Sağlıkta Şiddet ve Nedenleri

Ulusal Eğitim Derneği’nin her cumartesi günleri düzenlemiş olduğu eğitim ve kültür konferanslarından bir başkası “Sağlıkta Şiddet” konusu 27 Ekim 2018 günü yapıldı

Sağlıkta Şiddet ve Nedenleri
Şiddet, yetersiz kimsenin son barınağıdır.
İssak Asimov
CanavarIarIa kavga eden dikkatli oImaIıdır. Çünkü kendisi bir canavar olacaktır.
Friedrich Nietzsche
Dünyada sadece iki kuvvet vardır. Biri kıIıç, diğeri düşünce. Uzun vade de kılıç her zaman düşünce tarafından fethedilecektir.  
NapoIeon Bonaparte
Ulusal Eğitim Derneği’nin her cumartesi günleri düzenlemiş olduğu eğitim ve kültür konferanslarından bir başkası “Sağlıkta Şiddet” konusu 27 Ekim 2018 günü yapıldı.
Derneğin konferans salonundaki etkinlikte konu hakkında konuşmacı olarak A. Ü. Tıp Fak. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Saltık (1)açıklamalarda bulundu, etkinliği dernek üyeleri, öğretmen ve akademisyenlerden oluşan kişiler izlediler.
Biz de, doktorlara saldırıların, ölümlerin olduğu, sağlık giderlerinin kısılmaya başlandığı ve de ameliyat araç gereçlerinin bile zorlukla alındığı günümüzde, bu sorunları dile getiren uzman bir tıp adamının açıklamalarını sizlere sunmak istedik.
Prof. Ahmet Saltık, “Sağlıkta Şiddet” konusundaki sunumunda şu açıklamalarda bulundu:
Sağlıkta Şiddet ve Nedenleri
“- Şiddet ne demektir, diye değişik kaynaklara baktığımızda, güç ve baskı uygulayarak insanların bedensel, ruhsal, toplumsal açıdan zarar görmesine neden olan bireysel veya toplu davranışların işlevlerin tümü, olarak tanımlayabiliriz.
Literatürde yazında hemen hemen şiddetin bütününü kapsayacak anlamlı tanımlar yok, bir bölümüyle eksik. Şiddet toplu özneler tarafından da yaşanabilir. Bakıyorsunuz, sosyal boyutu yok, bedensel boyutu bakımından zarar görülecek deniliyor. Ama insanlar sosyal bakımdan travma (vuruk) veriyorlar.
Bir başka tanım da, şiddet yakıp yok eden saldırgan davranışları içeren kaba güç ve beden gücünü kötüye kullanmayı, bireye veya topluma zarar veren eylemleri, taşlı, sopalı silahlı saldırıları ve benzeri birçok ilişki etkileşme biçimindeki aşırı duygu durumunu durumunun psikiyatrik olarak duygu durumunu mut onu tarif ediyor. Bu yaklaşımları içinde barındıran saldırgan bir davranış biçimi olarak görülüyor.
Bir başka tanım da, genel anlamda öfke, kaygı duygularının değişik boyutlarıyla dışavurumu oluyor. Fiziksel boyutta değil, sosyal şiddet var, psikolojik şiddet var, hata ve şiddetten kaynaklanan istismar var. Negatif yönleriyle bunlar, bir pozitif şiddet ve davranış göstererek başkasına zarar vermek bir de, yapmanız gerekeni yapmayarak, atıl kalarak pasif kalarak, edilgin kalarak zara vermek var. Çocuk ihmali örneğin, istismarları gibi, eşlerin birbirini ihmali gibi, dernek yönetim kurulu üyelerinin görevlerini ihmali gibi, uzatılabilir.
Günümüzün önemli toplumsal sorunlarından biri durumuna geldi. Tanımın da genişlemesiyle birlikte toplumsal duyarlılık da arttı.
Günümüzün en temel kaynaklarından bir ekonomik şiddet; İnsanları yoksullaştırma “ekonomik krizle bize yaşatıldığı gibi” yüzde birinin bunalımını yüzde 99 un üstüne yıkan, toplumun ezici bir çoğunluğunu yoksullaştıran inanılmaz bir kitlesel şiddet, 80 milyon insanın üstüne yıkan politika kurumunun, siyaset kurumunun uyguladığı acımasız bir vahşeti örüyoruz. Okul şiddeti, gençlik şiddeti, kadına yönelik şiddet gibi başka türev alanları da var.
Saldırganlık ve şiddet kavramları genellikle eş anlamlı gibi kullanılıyor ama gerçekte eş anlamlı değiller. Arlarında bir fark var daha doğrusu, şiddet saldırganlığın nefret ve düşmanlık gibi duygu durumlarının daha da etkinlik kazandığı yoğunlaşmış bir biçimi olarak gibi tanımlanabilir.
Dünya Sağlık Örgütü bu bağlamda bir rapor yayınladı, “şiddet ve sağlık raporu” diye. Yaklaşık 15 yıl oluyor yayınlanalı, çok yeni değil. Buradaki tanıma göre şiddet Dünya Sağlık Örgütünün çok sayıda uzmanının değişik dallardaki daha geçerli olacak haliyle. Gücün ya da kuvvetin tehdit yoluyla ya da, gerçekte fiziksel darp, ölüm psikolojik zarar gelişme engeli ya da yoksulluğa mahrum bırakılmaya olasılıkla ya da gerçekleşen, gerçekleşmiş olması şart değil. Yoksul bırakacak şekilde bir kişiye, küme ya da topluma tek tek bireysel insanlara tekil insanlara değil.  İnsan topluluklarına, bütün Türkiye toplumuna halkın yüzde 99 una dayatılan bir yoksullaştırma diye terörü şiddetin de ötesinde belki istendik biçimde kullanılması bu araçların yöntemlerin tasarlanmış,  bilinçli kurgulu biçimde uygulanması olarak tanımlanıyor, Dünya sağlık örgütü tarafından.
Şiddet içerikli davranışlar neler olabilir?
Şiddet davranışları, itmek, vurmak, yaralamak, yaralamaya çalışmak, kavga etmek, hayvanlara yönelik acımasızca davranışlar, eşyaya dönük kamu malına dönük, yangın çıkarma girişimi, orman yangınları, eşyalara dönük davranışların tümü, öbürleri de fiziksel şiddet, duygusal şiddet, ret etme, aşağılama, yoksun bırakma, yıldırma, bobing  (yıldırı veya yıldırma), umursamama, davranış bozukluklarına göz yumma, bunlar arasında da en şiddetlisi yok sayma, bir insanı görmezden gelme tümüyle yok sayma. Halk arasındaki deyimiyle “insan yerine koymama” insan şiddetinin en ağırı olarak görülüyor. Sözel şiddet laf atma, sözlerle incitme; cinsel şiddet ne yazık ki son derece acı, hepimizi kahreden utanç veren bir boyutuyla, bırakın bir yaşı, birkaç aylık bebeklere dek inebilen cinsel saldırı örneklerini gördük.
Kızından yedi çocuk yaptı. Dünyada da var, Avustralya’da bir acı örnek yaşandı, bir baba kızıyla yaşadığı evin bodrumunda seks kölesine dönüştürerek kendi kızını 27 yıl boyunca cinsel istismar yapıyor, yedi çocukları oldu babalarından, kendi kızından yedi çocuğu oldu. Olay 20-30 yıl sonra ortaya çıktı. Avustralyalılar ne yapacaklarını bilemediler. O binayı betonlarla doldurdular gömdüler o travmayı aşmak için, toplum olarak büyük çaba gösterdiler.
Ekonomik şiddet: Günümüzün Post modern şiddet alanlarından biri bu, evsiz bırakmak, evsiz bırakmak insanları, adaletsiz vergi rejimleri uygulamak, örneğin KDV gibi, ÖTV gibi gelir dağılımını bu yolla çok bozmak, vergi oranlarını yüksek tutup enflasyon yaratmak gibi insanları bunaltma yaratmak; genel anlamda, pahalılaştırmak, yoksulluğu gidermeye dönük olarak adil toplumsal politikaların olmayışı, bunların dışlanması dahası sanki yoksullukla savaşılıyormuş gibi görülmesi herhalde başka bir şiddet alanı olsa gerek.
Şiddete karşı tek başına olamıyoruz, dolayısıyla bir dayanışma göstermek, birlikte davranmak gibi bir sorumluluğumuz var. Bu TTB nin geliştirdiği bir konsept, meslektaşlarımız öbür sağlık çalışanlarımız yalnız kalmasın diye büyük tabip odaları özellikle şiddet hattı telefonu açtılar, salt bu alana özgü. Mutlaka ulaşılabilecek şekilde örnek tutuluyor, nerede ise o telefonu, haftanın her günü bir yönetim kurulu yerine alıyor ve 24 saat açık tutarak bir başvuru olduğunda çünkü hemen yardım etmezseniz bir anlamı yok, acil bir durum hemen insanların yardım alması gerek.
Geçtiğimiz hafta, 11- 17 diydi galiba o günlerde Kuğulu Parkta hekim arkadaşlar topluca İstanbul’da Türkiye’de bakın, Mardin’de Türkiye’nin her yerinde görülen fotoğraflar bunlar. Ankara’da Kuğulu Park’ta bir hafta boyunca akşam saatlerinde şiddete son verilmesine dönük olarak hekim arkadaşlarımız etkinlikler yaptılar. Başka sağlık çalışanları da buna katkıda bulundu, sosyal emekçileri gibi, radyoloji emekçileri gibi, eczacılar, diş hekimleri gibi. Beyaz önlüklerle ellerinde beyaz önlüklerle sessiz eylemler yaptılar buna son versin diye, çünkü son sekiz on yılda kabaca sağlık çalışanlarına dönük saldırı olarak 68 bini geçti, 68 bini geçen kayda geçen olaylar bunlar. Bir bölümü de kayda girmemiş olabilir. Başvurmamış olabilir, insanlar çekinebilir, ürkebilir gibi sıkıntılarımız var.
Şimdi Dünya Sağlık Örgütü’nün bir raporuna biraz bakalım, Dünya Şiddet ve Sağlık Üzerine” diye. Dünya Sağlık Örgütü birinci sağlık ve şiddet raporunu 3 Ekim 2002 de yayınlamış, 16 yıl oluyor bu ilk raporu, o zaman bu 30 toplumsal organizasyonları toplum içi, sivil toplum kuruluşlarını, politika geliştirdiklerini ve bu rapordaki politikaları tartışmaya açtıklarını görüyoruz, dolayısıyla bir gündem oluşmuş görünüyor. Birtakım çözüm önerilerini davet ettiği uygulanmasını istediği uygulamaların yaşama geçtiğini görüyoruz. Yüksek Komisyon insan hakları ile örneğinin Afrika’da kurulduğunu görmekteyiz. Rapor böyle devam ediyor. Ve görsel durum şiddet raporunda, şiddetin önlenmesiyle ilgili yeni bir rapor var 33 ülkeden alındığı belirtilmekte. Kişiler arasındaki şiddete çocuğun kötü davranışlarla karşılaşmasına, gençlerin şiddete uğramasına, yakın arkadaşlık içinde olan insanların, diyelim eşlerin çok yakın arkadaşların cinsel partrnertlerin ortakların birbirlerine dönük seksüel dinsel şiddetleri ve bir de yaşlıların istismarı raporda söz konusu. Şöyle çağırıldığı zaman geliyor, vaylıns şiddet karşılığı Dünya Sağlık Örgütünün vebilden ya da Googulddan çağırılabilir bu da oldukça önemli bir rapor dendi.
