Gitti de ne oldu?
Erdoğan geldi diyerek, protokol muamelesine tabi tutuldu, kurtarma çalışmalarına ara verildi, kurtarma çalışmaları yavaşladı, aksadı ve hatta durdu.
Cenaze törenine katıldı, yanlış hatırlamıyorsak, cenaze namazını Diyanet İşleri Başkanı kıldırdı. Kıldırdı da ne oldu? Kuş mu kondurdu, ölenler cennete mi gittiler bu sayede.
Cenaze namazında politika yapıldı ERDOĞAN konuştu, bir kere de konuşmasa, sessiz kalsa, olmaz sanki.
Bu ERDOĞAN; tutmuş, CHP Genel Başkanını deprem bölgesine gitmediği için, Bay Kemal diyerek eleştiriyor.
KILIÇDAROĞLU niçin gitmedi, sebebini açıkladılar. Oraya giderek, protokol kalabalığı yaratıp, kurtarma çalışmalarına engel olmamak, aksatmamak için gitmediğini beyan etti. Doğrusu da bu zaten. CHP adına, bölgeye giden milletvekili ve politikacılar ne güne duruyor?
Gölge etme başka ihsan istemem lafının en geçerli olduğu bir durum söz konusu, ama ERDOĞAN bunun farkında değil veya farkında ama amacı başka.
Gelelim ikinci konuya. Elazığ depremi, Suriyeli bir sözde ve sahte kahraman yarattı. Adı Mahmud.
Neymiş efendim, yaralanma pahasına, tırnaklarıyla enkaz kazıyarak, bir insanı sanırım genç bir bayanı enkazdan çıkararak kurtarmış. Duyanlar da, sağ çıkarılan 45 vatandaşın tamamını bu Suriyeli genç kurtardı zannedecekler.
Amaç, Suriyeli sığınmacıları şirin göstererek, ülkenin başına ördükleri Suriyeli sığınmacı belasını, hoş gösterme gayreti.
Parmaklarının yaralanması pahasına, tırnaklarıyla enkazı kazdı ve göçükten insan çıkardı lafı, tam bir yalan. Televizyonlardan gördük, gencin parmakları sapa sağlam, abartının ve reklamın bu kadarına da pes doğrusu.
Bizim, devlet adamı özelliklerinden yoksun yöneticilerimiz de, geri kalırlar mı hiç, Suriyeli gencin bu akıl almaz fedakarlığına (!) karşılık, onu ve ailesini hemen, alel acele bir şekilde Türk Vatandaşlığına almaya karar verdiler ve jet hızıyla işleme başladılar.
İçişleri Bakanı, bu Suriyeli genci, başını sıvazlayarak okşadı ve takdis etti. Tam bir aşırı ve gereksiz duygusallık ve şark kafası, bizim dış politikamıza yön veren duygusallığın en son ve tipik örneği.
Suriyeli genci ülkemize kabul etmişiz ağırlıyoruz, sanırım ülkemizde okuyor, müsaade edin de, o da bizim ona gösterdiğimiz yakınlığa ve misafir perverliğe enkazdan insan kurtararak karşılık versin.
Suriyeli gencin bu iyiliğini ve yapması gereken insanlığını mutlaka bir ödülle karşılayarak, onu jet hızıyla vatandaşlığa kabul etmek mi gerekirdi? Yok öyle bir bolluk.
Ülkenin muhtelif illerinden koşarak Elazığ'a gelen ve günlerce uykusuz kalarak yorulmadan 45 can kurtaran arama ve kurtarma görevlisi onlarca insanın yaptığı fedakarlık ne olacak peki? Onlara, kuru bir teşekkürü bile çok görerek, Suriyeli Mahmud isimli genci kahraman ilan etmek büyük bir haksızlık, ayrımcılık ve kadir bilmezliktir.
Gelelim değinmek istediğimiz son konuya.
Dikkat ediyor musunuz, hiç dikkatinizi çekiyor mu?
İçişleri Bakanı SOYLU, sanki bu ülkenin gölge Başbakanı. Her taşın altından o çıkıyor. Bakanlığını ilgilendirsin veya ilgilendirmesin. Adeta ERDOĞAN'ın vekili ve tek temsilcisi, görünen yüzü.
Bugün bir açıklama yaptı ve deprem bölgesindeki bazı okullarda yarı yıl tatilinin uzadığı, İçişleri Bakanı SOYLU tarafından açıklandı. Sanki bu ülkenin Milli Eğitim Bakanı yok sanırsınız.
Anlaşılıyor ki; AKP, ERDOĞAN'dan sonra, Sayın SOYLU'ya emanet edilecek, SOYLU ERDOĞAN'ın adeta gözdesi ve tek güvendiği bakan.
Tek adam dan sonra, bir de tek bakan devri başladı sanırız.
Haydi hayırlısı.
Güner Yiğitbaşı
29/01/2020Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Yorum Gönder