Ülkemizde yıllardır sistemli bir şekilde laik ve bilimsel eğitim terk edilmektedir.
Bu gün birçok üniversitede bilimden uzak eğitim yapılmaktadır.
Laik eğitim sistemimiz hem yenileşmenin hem de özelleşmenin kıskacı altına alınmıştır.
6 Kasım 1981 tarihinde çıkarılan YÖK Yasası ile çağdaş ve özerk üniversite yok edilmiştir. YÖK’ün kurucusu İhsan Doğramacı üniversiteleri doğramıştır.
“Atatürk’ten nefret eden bir akademisyen Doç. Dr. Selman Öğüt
Adıyaman Üniversitesinin rektörü “kadınla ile tokalaşmak ateş tutmaktan daha korkunçtur” fetvasını vermişti.
Mardin Artuklu Üniversitesinin rektörü akademisyenler için kara kep değil sarık daha uygundur” demişti ve sarıkla dolaşmıştı.
Fransız Yazar Emile Zola şöyle diyor: “İrtica, saltanatını bir ülkenin eğitimini ele geçirerek kurar ve böylece kökleşir kalır. Okullarda beyinleri yıkanan kuşaklar yönetimde görev aldıkları zaman ülke çıkarlarını değil, kendilerini eğitenlerin sözcüleri olacaktır”.
Uğur Mumcu, Muammer Aksoy ve öteki katledilen aydınlar anısına düzenlenen 27. Adalet ve Demokrasi Haftası etkinliklerinden, beş üniversite öğretim üyesinin katıldığı “isterler ki susalım” ana başlıklı ve “Üniversiteler Susturulamaz” sloganlı- konu başlıklı açık oturum-panel, Çankaya Belediyesinin Çağdaş Sanatlar Merkezinde, 27 Ocak 2020 de yapıldı.
Yüzlerce üniversitesi, on binlerce öğrencileri, akademisyenleri faşizan baskı ile susturulmuş, 70 bin üniversite öğrencisi ya tutuklu, ya mahkûm olmuş Türkiye üniversitelerinin hazin sorunlarını anlatan panel işte bu slogan ile başladı.
Baştan sona üniversitelerin suskunluğunu, susturulduğunu anlatan, adaleti-yargısı ayaklar altına alınmış, yüz tane hukuk fakültesi olan Türkiye’nin beş akademisyeni bir feryat gibi susturulan üniversitelerin sorunlarını anlattılar. Biz de bu güzel konuşmaların dört duvar arasında kalmaması için, konuşmaları çözerek siz okuyuculara sunmak istedik. Ancak, dünyanın 500 üniversitelerinin içinde neden Türk üniversitelerinin olmadığını, bu yazıyı okuduktan sonra daha iyi anlayacak, akademisyenlerimizin dinsel hurafe ile medrese kafası ile yetiştirildiği zaman böylesine gülünç durumlar yaratıldığını görmekteyiz.
Tüm Öğretim Elemanları Derneği’nin (TÜMÖD) düzenlediği açık oturumda konuşmacı olarak Prof.Dr. Tulin Oygür (yönetmen), Prof. Dr. Lale Afrasyap, Prof. Dr. Recep Akdur, akademisyen Suay Karaman, Prof. Dr. Nur Serter katıldılar.
Açık oturumu yöneten Prof. Dr. Tulin Oygür, ilk konuşmayı Akademisyen Suay Karaman’a verdi, Karaman konuşmasında üniversitelerin ne durumda olduğunu şöyle açıkladı:
“-Üniversitelerde yapılan haksızlıklara, hukuksuzluklara, yanlışlıklara karşı “üniversiteler susmaz” diyoruz. Mayıs 1975 tarihinde kurulan Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) 12 Eylül 1980 darbesinden sonra kapatılmıştır. Yaklaşık altı yıldan sonra Kasım 1986 tarihinde yeniden TÜMÖD kuruldu, 12 Eylül’den sonra kurulan ilk dernekle Türkiye çapında örgüt olan tek dernek olarak yıllardır çalışmalarını sürdürmektedir. Tüm Türkiye’yi kapsayan bir mesleki örgüttür. TÜMÖD sindirilmek susturulmak istenilen geniş bir topluluğun sözcüsüdür.
Etkinliğimizin adı “üniversiteler susmaz” ancak ülkede hukuk yok edilirken, hukuk fakültelerinden ses çıkmamaktadır. Yapılan anayasa değişikliğinde sessiz kalmayı tercih eden akademisyenler bu günkü durumun sorunları arasındadır. Gülünç enflasyon hesapları ile toplum uyutulurken iktisat fakültelerinden ses çıkmamaktadır. Mühendisliği hiçe sayan projeler dile getirilirken mühendislik fakülteleri sessizdir. Cinayetler, tecavüzler alıp başını gitmişken laik ve bilimsel eğirim yerlerde sürünürken, dine dayalı eğitim yapılırken üniversitelerden ses çıkmamaktadır. Akademisyenlerin bu sessizliği kırmanın yolu örgütlenmeden geçtiğini bilmek zorundadırlar. Günümüzde suskun üniversite olgusu ile karşı karşıyayız. Sudan üniversitelerde bilim yapılmaz yapılamaz.
Ülkemizde yıllardır sistemli bir şekilde laik ve bilimsel eğitim terk edilmektedir. Ülkemizin şiddetle bilime teknolojiye ihtiyacı varken, meslek liseleri teknik meslek liseleri kapatılıp yerine imam hatip okulları açılmaktadır. Laik eğitim sistemimiz hem gerileşmenin hem de özelleşmenin kıskacı altına alınmıştır. Milli eğitimde ilk, orta, lisede dini içerikli nesillerin bazıları üniversitelerden bazıları üniversitelerde akademisyen olmuştur, bazıları üniversitelerde yönetici olmuştur, bazıları üniversitelerde birçok idari görev almaktadır. Bu gün birçok üniversitede bilimden uzak eğitim yapılmaktadır.
6 Kasım 1981 tarihinde çıkarılan YÖK Yasası ile çağdaş ve özerk üniversite yok edilmiştir. YÖK’ün kurucusu İhsan Doğramacı üniversiteleri doğramıştır. Özellikle 2002 yılından sonra üniversitelerde liyakat yerine din temelli atamalar yapılmış. Laik ve bilimsel eğitim yara almaya başlamıştır. Laiklik devletin ve toplumun dini kurallardan alınarak devlet ve toplumun düzeninin akıl ve bilime dayandırılmasıdır, yani laiklik aklın sorgulanmasıdır. Büyük önderimiz Atatürk “laiklik adam olmaktır” demişti. Yaşadıklarımızı göz önüne alınca bazılarının henüz adam olmadığı belki de hiç olamayacağı anlaşılmaktadır.
Aralık 2019 tarihinde Artuklu Üniversitesi kampüsünde bulunan ve Mardin Ana kent belediyesinin kurduğu gençlik merkezi bünyesinde gençlere yazılan afiş şöyle idi: “Genel ahlak kurallarına uymayan öğrencilerimizin kafeye girişleri yasaklanacaktır. Bunun dışında öğrenciler sürekli göz hapsinde alınarak taciz edildiklerini dile getirmişler ve kafe işletmecisin kadın öğrencileri ile erkek öğrencilerinin selamlaşma ve oturma şekillerini de uyardığını da bildirmişlerdir.
24 Aralık 2019 tarihinde İstanbul Üniversitesi iletişim fakültesinde doktora eğitimi için gelen İstanbul Aydın Üniversitesi televizyon iletişimliği ve programcılığı bölümü öğretim üyesi Atilla Girdin iki kadın öğrenciye, “burada böyle giyinemezsiniz, burası pavyon değil” diyerek sözlü tacizde bulunmuştur. Öğrencilerin üzerine yürüyerek tehdit etmiştir.
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanlığı bu olay üzerine yaptığı açıklamada şöyle demiştir: “Fakültemizde gerçekleştirilen bir doktora öğrencisinde yer alan halen jüri öğretim üyesi olan fakültemizden ayrılmadan hemen önce koridorda karşılaştığı iki kadın öğrencimizle ilgili hakaret için derhal inceleme başlatılmıştır. Üniversitemizin ve öğrenci odaklı anlayışı bilim etiğine tam bağlılık çerçevesinde yaşayan bu durumun tasvip edilmesi mümkün değildir. Dekanlığımız konu ile ilgili tüm bu sürecin takipçisi olacaktır.”
Aradan 29-30 gün geçti halen dekanlık takip ediyor bu süreci.
Bu olayla ilgili olarak İstanbul Aydın Üniversitesi Fikir Kulüpleri Federasyonu da açıklama yaptı, açıklamada Atilla Girgin’in İstanbul Üniversitesi iletişim fakültesindeki iki lisans öğrencisini taciz ettiği belirtilmiş ve Girgin’in benzer tacizleri bunu çok kez yaptığı ileri sürülmüştür. Atilla Girgin hakkında soruşturma açılması ve görevden uzaklaştırılması talep edilmiştir. Bu talep de öyle yerinde duruyor.
Yalova Üniversitesi İslami Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ebubekir Sifil “bir erkeğe farklı illerde eriyle eşi olabileceğini bu durumun meşru olduğunu” öne sürmüştür. Bu olay daha önce deve idrarıyla ilgili açıklamada bulunmuş ve “deve idrarının şifalı olduğunu” söylemişti.
Bingöl Üniversitesi Ziraat Fakültesi tarla bitkileri bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Kılıç tarla bitkileri ıslahı ders notlarına tarla bitkisi dışında Risalei Nur Külliyatından sözler eklemiş ve dersin içeriğinde Risaleyi Nur Külliyatından yer vermiştir. 2018 yılında “Kuran Işığında Tahıl Bitkileri” adlı kitabı yazmıştır. Hasan Kılıç’ın meşveret cemaatinin içlerine sızmış bir FETO’cu olduğu iddiaları ortadadır ama kendisi halen akademisyenlik kimliğini sürdürmektedir üniversitesinde.
Öğrencilerin yemek ücretine zam yapan Yıldız Teknik Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Basri Şahin makam odasına 441 bin lira harcayarak banyo yaptırdı, geçen ay. Üstelik bu banyoyu tarihi binaya izin almadan yaptırmıştır. Bu rektör üniversite bahçesinde millet bahçesi yapmasıyla da gündeme gelmişti.
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Arapça Koruma Kulübü tarafından 18 Aralık Dünya Arapça Günü dolayısıyla da etkinlik düzenlendi. Etkinlikte konuşan İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Yusuf Doğan, “Arapça kutsal bir dildir” dedi. Sözlerine şöyle devam etti, “tabi bir kısım Arap ülkeleri, bir kısım Arap olmayan ülkeler tarafından Arapça konuşuluyor. Biz o Kuranı Arapça indirdik buyuruyor, bu yönüyle Arapça kutsal bir dildir, diğer yönüyle Allah resulü dili konuşmuş bu dil tebliğini yapmıştır. Aynı zamanda da Arapça olmadan da ibadet yapamazsınız. Bunun yanı sıra İslami kaynaklarının hadis, tefsir, fıkıh olmak üzere birçok eserimiz Arapça olarak yazılmıştır”.
19 Aralık 2019 tarihinde bu sefer Kırıkkale Üniversitesinde genç kalemler topluluğu ve bilim sanat topluluğunun “Dünya Arapça günü” ile ilgili gerçekleştirdiği broşürde “İstiklal Marşı’nın Arapça okunmasının” programda yer aldığı görüldü. Program sırasında İstiklal Marşı bir öğrenci tarafından Arapça şiir olarak okundu. İstiklal Marşımız sadece Türkçe olarak okunur, Türkçe dışında başka bir dilde okunamaz. Türkçe ezana karşı çıkanların Arapça İstiklal Marşı okutmaları şehitlerimize, gazilerimize ve Türk milletine saygısızlıktır ve hakarettir. Bazı televizyon kanallarının kadrolu provokatör akademisyenleri var. Bunlardan biri İstanbul medikal üniversitesi ve hukuk fakültesinden Doç. Dr. Selman Öğüt ve en büyük özelliği Atatürk’ten nefret etmesidir. Sürekli şunu söylüyor, “bu ülkede Kemalistler ezanı Türkçe okuttu”. Ezan Türkiye’de Türkçe okunabilir, tıpkı İran’da Farsça okunduğu gibi. Türkçe ezana karşı çıkanlar buna karşıt İstiklal Marşı’nı Arapça okutuyorlar. Türklüğün en büyük düşmanı ümmetçiliktir.
Kütahya Dumlupınar üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dekanı ilahiyat akradidasyon yönetim kurulu başkanı Prof. Dr. Halis Aydemir’in öncülüğünde 2-3 Kasım 2019 tarihleri arasında İstanbul’da uluslar arası akreditasyon eğitim programı yapılmıştır. Bu program için yazılan dört sayfalık sağlık mektubunun üç sayfası Arapçadır. Bu gördüğünüz (davetin Arapça ve Türkçe sayfalarını gösterdi). “Burada Türkçe program yok Arapça program var davette.
26 Aralık 2019 Kanal A TV da yayınlanan “Deşifre” adlı programa katılan İstanbul Aydın Üniversitesinde Doç Dr. Ramazan Kurtoğlu Kanal İstanbul projesine ilişkin şunları söyledi: “Sayın Cumhurbaşkanına yüklenmesinin en büyük sebebi Kanal İstanbul projesi. Batı kent kaynaklarından aldığım bilgilere göre Kanal İstanbul’un altında tapınakçılardan kalan on gemi dolusu altın var, Fransa’dan kaçırdıkları hazineler var, sayın cumhurbaşkanı bu konuda bilgiye sahip”. Enteresan bir açıklama.
Kanal İstanbul demişken aklıma şu geldi. İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri Öğretim Üyesi Dr. Yavuz Örnek Kanal İstanbul’un ÇED raporuna danışman yapılmış. Bu akademisyen TRT de katıldığı bir programda şunları söylemişti. “Hz. Nuh döllenmiş bir erkek ile bir dişi yumurta sipariş etti. Hatta o dönemde cep telefonu ile görüşüyordu. Nuhun Gemisi nükleer enerji ile çalışıyormuş ve insansız hava aracı kullanıyormuş”.
Sakarya Üniversitesi fen edebiyat fakültesi tarih bölümünden Prof. Dr. Ebubekir Seferoğlu Katıldığı bir TV programında googul’u ilk icat edenin Sultan Abdulhamit olduğunu söyledi”.
“Akla şu gelecek, eğer ilk cep telefonu Nuh kullanmışsa, Abdulhamidin de googulu icat etmesi normaldir.
Şimdi şunları düşünmemiz lazım twitte, facebook, intgram kimler tarafından icat edildi, kimler kullanıldı. Sanırım kısa zamanda bu yetenekli profesörler de bunları da yanıtlarlar…
Adıyaman Üniversitesinin rektörü “kadınla ile tokalaşmak ateş tutmaktan daha korkunçtur” fetvasını vermişti.
Mardin Artuklu Üniversitesi rektörü akademisyenler için “kep değil sarık daha uygundur” demişti ve sarıkla dolaşmıştı.
Karabük Üniversitesi demiryoluna katkılarından ötürü padişah Abdülhamit’e onursal doktora vermişti.
Şimdi dünyanın beş yüz üniversitesi arasında neden yokuz diyorlar ya, aslında bu gidişle, hiç beş üniversite arasında da giremeyiz ellide de giremeyiz, böyle enteresan bir durum.
Bu gün 203 üniversitemiz var, devlet ve vakıf üniversitesi. Buralarda rektör olan profesörlerden 68 tanesinin uluslar arası tek bir bilimsel araştırması bulunmamaktadır. 71 rektörün ise yayınladığı araştırmaların tek bir kişi dikkate almamış kendi çalışmalarını da referans olarak kullanmaya değer bulmamış yani atık sayısı sıfırdı. 8 rektörün bir yayını, 10 rektörün üç yayını, beş rektörün beş yayını bulunuyor. Bilimsel yayınlanan referansına verilen durum ise 71 rektöre sıfır referans, bir rektöre bir referans, iki rektöre üç referans, 203 üniversitemiz var diyoruz, bununla övünüyoruz. Ama bunların önemli bir oranının bilimle ilgisi zayıf 70 kadarının ise hiç bilimle ilgisi yok. Arkasında bilimsel aktivitesi olmayanların üniversitesini de geliştiremeyeceği de bellidir. Cehalet, bilime, kültürü, sanata, spora, tarihe insanlığa düşmandır. Görüldüğü gibi ülkemizin asıl sorunu cehalettir irticadır.
Fransız Yazar Emile Zola şöyle diyor: “İrtica, saltanatını bir ülkenin eğitimini ele geçirerek kurar ve böylece kökleşir kalır. Okullarda beyinleri yıkanan kuşaklar yönetimde görev aldıkları zaman ülke çıkarlarını değil, kendilerini eğitenlerin sözcüleri olacaktır”.
Ülkemizin aydınlık geleceği olan çocuklarımız düşünen sorgulayan haksızlıklar karşısında boyun eğmeyen, mücadele eden insanlık değerlerine saygılı, bilime, sanata, edebiyata, spora ilgi duyan sevgi ile beslenmiş bireyler olarak barış içinde yetişmeleri gerekir. Bunu sağlamak eğitimdeki emperyalist kuşatmayı yok etmek hepimiz için önemlidir, görev ve sorumluluktur. Bunun için örgütlü mücadeleye gereksinim vardır. Atatürk ilke ve devrimlerinin yolumuzu aydınlatacağı, laik ve bilimsel eğitimlerde buluşmak üzere”.
Yazı çok uzayacağından okuyucuyu sıkmamak için bundan sonraki konuşmacıların sunumlarını daha sonraki bölümlerde sunacağız. Sonraki akademisyenler de üniversitelerin ne hale düşürüldüğünü başka yönleri ile anlatacaklar.
Yorum Gönder