Doktor Öldürülmeleri AKP Döneminde Başladı
Türkiye’de 2003 ten bu yana öldürülen hekimler veya ağır iş yükü uğradıkları travma, zorlanma çeşitli şiddet türleri karşısında baş edemeyip intihar edenler var. Düşününüz ki bir hekimde intihar etmek gibi durumda kalabiliyor, kurtaramıyor kendisini çıkamıyor. Çok seyrek de olsa pskiyatristlerin dahi intihar ettiğini biliyoruz.
Ben Türkiye’den bir kadın hocamızın yakın yıllarda 10-15 yıl önce intiharını acıyla anımsıyorum. Bu öyle kolay kolay baş edebilecek iş değil. Onca donanımlı bir psikiyatri profesörü dahi derdine çare bulamıyor ise, bunu çok ciddiye almak gerekir ilk adımda paylaşmak, başına gelen sıkıntıyı insanların, paylaşmaya teşvik etmek yönlendirmek. En yakın dostuna sorunu açmasını sağlamak, ideal olan profesyonel yardım istemesi tabi, en azından bir meslektaşından yardım istemesi.
Eğer profesyonel yardım istemeyip de kendine yakın eşine çok yakın arkadaşına, eşine çocuğuna aştığı takdirde de ciddiye almak arkadaşını, bunu ciddiye almak ve profesyonel yardıma yönlendirmek gerçeğe çalışmak gerekiyor. Şiddete uğrayan insanların kendine içine kapanma, yalıtma kendini ilişkilerden, üretiminin azalması, hobilerden çekilmesi, örtük ya da açık depresyon bulguları göstermesinin de ciddiye alınması gerekir. Açık depresyon bulguları herkes aşağı yukarı biliyor, yemeden içmeden kesilmeden uykusuzluğa kadar, günlük beklenen, zevk aldığı hobilerinden vaz geçmesine kadar gider. Direk ağırlaşan biçimde sorumluluklarını yerine getirmeme, geç gitme gibi ağırlaşan bir tablo, bunlara dikkat etmek lazım, yani daha yalın bir deyimle birbirimizin üstünde dikkatli sakınan özenli bir gözün olması,  bilinçli bakmak birbirimize. İyi miyiz, bir sorun yaşıyor muyuz diye, bunu takıntı haline getirerek değil de özenli bir bakışla.
Öldürülen ve intihar eden doktorlar
Sağlıkta Şiddet ve Nedenleri
Göksel Kalaycı hoca İstanbul Tıp Fakültesinde göğüs cerrahıydı, cerrahdı kendi alanında. Akciğer nakillerine öncülük yapmıştı, Türkiye’de. Benim öğrenciliğimde de, uzman bir ağabeyimizdi, bundan da bir şey öğrendik Göksel Kalaycı hocamızı fakültenin bahçesinde bir hasta yakını Çapa’da, ne yazık ki aramızdan kopardı.
Ali Menekşe’yi 2008 de yitirdik. Ersin Aslan yine bir göğüs cerrahıydı, Gazianatep’de 14-15 yaşları arasında bir genç, 80 li yaşlarda dedesinin ameliyatından sonra uzunca bir döner bıçağıyla Ali Ersin’i rahmetlinin soyunma odasına girerek arkadan o bıçakla saldırıyı yaptı. Dedesinin ölümüyle ondan kalan gelirden yoksun kaldığını düşünüyor idi o delikanlı. Bu yüzden öfkesini çaresizliğini, eğer psiko dinamiğine girersek uzun boylu girmeye zamanımız yok ama oradaki çaresizliğini isyanını bu şekilde dışa vurdu.
Devleti var eden insanlardır
Dolayısıyla sorun o kadar sık boyutlu ki, bir kere insanları köşeye kıstırmama, çaresiz bırakmamak, sosyal yardımlarla dayanışmayla devletin temel sorumluluklarını yerine getirdiği şirket gibi yönetilmediği devletin devlet olduğu kamusal sorumluluklarını hatırladığı Fransız literatüründen geldiği gibi “garson devlet” dediğimiz halka hizmet için kurulmuşsun, esprisi budur, devletin adamlar devletin tepesinde Demokles’in kılıcı gibi boza pişirsen diye kurmamıştır. Devleti var eden insanlardır, dolayısıyla asıl olan birincil olan insanlardır. Kutsal devlet devletin bekası gibi kavramların faşizm ideolojilerde öne çıkartıldığını biliyoruz. Aslolan insandır, insanlar devletin gereğinde kurar da, yapar da, yıkar da, Türkiye’de bu topraklarda olduğu gibi, kaç kez yıkıldı kaç kez kuruldu. Biz kurdu sonuçta ama biz insanlar bu topraklardan yok edilmiş olsaydık yeni bir devlet kurulamayacaktı belki.
AKP Döneminde 13 Doktor Öldürüldü veya intihar etti.
Melike, intihar etti bu kız asistandı. Ağır iş yükü nöbetler, o kadar ağır ki, bir gün sabah başlıyorsunuz nöbete öbür gün sabaha kadar 24 saat nöbettesiniz, ondan sonra o günü akşamı ediyorsunuz. 32 saat 33 saat, sonra bir gün eve gidiyorsunuz, tekrar geliyorsunuz bu şekilde. Gün aşırı nöbet, ilk gün asistan klinik dallarda gün aşırı nöbet tutar. Buna can dayanmaz.
Kamil Kurtun arkadaşımızı Samsun’da aramızdan kopardılar.
Abdullah sanıyorum Diyarbakır’daydı. Ayşenur genç bir arkadaşımızdı aramızdan koparıldı, Hüseyin öyle. Sait öyle, Engin öyle, Ceyda arkadaşımız öyle bu öğrenciydi, bu kızımız da tıp eğitimi sırasında gördüğü bir takım şiddetle sanıyorum, aramızdan ayrıldı ve son olarak da İstanbul’daki psikiyatrist arkadaşımız Fikret Hacı Osman geçtiğimiz ay bunlar aramızdan koparıldı. Bunlar kimler bunlardan başkası çalışanları da var.
Türkiye’mizde yaklaşık sağlık çalışanı sayısı 900  yüz binin üstünde, hekimler bunların yaklaşık 160 bini dolayında. Biz daha çok hekimlere dönük olanı konuşuyoruz ama beşte biri (1/5) sağlık çalışanın neredeyse. Elimde net bireyler olmamakla birlikte Türkiye’nin sağlık çalışanlarının şiddete yönelik önemli bir bölümü Hekimlere yöneliyor. Sağlık çalışanlarına da var, ama şiddetin daha ziyade hekimlere yönelik olduğunu görüyoruz.
Türk Tabipleri Birliği sürekli örgütümüz olarak çaba harcıyor bu sorunun çözümü için. Tıp Dünyası diye bir dergimiz var onun Eylül-Ekim sayısında şiddete ayrıldı. Türk Tabipler Birliğinin Web sayfasından org. tr erişebilirsiniz. Şiddetle ilgili kapsamlı bir dosya görmekteyiz 2 Ekim günü en son psikiyatris arkadaşımızın öldürülmesinden sonra çok kapsamlı etkinlikler yapıldı. Son beş altı yerdi sekiz yıldır ha bire sağlığa, önlenmesine dönük bir yasal düzenleme yapılması için uğraşıyoruz. Hep gelen sağlık bakanlarıyla konuşuyoruz, yeni raporlar veriyoruz kendilerine, yasa taslakları veriyoruz. Fakat bu güne kadar gerçekleşmedi bu güne kadar, böyle bir istek.
Sadece yasal düzenleme sorun çözmez
Kuşkusuz yasal düzenleme tek başına sorunu çözecek değildir, çünkü sorun çok boyutludur, ancak bir bölümü olabilir. Ne olabilir, yasal düzenlemeye dönük. Onun şekillerini de hazırladık arkadaşlarımızla birlikte. Bir kararlılık bildirgesi yayınladık, Fikret Hacı Osman’ın ölümü son olsun, diye Türkiye’de yahut öldürülmesi demek daha doğru olur, ölmeye. Sağlıkta Şiddet Yasa Tasarısı kabul edilmesi için beyaz nöbet tutma çağrısı da yapıldı. Ne olabilir, caydırıcı olabilir, en azından karşılaşabileceğimiz. Yaptırımı bilirse, bağırırım, çağırırım kaşını gözünü açarım, ondan sonra ilk mahkemede tutuksuz yargılanırım, serbest bırakılırım, olduğundan hukuk felsefesinin temel ilkesidir, göstereceğiniz sergileyeceğinizin karşısında ne göreceğinizi bilirseniz bir ölçüde caydırıcı olur. Onun için bir bu önerildi.
Doktorlar halkın düşmanı değildir.
Bir de, biz hekimler, sağlık çalışanları ve hastalarımız birbirimize rakip değiliz, yumuşatıcı, insancıl, kucaklayıcı mesajlar vermeye çalışıyoruz. Şiddet içermeyen nitelikli bir sağlık hizmetinin eşit iki tarafıyız. Güzel halkımız biz sizin düşmanınız değiliz. Sizin karşınızda sizi hedef alacağınız insanlar biz değiliz. Türkiye’de 2003 den beri Türkiye’nin dayatılan şiddet size dayatılan piyasacı sağlık politikalarıdır. 2003 de Türkiye’miz sağlıkta dönüşüm adlı bir politikaya bir imza koydu. Daha doğrusu, bu politikalar izlensin diye siyasal kadrolar göreve getirildiler. Göreve getirilmelerindeki beklentilerden biri de buydu, “sağlıkta dönüşüm”. Adı, kökü dışarıda ne yerli, ne milli, iktidarın söylediği gibi biz yerliyiz, milliyiz” diyorlar ya, üstelik büyük afra tafrayla bunu söylüyorlar. Yalnızca onlar “yerli ve milli”, onlar çok yerli ve milli, o kadar yerli ve milli ki, daha ötesi yok, filan. Oysa durum tam tersi, 90 küsur ülkede uygulandı bu plan denilen şey, Dünya Bankası, IMF, AB ABD nin ortak uygulaması. Somut örnekleri en son şehir hastaneleriyle görüyoruz. Şehir hastaneleri bu benim hülyam diyor Erdoğan, yankı engel oldu kaç kez onları düzeltiler. Fakat bu gerçek hata, bu şehir hastaneleri bir talan, dolayısıyla kendi halkını talan eden politikaları şiddetin doruğunda bir örnek olarak paylaşılması gerekir. Düşününüz ki, şehir hastaneleriyle o ülkenin kaynaklarını insanların primlerini, vergilerini yerli ve yabancı sermayenin kasalarına aktaracaksınız. Bundan daha büyük şiddet nasıl hayal edilebilir, talan için bilemiyorum.
Hastanelerin ödeneğini kısarak, keserek sağlıkçılara bir şiddet uygulanıyor
Dolayısıyla Ankara’da, Ordu’da ve Gazi Hastanesinde yayınlanan yazılar ortada; artık başhekimlikler ameliyatlar için, sağlık hizmetleri için gerekli araç gereci, malzemeyi alamıyorlar. Sosyal Güvenlik Kurumu son yedi sekiz yıldır fiyatlarında güncelleme yapmadı.
Doğalgaz, elektrik otomatik yüzde 10 yüzde on on geliyor, dev adımlarla geliyor üstümüze. Erdoğan nasıl açıklamıştı bir konuşmasında, “bize bağlı değil, hükümetin dışında piyasalara bağlı” demişti. Peki SGK nun geri ödemeleri veri alımlarında benim hastanede dediğim bir sünnet yapıldı. Buna SGK 50 lira geri ödüyorsa, bu parayı elli lira olarak tuttuysa ben o 50 liranın içine bir üniversite tıp fakültesi hastanesinde nasıl sığacağım. Hijyen standartlarıyla bir yandan öğrencileri alacağım, onlar da görecek öğrencilere giysiler giydireceğim, eldivenler giydireceğim en üst standartlarında yapacağım üniversite hastanelerinde, bunlar reel maliyetler, gerçek maliyetler değil SGK de yedi sekiz yıldır böyle niçin, dönmüyor çünkü Türkiye’de insanların dedikleri primlerle, artı vergilerle, dönmüyor. Bu finansal rejimle Türkiye bir deli gömleği Batı’dan giydiriliyor ödeyemiyoruz. Şu anda SGK nın açığı 30 milyar TL ilk 9 ayda 30 milyar. Bu öngörülen bütçeye yaklaşık 63 milyar, neredeyse açıktan SGK nın açıkları kurumlara dönük ödemeleri hem geç yaptığı hem gerçek karşılıklarla yapmadığı için biz sağlık hizmetleri verirken son derece ilgili sıkıntılar yaşıyoruz.
Benim fakültem de Ankara Tıp da birkaç ay sonra Gazi Tıp gibi olabilir. Yani aramızda birkaç ay fark olabilir. Hepimiz aşağı yukarı aynı durumlardayız. Bu bir şiddet, bu bizim üzerimizde bir şiddet.

Sağlıkta Şiddet ve Nedenleri
Eğer birtakım önemli ağır ameliyatları maliyeti yüksek diye yapamayacak isek tıp eğitimi de bundan zarar görür. Öğrenciler de o ameliyatları görmemiş olurlar. O teknikleri, uygulamaları görmemiş olurlar. Sistem aynı şekilde o ameliyatları, o tedavileri tanımadan, örneğin bir kalp pili takmadan olayı düşünebilir misiniz, yapmadan kardiyolog olsun, insan. Bunun gibi ortak istemimiz dolayısıyla sağlık ortamında şiddeti kaldırmak için yan yana duralım. Sizi ve bizi karşı karşıya getiren düşmanlaştıran politikalar aslında çirkin siyasetin piyasacı özelleştirmeci siyasetin ta kendisidir. Eğer bunu birlikte görürsek kol kola girersek bu sorunları aşma şansımız olanağımız çok büyüyecek. Bütün derdimiz bunu halkımıza anlatabilmek.
Ben 40 yılı geçen bir hekimim, buna karşılık fakültemde sağlık hizmeti alırken ben de önemli kısıtlarla karşılaşıyorum artık. Ben normal insandan daha çekinik tutarak istememek, talep etmemek için içerden biri olarak, durumu bilen biri olarak daha da sınırlıyorum kendimi. Dolayısıyla bu da dolaylı örtük bir şiddet, birçok ilacımızı şunu bunu daha dün eşime reçete yazdım, gitti kadın kendi parasıyla aldı. Kullanamıyoruz, kullanmamak durumunda kalıyoruz.
Bir meslektaşımız Başkent Üniversitesinden Doktor Tuğba Acar çocuk cerrahı, yenilerde doçent oldu. Haftalık düzenli yazılar yazıyor, topluma karşı sorumluluk hissediyor.
1-Acil başvurularda muayene ücreti alınmıyor, acillere kişisel katkı payı alınmıyor. Türkiye’de her yıl yaklaşık kişi başına sekiz buçuk dolayında muayene düşüyor. Bir kişi ortalama sekiz dokuz kez hekime başvuruyor. Türkiye’de nüfus seksek (80) çarpın dokuzla 720 milyon hekim hasta buluşması oluyor, muayene oluyor. Bu çok yüksek bir rakam, Batı ülkelerinde böyle yüksek rakamlar görünmüyoruz. Bu 720 milyon, yaklaşık muayenenin yüz yüz on milyonu, neredeyse yedide biri (1/7) acillere yapılan başvurular. Türkiye bir yılda kendi nüfusundan fazla başvuran bir ülke haline geldi. Acile başvurarak SSK nın öngördüğü katkı paylarını muayene paylarını vermemek için. İnsan biliyor, acil değil hafif bir ateşi var, boğazı kızarmış, beklemek de istemiyor, akşam işten mesaiden çıkmış, hem acil işini görecek evine gidecek veya başka yere gidecek, böyle b ir gerilim, böyle bir beklenti içinde. Ama siz bir tarafta gerçekten acil bir hastayla uğraşıyorsunuz, ağızdan ağza soluk alışverişi yapıyorsunuz, solunum desteği yapıyorsunuz, kalp masajı yapıyorsunuz, monitörden hastanın yaşamasal verilerini izliyorsunuz. Öbür tarafta da homurtular duyuyorsunuz, dışarıda gerginlik içinde, ne yapacak acildeki hekim arkadaş. Gerçek acil hastalar gerçekten hak ettikleri ilgiyi bakımı göremez duruma düşüyorlar.
2- Elimiz ayağımız bir pabuca giriyor derler, gibi, bu işin bu tarafı. Acaba hekim arkadaşların hiç hataları yok mu sağlık çalışanlar da hata yapabilir kuşkusuz. Hiçbir zaman sağlık çalışanları tümüyle masum demek mümkün değil, bizim meslektaşlarımız arasında da hatalı olanlar vardır, yanlış davranalar, sabırsız davrananlar olabiliyor. Bu nedenle de son yıllarda örneğin benim fakültemde tıp öğrenciler daha birinci sınıftan başlayarak iletişim becerileri dersleri koyduk. Öfkeli gergin bir insanla iletişimi nasıl ileteceksiniz gibi yarıyıl değil, iki yarıyıl, neredeyse bu becerileri uygulamalı olarak öğreniyoruz, çok önem veriyoruz.
Örneğin Nazım Bey hekimi çıldırtacak davranışlar için olan bir hasta rolüyle geliyor, onu oyalıyor, eğitilmiş hastalarını senaryolarını oturuyoruz, yazıyoruz, bir takım insanlar eski tiyatro sanatçıları gelip o rolü oynuyor.
Nerede idare edebilecek biçimde nereden geldiği biçiminde ince iletişim becerileri geliştirme, gerilimi düşürme, karşı tarafın öfkesini anlama gibi bu eğitimleri vermeye çalışıyoruz.
Burada Dr. Tuğba Acar’ın yazısını okudu.
Sinan Hoca şu anda Ankara Türk Tabipler Birliği başkanımız. Bir ortopedi el cerrahı uzmanı Ankara Tıp da meslektaşımız yeni geçirdi bu temmuz ayında, geçen yönetim kurulunda da vardı. Halef olmayacağız diyen Tabipler Kurulu üyelerinden on birini hapse attılar, hepsini. Sinan Hoca da birkaç gün hapiste kaldı. Sağlık çalışanlarında şiddetin artığı Türkiye’de Sinan Hoca, kayıtlara göre 30 sağlık çalışanı şiddete uğruyor” diye bir cümleyle başlıyor, her gün oturduğu yer dolayında. Şiddet olayları her toplumda rastlanıyor ama bu Türkiye’de çok fazla arttı. Örneğin 2005 ten bu yana 8 hekim görev yaptığı hastanelerde öldürüldüler, diye devam ediyor.
Hasta hekim ilişkiler, işletme müşteri ilişkilerine dönüştü. İşte vurucu yer burası, hasta talebiyle, istemleriyle kışkırtıldı. Bizzat Recep Akdağ, eski Sağlık Bakanı, anımsayacaksınız uzun yıllar bakanlık yaptı, Refik Saydam’ın rekorunu kırmaya az kaldı, on yıla yakın bakanlık yaptı. 27 Temmuz 2003 günü Sağlıkta Dönüşümü başlattıktan bir ay sonra Milliyet’te çıkan bir demecinde şunları söyledi: Şimdiki gibi aklımda, o kadar yaraladı ki beni unutamıyorum. “Bundan böyle hastalarımızı müşteri olarak görecek ve memnun edeceğiz”. Cümle böyle. Burada iki dev yanlış var, sorunların temelini atan kaynağını oluşturan; bir tanesi hasta lafıyla başlaması, oysa tıpa ve sağlık hizmetlerinin gerçek öznesi sağlam insanlardır. Tıp ve sağlık hizmetleri gerçekte hastaya değil, sağlama verilir. Bütün gücünüzle toplumun sağlığını korumaya çalışırsınız, belli aralıklarla muayenelere çağırırsınız insanları, bunu kurallaştırırsınız. Yine de hastalıklar ortaya çıkacaktır, önce önleyemezsiniz hepsini. Ama çok azaltmış olursunuz, onlara da erken tanı koymuş olursunuz, periyodik muayenelerle ve erken tanı koyduğunuz a da etkin sağlık veririsiniz.
Meme kanserler, erken tanı koyarsanız yüzde yüz kür sağlayabilirsiniz, geç kalırsanız uğraşın maddi ve manevi. Bunun gibi, bir kere onu yıktı Recep Bey. Çocuk hekimiydi bildiğiniz gibi, çocuk hekimliğinin resmi adı, “Çocuk Sağlığı ve hastalıklarıdır”. Sağlığı lafı vardır orada. İç hastalıkları, kadın hastalıkları hep hastalık odaklıdır. Halk sağlığı, ruh sağlığı içinde çok özel üç alandır, bunlar üçünde de sağlık lafı öncedir. Ruh sağlığı ve hastalıkları, çocuk sağlığı ve hastalıkları, halk sağlığı doğrudan doğruya sağlığı korumayla uğraşan bir alan, benim çalıştığım alan.
Sağlıkta dönüşüm programı sağlıkta koşullarını terk etti diye Sinan Hoca devam ediyor. Dolayısıyla sayın bakanın ikinci lafı hatası insanları müşteri olarak görmesi “memnuniyeti memnun etmek, hastayı müşteri olarak görmek. Yani kimdir müşteri, tanımını yapmak gerekirse istekli olduğu mal ve hizmetin bedelini ödemeye potansiyel olarak hazır insana müşteri denir. Değilse ancak birden bakarsınız müşteri olamazsınız. Aklınızdan bile geçirmezsiniz o da potansiyel müşteri aşamasıdır. “Alıyım şunu” diyerek gerçek müşteri olmaya adım atmışsınızdır, potansiyel müşteri olmuşsunuzdur.
Demek ki korucu sağlık hizmetlerini unutturdu. Hasta odaklı bir sağlık hizmetine hastalıklı bir yapıya dönüştürdü. Memnuniyeti bir ölçü olarak ortaya çıkardı, hasta memnuniyetini, bunda müşteri olmaya bağladı.
Sağlıkta Şiddet ve Nedenleri

Üçüncü yanlış hasta memnuniyetinde. Bir ülkede verilen sağlık hizmetlerinin ilk önemi hasta memnuniyeti ile ölçülemez. Örneğin ben bir öğrencime kızım evladım şu dizim çok ağrıyor, sen şuna bir atroskopi yap, hani boru sokup yapıyorlarmış ya atroskopi diye. Öğrencim de hatıra boğulsa yapsa onu, ben bundan memnun olacağım herhalde. Ama bu bilimsel değil, belki endoskopi, atroskopi yi yapmanın gerekliliği yoktur. Onun için bir ülkede sağlık hizmetlerinin niteliği hasta memnuniyeti ile ölçülemez. Hasta hoşnutluğu çok öznel bir şıktır. Bilimsel olarak ölçülmesi nerede ise olanaksızdır. Peki, neyle ölçülür? O ülkenin sağlık düzeyi göstergeleriyle ölçülür. Doğuştan beklenen yaşam süresi uzamış mıdır; insan ömrü engeli kalmadan ömrünün yüzde kaçını tamamladı; bebek ölümleri anne ölümleri nereye gelmiştir; ruh sağlığı hastalıkları nerededir. Belki de bunlarla ölçülür, bunlar evrensel de değil,
Sağlık kuralları hepsini tanımlamıştır, sağlık düzeyini.
Üç büyük hata bizi oraya getirdi. Bundan sonrasında eğer piyasalaştırma devam ederse, insanların sağlık haklarına erişmek için ceplerinden daha çok para harcama, daha çok araya birtakım insan koyma hatırla gönülle işleri yapma halletmeye dönük sistem devam ederse bu şiddet olaylarının Türk Ceza Yasasında değişiklik yapsanız da, sağlık görevlileri görevinin başında veya görevi başında olmasa da sağlık hizmetinden kaynaklanan dışarıda bir şekilde şiddet gördüğünüzde iki yıldır bunun hapsi deseniz de önünü alamayacaksınız. Ne yazık ki önümüzde olumlu gözükmüyor. Çünkü 2019 bütçesinde sağlık harcamalarından 10-11 milyar kısıntı öngörülüyor. Oysa bunca enflasyonlu baskı, dövizdeki bunca yükselme dolayısıyla birçok tıbbi malzemenin dışalım ithal girdi oluşturduğu ilaçlar öle nedeniyle belki de yüzde yirmi otuz enflasyon düzeyinde devolasyon düzeyinde hatta SGK nu artırmak gerekirken bunda kısıntı olabileceğini hepimiz öngörebiliriz. Yani cebimizden daha çok harcayacağız. Birçok ilacı bulamayacağız. Birçok sağlık hizmeti ötelenecek, ertelenecek şehir hastaneleri de dayatılırsa her şeye karşın dayatılabilir, dayatma niyetindeler, çünkü bilindiği gibi “şehir hastanelerinin finansmanı tümüyle dış krediye dayalı. Tümüyle dış kredi yani borç, “şu hastaneyi yap nereden buluyorsan bul, ben devletim bende para yok, sen bul ben sana kefil olacağım üstelik kur farkı dâhil kefil olacağım, doğan kur farkını da devlet kefildir, yap diye. Bu hastaneyi bitirebilirler, çünkü tepedeki adam narsis kişilikli bir adam (RTE), tıp dilinde psikiyatride DSM 5 dediğimiz psikiyatrik bozuklukları adlandıran, uluslar arası kitapta narsisik kişi bozukluğu diye geçer. Narsislik kilit bozukluğu ama bozukluk, buna çok bozulmuştu Erdoğan o yüzden bir fizik tedavisi uzmanı altı oklu arkadaşımız 11 ay yedi gün hapis cezası aldı. Onun için ben bozukluk lafını pek kullanmıyorum, anlaşılmıyorum.  Narsislik kişilik kolay kolay geri adım atmaz, inadım inat geri dönmezler dolayısıyla Ankara içindeki bunca (2)hastaneyi taşıyacaklar. Tıp fakültelerin de nitelikli iyi, sevimli hizmet vermemesi gerekiyor,  şehir hastanelerine biliyorsunuz  “müşteri” gerek. “Hastanelerin yüzde yetmişi dolacak, dolmazsa en ödeyeceğim”, düşünün halkının sağlığını koruyan, halkın sağlığını yükselten, geliştiren bunların hepsinin literatürde karşılığı var. Sağlığı geliştirme gibi, örneğin insanların ağzında ü-ç çürük varsa bunu ikiye bire indirmek, sağlığı geliştirme gibi. Bunların olmaması lazım ki
Halk bol bol “topal ördek olsun, yediği içtiği, şunu bunu sağlıklı olmasın, hastalansın bu şehir hastanelerine “müşteri” oldun şeklinde. Bizim hastanemize de el koyabilirler, böyle bir niyetleri de var, çünkü biz rekabetçi olmamalıyız hastanelerimiz ile. Oraya akmalı her şey. Zaten Erdoğan söylüyor, bir konuşmasında, “hastanecilik başka bir şey, sağlık başka bir şey” Siz bunu beceremiyorsunuz galiba dünya kadar borcunuz birikmiş, bırakın biz yönetelim, siz orada verirsiniz sağlık hizmetini” demeye getirmişti.
Toparlarsak, bu çerçeveyi kırmamız gerekiyor. Yani insanı müşterileştiren, insanı “sen müşterisin bedelini ödüyorsun, vergini ödüyorsun karşıda hekim, hemşire sanat hizmet etmek zorunda” şeklinde yozlaştıran bir yaklaşımı kırmadıkça biz sorunun içinden çıkamayacağız.
Oysa Türkiye’nin taa 1948 lerde 10 Aralık günü İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine attığı imza var. 10 Aralık da yaklaşıyor, Dünya İnsan Hakları Günü, orada tanınan dört haktan birisi sağlık hakkıdır. Aç almayacak, çıplak kalmayacak, açıkta kalmayacak, doktorsuz kalmayacak. İmza koydunuz, dolayısıyla, mesela şimdi AKP nin yaptığı, siyasal iktidarın yaptığı en çıplak biçimde söylüyorum, sağlık sektörü de dâhil ve başlıca olmak üzere yerli yabancı sermayenin kasalarına halkın sırtından ulusal kayakları aktarma misyonudur. Bu iktidar bunun için göreve getirilmiştir.
Demek ki genel sağlık sigortası açıkça söylersek sizin sağlığınızın sigortası değildir. Nedir peki, sağlık sigortası sermayenin karının sigortasıdır. “Aile hekimliği çağ dışıdır, genel sağlık sigortası bir soygundur, genel hastaneler birer talandır, insanı müşterileştiren bu vahşi kapitalizmin dayatması makro çerçeveyi oluşturuyor. İnsanı tekrar sağlık sigortasının öznesi haline getiriyor, doğuştan onu hak eden bir özne haline getiren yapıya birlikte dönmek zorundayız.
Türk ceza yasasına bir bakın tek madde önerilmişti, şöyle “sağlık kuruluşlarında çalışan personele karşı sağlık hizmeti sunum sırasında veya hizmetler nedeniyle sonradan başka mekânlarda cebir şiddet ve tehdit, şu üçü cebir, şiddet ve tehdit kullanan kişi iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır, diye bir öneri var. Bu fiiller sonucu sağlık hizmeti kesintiye uğrarsa ceza yarı oranında artırılır şeklinde söylenmişti ama bu yanlış, küçük bir parçası olacakmış gibi geliyor bana. Hep birlikte gezeceğiz, ağzımız yanımıza alarak, dilimiz kuruyana dek anlatarak. Giderek sağlık hizmetlerine erişim zorlanacak, pahalı ancak, yer yer parasını versek bile kimi ilaçları bırak tıbbi teknik donanımı bunun için ne yapıp edip sağlığımızı korumaya büyük özen gösterin. Nasıl sağlığımızı koruruz diye güncelleyin yakınlarınızın, çocuklarınızın üzerinde gözünüz olsun, sağlık sorunlarını erken fark etmek adına çok gecikmeden böyle tıbbın aldığı bu ağır travmayı iktidarı başından def etse bile ancak bu yaraları sarar. Sararız ama bu topraklarda çok şey yaptık gene yaparız. Büyük bedeller ödeyeceğiz, çok acı çekeceğiz, üstesinden geleceğiz”.
Salondan gelen karşılıklı soru açıklamalarla konuşmalar olgun bir hava içinde sone erdi.

Cevat Kulaksız 


Cevat Kulaksız 

SONNOTLAR
(1) Ahmet Saltık Kimdir:  1953 Elazığ doğumlu, İlk ve Ortaokulu Gaziantep’te okudu Van Lisesi’ni 1971 de bitirdi. NATO bursuyla İngiltere’de dil eğitimi aldı. Aynı yıl H.Ü. Tıp Fakültesine girdi. 1976 da Londra Tıp Fakültesinde staj yaptı, 1977 de İstanbul Tıp Fakültesini bitirerek tıp doktoru oldu. Keban’da bir yıl Sos. Sigor. Kur. Hekimliği ve yer altı maden işletmesi hekimliği yaptı. 1978 de H. Tıp Fakültesinde Halk Sağlığı dalında uzmanlı eğitimine başladı ve 1981 İstanbul Tıp Fakültesinde uzman doktor halk sağlığı uzmanı oldu. 1981-1982 arasında Elazığ lepra (cüzam) Hastanesi başhekimliği yaptı. 1982 de Kocaeli Sağlık Müdür. Yardımcılığı görevlerinde bulundu. 1981-1988 arasında Elazığ’da muayenehane hekimliği, işyeri hekimlikleri yaptı. Yerel Fırat Gazetesi’nde (Elazığ) günlük tıbbi ve politik yazılar yazdı. 1986 da ABD leri Teksas Halk Sağlığı Fakültesinde okudu 1988 de Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalına yardımcı doçent olarak atandı ve bu ana bilim dalını kurdu. 1990 da doçent, 1996 da profesör oldu. Dört yıl Türk Tabipleri Birliği Yüksek Onur Kurulu üyeliği yaptı. 2004 den bu yana A. Ü. Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim dalı öğretim üyesi olarak çalışıyor. 10 aşkın derneğin kurucusu, yöneticisi ya da üyesi, Eğitim İş, ADD bir de şube başkanlığı var, sonra onursal başkanlığı var şubenin, yine ADD nin genel merkez onur kurulu üyesi, genel merkez yönetim kurulu üyeliği, genel başkan danışmanlığı, genel başkan yardımcılığı, vekilliği görevlerini üstlendi, Ulusal Eğitim Derneğinin de üyesi. Uzmanlık alanında 258 yerli, 47 yabancı bilimsel bildiri, yayın ve kitaplarda makaleleri yayınlandı, yer aldı. 11 tıp dergisinin yayın danışmanlığını yapıyor. Kıbrıs’ta, Almanya’da, Kıbrıs’ta, Avusturya’da, Türkiye’nin her yerinde konferanslarda çoğu görsel olmak üzere 1500 ü aşkın konferans verdi. Radyo TV programlarına katıldı. Ama aynı zamanda Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi bölümünü de bitirdi. Sağlık Hukuk alanında Yüksek Lisansı yaptı.
(2)Narsis nedir
Narsisik kişilik bozukluğu hastalarını betimlemek için kullanılan bir sıfattır. Ancak hatalı bir kullanım olsa da bu sıfat halk arasında kendini beğenmiş, egoist bireyler için de kullanılmaktadır.
Narsisizm kelimesinin kökeni Yunan mitolojisine dayanır. Genç Narkissos göle düşen yansımasına bakar ve kendi yansımasına aşık olur.
Narsisizm, psikanalitik teoride yeri olan bir kavramdır, bu teori ise Sigmund Freud tarafından sunularak popülerlik kazanmıştır.
Narsisik kişilik bozukluğu Akıl Hastalıkları kapsamına girmektedir ve megalomani konseptine dayanmaktadır.
Narsisizm ayrıca bir sosyal ve kültürel sorundur. Kendini sevme, kendine karşı sağlıklı ve olumlu hisler beslemenin ya da kendini beğenmişliğin aksine, narsisizm bireyin kendisiyle ve başkalarıyla olan ilişkisini etkileyen bir sorundur. Narsisizm kesinlikle egoizm ile aynı şey değildir.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget