Toplumumuzda asalet sahibi, soylu ve asil, asil duruşlu insanlar oldukça fazladır.
Ancak, bunun tamamen tersi insanlar da azımsanamayacak kadar çoktur.
Asaletli, asil ve asil duruşlu bir insan olabilmek, bize göre doğuştan kazanılır, asaletin dinle, ırkla, cinsiyetle, yapılan tahsil ile zenginlik ve fakirlikle, işgal edilen mevki ve makamla, yaşla, doğrudan bir ilgisi ve okulu yoktur, çarşıda ve pazarda satılmaz, parayla ve pulla elde edilmesi ve kazanılması imkansızdır.
Asalet, insanların hal ve hareketlerine, oturup kalkmasına, yüz ifadelerine, konuşmalarına yansısa da, bu yanıltıcı da olabilir.
İnsanların; toplum içindeki yaşantılarında, özellikle zor şartlarda, diğer insanlarla ikili veya çoklu ilişkilerinde ortaya koydukları veya koyacakları tavır ve hareketleri ve sergiledikleri duruşlarında gizlidir, asaletleri. Yani asalet, toprak altındaki değerli madenlere benzer, nerede ve ne zaman kimin şahsında karşımıza çıkacağı hiç belli olmaz.
Asaletli soylu ve asil insanlar; alçak gönüllüdürler, insanlara değer verirler, kendilerine yapılmasını hoş karşılamadıkları bir hareketi, karşısındakine yapmazlar.
Kimseye yargısız infazda bulunmazlar, birilerinin yargısız infazıyla, haksız suçlamalarıyla karşılaştıklarında, kendilerinden emin ve vicdanen rahat oldukları için, kendilerini boş yere savunma gereği duymazlar, susmakla yetinirler, susarak cevap verirler, asaletten yoksun insanlara.
Bilirler ki; kendini nasıl savunursa savununsun, hakkında haksız bir şekilde hüküm kurulmuştur, bir kere. Suçlu oldukları için değil, asil oldukları için susarlar.
Kaybettikçe, tüm paralarını ve manevi değerlerini kumar masasına sürerek yok eden kumarbazlar gibi, konuşarak ve beyhude savunma yaparak, asaletlerini kimseye çiğnetmezler, susmayı tercih ederler, susmaları asaletlerindendir.
Bugün siyaset dışı bir yazı yazmak istedim ve aklıma geliveren bu asalet konusunu yazdım, Tanrı herkesi asil kişilerle muhatap kılsın.
10/03/2025
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Yorum Gönder