Çağdaşlık Kapısı Tektir! - Doğan Kuban

Çağdaş uygarlığın vardığı en üst düzeyde bir Türk toplumu yaratırsak ulaşabileceğimiz tek bir gelecek var!

Çağdaşlık Kapısı Tektir! - Doğan Kuban
Buna ulaşamazsak alternatifi gelişmiş ve üreten ülkelerin müşterisi, yani sömürüleni, yani kölesi olmaktır. Bunun dışında bir başka dünya yok. Gelişmişlerle gelişmemişler arasında sürüp giden mücadele ve savaş, kendini köle ve aşağılanmış hissetmenin tepkisi olan terörizmle sonuçlandı.

Uygar yaşam parametreleri en yüksek düzeyde olan Batı toplumlarının 20. yüzyıl boyunca yaptıkları barbarlıklar yanında bugünkü Arap terörizmi çok hafif kalır.

Bu yargıları Batılı olmayan bir tarihçinin suçlamaları olarak düşünmeyin! En önemli çağdaş tarihçilerden biri olan Eric Hobswam Batının ve dünyanın giderek artan barbarlığının 20. yüzyıl hikâyelerini bütün açıklığı ile anlatmıştır. Kanımca Doğu, insan aklının kötülük ya da iyilik bağlamındaki marifetlerini Batı kadar geliştirememiştir. Terörizm ve işkencenin parlak örneklerini Avrupa’dan öğrendik. Ara sıra Müslümanlar da yaratıcı oluyorlar.

Bu Batılı emperyalistler tarafından ekonomik çukura itilme, hor görülme ve sömürülmenin yarattığı ezilmişlik ve korkunun ya da girdaba kapılıp denizin dibini boylama korkusunun sonucudur. Bunun ahlaki boyutları, dünyanın hiç bir yanında farklı olmamıştır.

PARA UŞAKLIĞI YAŞAMIN ANA MOTİFİ
Yapılanları insanlığa yakıştıramıyorum. Fakat bu şiddetin arkasında ya da yanında, günümüzde temel nedeni olan kapitalizm dikiliyor. Egemenlik kavgaları insan yaşamını yönlendiren para uşaklığının, yaşamın Leitmotiv’i olmasından kaynaklanıyor. İnsanlık tarihinde paraya tapmak yeni değil. İslam tarihi, Osmanlı tarihinde bu hikayelerden geçilmez. Paraya tapmanın dinle imanla ilgili olmadığını, Yahudiden, Hıristiyana, Çinliden Türke değişmediğini biliyoruz.

Ne var ki para nerede ve hangi koşulda olursa olsun, ortak yaptığı bir şey varsa, onun saflığını bozar. Kaba tabiri ile ırzına geçer. İster lokanta aç, ister bilim yap, ister devlet yönet. Örneklemek gerekmiyecek kadar açık. Zenginlik güç gösterisine dönüşüyor. Kovboy filminde de böyle, devlet idaresinde de.

Bu göstergeler çağımızda, uygar düşünce ve davranışların hakkından gelemediği bu hırsın bütün sahtekârlık ve barbarlıkların nedeni olduğunu gösteriyor. Örnek olarak İslamcı partilerin neden yüksek oy aldığını anlatan bir gözlem: Toplumun çoğunluğunu oluşturan kentlere dolmuş köy kasaba kökenli cahil kalabalıklar değişmelere ayak uydurmuş gibi görünseler de, gelişmelerin onları ezip geçen hızından ve tanık oldukları değişikliklerden korkuyorlar. Sonuç, dünya için ortak dini gelenek direncidir. Her ülkede cahil toplumu ayakta tutan dinin en basite indirgenmiş tanımıdır. Eğitilmemiş toplumun bilgi diye bildiği, tarlasını ekmekten öte, dünya hakkında din doğmanın geliştirdiği dini kozmogonidir. Cahilin güvendiği akıl değil inançtır.

DİNİN GÜVENLİK HİSSİ OLARAK DAĞITIMI: OY
İnanç, toplum psikolojisinin yerine daha güçlü hiçbir şey geçmemiş olan en önemli ve eski olgusudur.

Din tüccarı dünyanın ayaklarının altından kaydığını sanan fakir kalabalıklara güvenlik hissi veren din işaretlerini, cami, namaz, ezan, başörtüsü gibi şeyleri put haline getirerek, halka güvenlik hissi kazandırır. Böylece güvenlik hissi dağıtarak oy toplar. Bu sloganlaştırılır. Din bunlar arasında en uygar toplumlarda bile önemli bir yer tutar.

Din tüccarı din güvenliği verip, ya da satıp, oy alıyor. Sonra aynı kalabalığa araba satıyor. Oydan öte para da kazanıyor. Bu çifte vurgundur. Türkiye bu mekanizmanın çalıştığı tek ülke değil. Bütün İslam ülkeleri aynı. Katolik ülkelerde de var. Dünyanın üçte birine güvenlik hissi satıp, para kazanabilirsiniz. Silah, tank, uçak satmak da bundan farklı birşey değil.

Bütün İslam dünyasının durumuna bakıp, gelişmiş dünyanın sömürdüğü şamar oğlanı olduğumuzu anlamamak için aptal olmak, ya da sömürenler arasında görev yapmak gerekir.

Nüfuslarının yarısı Çinli olan Endonezya, Malezya gibi, Türkiye jeopolitiğinde yeri olmayan ülkeleri ve Çin Müslümanlarını bir yana bırakırsanız, Hindistan’ın 170 milyon Müslümanı Hindularla savaşır ve sürünür. Pakistan kendi azınlıklarıyla savaşan ve Hindistan’dan da fakir bir ülkedir. O da sürünür. Afganistan’ı önce Rusya, sonra Amerika ve NATO işleyen bir toplum olmaktan çıkardılar. Afganlı Türkmenler boğaz tokluğuna, ailelerini ülkelerinde bırakıp, Türkiye’de çalışıyorlar.

ABD önce Saddam’a arka çıktı. İran’a saldırttı. Sonra Irak’ı parçaladılar. Sonra Suriye’yi parçaladılar. Lübnan’a hücum edip iç savaş çıkardılar.

Filistin’i zaten ele geçirmiş, bizim domates tohumları satın aldığımız ve uçaklarımızı tamir eden İsrail’i kurmuşlardı. Sonra Mısır’la savaş çıktı. İslam Baharı’nda Mısır’ı karıştırdılar. Libya’yı yok ettiler. Sudan ikiye bölündü. Yemen’de iç savaş var. İran, Rusya ve Çin sayesinde kurtuldu. Kuzey Afrika her zaman Fransa ile bağlantılı kalmış, kendi içinde bir kavga ülkesidir. Fakat Tunus, Burgiba’dan bu yana devam eden Türkiye ve Mustafa Kemal hayranlığından ötürü Türkiye ve parça parça edilen Batının büyük dostu Kaddafi’nin ülkesi Libya’dan sonra, üçüncü laik Müslüman ülke oldu.

Petrol şeyhlerini zaten Batının el ulakları olarak bu tabloya sokmaya gerek yok. Şimdi onlara Türkiye’yi de katmaya çalışıyorlar. Hem havuç veriyorlar hem sopa vuruyorlar. Türkiye’nin en can dostları Suudi Arabistan ve Katar oldu.

ANLAYIN, NEDEN ZAVALLIYIZ
Anglosakson Ortadoğu projesi 19. yüzyıldan başlar. Amerika’nın Wilson doktrinini anımsayın. Bugün İslam dünyası delik deşik ve acınacak durumdadır. Bir de Atatürk döneminde Saadabad Paktı’nın Türkiyesini anımsayın! Kore’ye giden Türk ordusunu, Afganistan’a giden Türk ordusunu, fakat Irak ve Suriye’ye giremeyen Türk ordusunu, Avrupa Birliği’ne giren Kıbrıs’ı, fakat kapısına yaklaşamayan Türkiye’yi düşünün!

Bunları cahil ve fakir İslam toplumlarını, bir yandan onlara silah satarak parçalayan Batıyı düşünün.

Neden bu kadar zavallı olduğumuzu anlayabiliyor musunuz?

Bu durumun arkasında 1950’den bu yana ‘zorlanmış, geri bıraktırılmış bir Türkiye’ var. İç ve dıştan birlikte tezgahlanan Türkiye’yi bir sömürgeye dönüştürme programının gerçekleştirilmesi sürüyor. Gelecek umudu toplum ve onu idare edenlerin bu durumu bilinçlendirmesinden başlayacak!

Bu yüzyılda bağımsız yaşama olanağı yok. Biz teknoloji çağında yaşıyoruz. Ulusal kültür dediğimiz sedirdeki halı ve şilte, seccade ve namaz, ayran ve halk şarkısı, köfte ve dürüm türünden şeylerdir. Biz dünya tarihine mal olan görüşler bilgiler ve sanatlar üreten bir ulus hiç olmadık.

AYNI ÇÖP KUYUSUNDA BULUŞACAĞIZ
Bu toplum, bütün dünya toplumları gibi, televizyonda gördüğü dünyayı yaşamak istiyor. Motor, elektronik, telefon, otomobil, uçak istiyor. Müslüman köylü, ya da Amazon ormanı vahşisi, Boşiman, Çinli, Katolik, Parisli aynı eşyaların ve konforun arkasındalar. Bizim köylü, bıraktığı tarlasına dönmek istemiyor.

Bütün dünyanın insanları, yalanları da dahil, kapitalist ekonominin müşterileridir. Satıcılar egemen, müşteriler köledir. Pazarlayanlar ya egemen ya da kahyadırlar.

Bu afyonlanmış dünyada, köle olanların ülkelerinde, paraya tapan idarecilerin elinde CO2 gazı tehdidi altında; fakir, susuz, enerjisiz ve pazarlanan her yalanı sünger gibi emen cahil milyarlar yalancı politikacıların elinde bu yüzyıl içinde aynı çöp çukurunda buluşacaklar. Kültürlerini de aynı çukura gömecekler. Küresel ekonomi o çukurdur. Biz Müslümanlar ona gayya kuyusu diyebiliriz.
Çağdaşlık değişmeyen, çaresiz tek geçerli olgudur. İnsanlar zaten abone olmuşlar. Cami sayısı artınca bu değişmez. Ya o ortaklığa ulaşacaksınız ya da ortak bir çukura düşeceksiniz.. Çağdaşlık bir yağma ortamı değil, doğaya karşı bir avunma, evrensel bilinçlenmedir.

Doğan Kuban/Bilim Teknoloji/Cumhuriyet

Çağdaşlık Kapısı Tektir! - Doğan Kuban

Toplum Yol Ayrımında, Ya Çöp Çukur Ya Çağdaşlık

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget