suskun, yüksek yargı organlarımız bırakınız ses vermeyi, siyasal iktidarın vesayeti altına çoktan girmişler, yerel mahkemelerimiz bağımsızlıklarını ve tarafsızlıklarını tamamen yitirmişler, iktidarın ağzına bakarak karar veriyorlar.

Ülkemiz, eşit ve adil olmayan seçim sandığına mahkum edilmiş, iktidarı belirleyen yüzde elli çoğunluk, diğer yüzde ellinin ve ülkenin geleceğine ipotek koymuştur.

Tamamen sandığa endeksli, demokrasinin çoğulculuk ilkesini inkar eden ve  azınlığın haklarına ve ülke menfaatlerine saygı göstermeyen bu rejime, aydınlarımız hala sessiz mi kalacaklar? Merak ediyoruz doğrusu.

Güner Yiğitbaşı

23/10/2018
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget