Yeni Öğretim Yılında Kıyamet Kopar mı? (Bölüm 2)

Yazımızın birinci bölümünde Eğitimci Gürkan Avcı’nın konuşmasını sunmuştuk. İkinci konuşmacı olarak Mustafa Solak, ders kitaplarındaki gerici, ayırımcı

Ders kitaplarından Atatürk’ü, Laikliği bir bir çıkarıyorlar.
Yeni Öğretim Yılında Kıyamet Kopar mı? (Bölüm 2)
Yeni öğretim yılının başladığı şu günlerde, Ulusal Eğitim Derneği de, ilk eğitim-kültür konferanslarına, iki uzman eğitimcinin “yeni eğitim yılında kıyamet kopar mı” başlıklı konferansı ile başladı.
Derneğin salonunda 29.9.2018 günkü etkinliği emekli eğitimciler, akademisyenler izlerken, konferansta, Gürkan Avcı (Demokrasi ve Eğitim Stratejisi Araştırma Merkezi. DESAM) Başkanı, Mustafa Solak (tarihçi yazar) konuşmacı olarak katıldılar.
Yazımızın birinci bölümünde Eğitimci Gürkan Avcı’nın konuşmasını sunmuştuk.
İkinci konuşmacı olarak Mustafa Solak, ders kitaplarındaki gerici, ayırımcı, kadınları aşağılayıcı, üç talakla boş olma, köle-cari, çok eşlilik, laiklik-sekularizm, Atatürk vb ilginç laikliğe aykırı dini kural ve uygulamaların ders kitaplarına nasıl girdiği konusunda ilgiyle izlenen açıklamalar sundu, bu ikinci bölümde bunları aktarıyoruz.
Konuşmanın yazıya dökülmesi oldukça zor olmasına karşın, bu aydınlatıcı konuşmaların dört duvar arsında kalmasına gönlümüz razı olmadı, uzun emek vererek bu konuşmaları size sunmak istedik, kusurlarımız için affola.
Yeni Öğretim Yılında Kıyamet Kopar mı? Konu başlıklı sunumunu Öğretmen Yazar Mustafa Solak şöyle aktardı:
Ben müfredattan, daha çok yeni ders kitaplarından, hali hazırda sanırım halen okullarımızda da tamamlanmadı, bahsetmek istiyorum. İki yıl özellikle ben Cumhuriyet Atatürk Dönemi falan inceliyorum ama bunu araştırmamın sebebi şu, eğitimci olduğumdan dolayı değil. Eğitimle ilgili o kadar sıkıntı var ki, şundan, deyim yerindeyse bunda bir ganimet gördüm. Yani tehlikeyi fırsata çevirebileceğimiz bir ganimet gördüm. Nedir bu? Bu şu, DERS KİTAPLARINDA KOCAYA ÇOK EŞLİLİK GETİRİLDİ. Bir adam aynı anda kadının hala, teyze ve kız kardeşiyle evli olamaz” diye fıkıh ders kitabı sf 185 e koydular. Yani kadının hala, teyze, kız kardeşi değilse, akrabalık ilişkisi yoksa kadınlar arasında, çok eşlilik normal. Ya da “zifafa girmediyse üvey kızla babanın evlenmesinde bir günah yoktur” diye fıkıh okumaları ders kitabına koydular. Ben bunları bir makalede okuyunca, tabi imam hatip lisesinde hiç öğretmenlik yapmadığım için, bilmiyorum, tarih ekonomi dersleri veriyorum. Ama bir makaleden hareket ederek ben bunları araştırma gereğini duydum. Dolayısıyla 2016 da tarih öğretimi programlarının değiştirilmesiyle beraber bu öğretim programları ve ders kitapları inceliyorum. Şimdi de karşılaştırmalı olarak dört tane ders kitabını birkaç hafta içerisinde inceledim. Bir ganimet var, nedir o, şu, cumhuriyetin üniter cumhuriyetin laik sosyal hukuk devletinin yapısını özümsemiş insanlar burada. Bazıları da üniter yapıyı benimser de laik yapıyı özümsemez, burada bir kafa karışıklığı olabilir, laikliği yanlış olarak algılar vs.
Bizim kesim hep şöyle der: Bizim toplum din yoluyla kandırılıyor, seçimde başarısız oluyoruz falan, en çok ürettiğimiz gerekçe budur. Tek tek birey olarak söylemiyorum, bizim laik sosyal üniter hukuk devleti yapımızı özümsemek açısından söylüyorum, en çok bu. O zaman ben de şöyle düşündüm: Ders kitaplarında çok eşliliği normal görecek,  Türkiye’nin en muhafazakâr yerine gidelim, yüz kişiden iki kişi bulabilir miyiz? İstediğiniz yerde bunu yapın. Ben Bağcılarda ADD başkanlığı yaptım, Esenler gibi yerde çalıştım İstanbul’da. Oralarda cübbeli insanlar Atatürk kitaplarından kaldırdı dediği vakit imza attırmıştık, iki yıl önce hatırlıyorum. Atatürk heykeli meydandan kaldırıldığı vakit imza aşamasına gelip imza attırıyorduk. Ama bunu biz niye değerlendirmiyoruz. Ben biraz iğneyi kendimize batırmaktan yanayım. Biz niye değerlendirmiyoruz. Biz laikliği önemsediğimizi düşünüyoruz ama bunun mücadelesinin vermiyoruz. Neden Ulusal Eğitim Derneği büyümez, bilmem ne derneği büyümez; bilmem ne sendikası bilmez, bilmem ne partisi oy alamaz, halka bütünleşemez, halkın hassasiyetlerine de dokunmuşuz, dokunmuş oluruz. Kaygılar değil mi? Peki tamam bir dönem böyle oldu, ikinci dönem seçim böyle oldu, yeter bu. On yıl önce de duyuyordum bu cümleleri, yetmedi mi artık. Biz mücadele etmeyince tehlike ortadan kalkmış mı oluyor. Hayır, o zaman şuradaki hazır onun kendini silkeleyip Ulusal Eğitim Derneği’nde başlayarak ait olduğu kurumları mücadeleye sevk etmelidir. Bu mücadele nasıl oluyor biliyor musunuz? “Tehlike var, tehlike var” deyince olmuyor. Burada şu anda fiili olarak öğretmenlik yapan öğretmenlerimiz az, niye bir sebebi şu, bazıları toplantıda, bazıları sürekli mücadelede bir sebebi şu, bazıları toplantıda bazıları şu, tabi dinlenmeleri gerekiyor, bu toplantıları gelsinler takip etsinler. Bir sebebi de şu, “biz bunları zaten biliyoruz, içimize şişirmeye mi geldin Mustafa Solak”, ben de çabamla “tehlike var tehlike var diye söylerim, bir temsil olarak benimserim.
2-Buradan bir kazançlı çıkarız bize nasıl, sonunda şuna bakıyoruz, her şeye kılıç kaşık sallayalım tamam da, be buradan derneğim büyüyecek mi? Bilmem ne partisinin içerisinde iyi bir konuma gelecek yükselecek miyim bakın buraları da düşünüyoruz. Ben diyorum ki evet çıkarsa işimize de yarayacak evet. Çıkalım Ankara’nın istediğiniz yere beraber gidelim. Ders kitabında çok “boş ol” dedi mi boşama var, “SEN BENDEN BİR TALAK İLE BOŞSUN, GİT KENDİNE KOCA ARA”, “talak” boşama anlamında. Kocanın tek taraflı beyanı ile eşini boşamasıdır. Bakın cümle aynen bu,  bu kocanın tek taraflı irade beyanı ile beyanla isterse mahkemeye gider, gerek yok. Ha bu seneki fıkıh kitabında “boşama tarafların ayrılmasıdır” demiş. Erkeğe bir hakmış gibi göstermekten vazgeçilmiş falan ama bu öyle değil. Ben geçen seneki ders kitabında kendini ele verdim. Biz bunu kadınlarımıza söylesek kazanamaz mıyız; biz bunu babalara söylesek “kızının üzerine damadının ikinci, üçüncü, beşincinin, sayı da belirtmemiş, eş diye getirilmesini ister misin? Bu bir kavga sebebidir, sanki siz söylemişsiniz gibi. Peki, biz bunun mücadelesini niye vermiyoruz. Bundan sonra vereceklerimiz bakın bu soruyu doğuracak, olumlu yöne itecek sanılıyor, diğer türlüsü sizin içinizi şişirecek belki bazıları belki ilk defa duymuş olacak. Ne kadar eğitimin içinde olmanıza rağmen, birkaç haftadır da özel ilgilendiğim için bazı ilgilerimiz olacak. Onun için bunu ne kadar aktarırsak, bunu ne kadar çözersek ne kadar kazanırsak, ne kadar mesafeyi daraltırız, ne kadar ait olduğumuz kurumlar büyür. Bu açıdan yaklaşalım, bu örnekler onun için verildi.
Kitabın dışı ınkılap (devrimleşme), kitabın iç sayfalarında hep inkılap (köpekleşme)
Bir kere bakın mesela Milli Eğitimin okullara dağıttığı kitap. Ben de geçen gün Kangal’da edindim. Kitabın ön tarafından ne yazıyor ınkılâp (devrim demek) kitabın sırt kısmına bakın inkılâp (i ile köpekleşme demek). İçerisine baktığınız vakit bütün sayfalarda bütün kelimeler inkılâp (köpekleşme) şeklinde. Yüzü böyle de ötekiler niye öyle. Milli Eğitim Bakanı tamam art niyetli demiyoruz, zaten ders kitapları çoğunlukla mayısta basılmış, yazıyor kitapların içinde de, bakandan önce basılmış. Ama az buz yenilir yutulur hata da değildir. “Yanlışlık olmuş, düzelteceğiz” desin, bekliyoruz. Bakın bu, başka. Bakın ATATÜRKÇÜLÜK ÜNİTESİ VARDI, 17 SAYFA ATATÜRK’ÜN İLKELERİ ANLATILIYORDU. ŞİMDİ SADECE TANIM DÜZEYİNE İNDİRİLMİŞ, ÜÇ SAYFAYA İNDİRİLMİŞ. 17 SAYFA NERE, ÜÇ SAYFA NERE. Atatürk’le ilgili geçtiği sayfalar azaltılıyor. Bir ünite demokratikleşme çabası, ne serbest Cumhuriyet Partisinin kurulması, Terakki Perver Cumhuriyet fırkasının kurulması ve demokratikleşme. TC nin kurulması bizatihi demokratikleşme değil mi? Ağanın şeyhin, padişahın halifenin egemenliğine karşı egemenliğin millete verilmesi en büyük demokrasi değil mi?
Cumhuriyet kurulmuş, bir yıl sonra Terakkiperver Partisi kuruluyor ya. Bir yıl içinde isyanlar büyüyor falan. Sanki görenler 60 yıl geçti de çok partili hayata geçilmemiş de falan.
Bir diğeri de şu, çok partili olmak demokrasi midir? Bir de bu var. Sen kadın haklarına önem vermiyorsan, kadın erkek eşitliğine önem vermiyorsan çok eşliliği savunuyorsan, bütün partiler veya çoğu böyleyse, çok partili çok partili diye göklere mi çıkaracağız. İşin özünü mü şeklini mi anlayacağız.
Ders kitaplarında Atatürk ve laiklik yok, bir kelime bile bahsedilmiyor.
Bir başka kitap, yedinci sınıf ders kitabı, isteyen dostlarımıza vereyim, girişteki Gençliğe hitabesinin sonunda M. Kemal Atatürk altındaki M. Kemal Atatürk, Kemal Atatürk, Atatürk kelimelerini bulsunlar. Yok. Geçmiş Din Kültürü ve Ahlak Ders kitaplarında dördüncü sınıftan 12 sınıfa kadar, bitene kadar Atatürk, din ve laiklik diye üniteler vardı. Bu üniteler kaldırıldı, laiklik ve Atatürk’ten bir kelime bile bahsedilmiyor. Bir kelime, yüzü suyu hürmetine yok. Şimdi bazılarımız sorabiliyor, ODA TV ye yazmıştım, “canım din kültürü derslerinde de Atatürk’ün ne işi var? Peki, sen kitapların içerisinde şunu söylüyorsun, insanlar dini inancını seçmekte serbesttir, her koyun kendi bacağından asılır. Herkes kendi günahından sevabından sorgulanacaktır, çok güzel, bu ne laiklik işte. Din, vicdan, ibadet özgürlüğü. Bu cumhuriyeti kuranların buna dair iki cümlesi verilmesi bir vefa gereği değil midir? Bırakalım bu filozofik bir cümle. Laiklik sadece din ve devlet işlerinin ayrılması değil, dünya işlerinin ayrılığı değil bu ibadet özgürlüğüdür, filozofik bir cümle. Bunu Atatürk değil başkası da söylese bunu koymak lazım. Kaldı ki TC nin kurucusu, Türkiye’de laiklik, köklü olarak bu topraklara yerleştiren Cumhuriyet kadroları var. Buralardan niye birkaç cümle örnek vermiyoruz, tamam ünite olarak kaldırdın, bilmem üç beş cümle olarak da bahsedilmez mi? Bu kadar iç içe bir şeyi var, laiklik kavramının Atatürk’ün, insanın diniyle diyanetiyle, şimdi kaldırılmış yok. Programda yoktu, baktım ders kitaplarında da yok. Açın bakın “laiklik yine din ve vicdan özgürlüğünün garantisidir diye konu başlığı vardı kaldırıldı. Atatürk’ün laiklik tanımı vardı kaldırıldı. “Laiklik inançlara saygılı olmayı gerektirir” diye görselin altında Atatürk’ün Meclisi dua ederek açtığı görsel vardı, o görselleri ve bu ifadeyi kaldırdılar. Bakın görseli bile yok. Bakın ders kitaplarına Atatürk’le ilgili bir şey bulacak mısınız? Beşinci sınıf sosyal bilgiler ders kitabı yine burada milli bayramlara yer vermişler, öğretim programında yoktu ama Çağdaş Yaşam Türkiye Devletinin başlığında Atatürk ilkeleri yedi sayfada veriyordu, işleniyordu. Şimdi bunu kaldırdılar, Atatürk’ü, özellikle buna bakıyorum. Atatürk ne söyledi değil, bu cumhuriyetin kuruluş felsefesini oluşturan Atatürk ilkeleri ne derece yer aldı, yer almadı. Atatürk Atatürkçülük yedi sayfa anlatılıyordu eski ders kitabında şimdi bu çıkarıldı. Bir başka sıkıntılı şu, Atatürk’ün hitap konusunda özensiz bir tavır sergilendi. Mesela “Kazım Karabekir Paşa” diyor, “İsmet İnönü Bey” diyor. Atatürk’e gelince Atatürk yok, Mustafa Kemal Paşa yok, M. Kemal Atatürk yok, Mustafa Kemal onun oğlu mu? Mustafa Kemal Ankara’yı niye başkent yapmıştır, sanki sıradan insandan bahsediyor, bazı yerlerde var Atatürk diye var, bazı yerlerde yok ve diğerlerde özenlisin de Atatürk’e niye özensizsin. Buraların da düzeltilmesi gerekiyor.
Yine Din Kültürü 5. Sınıf kitabında Atatürk ve laiklikle ilgili üniteler çıktı, siz de bakabilirsiniz.
Başka Milli egemenlik kavramıyla ilgili sıkıntılı durumlar var. Mesela tazir kavramını koymuşlar, bu da fıkıh kitabında geçiyor. Tazir (yasaklama men etmek), diyor ki, dinin yasakladığı fakat belirli ceza koymadığı suçlardan dolayı verilen önleyici, ıslah edici, caydırıcı ve terbiye edici cezalar. Dinin yasakladığı fakat ön görmediği cezalar. Dinin ön görmediği cezalar, hat, faiz, zina falan, hat cezaları, kısas, diyet bunlar var ders kitabında. İslam Ceza Hukuku diye bir ünite koymuş, bunlar var. Bunların dışında, belirli değil ya, bunların dışında belirli olmayanlara tazir demiş. Zaten yeni ders kitabında daha da açıklamış, demiş ki, kısas diye takdir cezaların dışında kalan cezaların türleri tazirin kapsamına girer diye yeni ders kitabında belitmiş fıkıh ders kitabında.
Kıyamet alametleri ders kitaplarında
O zaman şöyle bir ünite var, diyor ki “köle sahibinin efendisini doğurması kıyamet alametidir” diyor. Ya da Hıristiyanların giydiği kıyafeti giymek kıyamet alametidir, taç giymek küfür sebebidir dinden çıkma sebebidir. O zaman bunlar dinden çıkma sebebi ise, o zaman kıyamet başımıza gelecekse, demek ki bir cezalandırılması gerekir. O zaman bu tazir kavramı içine sokulabilir, cezalandırılması gereken bir suçtur.
Geçen senenin Akait kitabında şöyle bir şey vardı. “Kadınların sosyal konuma açısından ön plana çıkması kıyamet alametidir. Elli erkeğe bir kadın düşmesi bir kıyamet alametidir. Beylerin hanımların emrine girmesi kıyamet alametidir. Bu sene çıkmış, demek ki ufak tefek itirazlarımız bir işe yarıyor. Bunlar var, demek ki kadın otobüse bindi kıyamet alameti olarak görülebilecek, sosyal konum açısından gayet erkeklerle yan yana oturuyorsunuz hanımefendi başınıza taş yağdırabilirsiniz. Demek ki bu taze kavramın içerisine sokulabilir.
Başka şöyle bir durum var, laikliğin tanımı üzerine kelam dersi kitabında, “politik açıdan laiklik egemenliğin kaynağını ilahini yitirmesi, politik iktidarın meşruiyetinin ilahi değil de dünyevi temele dayanması. Çok güzel siyasal açıdan laiklik cumhuriyet demek, egemenliğin ilahi bir kaynaktan halka verilmesi cumhuriyet, ama burada bir tanım yapmıyor. Diyor ki, Türkçe laiklik çağdaşlaşma ve dünyevileşme şeklinde çevrilebilen kavram Fransa’da laisizm laiklik kavramlarıyla dile getirilir. Diyor ki, laiklikte de sekulerizmde de siyasi toplumsal hayat düzenlenirken Allah’ı vahiyi, kutsalı dikkate almamak esastır. Burada laiklik hedef mi alınıyor mu alınmıyor mu? Allah’ı, vahiyi, kutsalı dikkate almıyor. Ben bunu öğrenciye söyleyeyim, ben laikim, diyeyim, öğrenci, “hocam siz Allah’ı, vahiyi, kutsalı dikkate almıyorsunuz” diyor. Daha hedef gösterici cümle söyleyeyim, tabi laiklik kavramını pek kullanmıyorlar, sekulerizm hem Atatürk’ü çağrıştırıyor laiklik, sekulerizm daha bilinmeyen bir şey.
Sekulerizm her ne kadar ama söylüyor bir başta değil miydi? Türkçe laiklik çağdaşlık birleşme şeklinde çevrilebilen” diyor sekulerizm başlığı için, halbuyse eş anlamda kullanılıyor. Diyor k, sekulerizm yani laiklik her ne kadar ilk ilk bakışta din karşıtı gibi görünmese de ilk bakışta din karşıtı görünmese de, devamını okumaya gerek var mı? Dini önemseme hayatı yaşarken dini referansa gönderme yapamaz, anlayışı sebebiyle dinen uzaklaşma sonucunu doğurmaktadır. Laik adam ne yapıyor muş? Dinden uzaklaşır, laik olduğunu söyleyen insanlar ateist olmadıklarını belirtseler de ve bir yaratıcıya inandıklarını belirtseler de bu adeta Tanrı’yı göklerde kabul etseler de, bunu yeryüzüne indirip adeta Tanrıya sen bizim işimize karışma demekle aynı kapıya çıkmaktadır. Öğretmenim siz laik olduğunuzu söyleyerek TANRIYA “BİZİM İŞİMİZE KARIŞMA” DİYORMUŞSUNUZ, KİTAPTA BAK BÖYLE YAZIYOR. BU BİR HEDEF GÖSTERİCİ DEĞİL MİDİR? Ötekileştirici, kutuplaştırıcı, işte o tatil kavramı içine sokan Allah’ı kutsalı dikkate almıyorsa bizden uzaklaştırıyorsa bunun bir cezası olması lazımdır; bunları ders kitaplarına koymuşlar.
Kadınlarla ilgili kitaplarda yazılanlar
Kadınlarla ilgili, “kadının kocaya itaati ibadetmiş, “koca çabana” benzetiliyor. Ateist, müşrik, mürtet ve ehli kitapta yazılanlar evlilikler yasak, erkek kıza denk değilse kızın evliliği, kızın velisi evliliği feshettirebilir. Süt bankasından sütü almak haram; (süt bankasından süt alan, öyle bir uygulama var mı Türkiye’de?) “Kadın Hanifi değilse ayaklarını bile gösteremez, şöyle yazıyor, “kadının avret yerleri, eli yüzü haricindeki bütün vücududur; tire çekmiş Hanifi değilse ayaklarını bile gösteremez. Erkeğe çok eşli olma hakkı; kocaya “sen benden bir talak ile boşsun; miras payı ayete göre verilecektir, önce borçlar ödenir sonra mirasının üçte birini geçmeyecek şekilde vasiyet edilir”, diyor. Ondan sonra gerekli şeyler yapılır. Miras nasıl paylaşılır, bizzat Kuranı Kerim’de belirtilmiştir, onu da belirtsene bir erkeğe iki diye onu da belirt.
Yine öşür, cizye haraç kavramları girdi, burada modern vergicilik devre dışı bırakılıyor iki sen insanlara diyorsun ki “DİN TEMELLİ SAVAŞ YAP, VATANIN İÇİN DEĞİL, DİN TEMELLİ, O ZAMAN TEKRAR ORTA ÇAĞA DÖNMÜŞ OLUYORUZ.
Yine İslami helal gıda düzenlemeleri getirilmiş, falan.
Padişahın teslimiyetçi ve işbirlikçi tutumu gözden çıkarıldı. Hani diyordu padişah, “paşa paşa istersen vatanı bile kurtarırsı”, o metni koymuşlar, 11. Sınıf Inkılap Tarihi ve Atatürkçülük ders kitabına. Paşa İstanbul’dan Samsun’a gönderilmeden askeri görüşmeler yaptı” falan. Bunu bir okuma parçası olarak koymuşlar.
Yine Erzurum Kongresinde Damat Ferit Paşa, “gel görevden aldım seni”. Padişah da (Vahdettin) diyor ki, “canım yav biraz hava değişimi yapsın”. Sanki Padişah esas otorite değil, hükümet esas otorite. Öyle bir tablo çiziliyor ki, Araya girdi padişah arabulucu oldu, “tamam canım bir ay hava değişimi alsın” dedi.
Yani padişahın işgalcilere karşı yardımcı tavrı, işbirlikçi tavrı gözlerden uzaklaştırılmış ve suç Osmanlı Hükümetleri Damat ferit Paşa’ya yüklenmiş.
Yine Halife Abdülmecit’in kendini Meclisin üstünde gösteren tavrı gözlerden kaçırılmaya çalışılmış.
Yine Şeyh Sait İsyanından “doğuda çıkan bir ayaklanma” diyor. Musul’un kaybedilişinin tek Şeyh Said’e bağlı olmak, Şeyh Said’le olan ilgisi koparılmış durumda.
Menemen ve Kubilay olayları kaldırıldı. Çünkü Cumhuriyete karşı bir isyan vardı orada, gözlerden kaçırılıp bunlar kaldırıldı. 8. 11.Sınıf Inkılap tarihi ders kitaplarından kaldırıldı. Sosyal Bilgilerde “bir lider doğuyor” ünitesi çıkarıldı. 11. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitabında Güncel Meseleler başına laiklik atanizm, atmosizim, pozitifsizim satanizm olarak görülüyor bir de sekulerizm, laiklik demiyor da.
Laikliği sekulerizm dini büyük ölçüde devre dışı bırakmaktır diye hedef göstermeye çalışıyor.
Fıkıh ders kitabında yine inkârcı akımların, hümanizm ve sekulerizm temellerinde eriştiği belirtiliyor.
Yine dini büyük ölçüde devre dışı bıraktığı şeklinde ifade var. 8 Sınıf Ahlak Bilgisi ders kitabında muamelat (sosyal davranış kuralları),  ukubat (cezalara ilişkin) ifadelere bakın, ifadeler bile Türkçe değil.
Borç alıp vermek, alış veriş, ticari hayat, evlenme, boşanma, miras, suçlar ve cezalar ünite olarak, konu olarak din kültürü ders kitaplarına girdi. Artık modern yasalara gerek yok.
Kölelik cariyelik var. Ayeti veriyor, Nur Suresi 32. Ayeti veriyor( 10. Sınıf ders kitabında). Diyor ki, “aralarınızdaki bekârları köle ve cariyelerinizden elverişli olanlarla evlendirin”. Peki, ben Milli Eğitim Bakanına soruyorum, bu ayetin günümüzde uygulanabilirliği yoktur, ama “biz sadece evliliği teşvik etmek için söyledik, mi diyorsun. Yoksa sen de meşru görüyor musun, köleliği cariyeliği soruyorum. Yok, biz evlenmeyi teşvik ettik” diyorsak bunu algılayan bir öğrencinin bunu nasıl algıladığını düşünüyorsunuz, ille de bu ayetin verilmesi gerekiyor mu?
Kölenin geçtiği başka bir yer, “zekât verilecekler arasında köleler de var. Kölelik mi kaldı, köleliği mi getirelim onu mu istiyorsunuz, soruyorum, bunu vermekteki amacınız ne?
Yine evliliğe dair şunu demiş, “evlenecek olanların uygun bir ortamda birbirlerini görmeleri, evlenecek olan kişilerin birbirine denk olması”; denklikteki kasıt ne? Parasal denklik mi, sülalelerin otoritesi mi? Nedir denklik.
Hüllede zifaf da olacakmış
“Müslüman erkek müşrik kadınla, Müslüman olmayanlarla evlenemez. Koca üç talakla boşadığı kadınla evlenemez; sen benden boşsun boş ol boş ol boş ol” la boşsun.
Peki, nasıl evlenelim, hülle ile hülle ile kadını iki kere boşamaya aykırı bir durum. Bu kadının itibarını sarsar”. Yani diyor ki geri dönüş yolu şudur, kadın başkasıyla evlenecek ve bu evlilikte de zifaf da olacak” diyor. Peygamber hadisine göre diyor, kafayı buraya takmışlar, zifaf da olacakmış. Hani biz hülleyi şöyle biliyoruz, aynı evde üç gün yaşa odalarınız farklı olsun, yemekte bir araya gel, çay, pasta yemeğini ye tamam. Ondan sonra sözle boşan, biraz halk arasında böyle. Burada garantiye alıyor. Peygamberin bizzat hadisinde belirttiği gibi, “zifaf olacaktır” diyor, Fıkıh okumaları ders kitabında. İkinci eş de böyle olacak, o ölecek veyahut da ondan da boşanacak ki ilk eşine dönebilsin. Yani akla ziyan durumlar.
Buluğ çağına gelen kız evlenebilirmiş, iyi de yaş kaç 5 mi 10 mu, onu söylemiyor.
Yine Alevi katliamın onay veren Ebusuut, tefsir kitabında yer almaya başladı adı geçti. Organ naklinin uygun olup olmadığına dair ekonomik ceza hukukuna dair kısas, diyet gibi kavramları konmuş. (Günahkâr birinin organı alınırsa günahları geçer mi gibi birkaç sayfa anlamsız açıklamalar var) Ganimet konmuş,
Bir kişinin Müslümanlıktan çıktığına dair, tekdir etmek, bir kişinin Müslümanlıktan çıktığına dair bir durum ortaya çıkarsa diyor ki, “eğer bir kişi Müslümanlıktan çıkarsa kestiği yenilmez, selam verilmez, Müslüman kadınla evlenmesine izin verilmez”. Bir kişi Müslümanlıktan çıkarsa, ateist, baştan beri ateist olan veya gayrimüslim olan bir kişi daha ayrıcalıklı oluyor. Ama Müslümanken çıkarsan her halükarda kötü örnek oluyorsun” diyerek cezalandırılıyor. Bu kadınla evlenmezsin, kestiğin de yenilmez.
Şaraplardan bahsetmiş, Cenneti tasvir ediyor diyor ki “içinde tadı bozulmayan ırmaktan, sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar var”. Kar, helal kazanç mülkiyet hukuku, sarf, faiz, borsa, sigorta, enflasyon, hileli satışlar, karaborsacılık, yapay olarak fiyatlarla oynama, bunlara dair konu başlıkları var.
İslam Ceza hukuku ukubat, bunlar hep ünite konu başlıkları.
Ganimet kitapta şöyle tanımlanıyor, “savaş sırasında Müslüman olmayan düşman ordusundaki askerlerden alınan her türlü mal ve esirler, insan da ganimetin bir parçası.
ÖSO ne yaptı, Afrin’de ganimet olarak yağmaladı ya. Sen cevaz mı veriyorsun, Başbakan itiraz etmişti, ama yağmalama ders kitabında var. Yağmalamaya itiraz ediyorsun güzel de ama ders kitabında var”.
Şimdi ben şunu demek istiyorum:
1-Feto’ya, PKK ya, Avrupa’ya karşı bir mücadele ettiğini söyleyen bir hükümet var, belli ölçüde ediyor. Kadını ikinci insan olarak koyarak, hatta kölelik, cariyelik gibi sınıflandırarak, emeğin cinselliğini sömürerek toplumun yarısını dışlamış olmuyor musun?
2-Alevilerin katliamcı olarak bildiği Ebussut’u ders kitaplarında değinme yer vermek bir ayırımcılık değil mi?
3- Tazir, kısas, diyet dini cezaları ders kitabına koymanızla, modern ceza kanunun çiğnemen kendisini bu noktaları önemseyen insanları dışlama anlamına gelmez mi?
4-Bizzat laik insanlar ateisttir demeye getiren laik insanlar Allah’a ait buraya ötekileştirmek kutuplaştırmak gibi, ben de soruyorum o zaman, siz hangi milletle mücadele vereceksiniz. Bunu söylediğimizde biz insanların aklını ayardığımızı söylüyorlar. Şöyle olmuyor mücadele, “ya onların hepsi hikâye Fetö’yle mücadele ettiği de hikâye, PKK’yla açılım yapıyor ama gerçek mücadele etmiyor. Bunlar aslında teorik şeyler. Öngörü adamlar diyor ki bak, PKK’yı gördüğünü söylüyor, doğru ama şunu yapmadı, Fırat’ın doğusuna gitmedi falan, ya efendim ona da gidecek diyor. O zaman ben buralardan bir argüman (kanıt) geliştiremem, şöyle demem lazım. Sen burada milleti dağıtıyorsun, kimle mücadele edeceksin, toplumu kutuplaştırdın” dediğim vakit günübirlik iddiasında olan insanları etkilemiş olurum. İki böyle hani laiklik burjuvaların içki özgürlüğü, kıyafet özgürlüğü olarak görülüyor ya, sen kız kardeşinin üzerine ikinci, üçüncü, dördüncü eş getirmesini ister misin, ben buna itiraz ediyorum, bak nerede var, hemen ders kitabında gösteriyorum, bir somut olduğu için inandırıcı olacak. Onun için ben Lozan’ın gizli maddesi mi var, Kıbrıs’ı kim verdi, diye yeterince araştırmıyorum. Bunu araştıran onlarca yüzlerce tarihçi var. İki açalım sayfa 185 i size küfreden insanların onurunu savunmuş oluyorsunuz. Üvey babayla üvey kızının evlenmesine cevaz verilmesine itiraz etmiş oluyorsunuz. “A ben laik insanları böyle bilmiyordum, ben sizi böyle tanımıyordum”, diyecekler artacak. O zaman bu mücadeleyi vermemiz toplumumuzu başka meselelere göre çok daha kolay kazanmamızı sağlar.
Bu konulardaki mücadeleyi yapmıyoruz, bunu önemsemiyoruz, kibirliyiz, ben zaten biliyordum, diyor, biliyorsun da neden mücadelesini vermiyorsun. “Büyüyemeyiz, oy alamayız”, dersin ama tehlike geliyor, saldırıyorlar Özge Canlar katlediliyor, hedef alınıyor, daha da artıyor bunlar, İslam için tehlike ve tehdit deniliyor. O zaman biz bunlara ikna olup yeterli mücadele vermeliyiz.
Üç darbe olduğu zaman Atatürk genel merkezlerden sarkıtılıyor, şimdi niye çıkarılmıyor”.

Yeni Öğretim Yılında Kıyamet Kopar mı? (Bölüm 2)
Bu panel sunumlarından sonra bir saatte de, sunumcular salondaki izleyicilerin sorularına yanıt verirken, salondan izleyiciler konuya katkıda bulunarak açıklamalarda bulundular; konuşmalar olgun bir hava içinde son buldu.
(Yazımı bitirip göndereceğim sırada, gazetenin birinde, Atatürk tarafından kurulan Türk Tarih Kurumu’nun 18. Türk Tarih Kongresi’nde bir skandal yaşanmış; Atatürk’ün anısına ihanet eden bir başka ayıba tanık olduk. Kurumun Ankara’da bir otelde (The Green Park Otel) 1-5 Ekim tarihleri arasında yapmayı planladığı kongre için davetiye bastırılmış. Davetiyede Anıtkabir ziyareti yazılı iken, son anda alelacele başka bir ikinci davetiye bastırılıp Anıtkabir ziyareti programdan çıkarılmış, açılış yeri de otel yerine Beştepe yazıldı. Saraya karşı savaş veren Atatürk böylece saraya biatla anılmış oldu.
Nice kamu kurumu ve üniversite salonları dururken,  Atatürk’ün özel vasiyet geliri özel otellerde çarçur edilmesi yönetimin başka bir müsrif tavrını yansıtmaktadır. Anıtkabir ziyaretinin kaldırılması ayrı bir ayıp olsa gerek)
Mustafa Solak kimdir: Sivas Kangal doğumlu. Mustafa Solak son iki yıldır, ders kitapları bağlamında epeyce ses getiren çalışmaları oldu. Yazılarıyla kitaplarıyla çeşitli televizyon programlarında yaptığı konuşmalarla dikkat çekti. Müfredata, ders kitaplarına ilişkin ayrıntılı incelemelerini kitaplaştırdı. Bunlardan ikisi aynı zamanda az miktarda, sanırım 7-8 tan var.
Mustafa Solak Dil Tarihin tarih bölümünden mezundur diye biliyordum ama öyle değil. Siyasal Bilgiler Fakültesi kamu yönetiminden mezun. Daha sonra Cumhuriyet tarihi, Atatürk, Cumhuriyet tarihi ile ilgili Siyasal Bilgiler fakültesinin hukuk fakültesi mezunu aynı zamanda yüksek lisansını A.Ü Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsünde tamamladı ve sanıyorum buranın etkisiyle öğretmenliğe karar veriyor ve şu anda İstanbul’da bir lisede tarih öğretmeni olarak çalışıyor.
İlgi alanları Cumhuriyet Tarihi, Atatürk, laiklik eğitimi gibi yayınlanmış yapıtları Şükrü Kaya ki Atatürk’ün bakanı,  Mustafa Solak 2013 Yunus Nadi Araştırma ödülü. Diğeri Laikliği Doğru Anlamak, Gayri Milli Eğitimi Toplumsal Gazete ile Oda Tv de yazıyor. ADD bilim dalı kurulu üyesi, ADD Bağcılar Şube başkanlığı yapmış 2015-2017 arsında.

Cevat Kulaksız

Cevat Kulaksız 

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget