Üniversiteleri susturulmuş Türkiye’de “üniversiteler susmaz” (Bölüm 2)

27. Adalet ve Demokrasi Haftası etkinliklerinde, beş üniversite öğretim üyesinin katıldığı “isterler ki susalım” ana başlıklı ve “Üniversiteler Susturulamaz” sloganlı- konu başlıklı açık oturum-paneli 2. bölüm

“Tarikat Gölgesinde Üniversiteler”
*
“…eğitimden nefret ediyorum” diyen bir vakıf üniversitesi rektör yardımcısı vardı, tepkiler üzerine istifa etti, ne yazık ki saray tarafından YÖK’ün denetim kurulu üyeliğine atandı, kendisi”.
*
“Kanal İstanbul’un Çat raporunu yandaş bir firmadan istemişler. Bu firmanın sahibi Selahaddin Hacı Ömeroğlu BOTAŞ’ta yolsuzluk nedenli suç cezası alan bir kişi”.
*
isteseniz de istemeseniz de yapılacak bu kanal” ifadesine karşı “isteseniz de istemeseniz de egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” dedim”.
*
“Cumhurbaşkanı başdanışmanı bir kongrede şöyle diyordu¨“İslam Birliği Konfederasyonu Birliği” diye sundu bunu ama bu bir anayasa teklifi idi, anayasada laikliğin çıkarılmasını söylüyordu. Kuranı Kerimin hiçbir ayetine ters olamaz” diyordu. “Şeri hükümler olmalıdır, resmi dil Arapça olmalıdır, Türkçe ikinci dil olmalıdır”. TC den bahsediyoruz, “eyalet sistemi kurulmalıdır. Cumhurbaşkanlığı forsuna bir yıldız daha konmalıdır” yani TC yi kaldırıyor”.
Üniversiteleri susturulmuş Türkiye’de “üniversiteler susmaz” (Bölüm 2)

Uğur Mumcu, Muammer Aksoy ve öteki katledilen aydınlar anısına düzenlenen 27. Adalet ve Demokrasi Haftası etkinliklerinde, beş üniversite öğretim üyesinin katıldığı “isterler ki susalım” ana başlıklı ve “Üniversiteler Susturulamaz” sloganlı- konu başlıklı açık oturum-panel, Çankaya Belediyesinin Çağdaş Sanatlar Merkezinde, 27 Ocak 2020 de yapıldı.
Yüzlerce üniversitesi, on binlerce öğrencileri, akademisyenleri faşizan baskı ile susturulmuş, 70 bin üniversite öğrencisi ya tutuklu, ya mahkûm olmuş Türkiye üniversitelerinin hazin sorunlarını anlatan panel işte bu slogan ile başladı.
Baştan sona üniversitelerin suskunluğunu, susturulduğunu anlatan, adaleti-yargısı ayaklar altına alınmış, yüz tane hukuk fakültesi olan Türkiye’nin beş akademisyeni bir feryat gibi susturulan üniversitelerin sorunlarını anlattılar. Biz de bu güzel konuşmaların dört duvar arasında kalmaması için, konuşmaları çözerek siz okuyuculara sunmak istedik. Ancak, dünyanın 500 üniversitelerinin içinde neden Türk üniversitelerinin olmadığını, bu konuşma- yazıları okuduktan sonra daha iyi anlayacak, akademisyenlerimizin dinsel hurafe ile medrese kafası ile yetiştirildiği zaman böylesine gülünç durumlar yaratıldığını acı içinde görmekteyiz.
Tüm Öğretim Elemanları Derneği’nin (TÜMÖD) düzenlediği açık oturumda konuşmacı olarak Prof.Dr. Tülin Oygür (yönetmen), Prof. Dr. Lale Afrasyap, Prof. Dr. Recep Akdur, akademisyen Suay Karaman, Prof. Dr. Nur Serter katıldılar.
Yazımızın Birinci bölümünde akademisyen Suay Karaman’ın konuşmasını sunmuştuk. Bu bölümde de, TÜMÖD İstanbul Şübe Başkanı Prof Dr. Lale Afrasyap’ın konuşmasını sunuyoruz. Afrasyap konuşmasında yine üniversitelerdeki eğitim sapmaları, yönetim hataları, laiklik dışı davranış ve eylemleri yanında Kanal İstanbul ile ilgili hileli uygulamalara değinen konuşmasında şu çarpıcı açıklamalarda bulundu:

Üniversiteleri susturulmuş Türkiye’de “üniversiteler susmaz” (Bölüm 2)

“-Biz akademisyenler neden örgütlenemediğimizi de kendi içimizde sorgulamalıyız. Ama en başında Atatürk ilke ve devrimleri, Atatürk ve Cumhuriyet ilkeleri geliyor. Biz Atatürk ilke ve cumhuriyetten yana duran akademisyenler, bir de siyasal İslam diyen, Atatürk’e küfreden, Cumhuriyeti ret eden akademisyenler olunca ortada istemediğimiz tablolar ortaya geliyor.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde geçen cumhuriyet düşmanlığı söz konusuydu. İstanbul Üniversitesi rektörlüğüne hemen, tenkit eden kınayan mektubumuzu yazdık. Çünkü hukuk fakültesinin ikinci sınıf ders kitabında Mecelleden bahsediyordu, bunu mutlaka kınamamız gerekiyordu. Hatta öyle ki soruşturma açılmalıdır. Atatürk ilke ve devrimleriyle Cumhuriyet ilkeleri ile Cumhuriyetin bize sunduğu eğitim ile bu öğretim yuvası müfredatına dikkat etmelidir, dedik ki İstanbul üniversitesi Osmanlı döneminden Cumhuriyet dönemine geçerken var olan bir üniversitede bunu kabul edebilmek mümkün değildir, diye ifade ettik.
Hemen akabinde tarikat gölgesinde üniversiteler panelimiz yaptık. Çünkü üniversiteler öyle bir noktaya getirildi ki artık son yıllarda, özellikle bu siyasi iktidar döneminde, artık adeta özellikle vakıf üniversitelerinde ve tarikatların gölgesinde ve tarikatların yönlendirilmesiyle olan bir eğitim söz konusu, yüksek öğretim söz konusu. Oluşturulan müfredatlar söz konusu ve bir hatırlatma yapmak istiyorum, eğitimden nefret ediyorum” diyen bir vakıf üniversitesi rektör yardımcısı vardı, tepkiler üzerine istifa etti, ne yazık ki saray tarafından YÖK’ün denetim kurulu üyeliğine atandı, kendisi.  Böyle bir dönemdeyiz.
Daha sonrasında şöyle bir Resmi Gazetede bir yönetmelik çıktı. 14 Aralık 2019 da Kamu Gözetimi ve Muhasebe Yönetim Standartları kurumunda diye bir kurul kararı olduğu, önemli bir yönetmelikti bu; yine Cumhuriyet ilkeleriyle bağdaşmayan bir yönetmelikten bahsediyordu. Faizsiz finans kuruluşlarının bağımsız denetimini yürüten denetim denetçiler için etik kuralların yayınlanması tarzında. Bu etik kuralların nasıl çalışacağı denetçilerin nelere dikkat edeceğini, tamamen Kuranı Kerimin dayanarak, referans olarak Kuranı Kerim Ayetlerinin sürelerini göstererek yapılan bir yönetmelikti. Dolayısıyla bizim bu yönetmeliği ve TC içerisinde bulunan birtakım finans kuruluşları özellikle bankalar denetlenmesi Cumhuriyetin ortaya koyduğu ilkelerde kanunlar doğrultusunda yapılması gerekirken Kuranı Kerim ayetleri doğrultusunda oralara referans atılarak bu yönetmeliğin çıkartılmasını kınadık ve bununla ilgili bir basın açıklaması yaptık.
Sonrasında panelin hemen akabinde bir TV programında YÖK’ün 2020 ye girerken nail olduğuyla ilgili bir programda konuşmacıydım, bilim ve toplum programında. Onu da özetle ifade edeyim; “Yeni YÖK” tabiri söz konusu Yüksek Öğretim Kurulu başkanının kullandığı, Yekta Saraç’ın kullandığı. Israrlı bir şekilde “Yeni YÖK” diyor. Bu “Yeni YÖK’ün algısı mantığı ve uygulamalarının zaten aramızda akademisyen olan hocalarımız farkında biliyorlar. Bir kere biliyorsunuz artık rektör atamalarını cumhurbaşkanı kendisi yapıyor. Bu yeni YÖK’ün uygulamalarından bir tanesi ve yanı sıra özetle hemen geçeyim, “iddialı projelere imza atacağız” diyor yeni YÖK yani Yekta Saraç hoca. Bu iddialı projelerin başında “araştırma üniversiteleri” diyorlar, “ihtisas odaklı üniversiteler” diyorlar.
Peki, o zaman, bu programda şunu sordum ben, “diğer üniversitelerimizde araştırma olmayacak mı? Ya da ihtisas odaklı derken, misyon odaklı dersler diğer üniversiteler de olmayacak m bunları? Biliyoruz Kırşehir Üniversitesi bir araştırma odaklı bir üniversite, bu durumda Hakkâri Üniversitesi niye açıldı; oysa üniversitelerin hepsi araştırma odaklı olmak zorunda. Akademisyen yetiştirecek akademik kariyer yapacak, nasıl oluyor da üniversiteler kategorize ediliyor YÖK tarafından. Akademik liyakat dikkat edilmeyecek mi? Çünkü diyor ki, bir maddesinde 7 nci maddede, YÖK akademik kariyer platformu hayat geçirilmesi. Yani bu durumda kendi eksiklik ve hatalarını sanki fark etmişler, “liyakatsiz atamalar yapıyoruz, bunları düzelteceğiz” mi demek istiyorlar acaba. Bir belirsiz konular ama böyle devam ettiği müddetçe ilk 500 içinde asla olamayız. Zaten de şu an 2019 sıralamasına bakıldığında 700-800 bandındayız ve bu banda yer alan üniversiteler de enteresandır, iki tane vakıf üniversitesi var, biri Koç Üniversitesi, diğeri Sabancı Üniversitesidir. Diğerleri 1000 in üzerindedir sıralamada.
Benzer bir sunumu ben İstanbul’da yaptım, “siyasallaşan ya da siyasallaştırılan” üniversitelerimiz diye, 15 Aralık 2019 da.
Şimdi kronolojik olarak gittiğimizden dolayı hemen Kanal İstanbul’a geleceğim. 23 Aralıkta Çevre Bakanlığı Web sitesinde bir duyuru gündeme geldi. “Kanal İstanbul’u açıyoruz çevresel etkilendirme ve çevrelendirme raporunu askıya çıkardık” diye. Hemen baktık, İstanbul’daki bütün örgütler, 2012 den bu yana ara ara gündemde olduysa da hızlı bir şekilde ilk defa Çevre Bakanlığının Web sayfasında gündeme geldi. Problemdi zaten bizler için, Çünkü:
1-On günlük bir süre vardı, itiraz etme süresi. Çok güzel ataklar yapıyor iktidar 22 Aralıkta çıkartmıştı, bunu askıya on günlük süre vardı değişmesinde de yılbaşı vardı, cumartesi pazar vardı. Dolayısıyla yedi günlük bir süreye indi üç gün dört günü attığımızda, yedi günlük bir süreye indi. Şunları geçeyim tekrar geriye gelirim.
Kanal İstanbul ve olumsuz yanları
Çok hızlı davrandık, aynı gün bir çalışma grubu kurduk hemen hızlı bir şekilde. Bu çalışma grubunda bulunan hocalarımız Prof. Dr. Örgün Ahmet Ercan, Prof. Dr. Melih Baş, Prof. Dr. Devrim Bayraktar hocalarımız, her üçü de alanlarında başarılı olan, konuya hâkim olan hocalarımızdı.
Hızlı bir şekilde, belki de İstanbul tarihinde bu kadar hızlı bir örgütlenmedi. Hani “akademisyenler örgütlenmiyor” diyoruz ama inanılmaz üç günlük dört günlük bir sürede örgütlendik. 26 Aralık 2019 akşamı ilk toplantımızı yaptık, “ya İstanbul ya kanal İstanbul Platformu”nu kurduk. Şu an bu platformda 130 civarında dernek, parti ve vakıf var.
Burada güzel olan şu var belki de, güzel mi değil mi siz karar verin. Üniversiteyi temsil eden tek derneğiz o platformda. Geri kalanlar Partiler ve vakıflar.
Şimdi sizlere bu ÇET’ten bahsedeyim, harita üzerinde de ifade edeyim. Basına çıkmayan özellikler de var. (harita üzerinden Kanal İstanbul güzergâhını gösterdi, isimleri ile) Şimdi bu kanalın uzunluğu 45 km boğazın uzunluğu ise 33 km, arada 12 km lik bir fark var. Kanal İstanbul daha uzun, hani “geçişleri kolay sağlayacağız” diyorlar ya, doğru söylemiyorlar. Boğazın eni 700-750 m en geniş olduğu yerde, kanalın ise en geniş olduğu yer de ise 250 m; kanalın derinliği en fazla 25 metre ve bütün bunlar suni olarak yapılacak. Bu uygulamalar sırasında Terkos Gölü yok oluyor, Sazlıdere Barajı yok oluyor, duru su yok oluyor ve kanal boyunca bütün köyleri yok ediyorlar. Şu an hukuki tebligatlar yapılmış durumda. Köyler boşaltılıyor farklı yerlere naklediyorlar insanları, sadece yer gösteriyorlar, konut gösterilmiyor. “bizden yer göstermesi, konut sizden” diyorlar ve buradaki bütün insanlar özellikle Çekmece bölgesinde insanlar şaşırmış durumda insanlar çoğu, çünkü “paramız yok, nasıl yapalım” diyorlar.
ÇET raporunda ilginç başka bir şey var, aynı zamanda olmayacak bir şey. Gelibolu Bolayır’da ikinci bir kanal açılması öngörülüyor, ÇET raporunda var, hukuk. Bira başka şey daha var, herkes gündeme getirmedi. Sakarya nehrini Sapanca Gölü üzerinden Marmara Denizine bağlayarak başka bir kanaldan daha bahsediliyor. Bütün bunları incelediğimizde aslında; tarihçeye de baktığımızda, platformda olduğumuz için biraz daha derinlemesine incelemek istedim.
Padişahlarımız efendilerimizden kalan bir proje, ilk olarak Kanuni Sultan Süleyman döneminde gündeme getirilmiş bunlar. Hatta Mimar Sinan o dönemde çok üzerinde çalışmış ama savaşlar nedenli olarak devam ettirememiş. Şimdi bu kanalla ilgili olarak, bu raporu üniversitelilerden istememiş durumdalar, yani bizlerin hiçbir fonksiyonu yok. İstenilen yer “Çınar Mühendislik” diye yandaş bir firma. Bu firmanın sahibine baktığımızda Selahaddin Hacı Ömeroğlu BOTAŞ’ta yolsuzluk nedenli suç cezası alan bir kişi.
Dolayısıyla böyle apar topar emri vakiler yapılan bir ÇET raporu. ÇET raporunun iki ayrı eksikliği var. Biri entegre ÇET raporu yok, diğeri ise stratejik ÇET raporu yok. Sadece normal ÇET raporu var, bu ÇET raporu 1500 sayfalık, 1500 sayfa için bize ayrılan süre on gün, o on günün de dört günü tatil ve de dolayısıyla biz bunları itiraz dilekçelerimize yazdık ama devamında “onaylandığı” ifade edildi ve onayladığını söyledi. Sonrasında yaptığımız itiraz dilekçeleri fotoğraflarını çekmiştim, en az beş saat bekledik kuyruklarda, buna itiraz etmek için. Hakikaten İstanbul halkı da çok duyarlılık gösterdi ve kuyruklarda beklediler, şu an yüz küsur binlerde olan itiraz dilekçesi var. Biz beş saat beklerken Çevre Bakanlığı 15 gün gibi bir sürede yüz bin dilekçeyi incelediğini sözüm ona ifade etti ve de onayladığını söyledi.
Şimdi 28 Aralık 2019 da Erdoğan yerli otomobil tanıtımını yaparken dedi ki Kanal İstanbul için “dünyada büyük sükse yaratacak ve isteseniz de istemeseniz de yapacağız” dedi, bizlere parmak salladı. Bu arada bir başka hukuksuzluk gündeme geldi, aynı gün 1/100.000 ölçekli imar planı değişikliği askıya çıkarıldı. ÇET raporunun itiraz süresi bitmeden 36453 hektarlık alanın imara açıldığı bu raporda mevcut.
Bu sefer bir yandan ÇET le uğraşırken bir yandan imar planı değişikliğine hazırlıklarına başladık. Türkiye Mühendis ve Mimar Odası (TÜMOD) İstanbul Şubesi başkanlığı çok iyi çalıştı. Bizde bu olması gerekenleri dilekçeleri hazırladı. O günlerde bir basın açıklaması yapalım diye toplantımız olmuştu. Bu “isteseniz de istemeseniz de yapılacak bu kanal” ifadesine karşı bir basın açıklaması bir başlık koydum, “isteseniz de istemeseniz de egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” dedi.
Sonrasında bu çalışma grubundaki arkadaşlarımız kendi alanındaki bilgilerini yazıya döktüler ve bunu ikili ilişkilerimiz aracılığıyla Aydınlık gazetesi yayınladı ve “desteklemiyor uzu aynen ifade ettik ve 2 Ocak’ta biterken süre, bir basın açıklaması yaptık platform olarak.
Bildiğiniz gibi Büyükşehir Belediyesi de bir çalıştay yaptı, 10 Ocakta ve bu çalıştayın Web sayfasının bir bölümünde de, kişiler olarak Kanal İstanbul’daki görüşleriydi “evet mi diyorsunuz, hayır mı diyorsunuz” diye ve gerekçelerde aynısı ile tabi ki hayır dediğimizi ifade ettik.
Burada Kanal İstanbul çalıştayında sunulan slâytlardan örnekler var. Hızlı geçeyim süre adına. Hemen şunu söyleyeyim bu çalıştaya katılıp fikir görüşü sunulan web sayfasının sonucu şöyledir 175 hayır, yüzde 25 evet olsun tarzında. Tabi ki bu yüzde 25 evet olsun sonrasında biz inceledik. Çünkü hem belediye “hayır” diyor, bir de İstanbul gönüllüleri var, bir de bizim platform var 130 dernek, parti ve vakıf olan dediğim platform. İncelediğimizde ortaya çıkan konu şu, bu yüzde 25 “evet” olsun diyenler iktidarın aktif üyeleri yani AKP nin aktif üyeleri. Ancak tuhaf olan şu, biz konuştuğumuzda “hayır istemiyoruz” diyorlar ama onlar konuştuğunda “evet olsun” diyorlar.
Arkasından 10 Ocakta bir insan zinciri yaptık Çekmece Gölünün etrafında, sonra “zincir yapmakla Kanal İstanbul’u engelleyemezsiniz” tavrı ortaya çıktı.  Müteakiben “akıllı şehirler” kongresi gündeme geldi ki bütün bunlar birbiriyle ilişkili. Bu kongrensin ikincisi Ankara’da oldu bu kongre. Kanalın etrafında yapılacak bu imara açılacak kısmında “akıllı şehir olacağı” ifade edildi. Sadece 500 bin nüfusun artacağı söylenildi, ama yine doğru değil, en az iki buçuk milyonluk nüfus artışı var. Sonrasında platform olarak yaptıklarımız Safaköy’de yaptığımız bir panel, aynı gün bu sefer Ulaştırma Bakanının bir açıklaması vardır, diyor ki, “Süveyş Kanalından geçişler yüz bin dolar, İstanbul Boğazından geçiş beş bin dolar ama kanal olduğunda yüz bin dolar olacak, biz buradan hazineye para kazanacağız”  diyor kendisi. Yüz bin doları gelip geçerse geçmek isterse gemiler.
Şimdilerde imar planına değişikliğe itiraz halen daha devam ediyor, yarın bitecek. Bizler dilekçelerimizi hep verdik buraya geleceğimizden dolayı. Ama platformdaki arkadaşlarımız hep birlikte yine oradaki Çevre Müdürlüğünün önünde bir basın açıklaması yaparak bunu protesto edecek olacaklar.
Şöyle bir kronolojik sıraya bakarsak şöyle toparlıyorum. ÇET raporu askıya çıkarıldı 22 Aralık, sıra son gün 2 Ocak, İmar palanı değişikliği 17 Ocak rapor onaylandı, 21 Ocak olumlu rapor için bu önemli sadece bir parti itiraz iptal davası açtı, ÇET için ve yarında son gün.
Hemen de şunu özetliyorum, yine aralık ayında bir kongre vardı, ASSAM Kongresi ve Cumhurbaşkanı başdanışmanının burada yaptığı bir açıklama vardı, üniversiteler destek verdi bu kongreye Üsküdar ve Dumlupınar Üniversiteleri, “İslam Birliği Konfederasyonu Birliği” diye sundu bunu ama bu bir anayasa teklifi idi, anayasada laikliğin çıkarılmasını söylüyordu. Kuranı Kerimin hiçbir ayetine ters olamaz” diyordu. “Şeci hükümler olmalıdır, resmi dil Arapça olmalıdır, Türkçe ikinci dil olmalıdır”. TC den bahsediyoruz, “eyalet sistemi kurulmalıdır. Cumhurbaşkanlığı forsuna bir yıldız daha konmalıdır” yani TC yit kaldırıyor. İstifa etti amma gerçek bir istifa değil, sanal bir istifa; buna mutlaka karşı durulması gerekiyor. Bir kere biz duracağız, şube olarak inatla genel merkezimiz de duracaktır.
Bu gün istediklerin için mücadele etmiyorsan çocukların için kaybettiklerine ağlama. Biz sustuk mu susmadık mı karar sizlerin gördüğünüz gibi münferit seslerimiz var. Ama her şeye rağmen örgütlenmeye evet, beceriyoruz”.
Bu konuşmaları, özünden sapmamak ve daha iyi anlaşılır olması için kısaltmalar yapmadık, uzun emek harcayarak olduğu gibi okuyucuya sunmak istedik. Gelecek Yazımızda  öteki iki akademisyenin konuşmalarını sunacağız.

Cevat Kulaksız

Cevat Kulaksız 

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget