Devlete dinciliği, dincileri sokanlar Fetullah’ın yollarına taş döşediler.
Menderes’ten bu yana, RTE ye kadar siyasetçiler, Devlete dinciliği, dincileri soktular.
Turgut Özal, Fetullah Gülen gibi dinci gericileri de koruyordu.(1)
Bundan önceki yazımızda, Turgut Özal’ın DPT ına müsteşar olarak atanmasından sonra, kuruma nasıl dincileri aldığını, onlara tercihli davranış ve uygulamalarda bulunduğunu, o zamanları DPT ında uzman olarak çalışan Ali Nejat Ölçen’in o yılları anlatan “Devlet Yokuşu” (2)adlı kitabından alıntılar yaparak, devletimizin en yüksek teknik bir kurumunda nasıl dincileşme uygulamaların yapıldığını, aktarmaya çalışmıştım.
Bu yazımızda da yine aynı kitaptan başka dinci uygulamalardan örnekler verirken, Turgut Özal’ın, DPT ına atanalı daha üç ay bile olmadan, İmam hatiplere ayrıcalık yapan raporda nasıl tahrifatla sahtekârlık yaptığını vereceğiz.
Atatürk ve laiklik düşmanlarına bu dincilik rüzgârını verdiğinizde, devletin en üst makamında onu ağırladığınız zaman, öylesi fesli daha bilmem neli adamların yapmayacağı melanet, saldırı yoktur. (Hemen aklıma nedense canlı bombalar geliverdi). 15 yıldır bu rüzgârı verenlerin vurucu timleri, Atatürk’e, anıtlarına, Cumhuriyet’e, Atatürkçü aydınlara, gazetecilere saldırmıyorlar mı? (Hemen aklıma Uğur Mumcu’lar geldi).
Şimdi asıl yazmak istediğim, yazıma geçiyorum.
95 Yaşında, Cumhuriyetimizle yaşıt, yazdığı kitapları, iki-üç ayda bir çıkardığı kitapçık kadar gazeteyi, 2013 den beri okurlarına ücretsiz gönderen fedakâr emekli, eski bakanlardan Sayın Ali Nejat Ölçen’in imzalayıp gönderdiği “Devlet Yokuşu” adlı kitabını okuyordum.
Bu kitaptan, Ali Nejat Ölçen’in tanıklığı ile anlatımlarından, Laik TC nin organlarına dinciliği ve dincileri sokanların başında dinci, mezhepçi Turgut Özal’ın geldiğini, DPT(3) ındaki çalışmalarından öğrenmekteyiz. İşte o kitaptan alıntılar yaparak, bunu sizlere sunmaya çalışacağım. Ne yazık ki, dinciliğin, dincilerin ülkemizi dünyanın nerede ise, en itibarsız devleti haline getirdiklerini gördük, görmekteyiz.
Aynı kitapta, Turgut Özal’ın DPT na müsteşar olur olmaz devlet kapısına nasıl dinciliği, dincileri soktuğunu, Ali Nejat Ölçen’in tanıklığında teknik uzmanlık gerektiren bu daireye nasıl alındıklarının ayrıntıları anlatılır. Böylece, 30-40 yıl önce FETÖ cülerin yollarına kimlerin, (özellikle Turgut Özal’ın) taş döşediğini, Atatürk’ün Laik TC ne, Türk demokrasisine kimlerin tahribe teşebbüs ettiğini okuyucuya sunmaktır amacımız.
Aynı kitabın 198 den 205. Sayfalara kadar, Turgut Özal daha Milletvekili, Başbakan, Cumhurbaşkanı olmadan önce ve Semra Özal ile bazı ayrıntılara rastladım.
DPT da çalışan uzmanlardan Prof. Dr. Aydın Yalçın, Başbakan Süleyman Demirel’e, “gerici kadroların tüm devlet kurumlarına atanmakta olduğunu, olası tehlikeye ilgisini çekmek istediği zaman Başbakan Demirel buna şöyle cevap verir: “(4)
“Turgut Özal’ın dehasından yararlanacağız” der.
Prof. Dr. Aydın Yalçın raporunda şunları bildirir.
1-Gerici kadrolar devleti ele geçirmektedir.
2-Yabancı firmalara etüt ve proje hizmeti verilerek teknik işgücümüz atıl bırakılmaktadır.
3-933 sayılı özel sektörü teşvik yasasında sadece büyük firmalar yararlandırılmaktadır. Başbakan Demirel, devletin hangi yöne doğru kaymakta olduğunu biliyordu. Neden bu endişelere ilgisiz kaldığını zaman gösterecek.
Semra Özal’ın Davetinde Masa Altında Fare Gibi Dolaşan, Kaçışan DPT ı Uzmanları.
DPT nın Altıncı Müsteşar Turgut Özal, başbakandan edindiği güçle, birçok kararlarda rolü oluyor; Türkiye’ye gelen giden büyükelçilerle ilgili ağırlama törenleri yapılıyordu. Japonya Büyükelçisinin ayrılış anısına büyük bir otelin görkemli salonlarında gösterişli bir veda yemeği verilir. DPT nın üst düzey yöneticileri ve Japon Büyükelçiliği ilgilileri davetliydi.
Böylesi davetlerde Semra Özal yarım saat önce gelir, kimin kim anında oturacağına o karar verir. Sonra da Ali Nejat Ölçen’e döner:
“-Ölçen sen benim yanıma oturacaksın, eşin de Turgut’un yanına”, der. Onun görüşüne göre, “hiç kimse eşinin yanına oturmayacak ve örgüt içinde kaynaşma böyle sağlanacaktı”. Görüldüğü gibi, Semra Hanım, devletin resmi yemeklerinde bile, Dış İşlerinin hangi bölümlerinde çalışıyorsa, misafirlere yön veriyor.
“-Semra Özal’ın masayı düzenleme biçimi İslami ilkelere aykırı olmalı ki, yemeğin başlamasından kısa süre sonra, Japon büyükelçisinin Türkiye’den ayrılması nedeniyle duyduğu üzüntüyü anlatacağı sırada, ayaklarımızın dibinden sanki kedilerin dolaşmakta olduğu duygusunu yaşamaya başladık. Masa altından geçerek başka erkeğin yanına oturan karısına ulaşmaya çalışan dinci DPT nın uzmanları idi. Turgut Özal konuşmasını bitirmeden önce, herkes masa altından bir fare gibi geçerek kendi karısının yanına ulaşmıştı. Semra Özal, buna şaşkın gözlerle bakıyor, “kepazelik” diye mırıldanıyordu. (sf 213)
İkinci Beş Yıllık Planda Dinci Özal’ın İmam Hatip Sahtekârlığı
Müsteşar Turgut Özal’ın gözetiminde, DPT na yeni atanan Muammer Dolmacı ile birlikte, bu iki dinci, kalkınma planının 81 nci sayfasının alt kısmından büyük bir beceriyle kesilir, oraya kendi kafalarına uygun parça eklenir. Artık bu yeni ekleme ile planın öbür nüshalarına da rahatlıkla uygulanır. (16 Mayıs 1967) Özal, DPT ına atanalı üç ay bile olmadan başka bire dinci Muammer Dolmacı ile birlikte bu tahrifatı yapıyorlar. Turgut Özal’ın tuvaletteki dinci düşünceden kaynaklanan bu sahtekârlıkla ikinci dinci eylemi oluyordu.
Yüksek Planlama Kurulunda onaylanan İkinci Beş Yıllık Kalkınma Palanının 81. Sayfasındaki bu sahtekârlığın gizemini üyeler sonradan öğrenir: “İmam Hatip okulları dâhil, teknik ve mesleki okullardan mezun olanlara yüksek öğrenim olanağı tanınmış fakat yüksek öğrenime ancak kendi alanlarında devam etmeleri koşulu getirilmişti. Müsteşar Turgut Özal bu tümcenin içine bir parantez açıp “İmam Hatip Okulları hariç” deyimini eklemekle imam hatiplere büyük ayrıcalık tanımış oluyordu. Bu sahtekârca gizli değişiklik böylece TBMM ne gider (2.7.1967)
Mecliste, eğitimde fırsat eşitliğini yok eden, sadece imam hatip okulu mezunlarına yüksek öğrenimin her dalındaki kapılarını açık tutan böylesi aksak bir ilkeye, Edirne Milletvekili Türkan Seçkin ile Tokat Milletvekili İrfan Solmazer önergeye karşı çıkıp eleştirirler.
Yüksek Planlama raporundaki asıl raporda imam hatip önceliği olmamasına rağmen bunu tahrif eden imam hatiplere öncelik tanıyan eklemeyi dinci Nakşibendî tarikatı mensubu Turgut Özal yapıp Meclisten geçirmeye çalışmış.
Mecliste epey tartışmalar, itirazlar olur, Demirel’in istemi üzerine Yüksek Planlama Kurulundaki ses bantları incelenir, imam hatiplere öncelik tanınan böyle bir maddenin planlamada görüşülmediği, olmadığı, bu tahrifatın gizlice sonradan değiştirildiği meydana çıkar. 81. Sayfayı tahrif eden zihniyetin ileride bir gün devleti ele geçirmek için darbe bile yapacağı kimsenin aklına gelmemiş olmalı.
Sonradan, Cumhurbaşkanı olduğunda “anayasayı bir kere delmekten bir şey olmaz”diyecek olan Turgut Özal, DPT gibi bir kurumda böylesine bir sahtekârlık yapabiliyordu. (sf 214-215) Böylece 35-40 yıl önce dinci devlete kimlerin taş döşediği kanıtlanıyor sanırım. (sf 216-217)
İkinci Kalkınma Planı DPT da görüşülüp kararlaştırılır. Turgut Özal’ın denetiminde, imam hatipler için, Türkiye’nin geleceğinde bu denli etkili olacağını hiç kimsenin kestiremeyeceği, kesinleşen plan üzerinde öylesine bir sahtekârlık yapılır ki, etkisi ve uzantısı günümüze kadar gelmiştir.
Sınavda Parola Selamünaleyküm
DPT ne sınavla alınacak kişilere sorular sormak için, komisyona Ali Nejat Ölçen de çağrılır.
Komisyonda, içeri girer girmez “Selamünaleyküm” diyenlere, komisyondaki dinci üyelere tarafından çok kolay sorular soruluyordu. Bir genç sınava girecekti. Başvuru kâğıdına yakından tanıdığı iki kişinin adını yazmıştı, Şevket Demirel, Ali Demirel yazmış. Yılmaz Erdoğan, Ekrem Ceyhun ve Ali Nejat Ölçen ile birlikte bu gencin DPT na girip giremeyeceğine karar vereceklerdi. Ali Nejat, itiraz eder, “bu kişi DPT na giremez” der. Öteki komisyon üyeleri soru sormadan, yanıt almadan bunu almak isterler, bu önyargılı duruma Ali Nejat karşı çıkar. (sf 243)
Arkadan gelen adaya, Ali Nejat, “bu adaya yalnız ben soru soracağım”, der, ötekiler kabul ederler.
İçeri giren aday yine “Selamünaleyküm” diyerek komisyonun karşısına dikilir. Ona, “ne iş yapıyorsun, hangi okulu bitirdin” diyerek her adaya sorulan klasik sorulardan sonra Ali Nejat adaya Ölçen, dünyanın tanıdığı iktisatçılardan, “Harrod-Domar’ı tanıyor musun, der. (DPT gibi devletin iktisadi durumunu ayarlayan bir kuruma başvuran aday dünyanın iktisatçılarını bilmesi gerekir, herhalde. Yıllar önce yaşamış ölmüş bu iktisatçılar için aday, şöyle der:
“Henüz tanışamadık, efendim” der. Adayı dışarı gönderirken Ali Nejat, adaya “belki bir gün tanışırsınız” der. Aday dışarı çıktıktan sonra Ali Nejan Ölçen sıfır verir.
Bu olay komisyonda tartışma konusu olur.
Bundan sonraki sınavlara jüri üyesi olarak bir daha Ali Nejat Ölçen’i çağırmazlar. (sf 244)
Badem Bıyıklılar Hem yeteneksiz, Hem de Fazla Ücret alıyorlardı.
Selamünaleyküm sözcüğü, o zamanları DPT da çok önemli parola idi. Bununla “ben de sizlerdenim” deniyordu ve kişi bu sözcüğü kullanmayanlardan daha ayrıcalıklı işlem görüyordu. DPT de namaz kılıp, oruç tutanlarla, dinin bu kuralını yerine getirmeyenler arasında her yönden farklılıklar ortaya çıkmıştı. Yeteneği olsun olmasın örgüte (DPT ye) alındıklarında, kendileriyle yüksek düzeyde ücretle sözleşme yapılıyor, deneyimli biraderlerin gölgesinde yetişmesine çalışılıyordu. Bir kaç ay sonra da onun herhangi bir konuyla yetkilendirildiğini görüyorduk. Eski uzman ve uzman yardımcıları üzgün idiler. Çünkü gelir adaletsizliği yayılıyor, dengeler, namaz kılıp oruç tutandan yana işliyordu. Türkiye’nin en bilimsel, en objektif usullerle çalışması gereken kurumu DPT, Nakşibendî Müsteşar Turgut Özal, Dincilere yeşil ışık yakan Başbakan Süleyman Demirel’in dinci, şeriatçı kişileri kollamasıyla elden çıkıyordu. (sf 245-246)
Atatürk’ün Laik TC ine, 1950 den sonra gelip geçmiş siyasilerce devlet kadrolarına nasıl dincilerin yerleştirildiğini, 1970 den önce DPT na Turgut Özal ve Süleyman Demirel devirlerinde dincilerin yerleştirildiğini, gözetilip kollandığını DPT uzmanı Ali Nejat Ölçen’in Devlet Yokuşu adlı kitabından, yer darlığından olabildiğince kısaltarak aktarmaya çalıştım. Milletçe, bu dinsel kökenli korunmanın 15 yıllık AKP yönetiminde de devam ederek, zirveye çıkan melanetini 15 Temmuz 2016 da acı bir şekilde gördük, yaşadık. Böylece bu çağ dışı hatalar yüzünden, devletimizin itibarı, çağdaş dünyada da, müttefikler nezdinde de yok edilmiştir. Öyleyse, bir an önce, Atatürk’ün mirası olan özgür parlamentolu Laik TC rotasına, gerçek bir demokrasiye dönmemiz gerekir. Kalkınmamızın, aydınlanmamızın tek çaresi budur, başka seçenekler (başkanlık falan) bizi felaketlere sürükler. (son)
Cevat Kulaksız
SONNOTLAR
(1)Eski bakanlardan ANAP'lı Ekrem Pakdemirli, "Özal'ın Mirası" isimli kitabında Turgut Özal'ın 1980'li yıllarda Başbakanlık Müsteşar’ıyken Fethullah Gülen'i "Askerlerin darbe yapması kesinleşti, saklanman iyi olur" diye uyardığını ve onu koruduğunu yazdı. Böylece koruyarak FETO’yu ülkenin başına bela ettiler. Ayrıca bağımsız çevrelerce, "Özal, mahkeme kadrosuna dincileri dolduruyor" tepkilerine yol açmıştı.
https://odatv.com/gizli-cekildiyse-bu-doktor-ne-1405171200.html
(2) Devlet Yokuşu Ali Nejat Ölçen Doruk Yayıncılık 1996 Ankara
(3) Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Türkiye'nin ekonomik ve sosyal kalkınmasını hızlandırmak için 30 Eylül 1960 tarihinde 27 Mayıs’ın getirdiği iyi kurumlarından biri olan DPT kuruldu. Devletin ekonomik, sosyal ve kültürel amaçlarının belirlenmesinde hükümete danışmanlık yapmaktaydı. DPT zamanla işlevi azaldı, AKP döneminde Kalkınma Bakanlığına dönüştürüldü. 8 Haziran'da 2011 de yürürlüğe giren Bakanlıkları yeniden düzenleyen Kanun Hükmünde Kararnamelerden biri de, DPT’nin isminin ve kamu idareleri içindeki statüsünün değiştirilerek Kalkınma Bakanlığı haline dönüştürülmesiydi.
Çünkü artık tek adam devrine girdiğimiz için, DPT, plana mülana gerek kalmadı gibi…
(4)Dinci Demirel de Saidi Nursiyi Övmüştü
Süleyman Demirel, “Said Nursi büyük âlimdir. “Büyük âlim değildir”, diyenin alnını karışlarım" "Atatürk'ün kurduğu devlet, laik devlet değildir. İslam devletidir",diyerek onlarla içli-dışlı bir siyaseti benimsemişti. (Âlimliği şöyle dursun, doğru düzgün okul-tahsil görmemiş cahil bir kimsedir. Fetullah Gülen’in ondan feyiz aldığı, onun izinden giden başka bir meczup olduğunu yaşarak anladık.
Said-i Nursi (1873-1960) Vahiy yoluyla Kuran’ın açıklanmasıyla görevlendirildiğini söyler. Fakat, Kuran’da belirtilmiş olan iman ve ibadet esasları dışına çıkar.
“Risale” denilen anlaşılmaz, özentili, bozuk bir Osmanlıca ile yazdırdığı broşürleri gizlice dağıtarak taraftar toplamıştır. Cumhuriyet rejimine karşı çıktığı için izlendi, kovuşturuldu, sürüldü.
Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı
Said-î Nursî’nin Kemalist rejime düşmanlığı Türkiye Cumhuriyeti’nin o yıllardaki bağımsız dış politikası ve devrim hareketleri ile her alanda yaptığı atılımların, aydınlanmanın tarikatlar için, varlık- yokluk sorunu olmasındandır… Nurcular ve özellikle Fetullah Gülen (Feto) hareketi AKP iktidarının dayandığı en önemli tabandır.
Saidi Nursi bu yüzden Atatürk’ün ve Kemalizm’in en büyük düşmanı olmuştur.
Atatürk'e açıkça “Deccal” ilan ederek Millet-i İslam'ı Protestan yapmak istediğini söylüyordu. Oysa nurculuk yolundan gidenlerin en büyük dayanakları da emperyalizmdir...
Said-i Nursi, Demokrat partiye müzahir olduklarını, CHP döneminin sapık bir devir olduğunu, Milli Mücadele yıllarında Ankara hükümetinin hedef tutulduğunu itiraf etmiştir!
Tutarsız ve çelişkilidir… DP dönemini hiç eleştirmemiştir. Destek vermiş ve destek görmüştür. Nur risaleleri yasak olmasına karşın - çoğu kez- DP’nin propaganda yazıları arasında dağıtılmıştır.
Atatürkçülerin, cumhuriyetçilerin, laiklerin, gerçek demokratların, aydınların bu korkunç saldırılara karşı kendilerini savunma hakkı bile ellerinden alınmıştır…
Ve halkın doğru haber alma hakkı da…
http: Altan Arısoy//www.dunya48.com/siyaset/siyaset/555-en-bueyuek-kar-devrim-hareketi-nurculuk
Yorum Gönder