Ulusal Eğitim Derneğince Öğretmenler Günü anısına her yıl düzenli olarak verilmekte olan Eğitim ve Onur Ödülü bu yıl, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı (ÇYDD) Prof. Dr. Aysel Çelikel’e verildi.
Yenimahalle Nazım Hikmet Kültür Merkezi salonundaki ödül törenine, Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar, Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Tansel Çölaşan, Ulusal Eğitim ile ÇYDD üyeleri öteki bazı demokratik kitle örgütü üyeleri, öğretmen ve akademisyenlerden oluşan izleyiciler katıldılar.
Açılış töreninde Ulusal Eğitim Derneği Genel Başkanı Nazım Mutlu, özetle şöyle dedi:
“-Sözlerime, bu gün yaşamını yitirdiğini duyduğumuz “biz yenilirsek kalkarız bir daha deneriz, ama diktatörler yenilirse bir daha kalkamazlar” diyen, Fidel Kastro’yu anarak başlamak istiyorum. Öğretmenler Günü kutlama çerçevesinde biz de derneğimiz. Derneğimizin kurulduğu 2003 den beri eğitim Onur ödülü vermekteyiz. Bu yıl 13. Sünü, eğitim alanında yaptığı çalışma ve başarılarla önem kazanmış eğitimcilere, her yıl seçici kurulun belirlediği adaylardan birine verilmektedir. Bu yıl eski Adalet Bakanı, Hukukçu, Yazar ve ÇYDD Genel Başkanı Prof. Dr. Aysel Çelikel’e verilmesi kararlaştırıldı”.
Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar da törende şöyle dedi:
“-Cumhuriyetten uzaklaşma duygusunu birlikte yaşıyoruz; yaşamın her dalında bunu yaşıyoruz, sanki gizli bir el bizi 1923 ün ötesin3 götürmeğe çalışıyor, duygularımızı yaşıyoruz. Toplum her kesimiyle bir yılgınlığın, bir baskınlığı etkisi altında olduğunu, medyanın büyük çoğunluğunun da bunu destekler tavır içinde olduğunu içimiz yana yana bunu görüyoruz. Ama korkmayacağız, bir şemsiye altında, Atatürk’ün CHP si altında toplanılmasını diliyorum. Bu gün birleşme günüdür”.
Bu konuşmadan sonra, Ulusal Eğitim Derneği Genel Başkanı Nazı Mutlu Belediye Başkanı Fethi Yaşar’a plaket (onurluk) ve çiçek verdi. Sonra da Başkan Fethi Yaşar, Prof. Dr. Aysel Çelikel’e ödülünü verdi.
ÇYDD gençleri tarafından müzik dinletisi sunuldu.
Daha sonra Aysel Çelikel’in özgeçmişi ve anıları konusunda görüşlerini öğrencisi, ÇYDD derneği üyeleri panelde konuşmalar yaptılar.
Panelde, Prof. Dr. Aysel Çelikel’in öğrencilerinden Prof. Dr. Bahadır Erdem Çelikel’i tanıtırken şunları söyledi:
“- Hocalarımızın içinde beni en çok etkileyen Prof. Aysel Çelikel olmuştur. O ders anlatırken genç hukukçuların çağdaş bir hukukçu olmaları için, onların yetişmesi için öğrencilere aslında bir anlamda yüreğini açıyordu. Benim hocam sadece Türkiye’nin dertleriyle dertlenmiyordu, onlarla ilgili ama sadece şikâyet eden birisi değildi, benim hocam Türkiye’nin dertleriyle, demokratik düzeniyle, kadın haklarıyla, eğitim hakkıyla, insan hakkıyla yoğruluyordu ve bilfiil sivil toplum örgütlerinin içinde çalışıyordu ve emek veriyordu. Kadınların haklarını elde edebilmeleri için Çelikel’in çok büyük emekleri vardır. Evde kadının çalışması için eşinden izin alması, kadının çeşitli hak ve hukuku için çok emek verdi. Medeni kanunda kadınların mal ayrılığı rejiminden çıkarak bu ülkede ekonomik bağımsızlıklarını elde edilmeleri için çok emek verdi. Bu ülkenin kadınları hak elde etmedeki mücadelede Aysel Çelikel’e çok şey borçlu. Hoca anayasayla soğurulurdu. Hocam Türkiye’nin daha demokratik olması için, daha insan haklarına sahip olabilmesi için, daha çağdaş laik, daha düzgün bir olabilmesi için kendi görüşlerini kamuoyuna sunuyordu. Hocam görüşlerini hiç korkmadan çekinmeden, eğilip bükülmeden mertçe ifade ederdi. Kadınların çok daha mert, çok daha cesur olduğunu hocamdan öğrendim, hakikaten mertti, dekan oldu, YÖK üyesi oldu, bakan oldu, birçok derneğin kuruculuğunu yaptı, başkanlığını yaptı, en ÇYDD nin başkanlığına seçildi. Demokrasilerin en önemli olmazsa olmazlarından birisi sivil toplum örgütleridir. Sivil toplum örgütleri, toplumun adeta barometresi gibidir. Kadınların, kız çocuklarının daha çağdaş, daha laik fert olması için hocamın gayreti ve ÇYDD nin başkanlığına seçilmesi benim ona olan sevgimi, saygımı katmerledi. Bu arda Prof. Dr. Türkan Saylan’ı rahmetle anmak isterim
Hocam hiçbir şeye olumsuzdan yaklaşmaz, çünkü her yeni dönem gelişme ve değişme ışığında ve olumsuzluklar karşısında büyük şoklar yaşamaz, olumsuzluğa kapılmaz, bunlar karşısında çareler üreterek olayla yaklaşır. Hocam herkesin derdiyle ilgilenir, gençlerin, akademisyenlerin, herkes derdini ona söyler. Hiç üşenmez, bu günkü işini yarına bırakmaz, onu bu hoca haline getiren hemen o işi ertelemeden anında yapma alışkanlığıdır.
Gençleri çok sever, onları hem korur, hem fikirlerinden istifade eder. Hiçbir zaman, “ben doğruyu bilirim, benim dediğim gibi olsun, durun bir bakalım” demez. Gençlerin uzmanlık alanı olan her konuda onlara yol açar. Olayları, sorunları uzmanlarıyla birlikte çözer. Çağı yakalamak için bu işbirlikçi tavır insanların özelliklerinden istifade edebilmek ve onlara yol açabilmek, onları desteklemek Aysel Çelikel’in en önemli özelliklerinden birisidir.
Hocamın iki kitabı vardı, hukuk fakültesinde okutulan kitapların bir tanesi; bir tanesini bana emanet etti. Kitaplar akademisyenlerin çocukları gibidir.
Benim hocam gerçekten çok iyi bir idarecidir, yenilikçidir, aile bağlarına, toplumun ahlak değerlerine, herkesin dinine, inancına karşı son derece saygılıdır ve bütün bu değerlere bağlıdır.
Hocamdan öğrendiğim en önemli düstur, “hiçbir emek boşa gitmez”.
ÇYDD Genel Başkan Yardımcısı Gülsüm Kaya da Aysel Çelikel için şunları söyledi:
“-20 yıl ÇYDD de Türkan Hocayla birlikte çalıştım. Ben öğretmenim, kimseye hocam demeyi sevmem aslında. Aysel Hocayı kadınlar adına yaptıklarıyla, bu toplumun aydınlanması için, demokratikleşmesi için yürüttüğü mücadeleden haberdardım. ÇYDD derneğinde çalışırken, Ergenekon, Poyrazköy davalarında derneğimiz baskınlara uğradı, arkadaşlarımız gözaltına alındı, dernekteki bütün evraklara el kondu, sabaha kadar dosyalarımızın tırlara yüklenmesini izledik, bir yandan Türkan Hocanın sağlık endişeleri içindeydik. Türkan Hocayı kaybettik, Aysel hanım orada bir değerli konuşma yapmıştı.
“Laiklik ve Cumhuriyetin kazanımları mı darbecilik? Kız çocuklarının çağdaş eğitime kazandırılması darbecilik? Demokrasi ve insan haklarını savunmak bu mu darbecilik? Hukukun üstünlüğünü ve yargı bağımsızlığını kazanmak bu mu darbecilik? Laik eğitim sistemini savunmak mı, düşünce ve basın özgürlüğünü savunmak mı darbecilik? Eğer bütün bunlar darbecilikse, hepimiz darbeciyiz. ÇYDD millete bağlı olmuş ulusal mirasımızdır. Ülkemizin çağdaşlaşması için yakılan meşaleyi söndürmeyeceğiz, söndürülmesine izin vermeyeceğiz. Aysel Çelikel, meşaleyi söndürtmediği gibi meşaleyi ateşini gürleştirdi. Bütün bu emekler için ona çok teşekkür borçluyuz. Derneğimize ger gün sigortasından, vergi cezalarından geldiği günlerde ÇYDD olarak biz çok şanslıyız, hukukçu ve yürekli bir genel başkanımız olduğu için. Bir efsane genel başkan kaybetmişiz, Türkan Saylan başka bir insan, dünyaya bakışları, çağdaşlığa bakışları aynı iki insan, ama Aysel Çelikel bambaşka bir insan, diline çok meftunum asla boş konuşmuyor; inanılmaz eşit davranıyor herkese, Adalet Bakanı olarak Ecevit’in aklına gelmesine hiç şaşırmıyorum, ondan daha adil bir Adalet Bakanı olamaz. Ne pahasına olursa olsun, adaleti savunuyor.
Biz giden hafta mükemmellik ödülü aldık; her yeniliğe açık. Açık sözlü dobra dobra konuşuyor, bu açık sözlülüğü de demokratlığı harmanlamak için ona özgü bir yetenek. Ben ÇYDD Genel Başkanı Aysel Çelikel’in yardımcısı olmaktan onur duyuyorum”.
ÇYDD Ankara Şübe Başkanı Ayfer Yüksel, Aysel Çelikel’i Anlatırken Şu Konuşmayı Yaptı:
“-Ulusal Eğitim Derneğinin Aysel Hanıma verdiği bu ödülün bizler de onurunu yaşıyoruz. Bu şans aynı zamanda ülkemizin de şansıdır. Hocamız aynı zamanda birçok ilke ismini yazdırmış. Okuma yazma oranının çok düşük olduğu yıllarda, annesinin katkısı inkâr edilemez. Annesi, “kızım koca eline bakma oku kendi ayaklarının üzerinde dur” diyen bir anne. Aysel Çelikel, ilkokul diplomasını devrin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in elinden alıyor. Beyoğlu Kız Lisesi’ni iftiharla bitiriyor. Çeşitli okullar ve İstanbul Hukuk Fakültesinin ilk kadın dekanı, ilk Kadın Adalet Bakanı, Üniversite öğrencileri, Kadın Sorunları Derneğinin kurucuları arasında ve tabi ki ÇYDD derneği. ÇYDD derneği, bundan 27 yıl önce, ülkenin gerileşme gidişini o zamandan görüyorlar, laikliği çağırıp birlikteliği altında bira araya geliyorlar ve Türkan Hoca’nın evinde bir araya geliyorlar, Aysel Ekşi, Türkan Saylan, Aysel Çelikel, Nejla Aras bir araya geliyorlar. Bu kadınlar halen hayatımızda ve toplum önderi olarak çalışmalarını sürdürüyorlar. Tabi ki Aysel Çelikel bu çalışmalara duyarsız kalmıyor, hukukçu kişiliğiyle yönlendirmelerini de yapıyor ve ÇYDD kuruluyor. Amaç Atatürk ilke ve devrimlerini, cumhuriyetin kazanımlarını kurma yolunda düşünme ve sorgulama yetilerini geliştiren, insan haklarına saygılı çağdaş bir yaşam ve eğitim için çözüm üremek ve kamuoyu oluşturma. İlk metin böyle çıkıyor.
Şubat 1989 da ÇYDD kuruluyor. 3.3.1989 da ilk panel yapılıyor. “Türkiye’de laik öğretime geçişin önemi” 1989 da gelenek ve kadın başları sergisi açılıyor. 10 Kasım günü- gerici kitleler sergiye saldırıyorlar, İlk defa burs vermeye Tunceli’de başlamışız. Bu günkü sekiz şubesiyle ulaşmış. Ergenekon’u en yoğun yaşayan bizim derneğimiz oldu. Türkan Hocamızın sağlını kaybetmeye başladığı günlerde Ergenekon baskınları ile ağır bir dönem oldu ve o dönemde yaşanan kaygı derneğin en zor günleriydi, sonra Aysel hocamın göreve gelişi. Bu ağır dönemi sizinle aşmanın mutluluğunu bütün derneğimizin yaşadığını düşünüyorum. Çok zorlu bir görevdi, o gün, biz size çok teşekkür ediyoruz”.
Prof.Dr. Aysel Çelikel, Ödül Töreninin Sonunda Ayrılırken Şunları Söyledi:
“-Ben yapacağımız işleri olması gerektiği için değil, içimden geldiği gibi yaparım. Kitapları da hayatı paylaşıyoruz. Gülsüm, “hepimiz darbeciyiz konuşmamı okudu; gerçekten göğsüm kabararak söylüyorum, eğer Türkan Saylan, yaptıklarıyla darbeci ise, biz de zaten darbeciyiz. (Salondan alkışlar) Hakikaten bu güzel insanlar nasıl bir araya gelmiş (ÇYDD de), bunları dinlerken gururluyum, hepinize minnettarım. Cumhuriyet okullarının yetiştirdiği bir öğretmen olarak Ulusal Eğitim Derneği’nin 2016 Eğitim Onur Ödülünü almak, unutulmayacak anılarımın başköşesini oluşturacak. Bu onuru yüreğimin derinliklerinde hissettiğim bir mutluluk olduğunu anlatmak istiyorum. Gerçekten bu gün beni bir başka duygular içerisinde bir başka insan olarak, iyi ki de doğmuşum ve bu günleri görmüşüm dedirten bir toplantı oldu. Bu bakımdan Ulusal Eğitim Derneğine, seçici kurula şükranlarımı sunarken beni yetiştiren, beni bu günlere getiren bütün öğretmenlerime ve aileme bilhassa en başta Büyük Atatürk’e sevgi, minnet ve şükranlarımı sunarım. (Salondan alkışlar) Konuşmasında annemden bahsetti, gerçekten içinde büyük okuma aşkı olan bir kadın ama okuyamamış. İşte Atatürk benim önümü açmıştır, sizin önünüzde bir fırsat açılıyor, bütün insanlar önlerine fırsat geldiği zaman en iyi işleri yapabileceklerini bizler kanıtlamış oluyoruz. O bakımdan herkese minnet ve saygılarımı sunuyorum.
Bir insana verilen eğitim, doğumuyla, hayata bakışıyla, değerleriyle her şeyiyle tek bir kişinin eseri olamaz. Eğitim, insanın kişiliğiyle de değerleri yaşamı boyunca aileden, çevreden, eğitim kurumlarından aldığı eğitimi kendi akıl ve mantık süzgecinden geçirerek belirli bir noktaya getirmesiyle değerlidir. Bütün bu etkiler, görgü, aile çevresi, mahalle çevresi ve okullar ve de en sonunda hepimizin kendi mantık ve aklımızca bir şeyi değerlendirip akıl süzgecinden geçirerek beniz izlemenizdir. İşte o, bizim kültürümüzün o zaman bir parçası oluyor, biz onu benimsemiş oluyoruz. İşte biz bütün öğretmenler sadece bilgi aktaran kişiler değiliz, biz aynı zamanda ulusal ve evrensel değerleri öğrencilerine hissettiren ve onlara rol model olan kişilerdir. Ayrıca haksızlıklara karşı haksızlıklara karşı mücadele edebiliyorsak, adaletsizliklere karşı direnebiliyorsak ve bunları öğrencilerimize aktarabiliyorsak, ne mutlu bizlere diyorum. Önemli olan dünyaya bakış açısını, bir kimliği öğrenciye aktarabilmektir. Eğer bu yapılabiliyorsa, bunu haksızlıklara karşı direnmeyi hissedebiliyorlarsa ite o zaman görevini yapmış oluyorlar.
Ben her zaman öğrencilerime, evet beni örnek almalarından mutluluk duydum ama benim yaptığımı yapmayın, çünkü siz henüz hayatın başındasınız, mesleğin başındasınız, başınıza hoş olmayan şeyler gelebilir. Bekleyin, olgunlaşın, her şeyi öğrenin, güçlenin ondan sonra direnin” demişimdir. Mücadelemiz kişisel değildir, mücadelemiz Türkiye içindir, demokrasi içindir, vatanımız içindir. İşte burada genç insanlarımız korumak bizim hedefimizdedir, bu da öğretmenlerin görevi olarak yer alıyor.
Eğitim, insanların kişiliğini, düşünme, sorgulama, eleştirme kabiliyetini geliştiren meslek öğreten temel bir insan hakkıdır. Ama eğitim aynı zamanda toplumun geleceğini şekillendiriyor. Bu nedenle de eğitime yapılan her yatırım ve verilen her destek kısa sürede en değerli karşılığını veren bir destektir. Ama hangi destek, hangi eğitim? Burada bizim söylediğimiz eğitim bilimsel eğitim, laik eğitim, ulusal eğitim ve çağdaş gelişmelere uygun eğitimdir. Bu dört unsuru mezcedebilen bir eğitimdir.
Bir toplumda eğitim niceliğiyle ve kalitesiyle o eğitimin o toplumdaki kültür ve siyasal rejim arasında zorla bağlanır. Çocuklarımıza nasıl bir eğitim veriyorsak, öyle bir kültür veriyoruz demektir ve o kültür sonunda bizim siyasi yönümüzü tayin ediyor demektir. BU tıpkı bileşik kaplar gibi toplum kültürü, siyaset ve eğitimin kaidesi ve dengesi arasında bir denge vardır. Bu denge her zaman böyle olmuştur. Osmanlı döneminde de, Cumhuriyetin ilk döneminde de, şimdi de böyle olmuştur.
Türkiye’de yılar boyu her siyasal iktidar kendi siyasal ideolojisini, düşünce biçimini topluma yansıtmak için farklı yöntemler kullanmışlar, farklı eğitimi farklı olarak öğrencilere sunmuşlardır. Bir tarafta demokratik, laik eğitim varsa, öbür tarafta din merkezli eğitim hâkim olmuş, ikisi birden aynı anda çocuklara eğitim verilmiş, çocukların kafası karıştırılmış, hangi tür eğitimi birbirine zıt eğitimden hangisini benimseyeceği konusunda bir karmaşa yaratmış ve böylece bu günlere gelinmiştir. Bu parçalı yapı hiçbir zaman toplumu düzlüğe çıkarmayan bir yapı olmuştur. 3 Mart 1924 de Cumhuriyet kurulur kurulmaz Atatürk, eğer öğretimin birleştirilmesi kanunun getirdiyse bu gün de şartlar yine aynıdır. Aynı tür bir eğitim kanununa ihtiyaç var ama bekleyeceğiz.
2012 4+4+4 bir merkezli eğitimin başlangıcı olarak açıkça ifade edilmiştir. Bir kırılma noktasıdır toplumun gelişmesinde. Dört yıllık sonuçları iyi gibi görünüyorsa da, zorunlu eğitim şu kadar yıla çıktı, okullaşma arttı gibi söyleniyorsa da, aslında dört yıllık sonuçlar hiç beklenen sonuçlar olmamıştır. Olmamıştır, çünkü çok söylenecek şeyler var, ama şöyle diyeyim, devamsızlık ve terk ve açık ortaokul ile açık liselerin örgün eğitimin bir parçası haline getirilmesi okullara öğrencilerin ilgi duymasını, devam etmesini engellemiştir. O sebeple okula sevgi, okula ilgi gittikçe düşmüş ve kalmamıştır
Bu arada kız çocuklarının eğitimi açısından da ciddi ilgi kaybolmuştur. Çünkü ÇYDD nin ilk hareketi kız çocuklarımızdır. Çünkü fırsat eşitliğinden yararlanamayan kızlarımız geride kalıyorlar. Aslında toplumu kurtaracak kadınlardır. İşte kadınları yetiştirmemiz lazımdır. Bu sebeple de kadınlara öncelik tanır. Ama bu açık ortaokul, açık lise mutaassıp çevrelerde kız çocuklarının evde oturup evlenip dış dünyaya kapanıp ama okulda okuyormuş görünmesine, diploma alıyor görünmesini sağladığı için siyasi iktidarların istediği şeylerdi ve böyle gelişti. Liselerde sınıf tekrarı yüzde 23-25 civarındadır. Lise son sınıfta devam etmeyen öğrencilerin oranı yüzde 66. Demek ki çocuklar çeşitli nedenlerle okullara devam etmemeyi bir meziyet zannediyorlar, desem veya öyle hissediyorlar. Çünkü müfredat çeşitli seçimlik dersler demokratik görünümü adı altında tamamen din merkezli bir uygulamadır.
Ayrıca müfredatın saatleri yükselmiş çocuklar bunun altından kalkamaz hale gelmiştir. TEOPu kazanamayan çocukların imam hatip okullarına gönderilmesi bir sistem olarak kabul edilmiş. Birçok okul imam hatip okuluna veya lisesine dönüştürülmüştür. İşte bütün bunlar eğitimde tehlike çanlarının çaldığının işaretidir.
Çocuklarımızın eğitim aldığı okullar kuruluyor ama onun yanında eskiden aldığı yerler, ailedeki eğitim gördü kurallarıyla mahalledeki, çevredeki aileler ve de devam ettikleri kurslar, Kuran kursları vs işte esas eğitim budur, uzmanların anlattığına göre 4-5-6 yaşındaki çocuklar temel eğitimi o yaşlarda alır ve o yaşlarda aldıkları eğitimi ileriki yıllarda unutmuş gibi görünseler de asla terk etmiyor unutmuyorlar, o hep alt yapıda hâkim kültür neyse orda duruyor. Diyeceksiziniz, ailede ne biliyoruz ki öğretelim. Şiddet terbiye unsuru mudur değimlidir. Kadına bakış nasıldır, kadın erkek eşitliği diye bir şey olabilir mi? Hep bunlar ailede öğreniliyor. İnsan hakları diye bir kavram mı var. Nedir insan hakları? Demokrasi bütün bu temel eğitim kurumlarında öğrendiğimiz bütün kavramlar hayata bakışımız, değerlerimiz, bunların hepsi kendi istedikleri biçimde vardır. Muhafazakâr ailelerde böyle yetiştiriliyor. Öyle öğreniyorlar, kadın kimdir, kadın ne iş yapar, bir araçtır, mesela yemek pişirir, kocasına hizmet eder, onun kafasındaki kadın kavramı budur. Eşitlik derseniz, eşit olamaz çünkü biri, kadın bireydir nasıl eşit olacak. Sanki iki ayrı cinsi eşitliyormuşuz, hakları eşitliyoruz. Ama oradaki kültür böyle bir kültürdür. Çocuklara böyle bir kültür verildiği zaman, değerler eğitimi verildiği zaman, bu günde verilen değerler eğitimi zaten bu çağa uymaz. Bunu nerden söylüyorum. Biz hukuk fakültesinde aynı değerleri içeren bir eğitim yaptık. Hiç hatalı bir eğitim yaptığımız kanaatinde değilim, ama bu gün geldiğimiz son 10-15 senedir geldiğimiz nokta, baktık ki bambaşka hukukçular, avukatlar, hâkimler çıkıyor. Başka düşüncede, başka zihniyette, başka yaratılışta insanlar. Bunlar bizden mezun oldu biz böyle bir eğitim vermedik bunlara, nasıl oldu da böyle bir insanlar çıktı. Bu yalnız hâkimlerde değil, öğretmenlerde de, her meslekte var.
Bu ödülü sahipsiz öğretmenler adına alıyorum”.
O akşam Sayıştay lokalinde katılanlara yemek verildi.
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com
[info title="AYSEL ÇELİKEL" icon="info-circle"]
AYSEL ÇELİKEL, (1933, İstanbul, Türkiye), Türk Hukukçu.
Beyoğlu Kız Lisesinden sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi 1957’de Devletler Özel Hukuku asistanı; 1962'de doktor oldu. 1964'te, Columbia University School of Law okulundan master derecesi aldı. 1969'da doçent oldu. 1974 - 1975 yıllarında Almanya’da bir üniversitede çalıştı. Profesör unvanını 1977'de aldı.
1994-1999 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığı görevini yaptı. Rektör Kemal Alemdaroğlu'nun uygulamalarına karşı çıktığı için pek çok öğretim üyesiyle birlikte Hukuk Fakültesi Dekanlığı’ndan istifa etti. Ocak 2001'den itibaren Cumhurbaşkanlığı kontenjanından Yüksek Öğretim Kurumu üyeliğine atandı.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 114 üncü maddesi gereğince 3 Kasım 2002 Türkiye genel seçimleri öncesi tarafsız Adalet Bakanı olarak görev yapmıştır.
2003-2006 yılları arasında İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde iki dönem (2003-2006 ve 2006) Hukuk Fakültesi dekanlığı yapmıştır. 2006 yılının başında İTİCÜ'den ayrılmıştır. 2000 yılından itibaren Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğretim üyeliği yaptı. Ayrıca 2010 yılı sonu itibariyle İstanbul Barosu'nca Türkiye Barolar Birliği delegeliğine seçildi ve 2016'ya dek delegelik görevini sürdürdü.
Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Türk Hukukçu Kadınlar Derneği'nin kurucularındandır. 26 Mayıs 2009 tarihinde Türkan Saylan'ın ölümüyle boşalan ÇYDD Başkanlığı’na seçilmiştir.
[/info]
Yorum Gönder