Peki; iktidarın dillendirdiği ve muhalefeti, saldırmakla ve yok etmekle suçladığı bu milli irade, yani sandıkta tecelli eden seçmen iradesi, ne anlama gelmektedir?
Elle tutulmayan ve gözle görülmeyen bu milli irade, seçmen iradesi denilen şey; iktidarın rafa kaldırdığı ve uygulamadığı anayasa göre, beş yılda bir yapılan seçimlerde oy veren toplam seçmenlerin çoğunluğunun, beş yıl boyunca ülkeyi yönetecek olan siyasi partiyi, iktidar milletvekillerini ve Cumhurbaşkanını seçtikleri sandığa yansıyan geçici yetkilendirme iradesidir.
Milli irade; aynı zamanda, yönetime talip olanlarla, onları seçenler arasında oy sandığında gerçekleşen bir akittir, bir mukaveledir. Her mukavelede olduğu gibi; seçmenle, seçilen yöneticiler arasındaki, sandıkta oluşan beş sene geçerli milli irade mukavelesinin geçerliliğini ve meşruiyetini koruyabilmesi için uyulması zorunlu koşulları; en başta anayasamız olmak üzere, yasalar ve yürürlükteki tüm mevzuat hükümleridir.
Yukarıda tanımlamaya çalıştığımız ve bir mukaveleye benzettiğimiz milli irade; milletvekillerinin ve Cumhurbaşkanının seçildikleri genel seçimlerde olduğu gibi, ülke çapında yine beş yılda bir yapılan belediye başkanlarının ve diğer yerel yöneticilerin seçildikleri yerel seçimler için de aynen geçerlidir.
Milli iradeye saygı gösterilecekse, seçilmiş Cumhurbaşkanı kadar, seçilmiş belediye başkanlarına da saygı gösterilmesi, onlara da tahammül edilmesi, görev ve yetkilerinin tanınması, uydurma suçlamalarla görevden uzaklaştırılmaması, yerlerine kayyumlar atanmaması ve uydurma suç ve delillerle ve gerekçelerle tutuklanmamaları zorunludur.
Burada temas etmek istediğimiz asıl konuya geçecek olursak.
Seçimlerle, seçmenlerin verdikleri oylarla ortaya çıkan ülkeyi ve yerel yönetimleri beş yıllık sürelerle geçici olarak yönetme yetkisinin ilgili seçilmiş kişilere verilmesini ifade eden milli irade, kayıtsız ve şartsız değildir. Bu kayıt ve şartlar, anayasa ve yasalarımızın hükümlerinde yer almaktadır.
Çoğunluk seçmenin, ülkenin ve yerel yönetimlerin yönetimlerini kendilerine bırakacağı yöneticileri seçme iradesini ifade eden ve seçmenle seçilmiş yöneticiler arasında akdedilen bir mukaveleye benzettiğimiz milli iradeyi, siz değerli okurlara daha güzel ve anlaşılır anlatabilmek için, hepimizin çok iyi bildiği ve başımızdan geçen kira mukavelesi örneğini vermek istiyorum.
Mesela bir ev kiraladığımızı düşünelim. Mukavelenin kiraya verenini; seçmen, kiracıyı da; sandıkta seçilmiş cumhurbaşkanı, iktidar ve belediye başkanı olarak kabul edebiliriz.
Bu kira mukavelesinde; kiracının uyması gereken hükümler yer almaktadır. Kira mukavelesinin de bir süresi vardır. Hadi bu süreyi de beş yıl olarak kabul edelim. Kiracı, kira mukavelesinin tüm koşullarına uyduğu sürece mesele yoktur. Ancak, kiracı kira süresi dolmadan önce, şeytana uyarak, kira mukavelesinin bir veya birden ziyade hükümlerine uymaz ve onları ihlal ederse, kiraya verenin yani örnekteki seçmenin, zamanından önce mahkemeye başvurarak, akte aykırılıktan kira mukavelesini süresi dolmadan sonlandırmaya ve kiracının kiralananı boşaltmasını istemeye hakkı vardır.
Şimdi bu örneği milli irade mukavelesine uyarlarsak; ülkeyi anayasa ve yasalara uygun bir şekilde yönetmeyi kabul ederek seçmenden yetki isteyen ve bu yetkiyi sandıkta semenden alan yöneticiler de, tıpkı kiracılar gibi, sandıkta yönetimini aldıkları bu ülkeyi yönetme yetkisinin, yani milli irade mukavelesinin uyulması zorunlu olan hükümlerini, yani anayasa ve yasa hükmilerini ihlal edip uygulamazlar, ülkeyi kendi siyasi yararlarını, siyasi geleceklerini ve koltuklarını korumak amacıyla kullanmaya kalkıştıklarında; seçmenin, beş yıllık süre dolmadan, seçtiği yöneticilerin yetkilerine son verilmesi için başvurabilecekleri bir mahkeme olmadığı için; yönetim yetkilerini, uymakla vazifeli oldukları anayasa ve yasa hükümlerine uymayarak, ülkeyi keyfi ve hukuksuz bir şekilde yönetmelerinden kaynaklı memnuniyetsizliklerini, anayasanın kendilerine tanıdığı silahsız ve barışçıl direnme, gösteri yürüyüşü ve protesto haklarını topluca kullanarak, meydanlarda gösteri yapıp, yöneticileri istifaya davet ederek gösterebilirler.
Bu anayasal barışçıl ve silahsız cebir kullanmadan yapılan gösteriler ve istifaya davet çağrıları, seçmenin anasının ak sütü kadar helal ve yasal olup, şimdi CHP'nin liderliğinde yapılan bu tür anayasal gösteri ve protesto eylemleri de; dikensiz gül bahçesinde ülkeyi yönetmenin kolaylığına alışmış olan ERDOĞAN'ın idda ettiği gibi, hükümeti devirmeye teşebbüs suçunu asla oluşturamaz.
Milli iradeye, onun koşullarına uygun davranmayan yönetimler; anayasal meşruiyetlerini yitirseler de, seçmenin bu anayasal gösterilerine ve istifaya davet çağrılarına rağmen, anayasal uyarılara kulak asmadan, ülkenin yönetiminde kalabilirler, demokrasinin en büyük erdemi ve aynı zamanda en zayıf karnı da budur.
Her koşulda, Anayasaya ve yasalara uygun davranmayı, demokrasinin kurallarına uymayı kendisine şiar edinen halkımız; demokrasinin bu erdemine saygı göstermenin gururunu ve aynı zamanda en zayıf karnının ülkeye verdiği zararları birlikte yaşamaktadır.
25/03/2025
Güner YİĞİTBAŞI
Yorum Gönder