Gizlenen deprem gerçeği ve “İstanbul Kanal”

Ulusal Eğitim Derneği’nin her hafta Cumartesi günleri düzenlediği konferanslardan “Gizlenen deprem gerçeği ve İstanbul Kanal’ı” konulu konferans, derneğin Necatibey Caddesi’ndeki büro salonunda 15.02.20 günü düzenlendi.

Milletvekilleri çıkacak, dünyada kendi kamuoyumuza “Tayip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı geçerli değil, dolayısıyla “aldığı, aldırttığı, imzalattırdığı bütün kararlar geçersizdir” diye ilan etmeleri gerekir.
Konuşmasına “devri sabık yaratmayacağız” diye başlıyor. Ne demek “sabık yaratmayacağız”, benim ülkemi yok ettin, ülkemi Ortaçağa değil, ilkçağın arkasına götürdün ülkemi”
“Deprem, dünyanın her yerinde ovada yıkar, kayada da yıktığına dünyada örnek yoktur”.
“İşte otoyolu ovaya indirseniz ovalar biter, ekmek tekneniz biter. O bittiği zaman sömürge olursunuz. Bir ülkenin tarımını yok ettiğiniz zaman, kolayca sömürgeleştirirsiniz. “Ovalar tarım dışında başka amaçlarla kullanılamaz” işgal edilmişse devlet bedelini öder”.
“Elazığ depremde yıkılırken Harput’a bir şey olmamış,  hemen yanındaki Harput dört bin senede ortada ayakta hiçbir şey olmamış, tamir bile olmadı depremde yıkılmadı, Sivrice de yıkılmadı,  çünkü yerleri yüksek kayalık yerde idi.
Ford Fabrikasını en verimli Adapazarı Ovasına kurulmasını onlar sağladı, kahrolsun, Süleyman Demirel başta olmak üzere, Yılmaz, Çiller onlar onay verdiler”.
“Şu anda bizim gemiler Süveyş’ten geçemiyor, bizim ticaret gemilerimiz 14000 km lik o uzun yolu kat ediyor. Sen eli kanlı aptal geri zekâlı Mürsiye meil et, o adam altı yaşındaki çocuklara evlenebilir diye yasa çıkardı. “Ölülerle de sekiz saat içinde ilişkiye geçebilirsiniz” diye madde koydurmuş. İnsan olabilir mi, böyle bir şey. Mürsi onun için kahramanı  (Onun yüzünden gemilerimiz, Mısırdan-Süveş’ten geçemiyor).
“Yasa var, 12 Eylül yasası, o zaman şansım iyi gitti, ama dünyanın diğer anayasalarında da var, gelişmiş ülkelerin ve o madde hala geçerli, “ovalar tarım dışında başka amaçlarla kullanılamaz” işgal edilmişse devlet bedelini öder, aslı görevi olan tarıma kazandırır”

Gizlenen deprem gerçeği ve “İstanbul Kanal”
Ulusal Eğitim Derneği’nin her hafta Cumartesi günleri düzenlediği konferanslardan “Gizlenen deprem gerçeği ve İstanbul Kanal’ı” konulu konferans, derneğin Necatibey Caddesi’ndeki büro salonunda 15.02.20 günü düzenlendi.
Öğretmen ve akademisyenlerin dinleyici olarak katıldığı bu deprem konulu kültür etkinliğine, konuşmacı olarak Prof. Dr. İlyas Yılmazer katıldı. Akademisyen İlyas Yılmazer’in çok heyecanlı ve dolgun bilgilerle donatılı ilgi çekici konuşmayı salondakiler ilgi ve heyecanla izlediler. Konuları öylesine heyecanlı anlatıyordu ki, heyecandan cümleyi bitirmeden başka bir cümleye geçiyordu. Bu verimli güzel konuşmayı, yazıya dökerek siz okuyucularımıza da sunmak istedik.
Prof. Dr. İlyas Yılmazer heyecanlı konuşmasında, daha konferans başlamadan salona girdiğimde salondaki az sayıdaki kişilere “Gizlenen deprem gerçeği ve İstanbul Kanal’ı” konusunda şunları söylüyordu:

Gizlenen deprem gerçeği ve “İstanbul Kanal”
“-Yapılması düşünülen kanalın üzerindeki köprü yüksekliği 70 m olması gerekiyor; onların projesindeki köprü yüksekliği 10 metre görülüyor. Bu yükseklikte değil binlerce tonluk gemiler, büyük sandallar bile geçemez.
14000 (bin) km deniz yolunu kısaltan 193 km uzunluğundaki Süveyş Kanalı’nda sadece bir tane köprü yapabildiler. Son yapılan Boğaz Köprüsü 4 milyar dolara yapıldı ya, onu bir beşle çarpın… Ticaret gemilerinin geçebilmesi için köprünün yüksekliği akıntı varsa 70m, akıntı yoksa ve düz bir kanalsa 64 m olması gerekiyor. Ama burada akıntı da var, düz de değil.
Çözümünü de söyleyeyim, dünyanın en basit çözümü, şu anda en yüksek maaşı alıp, emekli olduktan sonra en yüksek maaşı alacak olan tüm milletvekilleri için söylüyorum, haramdır. Helal edebilmeniz için şunu yapacaksınız. 1 Bu kişi RTE muhtar bile olamazken, çünkü yüz kızartıcı suçlardan Sevim Tanyürek’i öldüren, o ünlü sanatçımızı öldüren ve daha para basan, kalpazanlık yapan bilet satan vb bir sürü hatası var. Bunlar nedeni ile muhtar bile olamıyordu, seçilme hakkı alınmıştı. Amerika’nın baskısıyla, Deniz Baykal’ın katkısıyla başbakan yapıldı.
Şimdi çıkacaklar, cumhurbaşkanı adayı olabilmek için yüksek okul olma koşulu var. Bunun diploması sahte, 1982 de kurulan fakülteyi 1981 de mezun oluyor. Bu olay açık ortada, milletvekilleri çıkacak dünyada kendi kamuoyumuza Tayip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı geçerli değil, dolayısıyla “aldığı, aldırttığı, imzalattırdığı bütün kararlar geçersizdir” diye ilan etmeleri gerekir. Japonları gönderen budur karşımızda, sen bizim ülkemizde 24 sent vereceksin Japonya’dan 5 sent alacaksın, Sen burada elde ettiği elektriği paketleyip Japonya’ya götüremezsin. Biz ortalığa çıkmayalım, biz sen i paketleyip göndeririz, ama siz kendiniz gidin, İlyas Yılmazer veyahut da Sinoplular gönderdi dersek bu sizi rencide eder, küçültür. Ama siz pılınızı pırtınızı toplayıp giderseniz ne ala.
Bir Akkuyu cehennemi var. Akkuyu cehennemini durdurabilmenin tek yolu, diyoruz çağırıyoruz Çukurova milletvekillerine bir tanesi niye yapmıyor. Bir cennet ülke yok ediliyor. Bunu nasıl göndereceğimizdeki olay son derece kolay, bütün dünya kamuoyun ve Türkiye kamuoyuna muhalefet, Meclis’teki milletvekillerinin hepsini katıyorum, vicdan sahibi olanlar, bunu açıkladıktan sonra zaten bir gün geberir. Bütün diktatörler korkaktır, ondan hesap sorulacak, ona hesap sorulacağını anlatmamız gerekir. Konuşmasına şöyle başlıyor, “devri sabık yaratmayacağız” diye başlıyor. Ne demek “sabık yaratmayacağız”, benim ülkemi yok ettin, ülkemi Ortaçağa değil, ilkçağın arkasına götürdün ülkemi” Nasıl hesap sormayacağım, devri sabık yaratılır”.
Salonda az sayıdaki seyirciye bir sohbet havası sırasında çok heyecanlı bir şekilde bunları anlatan Akademisyen İlyas Yılmazer, salona giren moderato Ayhan Sarıhan’la birlikte konuşmasına ara verdi. Asıl konferans konusuna geçildi.
Ben 1952 Boyabat Dodurga Köyünde eğitmen bir babanın çocuğuyum. Sonra Gölköy Ziraat okulunu 67 de, daha sonra ODTÜ ilk öğrenciliğim, ihtisaslarım, hocalığım derken 1988 de uluslar arası projelerde dünyada yerimi buldum, Matematik, fizik ödüllü birisiyim. Ondan sonraki ülkemdeki emperyalist oyunlara karşı Don Kişotça, siz aydınlık dostlarımla, sizin gibi aydınlık dostlarımla çalışmaya devam ediyorum. Yurt dışında dünyada çok büyük başarılar elde ettik ekibimle. Edu, eğitim çok önemlidir, bütün dünyada ulusların kalkınmasında eğitim çok önemlidir, hiç başka bir şey aramayın altın elmas aramayın eğitimdir”.
Prof. DR. İlyas Yılmazer, burada dünyanın değişik ülkelerinde yapmakta olduğu proje ve başarılardan bahsetti. Sonra şu konuşmayı yaptı:
“Deprem, dünyanın her yerinde ovada yıkar, kayada da yıktığına dünyada örnek yoktur. Sadece Pasifik Okyanusunu sınırlayan Alaska, Japonya, Endonezya, Güney Amerika kıtalarında başka bir deprem şekli var. Orada okyanusun kabuğu okyanusun altına doğru yürür. Oralarda ovası yok sallanmadan dolayı deprem yıkmıyor, ama tsunamiden dolayı yıkıyor. Üç hafta öncesinde, bir haberde “Japonya’da 9 büyüklüğünde deprem oldu hasar sıfır, ölü yedi kişi” dedi. Oysa ölü 21000 kişi, hasar 360 milyar dolar. İstanbul kanalını 11 milyara yapacağız, dediler ya, 360 milyar dolar. Radyoda “Karaiblerde deprem oldu, Kuba’da, Kostarika’da o da yine denizin altına doğru dalıyor, yukarı doğru kalkıyor, toprak yoktur orada, ölü sıfır. Dünyanın en fakir ülkesidir Kostarika, deprem 7 büyüklüğünde oldu ve ölü yok. Bizde 68 de oldu 7,7 büyüklüğünde.  Ölünün olmaması evini iyi yaptığı için değil, ovası olmadığı için. Dünyanın en büyük depremi 1960 depremidir, kayıtlı 9.5 buçuk büyüklüğünde Şili depremi. Şili depreminde, ondan bir yıl öncesinde de, sonradan 2014 büyük depremi oldu, o da onu iki dakika salladı, bir deprem sallanmıyor. 9 buçuk dedim ama onun öncüleri, 8.4 var, 8 var. 9.5 büyüklüğündeki depremde ölü sayısı nerede ise sıfır, ölü sayısı 4 kişi idi, onlar da kalp krizinden, biri de taş düşmesinden öldü. Şili’deki ev yapım tekniği Japonya’dan önde mi, yook.
2500 yıllık suyun içerisindeki Kız kulesi hala duruyor. Nerede bu, hemen dibinden Kuzey Anadolu fayı geçiyor. Yüzlerce irili ufaklı nice deprem gördü, hala duruyor, çalışıyor. Galata Kulesi aynı şekilde Cenevizlilerden kalma bin yıllık evler hala duruyor. Galata Kulesi üç bin yıl önce ticaret merkezi olarak kuruldu Cenevizliler tarafından; 69 m yüksekliğindedir. Devletin elindeki haritaya bakarsak, Kızkulesi’nin olduğu yer kıp kırmızı. Baksanız Kız kulesini, Galata Kulesini, biraz yukarıdan Cenevizlilerden kalma evleri görüyorsunuz, yıkılmadığını.
1947 lerde başladı ama 1950 diyorum, Marşal-Truman yardımlarında; bir ülkenin tarımını yok ettiğiniz zaman, kolayca sömürgeleştirirsiniz, çok kolay. İstediğin kadar zengin olsun, Suudi Arabistan sömürgedir, çünkü Arabistan elinde avucunda, istediği gibi oynatıyor, giden sene Suudi Arabistan’a ABD 312 milyar dolarlık silah sattı, bir defada sattı, oyuncak oluyor.
Ne başlattılar, ovaları yok edebilmek için önce karayollarını, demiryollarını durdurdular, karayollarını ovanın içine indirdiler. Ovanın içine inince yerleşimler gelir, ekip dikecek yer bulamazsınız. O sırada dağlarda, özellikle Ege bölgemizde zeytin, zeytinyağı müthiş bir besin. Bu türkü 16 ülkede aynı türkü, yaygın söylenir. “Zeytinyağı yiyemem amman, basma da fistan giyemem aman, kaldım duman içi dağlarda”. 16 ülkede istisnasız on yıl içerisinde, bir süre sonra diktatörlük geldi o arada yarıya indi, zeytin ağaçları kesildi yarıya indi, niye, çünkü tarıma geçmiş Amerika endüstriyel tarıma geçmiş mısırdan dağlar gibi birikmiş margarini var. Bu margarinin hastalık yaptığını, damar sertliği yaptığını herkes biliyor. Zeytinyağı bir ilaçtır, her damlası ilaçtır zeytinyağının. Oyunları görebiliyor musunuz oyunları. Politikacılar “ovaları da imara açarım” diyor. İzmir’e gidiyorum, orada bir başkan vardı, Bornova’yı Altınova’yı imara açan insandır 1980 de. Çiğliye binalar yaptılar, Çiğlide daha deprem olmadan yıkılmaya başladı.
Oyun çok büyük, onun için de emperyalizm parçala, yönete 1945 sonrası anlaşıldığı görülünce başka bir şey koydu. Şimdi diyor ki, “yoksul bırak el açıp yalvarsın; cahil bırak kayıtsız şartsız bağlansın”.
Bir profesör “çocuk yaştaki çocuğun evlenmesine izin verilmediği için deprem oluyor” diyordu.
Ben Deniz Baykal’a kızıyorum, bu adamı başımıza bela eden oydu. Dünyanın hiçbir ülkesinde dini kılavuz eden bir devlet yoktur, devlet yönetiminde din kılavuz olamaz, devlet yönetiminde kılavuz olacak bilimdir. Kılavuzu karga olanın burnu bilmem neden kurtulamaz. Dünyanın tanıdığı bir insan diyor ki, “bir gün söylediklerimde dilim çelişirse, bilimin dediğini yap” diyor.
Şu haritadan bakın Ege Bölgesini gösteriyorum kıpkırmızı, yüz kişiden oluşan devlet konseyi, böyle bir komite yaptı, seçkin bir komite yaptı, bu bir katil harita. Ben kenti, Manisa’yı çıkaracağım yamaca doğru, araksında güneye bakan bir yamaç. Olağanüstü güzel. Çıkacağım zaman bana ne diyor, biliyor musun, “biz bunu tehlikeli deprem ola olasılığı için yaptık” diyorlar. Bazı depremleri insan duymaz. “Deprem olacak yerleri işaretledik” diyorlar.
Menderes ovaları, Büyük Menderes- Küçük Menderes, Gediz Ovası, Bergama Ovası, Bakırçay Ovası-Çandarlı’da, aşağıda Gökova var Köyceğiz’in oraları falan. Depremin yıkacağı başka yok, tarih yıkmamış
Elazığ’ın Harput da kırmızının tam ortasında idi.  Elazığ depremde yıkılırken Harput’a bir şey olmamış,  hemen yanındaki Harput dört bin senede ortada ayakta hiçbir şey olmamış, tamir bile olmadı depremde yıkılmadı, Sivrice de yıkılmadı,  çünkü yerleri yüksek kayalık yerde idi.
Deprem nerede oldu, Sivrice’de. Sivrice neresi, 1930 yılında Ergani’de trenin geçişinde Atatürk kontrol etmeye gittiğinde, burayı görüyor, inanılmaz bir deniz görünümünde lacivert Hazar Gölü, deniz gibi. Görünce hemen yanındakilere söylüyor, “buraya derhal bir kent kurun” diyor. Depremden bildiği korktuğu bir olay değil, manzarası için. “Yanındaki ovayı da tarım için kullanın” diyor, Atatürk.
Hakikaten de kuruluyor, Doğu’nun Yalova’sı olsa gerek. Hazar Gölü deprem fayının açmasıyla oluşan bir sistem, orası yerleşmeye devam ediyor ve bunda 300 yıl önce Doğu’nun en büyük kasabalarından bir tane var orada, şimdi suyun altında, adı Gölcük. Gölcük demesi olayı o bölge 200 metre aşağı düştüğü için göl oluyor, hem tepeler var hala, ama etrafı su ile çevrili, adacıklar gibi düşünün su çevrili. Onun için Gölcük etrafında göller var. Daha da düşünce artık kenti de dışarı alamıyorlar, kuruyorlar ovanın içine tarih olmadan yıkılıp gidiyor. Atatürk 1933 yılında gidiyor oraya. Evliya Çelebiyi düşünün 300 hanelik hamalı sanatçı olan bir kent var orada şu anda 20 metre gölün altında. Orası hala aşağı doğru eğiliyor. Çok basit bir sistem
Sivrice’deki depremle 74 Atom bombası enerjisi çıktı. Yani taş taş üstünde kalmaması lazım burada, yok sıfır ölü. Sadece bir caminin, bu olur, tek katlı binalar, tek katlı ve iki katlıya kadar kayada daha fazla duyarlar. Eğer 60 km rüzgârda yıkılacaksa yıkılır, minareleri duruyor, camide hasar var.
Nereyi yıktı, bir tek Malatya’yla ilgili, 3700 de düştü Malatya Battalgazi Ovasında enerji 3700 de bire düştü; yani atom bombasının yüzde ikisi kadar büyüklüğünde. Hasara bakıyorsunuz en fazla hasar olan yer, niye Battalgazi Ovası. Bununla ilgili bir anım var çıldırırısınız, buradan Beydağı’nın eteğinden geçecek olan yolu 120 km aşağıda ovanın ortasından geçirdiler. Projeyi biz aldık, bir ortaklı konsorsiyumla. Ben Beydağı’nın eteğinden 120 km uzağından geçirdim. Beydağı’nın eteğinden Gölbaşı ayırımından, Özal Hastanesinin ötesine. Alacağım para da benim beşte birine düşüyor. En sonunda mahkemelik olduk, bizi attılar. Ovanın içinden geçirdiler işte orası Battalgazi’dir, otoyolun kenarı. İşte otoyolu ovaya indirseniz ovalar biter, ekmek tekneniz biter. O bittiği zaman sömürge olursunuz.
Depremler aşama aşama 12 milyon senede bu duruma ulaştı hala devam ediyor. Orası batmaya genişlemeye devam ediyor. Burada cami minare yıkılmamam nedeni bu, hasar oldu ama binalar duruyor, binaların hepsi duruyor. Açık hapishane dedikleri bu binalar, ovaya girmiş. Toprak kalınlığı 20 m den ince ise, yani 15 m ise salınıma girmiyor. Yani ovada 20 m de n sonra şu salınımı yapıyor (deneyle gösteriyor), 20 m den sonra yapmıyor. Ama 5 m de olsa çıkmak zorundayız,  ovalar başka amaçlar için kullanılamazlar. Bir ova yeri işgal edilmişse devlet bedelini öder, aslı görevi para kazandırır.
 Yasa var, 12 Eylül yasası, o zaman şansım iyi gitti, ama dünyanın diğer anayasalarında da var, gelişmiş ülkelerin ve o madde hala geçerli, “ovalar tarım dışında başka amaçlarla kullanılamaz” işgal edilmişse devlet bedelini öder, aslı görevi olan tarıma kazandırır”
Şimdi Harput’a geliyorum. Harput ulu ova ile aynı uzaklıktalar; 11 bin binanın hasar gördüğü ulu ova Elazığ uzaklığı ile aynı uzaklıkta, Harput 4000 yıldır orada, bir tane sıvası bile düşmemiş Harput’taki yapılarda.
Harput’ta bir toplantıda yaşlı bir insan şöyle dedi: “Biz ulu ovadan Doğukent’ hocanın dediği yere canın sayesinde çıkanlardanız ve Doğukent’de bir tek evin hemen dışı, ölü sıfır, yaralı sıfır, hasar sıfır. “Ben daha bir şey söyleyeceğim”, dedi, “bugün öğrendim”, dedi. “Benim anam Suluovada canın dediği yerde, biz çekirdek aile olarak geldik, ovada duruyor, astım hastası sürekli kontrole gidiyoruz, günde on defa maske takıyoruz, astım hastası. Sonra bir doktor dedi ki, niye kendi öneminizi almıyorsunuz, kendi önemimizi aldık şu anda maske takmıyoruz. İnsanı hasta eden ağır moleküller havadan ağır olduğu için doğru çukur yerlere inerler, rüzgâr karıştırır dağıtırsa da sakinleşince yine iner. Harput’ta böyle bir olay yok. Doğukent’de yok böyle bir olay. Elazığ’ın yamaçlarında yok böyle bir olay. Olmaz fizik kuralı bu. Harput’ta eski binalar duruyor da yeni binalara ne oldu. Uluçınarın dibinde üç katlı bir bina, boyası bile düşmedi. İşte ovaya böyle indiler, burası Battalgazi Ovası.
Kayanın üstünde bir bina, bu ev Dinar depreminde yıkılmadı 1995, Bolvadin’de yıkılmadı; Çay depreminde de yıkılmadı. Bu eve bir kişi iteklese yıkılır. Yandaki ev olağanüstü sağlam, Adapazarı Ovasında, yan yatmış, ova olduğu için yan yatmış. Çocuk ıslak bir çamur
Üzerinde tarlada yürüse iz bırakır mı? Bırakır. Kayanın üzerinde Necdet Tosun yürüse iz bırakır mı? Bırakmaz.
Düzçe’de mitingimiz var, orada bir tek Coğrafya öğretmenin davetlisi olarak gittik. Öğretmen, “ben emekliyim kimseyi toplayamam” dedi, ona, “hocam iki kişi de olsa ellerinizden öperim, gelirim” dedim. Gittik ama salon tıklım tıklım dolu. Mükemmel bir toplantı oldu. Sonra Selamet Partisinden miydi neydi bir belediye başkanı arıyor. “Hocam biz sizi davet etsek gelir misiniz” filan dedi. Adapazarı’na gittik.
Van’da Tabanlı Köyünde deprem oldu, 7.2 bayağı büyük bir deprem. Tabanlı köyünde yıkılan ev sıfır; o köyde çok uzaktaki köyler yıkıldı, 150 km uzaktaki Souvası köyleri yıktı. Tabanlı köyü merkez üstüne 60 m. En çok ölümler Erciş’te oldu, o da uzak bir yer gölün öbür tarafında. Depremin yıktığı yer Sulu Mahalle, Erciş sulu elmaların yetiştiği bir yer. Çünkü Tendürekten magma artıkları malzemeler geliyor. Delta ayağını vursan su çıkıyor, bu delta imara açılır mı? Tabanlı köyünde ölüm yok, ovada yıkım var, kayalık yerde ölüm yok. Depremin ovada yıkım yapacağını bilmemiz gerekir.
Cakarta- Endonezya’nın başkenti, 25 milyon nüfuslu bir kent ne taşından, ne tsunamiden ne de depremden üç-beş milyar zarar. En sonunda 1111 km uzaktaki Borneo adasına taşıma kararı alındı 34 milyar dolara kara alındı. O kadar gitmene gerek yok, Elazığ’la Harput arası yakın bom boş duruyor,  bir ayda 90 bin konutluk alt yapı yapılabilir, zaten sana lazım on bin konut, geri kalan 80 bini bir tarafa kullan.
Elazığ’daki toplantıda dinleyenlerden bir kimyager, “hocam hepsini anladım ama bunlar kapı kuludur, bizim sülalemiz geniştir burada, biz de çıkalım” dedi. Ovadan çıkmak istiyorsanız hemen çıkın. Bu resim 2003-2004 yılında aynı yıl çıktılar. Fakat yukarısı depremden sonra orası, depremden sonra bütün Erciş çıkmaya başladı. Yeni düz yerdeki Elazığ Harput gibi sert yere taşınmalı. Depremden sonra bütün Erciş çıkmaya başladı. Ercişli, depremin ovada yıktığını, yüksek yerde yıkmadığını gördü. 2011 e bakıyorsunuz yeni kentler kuruldu, bitti onlar. Eski Ermenilerin kaldığı yer, ovada Ermeni yok, yıkılmış gitmiş. Bir tek taşı bile kalmamış, taşları alıp gitmişler belki. Fıstık ağacından yapmışlar Ermeni mezarları gözümün önünde taşları mezarlıkları kırarak iki gün sonra taşlar bile kalmadı, yağma.
Çözüm ne? Elazığ’da baktım dışarı çıkıyorlar, onlara dedim, beni dinlemeden ölünüz çıkar buradan, çağrılı dünyanın öbür ucundan geldim, oturdular sonra şu lafı söylediler, “görüşünüzde haklıymışsınız, biz bunları ilk defa duyuyoruz”. Bundan sonra beni çağıracaklar, hala bekliyorum.
Devletin yapacağı şey şu, üç tane madde, birinci maddeyi söylüyorum.
1-Dört milyon insanın birinci derecede tehlikede olduğu ve birinci derece ovaları hemen imara kapatalım, sınırını çizmek çok kolay yöntemler bize ait, hangi belediye çağırsa ücretsiz eğitim vermeye hazırız, gideceğiz. Heyelanlar için de geçerli bu olay, kapatın imara ovaları. Ondan sonra devlet diyecek ki, “sarhoştum bu işten caydım”. Bu ovaları imara açmasaydın, siz gelip bu ovaları işgal etmeyecektiniz. İmara açtığına göre o zaman suç devletin. O zaman devletin yapacağı şey, hemen dünden alacaksınız bu kararı, oradaki bakanlık yetkililerine, kararı dünden alacaksınız, kapattınız, bu ova birinci sınıf ovadır bunları kapattınız hemen üst tarafta bir çırpıda bir ayda alt yapısı yapılabilecek 90 bin konutluk alan var, sana gerekli on bin konut, 90 bin konutluk alan var. İçerisinde eğitim kentleri var, tasarı-sanat kentleri var, olağanüstü güzel bir yer. Hepsi ovaya bakıyor, güneye bakıyor, karşısında dağlar var. İnanılmaz manzara. Yani kısaca in sanları ovadan alıp yanındaki daha sert kayalık alana taşıyacağız.
2-Masrafını devlet karşılayacak, çünkü suç devletin, şu anda bir dairenin bedeli 50 bin dolar, ama yukarıda yapılacak daire yüz bin dolardır. İsterseniz 200 bin konut yere yapabilirsin, Harput’a kadar. Dolayısıyla ovadan yukarı çıkmakla iki katı bir değer katacaksın insana. Yeri de bana bırak, bahçe kültürü istasyonu kurulacak eski gelenek günleri gelmek zorunda. Türkiye genelinde tüm ovalardan çıkacak olan insan sayısı sekiz milyon. 3. 4. Derece olan risk tehlikesi taşımayan ovalar da var, mesela Harran Ovası. Ama buradan da çıkacaksın, böylece dört milyon daha var. Yani çıkacak olan toplam sayısı 8 milyon, Sadece İstanbul’da 400 bin, yüzde yüze yakın yüzde 95 i zaten kaya üzerinde, yapsan da yapmasan da bizim köprüler kaya üzerinde zaten İstanbul’da. Ama 3,5 (üç buçuk) milyar dolara o Japonya, ülkemde yıkım yok diyen Japonya şu kadar yıkıldı diye yalan söyleyenler 3,5 milyara köprüleri güçlendirme projesi yaptılar;  oyunları görüyor musunuz?
Üçüncüsünde de, bundan sonra yapılacak tüm yapılar ova dışına olacak uluslar arası standartlara göre yapılacak. Ama biz kabul etik, 96 yılında zaten kabul ettik. Birisinin projesinde mimari tasarımı gördükten sonra betonu çalma şansı sıfırdır. Çünkü otomatik olarak çıkıyor, katlara göre kolonların kesiti bu kadar olacak betonun dayanımı standart olacak., mühendisin hile yapma şansı yok.
Dolayısıyla belediyenin yapacağı tek şey doğru denetim. Şimdi betonun dayanımı bir dakikada tespit ediliyor.(Elindeki beton test aparatını göstererek). Hemen bir dakikada test edilir, bu aletle test 20 olacak, testimizde 25 çıkmışsa ne ala teşekkürler. Bu kadar basit. Hangi belediyeler çağırırsa çağırsın, hiçbir ücret talep etmiyorum, insanlık, yurttaşlık görevi sayıyorum bunu. Bunları öğreteyim yeter, sizlere. Hiçbir belediye çağırmadı bu güne kadar. Sadece 2005 de Muğla Belediyesi Başkanı Osman Bey tıp doktoru çağırdı. Ben bunları öğretmek istiyorum, balık tutmayı öğretmek istiyorum.  Mühendisler odası çağırmıyor, Muğla kayanın üzerindedir. 2005 ten sonra ovanın içine yapı sokmadı, bakanlığa falan danışmak yok öyle. Şimdi de Çiğli Belediyesi çağırıyor, koşa koşa da geleceğim.
Gizlenen deprem gerçeği ve “İstanbul Kanal”

Bundan sonra yapılacak olanlar böyle yapılacak. Belediye memurları isterse ilkokul mezunu olsun, elindeki aleti iyi kullansın yeter.
Düzçe ovasını yalı ovasını birinci sınıf ova yapan depremlerdir, bu yönden deprem inanılmaz faydalı. Adapazarı’nda toprağın sıcaklığı 40 derece ve Düzce’de 40 derece; o sıcak sular, termaller, sepialler toprağa nem hayat veriyor faydalı, faydan dolayı var.
Akşamki olayı tekrar gündeme getiriyorum, tekrar söylüyorum, Japonya’nın ovası yok. Nedeni de Pasifik Okyanusu kıtanın altına doğru dalıyor, dalınca eriyince yüksek basınçlarla volkan bombaları, volkan bacaları oluşuyor, tepeleri oluşuyor, havai falan böyle oluşuyor. Yukarı doğru çıktı güzel, ama aşağı doğru inerken sürekli kıtayı yukarı kaldırıyor, her inişinde kıtayı yukarı kaldırıyor, kıta yukarı kaldırılınca toprak oluşamıyor, yani dağın taşın dut olması orada doğal yetişiyor. İpekböcekçiliğin 45 de ipek naylonu icat ediyor ya Amerika, adının, ipek ticaretini elinde tutan Japonya idi. Ama bostan ekecek yeri yok, işte ovası olmayan Japonya’da bir kıta yukarı kalkarken, Asya’yi da kaldıramıyorsun, kalkarken tak burayı kırıyorsun bölüyor, böldüğü yerde ufalama yapıyor. Kıta dalma yaparken 4 bin metrelik uçurum oluşturuyor. Aşağı doğru dalarken burada bir hendek meydana getiriyor. Alaska depreminde bir dakikada 12 m kalktı.
Japonya’nın ovası yoktur dedim,  Nedeni de Japonya’nın Asya’ya bakan tarafında bir kent var Kobe, Kobe’nin adı anlamı yamaçlarda kurulmuş eski adı Ararşi, 4 buçuktan daha büyük depremleri işaretli, 1995 yılında, bizim Marmara depremimizden dört yıl önce, bizim depremin büyüklüğünden binde biri kadar Tarumi depremi oldu. Bu deprem buraya gidene kadar yüzde birine düştü, Tarumi kayada, Akaşı kayada, Kita kayada buralarda yaralı sayısı sıfır, 40-50 km uzaktaki Kobe ovasını, Kobe ovada değil esasında, doldurarak denizin içine doğru gittiler, çünkü orada tsunami yok iç kısım, doğu kıyısında tsunami var, arkada olduğu için oraya tsunami vuruyor. Deprem Japonya’da yıkmıyor diyor çok yanlış. Japonya, burada kapanan bir boğaz var arka tarafta. Kobe denize doğru, ani diyorlar ya adaları birbirine bağladı, bağlantı yaptı. Sık sık duyarsınız, bir şey olmuyor, o boğazda oluşan bir göl var, tusinamiye uğramıyor, tepelerçok yüksek sıra dağlar var. Kobe’de 6500 insan öldü. Tarumi’de sıfır, aynı Sivrice gibi, Harput gibi öbürkülerinde sıfır, ama Kobe’de bir tv, bir tek gazete Allah rızası için yazdıramıyorum. Halk TV “Japonya’da deprem yıkmıyor” diyorlar, yıkmıyor dediği deprem 21 bin kişiyi öldürdü, 360 milyar dolar zarar açtı. Adam “denize de, bataklığa da yaparım” diyor.
 İzmir 80 den sonra imara açıldı, Balçova, Altınova Türkiye’nin yüzde 80 bamyasını veren yerler. Ve Bornova bu üç ova imara açıldı. Oysa Sabuncubeline doğru MTA nın olduğu yerler her taraf boş, Menemen’e kadar bütün yamaçlar boş Karşıyaka orasıyla ilgili proje sunduk, 20 milyon insanın yaşayacağı proje. 20 milyon insan metrosuyla oto yollar bağlantılarıyla sunduk.
Deprem burada oldu, Kocaeliye gelince binde birine düştü yerle bir oldu, çünkü 150 milyar dolar, bizim Kocaeli depreminde bundan bin kat daha büyüktü, büyük enerjili. Kocaeli depreminde zararımız 3 milyar dolar, binde bir büyüklüğündeki depremde 150 milyar dolar sadece devletin elindeki zarar.
Dünyada en büyük deprem 1960 Şili depremidir,  9.5 buçuk (9 buçuk) büyüklüğündeki Şili depreminde ölen yok. Tsunamiden var, Avustralya’da var, Japonya’ya, Amerika’ya gidip öldürüyor, (Tusinami öldürüyor) yıkmadan dolayı ölen tek kişi yok. Deprem istediği kadar büyük olsun kayada (Eline deprem yaylarını alarak ovada da ve kayada deprem salınımını genlik büyümesi deneyi ile gösteriyordu).
 Deprem kayada yıkmaz, sallanmadan dolayı yıkmaz. Şili Depremi tusinami dalgaları 12 saatte Avustralya’ya başka bir kıtaya ulaştı.
99 depreminde ülkemizde, Fort fabrikası buraya yapıldı, dünyanın en sağlam yapısı ovasına. Tek katlı binalar için, denizin içine 40 m derinliğinde bir atmışlık 30 bin kazık çakıldı. Bu hiç konmaz yanlış. 99 depreminde 260 cm kazıklarıyla beraber binalar gömüdü. Hemen geldi şeye, ben mütekait firmaya bir şey demiyorum, kim olursa olsun. Yetkililere söylüyorum, kahrolsun, Süleyman Demirel başta olmak üzere, Yılmaz, Çiller onlar onay verdiler. Çünkü başka yer gösteriyorum, oto yolun üzerinde yer gösteriyoruz, deniz liman bağlantısı olan yer gösteriyoruz. Karadeniz kıyısında Servetiye köyünde yapılan birbirine geçmeli ağaçtan selender yıkılmadı, duruyor 826 tane selenderden bir tanesi yıkıldı ikisi de ovada.
Bir evin demirden çalınması bir yana bundan daha kötü bina mı yapılır.
Kanal konusu: Mühendislikte üç E vardır, ekonomi, estetik, emniyet. Zaman son derece önemlidir. Buna meze diyorum, maliyet, emniyet zaman, estetik ve çevre benim ilkemdir ve dünyaya kabul ederim. Neden.
Ben bir kanal yapacaksam, birinci bakmam gereken şey ne, tabi ki bakacağım. Uzak doğudan gelip burayı mı geçeyim (Süveyş), 14000 km uzaklıktan mı geçeyim. 14 bin km demek nerede ise bir ay zaman demek. Şu anda bizim gemiler geçemiyor, bizim ticaret gemilerimiz o uzun yolu kat ediyor. Sen eli kanlı aptal geri zekâlı Mürsiye meil et, o adam altı yaşındaki çocuklara evlenebilir diye yasa çıkardı. “Ölülerle de sekiz saat içinde ilişkiye geçebilirsiniz” diye madde koydurmuş. İnsan olabilir mi, böyle bir şey. Mürsi onun için kahramanı  (Onun yüzünden gemilerimiz, Mısırdan-Süveş’ten geçemiyor).
Dünyada iki tane kanal var, Panama’yı saymıyorum. Panama başka bir sistemle çalışır cendere ile yukarı doğru baraj var, kapaklar açılır kademe kademe çıkar iner sv.
İki kanal var dünyada o da Süveyş Kanalı 14 000 km mesafe kısaltıyor Avrupa’yı da on bin km kısaltıyor. Ve bu kanalın uzunluğu 193 km. 193 km de standartlar şöyledir, kanal düzse, akıntısı yoksa genişlik 400 m den fazla olması gerekiyor, varsa 600 m nin altında olması gerekiyor. Bizim Boğaz 700 ile 2300 m dir.
Süveyş Kanalının genişliği 205 metre, bizimki 145m, o 205 m lik kanal da sadece tek yönlü geçişe izin veriyor. Yani bir gün Kızıldeniz’den Akdeniz’e, genişliği nedeni ile bir gün, iki gemi yan yana gidemiyor tek şerit- tek yönlü. Bunun üzerine koyacağın köprülerin yüksekliği  akıntı olduğunda minimum 70 m olması gerekiyor. Tayibin gösterdikleri kaç m idi, 7-8  on metre diyelim. 15 m diyelim. Ondan sonra buna göre hesap yapıyor, 11 milyon dolar diyor. Biz de diyoruz ki sadece Küçük Çekmece geçişinde 40 milyar doların çok üzerinde, Mısır Süveyş’te 193 km de kıtaları aralayıp bölen yerde bir tanecik köprü var. Bir tane köprü olmasının nedeni 70 m yükseklik zorunluluğu olduğu için. Bu 70 m zorunlulukta genişliği ve derinliği nedeni ile yüksüz ağırlığına Dertveit deniliyor, ölü yük diye, hiçbir şey yok üzerinde, insan bile yok sadece makine parçalarının Dertveit deniliyor. Ölü ağırlığı bir geminin, Süveyş’ten geçebilmemsi için 160 tonun altında olması gerekiyor.
Dünyadaki gemilerin yüzde 95 i nerede biliyor musunuz 160 ile 400 bin ton arasında; 95 ile 400 bin arasında bizim buradan 145 m yaparsanız 25 derinlik yaparsanız buradan geçen gemilerin tonajı maksimum kontrollü remorkorle çekerseniz buradan geçecek olan gemilerin en fazla 100 bin tondur. Savaş gemileri geçebiliyor, denizaltılar ağırlığını ayarlayıp, bir kısmı su üstünde olmak üzere geçebiliyor.
Küçükçekmece geçişinden 11 tane viyadüke gereksinim vardır. Hızlı tren burada, eski demiryolu burada çalışıyor bunlar, D 100 burada, D 100 paralelinde gelişli gidişli buna yan yol deniliyor o orada, Güneyde var bir yan yol, güneyde kuzeyde otoyollar var, bir topluyorsunuz on tane viyadük yapman gerekiyor.
Bak 193 km ye (Süveyş’e) bir tane yapabildiler. Neden, çünkü son yapılan 4 milyar dolar ya Yavuz dedikleri, b ir tanesi bunun beş katı, gerisini çarpın bulun vs.
Dolayısıyla bu kanal 300 milyara falan bitmez. Zaten bu buraya yapılacak diye değil, Amerikan isteği, Amerika’nın bir tek şeyi var senin bütün varlıklarını yok etmek.
Çözümü de basit, içini dolduran milletvekilleri vicdanları varsa, işte Tayibin sahte diplomaları, Ergün Poyraz çıkardı bunları. Soner Yalçın bunların hepsini çıkardı. Noter Aslını görmeden diploma tasdik edebilir mi? Şimdi içerde hala. Her şey açık 82 de kurulan fakülteyi 81 de bitirmiş ol, 81 tarihli. Diyecekler ki, “Tayyip Erdoğan’ın şürekasının attığı, attırdığı hiçbir imza bir karar geçerli değildir”, dünya kamuoyuna ve ülkemiz kamuoyuna. Bundan da hesap sorulacaktır ayrıca.
Hesap ve çelikliler belli, bunu kendi bütçenle yapamadığına göre, “yap işlet devret”  modeli ile yaptıracaksın, böylesine standart olmayan kanalı hangi firma yapar, mümkün değil. Hiç kimse gelmez.
Bu köprü ve viyadüklerin biri de Atatürk’ün köşkünden geçecek. Kanal İstanbul diyor, Kanal Çanakkale diyor muyuz, Çanakkale kanalı diyoruz. Kanal İstanbul diyor muyuz, İstanbul Kanalı diyoruz;  Amerika’da hazırladığı belli.
Duymadığınız bir şey daha. Bu boğazı açıp da, eğer sadece savaş gemileri içinse bu, açmak zorundasın. Çünkü Montro Sözleşmesi birinci maddede diyor, boğazlardan Çanakkale ve İstanbul Boğazı diyor, dolayısıyla, birisini kurtarmak yetmiyor Montro Sözleşmesine göre. Ya Gelibolu Yarımadasını, Onlar Conkbayır’ından geçerler onlara bırakırsak. Çanakkale’den geçerse 60 km eksen uzunluğu olarak sayarsak, ama o sayılmaz, sürüşte standartlara göre uzaklık vardır. Ankara-İstanbul arasını 160 km daha kısa sunmuştum. Ama bunun 80 eksen uzunluğu, m olarak ölçersen burada 110 m çıkıyorsun orada 900 m den geçiyorsun. Burada virajların tırmanmaların var, orada yok, buna standart uzunluğu diyoruz. Dolayısıyla standart uzunluğu 1000 km olması lazım. Niye 1000 m,çünkü bir geminin geçebilmesi için 145 genişliğinde ne olacak remorkor gelecek her taraf kapanacak, remorkorler de 3 ila 7 km giderler. Kızım da damadım da bu işleri yapıyorlar. Karşıdan gelen varsa bekleyeceksin onlar geçecek ondan sonra sen geçmek için ayarlayacaksın”.

Cevat Kulaksız

Cevat Kulaksız 

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget