Menderes’ten bu yana, RTE ye kadar siyasetçiler, Devlete dinciliği, dincileri, soktular.
Sanki ülke dincilikle kalkınacakmış gibi davrandılar. Oysa dünyada dincilikle kalkınan bir devlet bile yok.
Mezhepçi Turgut Özal,(1) Atatürk düşmanı Fesli Kadir Mısırlıoğlunu da kutsamış!
Bu yazıyı yazmaya başladığımda, internetten tararken Turgut Özal’ın, aşırı dincilere, hem de Atatürk ve laiklik düşmanlarına nasıl yeşil ışık yaktığını gösteren bir resmine rastladım. Özal’ın arkasında fesli Kadir Mısırlıoğlu’nun küçük bir resmi de görülüyordu.
İşte o resmin altında, şimdilerde “Saray”da ağırlanan, Atatürk ve laiklik üstüne nice hakaret ve küfürler savuran Osmanlı kılıklı Atatürk düşmanı Kadir Mısırlıoğlu için Turgut Özal şunları söylüyordu:
“Kadir Bey! Sen çuvalın en dibindesin! Yakında bu çuval alt üst olacak, o zaman sen en üste çıkacaksın! Ne biliyorsan yaz! Ben arkandayım!” “Turgut Özal’dan Kadir Mısırlıoğlu’na”. Ben de bu resmi internetten indirip yazıma ekledim, inanasınız diye.
Atatürk ve laiklik düşmanlarına bu rüzgârı verdiğinizde, devletin en üst makamında onu ağırladığınız zaman, öylesi fesli daha bilmem neli adamların yapmayacağı melanet, saldırı yoktur. (Hemen aklıma nedense canlı bombalar geliverdi). 15 yıldır bu rüzgârı verenlerin vurucu timleri, Atatürk’e, anıtlarına, Cumhuriyet’e, Atatürk’çü aydınlara, gazetecilere saldırmıyorlar mı? (Hemen aklıma Uğur Mumcu’lar geldi).
Şimdi asıl yazmak istediğim, yazıma geçiyorum.
95 Yaşında, Cumhuriyetimizle yaşıt, yazdığı kitapları, iki-üç ayda bir çıkardığı kitapçık kadar gazeteyi, 2013 den beri okurlarına ücretsiz gönderen fedakâr emekli, eski bakanlardan Sayın Ali “Devlet Yokuşu”(1) adlı kitabını okuyordum.
Bu kitaptan, Ali Nejat Ölçen’in tanıklığı ile anlatımlarından, Laik TC nin organlarına dinciliği ve dincileri sokanların başında dinci, mezhepçi Turgut Özal’ın geldiğini, DPT (2)ındaki çalışmalarından öğrenmekteyiz. İşte o kitaptan alıntılar yaparak, bunu sizlere sunmaya çalışacağım. Ne yazık ki, dinciliğin, dincilerin ülkemizi dünyanın nerede ise, en itibarsız devleti haline getirdiklerini gördük, görmekteyiz.
Aynı kitapta, Turgut Özal’ın DPT na müsteşar olur olmaz devlet kapısına nasıl dinciliği, dincileri soktuğunu, Ali Nejat Ölçen’in tanıklığında teknik uzmanlık gerektiren bu daireye nasıl alındıklarının ayrıntıları anlatılır. Böylece, 30-40 yıl önce FETÖ cülerin yollarına kimlerin, (özellikle Turgut Özal’ın) taş döşediğini, Atatürk’ün Laik TC ne, Türk demokrasisine kimlerin tahribe teşebbüs ettiğini okuyucuya sunmaktır amacımız.
Aynı kitabın 198 den 205. Sayfalara kadar, Turgut Özal daha Milletvekili, Başbakan, Cumhurbaşkanı olmadan önce ve Semra Özal ile bazı ayrıntılara rastladım.
1967 yılında Sanayi Bakanı Mehmet Turgut tarafından DPT na altıncı müsteşar olarak Turgut Özal getirilir. (1969 sonlarına doğru Başbakanlık Müsteşarı olarak atanan Özal, aynı dönemde Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı görevini de vekâleten yürütmüştü. (Demek ki bu anlatılanlar 15 Temmuz 2016 dan 37 yıl önce olmakta)
Turgut Özal DPT na müsteşar olur olmaz, DPT da bir takım gözle görülür değişiklikler olur. İlk olarak aynı dairede uzman ve Tetkik Tahlil Şubesi Müdürü olan, Devlet Yokuşu kitabının yazarı Ali Nejat Ölçen’i görevinden alıp, yerine sakallı birini getirir, Yahya Oğuz’u); Ali Nejat Ölçen’i müşavir olarak kızağa alır.
Ali Nejat Ölçen’in odasında birlikte çalıştığı memur, kendisine şöyle yakınır:
“-Yeni Şübe Müdürü (Yahya Oğuz), hanım olduğum için benimle konuşmuyor. Üstelik Ali Nejat Bey, odanın içine kırmızı bezle kaplı tahta perde koydurdu: Şimdi ben karanlıkta kaldım, yazı yazmakta bile güçlük çekiyorum” .
“Yeni şube Müdürü Yahya Oğuz’un kadın eli sıkmayı günah sayan bir tarikatın üyesi olduğu söylentileri DPT’nın koridorlarında dolaşmaya başlar. Kısa sürede İslami örgütlenmenin odak noktası olmaya başlamıştı DPT.
Görüldüğü gibi, gerçek bilim adamlarının, her türlü teknik uzmanların bulunması gereken devletin çok önemli dairesine, dinici kişileri aldığını zaman o DPT denilen yüksek bir teknik daireden nasıl bir olumlu, çağdaş gerçek görüş ve teknik rapor alabilirsiniz? Ülke kalkınmasına bu dinci adamlar, nasıl bir dünya standardına uygun görüş ve öneri sunabilirler. Görüyorsunuz devletin teknik uzmanlık gerektiren dairesinde dincilik, demek ki Feto’culuk ta 1970 li yıllarda palazlanmaya başlamış, hem de ileride Başbakan, Cumhurbaşkanı olacak kişi tarafından.
Bakın en iyisi, olanlara tanık olan Ali Nejat Ölçen aynı kitabında neler anlatıyor:
“Turgut Özal’ın atadığı uzmanlara yer bulmak için eskilerin masaları koridorlara çıkarılıp bırakıldı ve yersiz kalan masasız uzmanlar grubu, kendi aralarında anlaşıp, toplantı salonuna doluverdiler. Upuzun masanın çevresine dizildiler, kitaplarını yaydılar, bir süre birbirlerine baktılar. Tren garında üçüncü mevki bekleme salonu da böyle olurdu. Uyuklayan, yorgun, düşünceli yolcular gibiydi uzmanlar. Gürültü, sigara dumanı, umutsuzluk, yerde bavullar, sepetler. Kimi uzmanlar kitaplarını evden getirdikleri bavula koymuştu. Çalışma saati sonunda, nerede dursun kitaplar, dosyalar. Açıkta mı? En kötüsü salonda toplantı yapınca gelip çatıyordu. Uzmanların tümü dışarı çıkmak zorundaydı. (sf 199)
Yeni Genel Sekreter Selçuk Egemen, salonun bir köşesine kırmızı bezli paravana koydurttu, masasız kalan uzmanlara yer ayırttı. Hiç biri dışarı çıkmak zorunda kalmayacaktı artık”.
Düşünebiliyor musunuz, üniversitelerde, Avrupalarda ihtisas, araştırma yapmış, her biri kendi dalında bilimsel uzman olan DPT nın eski elemanlarının masaları dışarı atılıyor, yerlerine dinci, belki de Feto’cu adamlar yerleştiriliyor.
İşte o günlerde, yıllarca DPT çalışmakta olan Ali Nejat Ölçen, dinci yeni alınan, güya uzmanların odasına giriyor, bakıyor içeride tombul görünüşlü, badem bıyıklı dinci güya uzmanlar oturmakta. Ali Nejat Ölçen’e oradan biri soruyor:
“-Özel sektörden misiniz”?
Yani Avrupa’da araştırmalar yapmış uzman Ali Nejat Ölçen’i iş istemeye gelen biri sanıyor.
“-Hayır, burada çalışıyorum.
“-Yaa… Yeni mi atandınız?
“-Biraz eskiyim, yani eskidim”.
Bu olay karşısında acı acı gülen Ali Nejat Ölçen anlatıyor, kitabında:
“-Yeni atanan uzmanlar tombul yanaklı, yuvarlak yüzlü, badem bıyıklı, kalın göz kapakları vardı tümünün. Ortak yönleri de birbirlerine ve telefonda “selamün aleyküm” demeleriydi. Bu “selamün aleyküm DPT’ yi birden bire ikiye ayırıverdi.
Tümüyle bilimsel metotlarla çalışmak zorunda olan, Laik TC nin bir üst kuruluna böylesine dinsel düşüncesi ağır basan kimseler nasıl atanabiliyordu. Demek ki üst makamlara atamalarda, bilimsel liyakat öne alınmıyor, dinsel düşüncesi ağır basan kimseler tercih ediliyordu DPT ına da. İleride Laik TC nin başbakanı, Cumhurbaşkanı olacak Turgut Özal, devletin en üst kademelerine dinci kimseleri yerleştiriyor, 35-40 yıl sonra Türkiye’mizin başına bela olacak, Feto’cuları yaratmanın gayreti içindeydi.
Nejat Ölçen’in imzalayıp gönderdiği
Bir ülkede dinsel yarış başladı mı o ülkede toplumsal bataklık yaratıldı demektir.
Biraz sonra uzmanlar inançlarını suratlarındaki kıllarla açıklamaya başladılar.(sf 200)
Kimilerinin bıyıkları ince sülük gibi dudaklarının iki yanından aşağıya doğru sarkmaya başladı. Bunlar badem bıyıklılara karşı olanlardı.
Altıncı Müsteşar Turgut Özal, örgüte badem bıyıklı uzman atamakta elinden geleni esirgemiyordu. Kendinin bıyığı eşkenar üçgendi”.
Zaten bir devlette dinsel düşünce, dinsel yarış başladığı zaman dinin her türlü fraksiyonu (bölüngü) şaha kalkardı. Günümüzün Orta Doğu bölgesinden başlayarak İslam dünyasına bakarsanız, kaç çeşit, mezhep, fraksiyon, dinsel kökenli terör birbiriyle yarışır, kavgalaşır halde değil mi? Bir ülkede dinsel yarış başladığı zaman orada toplumsal bataklık yaratıldı demektir; o bataklıkta da ne çeşit zehirli haşere ve sivrisineklerin hızla yayıldığını görürüz.
Ülkemizde de, laiklikten sapmanın, dinsel düşüncenin devlete hakim olmanın sancılarını yaşamıyor muyuz? Bu yüzden ülkemiz hiçbir alanda iyi yönetilmiyor, demokrasiden saptıkça her alanda geriye gitmenin sancılarını yaşıyoruz.
Neyse, bu aradan sonra, Cumhuriyetimizle yaşıt 5 yaşındaki DPT uzmanı Ali Nejat Ölçen’in DPT da tanık olduğu, kitabında anlattığı Turgut Özal sayesinde dinselleşme yarışına dönelim.
Nedense gericiler klozetli, psivarlı tuvaleti sevmiyorlar.
“İki yanına salınarak yürüyen badem bıyıklı bir dinci uzman vardı DPT da. Her Cuma öğleden sonra masasındaki teybi sonuna kadar açarak mevlit dinlemeye başladı. Bu, DPT nın tümüyle ele geçtiği anlamına geliyordu.
Badem bıyıklı uzmanlar, abdest almak için, çoraplarını çıkarıp ceplerine koyuyorlar, musluklara sıraya giriyorlardı. En baştaki lavabo altıncı Müsteşar Turgut Özal’a aitti, hiç kimse orada abdest almıyordu.
Alafranga tipi helâlar, (yani klozetli tuvalet) usta getirtilip kırdırıldı; yerine alaturka tipi helâ kondu. “o işi çömelerek yapma olanağına kavuştular”. Bu olay, devletin uzman bilinen en üst kademesinde oluyor. Nedense gericiler klozetli, psivarlı tuvaleti sevmiyorlar. Hatırlar mısınız, on yıl kadar önce miydi, valinin biri, “İslami kurallara uymaz diye şehir içindeki umumi tuvaletten psivar ve klozetleri balyozla kırdırmıştı). (Oysa en rahat, en sağlıklı çiş psivarla, klozetledir. Şimdi dinci kurumlara bakın ne klozet, ne psivar vardır). Zaten gericiler, psivardan, klozetten tutun da matbaanın gelmesine kadar yeniliklere hep karşı gelmişlerdi. Bu tepki “onların fıtratında vardı”.
DPT da Duasız Hesap Doğru Çıkmazmış
Planlamada yanlış hesap olduğu zaman, hemen şöyle yorumlanıyordu, “Cenab-ı Hakka dua edilmeden hesap yapılırsa böyle olurdu”.DPT nın tüm badem bıyıklı uzmanları, başta altıncı Müsteşar Turgut Özal olmak üzere, devletin arabaları konvoy halinde Cuma namazına giderek, örgüte maneviyatın üstünlüğünü getirmeye başladılar. Kimin nereye atanacağını Cuma namazından sonra görüşülüyordu her halde.
Maddiyata önem veren eski uzmanlardan biri, “yaratılan katma değerin bir önceki yıla göre daha az arttığını” yazmıştı. Badem bıyıklı uzmanlardan biri karşı çıktılar. Katma değer artsın artmasın (sf 201) bu önemli değildi, yaratmak sözü Allah’a mahsustu, onu Allah’tan başka kullanacak kuvvet kimsede yoktu. İki yanına salınarak başlarını öne eğip bu düşünceyi onayladılar. “Yaratmak” deyimi rapordan çıkarıldı.
Artık sırtımız yere gelmeyecekti. Maneviyatın kalkınmamızı hızlandıracak yöntemlerini öğrenmeye başlamıştık”
Devlet mekanizmasına dinicileri, dini sokanlar ülkeye çok büyük zarar vermekteler.
Ali Nejat Ölçen’in bu tespitlerini alırken, izninizle buraya bir parantez açalım. Bütün bu dinciler bu “yaratma” sözcüğüne gıcıklar. Yaratma, bulma, icat anlamında neden algılamıyorsunuz; neden “yaratma” sözcüğünü Allah’ın yaratmasına eşdeğer sayıp, ondan bir günah çıkarmaya çalışıyorsunuz. İşte bu düşünce ve de halk arasında söylene gelen, yenilikleri yadsıyan “icat çıkarma” uyarısını da düşünürsek, işte bu söylem, insanımızın buluş, icat, insanlığa yararlı bir şey bulma düşüncesini yok ediyor. Dinciler bu söylemleriyle halkımızın –buluş- anlamındaki yetisini yok ediyor, toplumumuza çok zarar veriyorlar. Öyleyse, devlet mekanizmasına dincileri, dinciliği sokmak çok çok yanlıştır. Hele hele DPT gibi müspet ilimli projelerin konuşulduğu makama dinciliği, dincileri sokmak ülkeye yapılan kötülüktür.
Turgut Özal’ın DPT ına aldığı dinci gericilerin hiç biri yabancı dil bilmiyorlardı, planlama yöntemleriyle de ilgilenmiş değillerdi. Üstelik DPT nın yıllanmış deneyimli uzmanlarından daha yüksek ücretle sözleşmeli olarak Turgut Özal tarafından atanmışlardı. (sf 205) Hem de bu atamaları Başbakan Süleyman Demirel tarafından onaylanmıştı.
İşte bu dinci, gerici sözde planlama uzmanlarının aralarındaki parola, “Selamın Aleyküm” idi. Birbirlerine gönderdikleri bayram kartları bile bu sözlerle başlıyordu. Sayıştay’da murakıp üye olan Ömer Ali Dursun adındaki kişi, zarf üzerine Yüksek Planlama Müsteşarı Turgut Özal yazarak gönderdiği kartta, “Selemin Aleyküm” sözcüğüyle başlıyor ve “Allah’tan muvaffakiyetle iman selameti” dileyerek hürmetlerinin arz ediyordu. Böylece devletin tüm kurumlarıyla birlikte örümcek ağları sarmaya başlamıştı”. ( sf 205)
Ne dersiniz, Fesli Kadir’in devletin en üst makamında ağırlandığına göre, Turgut Özal’ın dediği gibi, gidişata da bakınca, Fesli Kadir’ın “çuvalın en üstüne çıkmış” gibi geliyor insana...
Yazı biraz uzun olduğu için devamı bundan sonraki yazımdadır.
Cevat Kulaksız
SONNOTLAR
(1)(Turgut, Korkut, Yusuf Özal kardeşler Nakşibendî tarikatından idiler.
https://www.sarizeybekhaber.com.tr/turgut-ozal-o-tarikata-bakiniz-nasil-girmis)
(2) Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Türkiye'nin ekonomik ve sosyal kalkınmasını hızlandırmak için 30 Eylül 1960 tarihinde 27 Mayıs’ın getirdiği iyi kurumlarından biri olan DPT kuruldu. Devletin ekonomik, sosyal ve kültürel amaçlarının belirlenmesinde hükümete danışmanlık yapmaktaydı. DPT zamanla işlevi azaldı, AKP döneminde Kalkınma Bakanlığına dönüştürüldü.
Çünkü artık tek adam devrine girdiğimiz için, DPT, plana mülana gerek kalmadı gibi…
Yorum Gönder