Avukatlar “susmayacağız” dediler (1)

Avukatlar “susmayacağız” dediler (1) Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), Türk Hukuk Kurumu ve Ankara Barosunca, ortaklaşa “susmayacağız” konu başlıklı panel düzenlendi.

Avukatlar “susmayacağız” dediler (1)
Demokrasi katilleri tarafından evlerinin önünde katledilen Uğur Mumcu, Muammer Aksoy gibi demokrasi ve aydınlanma aydınlarının suikastla öldürülmelerinin anısına düzenlenen 27. Adalet ve Demokrasi Haftasında anısına “susmayacağız” panel düzenlendi.
Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), Türk Hukuk Kurumu ve Ankara Barosunca, ortaklaşa “susmayacağız” konu başlıklı panel düzenlendi. Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar ve Kültür Merkezindeki panelde konuşmacı olarak Esan Pettekkaya moderatörlüğünde, ADD Genel Başkanı Hüseyin Emre Altınışık Türkiye’de aydın katliamları; Türk Hukuk Kurumu Başkanı Av. Yaşar Çatak, parlamenter demokrasi talebimiz; Ankara Barosu Başkanı Av. Erinç Sağlam, yargı reformu kapsamında ifade özgürlüğü konularında sunumda bulundular.
27. Adalet ve Demokrasi Haftası’nın, tespit edebildiğim son paneli idi. Üç konuşmacının konuşmalarını iki bölüm halinde sunacağım. Birinci bölümde ADD Başkanı Hüseyin Emre Altınışık’ın konuşması uzadığından, birinci bölümde, öteki konuşmacıların sunumlarını ikinci bölümde sunacağım.
Muammer Aksoy nasıl öldürüldü?
Muammer Aksoy, öldürülmesinden iki saat sonra, gazetecileri ankesörlü telefonla arayan bir kişi bozuk Türkçe’siye şunları söylüyordu: “Tesettür konusunda İslama karşı takındığı tavır nedeni ile Müslümanlar tarafından cezalandırıldı. Bu olay İslami hareket tarafından yapılmıştır”. Şahıs 7.65 çapında beratta tabanca ile cezalandırıldı. Atatürkçü düşüncenin yılmaz savunucusu ADD nin kurucusu 73 yaşındaki Muammer Aksoy o gün 31 Ocak 1990 da saat 17.05 de evine girerken öldürüldü. İçinde bulunduğumuz günler 30 yıl öncesinden daha kötü belki, ama bizle laik TC için mücadelemizi sürdürmeye her zamankinden daha da kararlıyız.
Panelden önce Ersan Petekkaya ve Halide Onat tarafından müzik dinletisi yapıldı.
Panele konuşmacı olarak katılan ADD Genel Başkanı Hüseyin Emre Altınışık, “Türkiye’de aydın katliamı” konulu konuşmasını şöyle sürdürdü:
Avukatlar “susmayacağız” dediler (1)
-Muammer Aksoy’un katledilişinin üzerinden 30 yıl geçti. Bu 30 yıllık süreç içinde aslında bunun arkasında yatan nedenler ve TC üzerinde oynanan oyunların neler oluğunu uzun uzun yine aydınlarımız yazdı çizdi ve üzerinde usun süre tartışıldı. Çoğu aydın cinayetlerinin arkasından siyasiler namus sözleri verdiler ve hemen aydınlanacağını ifade ettiler. Bunların hiç biri de gerçekleşmedi.
Bu aydın katliamı dediğimiz hele 1980 sonrası aydın katliamının ilk halkasını oluşturmaktadır, Muammer Aksoy cinayeti. Bunu anlayabilmemiz için bizim Türkiye üzerine ve bizim Türkiye’nin coğrafya üzerindeki emperyal kuvvetlerin Türkiye’ye biçtiği roller ya da Türkiye üzerindeki emelleri hedeflerini çok iyi kavramamız gerekir. Çünkü Atatürk devrimi dediğimiz ya da Büyük Türk Devrimi dediğimiz devrim yani Türk uslunu yeniden var eden devrim. Türk Ulusu’nu yücelten devrim. Yok, etmekten kurtaran ve çağdaş uygar dünyanın ayrılmaz bir parçasına getiren devrim bütün uluslar arası literatürde, bütün tarih bilimciler tarafından, sosyal bilimciler tarafından bir aydınlanma devrimi olarak nitelendirilmektedir. Neden aydınlanma devrimi ya da, neden çağdaşlaşma modeli, çünkü gerçek anlamda çağdaş dünyadan kopmuş bir millet, bir yönetim anlayışı, o bir şekilde kötüye gidişiyle birlikte parçalanan bölümü Sevr gibi bir anlaşma sonucunda da, emperyal kuvvetlerin amaçlarına yönelik parçalanan ve paylaşılan bir millet bir vatandan söz ediyoruz.
Hatta 1908 yılında Yalta Limanında Şehir kentinde Rusya’da buluşarak bir araya gelenler, yani emperyalist güçlerin dış işleri bakanları “Hasta Adam gündemini, “Hasta Adam” projesini gündeme getirdiler. Hasta Adam sadece Osmanlı Devletine verilmiş bir isim değildi. Hasta Adam bu bölgedeki Anadolu üzerindeki, bu coğrafya üzerindeki emellerini amaçlarını belirten bir amaç bir parola idi. “Hasta Adam”ı bir şekilde kullanmak adına, “Hasta Adam”dan bir şekilde yararlanmak üzere yola çıkmışlardı ki, Türk milletinin gerçekten şansı olarak yüz yılda gelecek bir büyük lider, tarihin ender yetiştirdiği bir lider bu oyunu bozdu ve emperyalizmin dişlerine çomak çoktu. Bu boy bu bölgedeki bu coğrafyadaki tüm oyunları tersine çevirdi. Bununla da yetinmedi evrensel boyutlan oldu. Evrensel anlamda da, başta mazlum uluslara kurtuluş meşalesi oldu, örnek oluşturdu. Ve sonuç itibariyle 1919 un 19 unda Samsun’a çıkan bu büyük devimci lider, o dönemin koşulları içinde bir saray var ve hanedanlık egemenliği var. Emperyalist bir program gündemde, yola çıkarken söylediği söz, “milletin geleceğini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır”. Yani ulus egemenliğine dayalı bir sistemin mesajını vermektedir ve kafasında ulus devlete dayalı, bir cumhuriyet yeni bir devlet sistemini kurgulayarak Samsun’a gitmiştir. Tam bağımsız TC ni tamamen yine emperyalizmi ters köşeye yatırarak yapmıştır, gerçekleştirmiştir.
Osmanlı Devletinde o dönemki zaman içinde baktığımız zaman 13 milyon içinde okuryazar oranı kadınlarda binde bir iken, yüzde üç civarında erkek okuma yazma erkek varken; hastalıklar çok, demiryolları yok, bütün sıkıntılar gündemde, sanat yok, hiçbir şey yok. Ama Atatürk’ün kafasında milli bir devlet kurmaktı ve çağdaş bir dünyanın parçası olmak var. İşte 23 Nisan 1920 de TBMM açıyor, 23 Nisan 1923 de “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir”  diyerek, yine dünya tarihinde hiç görülmedik ölçüde bir meclis, bir milli irade adeta Kurtuluş Savaşı’nın karargâhı oluyor. Onun için TBMM ine biz dünya tarihinde hiçbir meclise söylenmez, “gazilik” unvanı verilmiştir, gazidir bizim meclisimiz.
Şu andaki konumunun dışında söylüyorum, dolayısıyla bu anlayışı Atatürk Devrimini bu anlayışını DNA sını projesini çözen aydınlarımız var. Ve aydınlanma devriminin istediklerini anlamış kavramış bunun karşısındaki oyunları da fark etmiş aydınlarımız var. Öyle aydınlar ki bunlar, siyaset yapmak, makam mevki peşinde koşmak, bir yerlere gelmek gibi kaygısı yok. Yani milletvekili teklif ediliyor, ya da bakanlık teklif ediliyor kabul etmiyor ya da zaten o kapılar kendilerine açıkken onu da ret ederek geliyor 50 aydın bir araya toplanıyor, Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kuruyor. Son derece önemli, siyasi parti de kurmuyorlar, Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kuruyorlar. Neden, çünkü diyorlar ki, “emperyalizmin yenilgisi sonucu kurulan ulus devlet TC Atatürk’ün çizgisinden ve Atatürk’ün üflediği kimlikten ortadan uzaklaşıyor; uzaklaştıkça da kimliğini kaybediyor ve emperyal emellere açık bir devlet sistem haline geliyor. Bu da Türk milletinin varlığını tehdit ediyor.  Bu anlayışla Atatürkçü Düşünce Derneğini kuruyor. Ve Bütün aydınlara baktığınız zaman katledilen aydınların ortak özelliği buna 1 Şubat 1979 da katledilen Abdi İpekçi’yi de anarak başlayalım.
Apdi İpekçi ile başlayan aydın katliamı nitelendirilen ve daha öncesi de var, 80 öncesi de var. Bir sınır çizdiğimiz zaman, baktığımızda tümünün ortak özelliği millici, ulusalcı ve Atatürkçü, Cumhuriyetçi Atatürk’ün ulus devlet modeline sahip çıkıyorlarsa bu ulus devlet modelinin karşısındaki emperyalizmin amaçlarını çok iyi bildiğini çok iyi biliyor. Bu coğrafya üzerinde almak istediğini çok iyi biliyor. TC ni yıkmak için neleri kullandığını çok iyi biliyor, işte sağ sol çatışmasından tutun, bu sağ sol örgütlerinin yaratılışı ortaya çıkarılışı, 12 Eylül askeri darbesinin yaptırılış şekli, bunu da kavramış biliyorlar. 12 Eylül darbesinde içeriye atılan, zindanlara, işkencelere mahkûm edilen gerek sağdan gerek soldan pek çok kişinin orada bu olaya farkına varışlarını da o günlerde çeşitli kitaplarda ya da TV programlarında çok net görüyoruz. O oyunu çok önceden kurucularımız ya da aydınlar fark etti. İşte onların başında gelen Prof. Dr. Muammer Aksoy öldü. Bahriye Üçok, yine Turan Dursun, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, Çetin Emeç hepsinin yazılarlına baktığınız zaman çabalarına baktığınız zaman bir şeyi söylüyorlar. “Ulus devlet tehlikede, emperyalizm gerek yerli işbirlikçiler, gerekse dış güçler olarak bizim üzerimizde birtakım planları var. Bu planlara karşı toplumu uyanık hale getiriyor, neden? Kimisi dini kullanıyor, kimisi dini bir kenara bırakarak, hak, hukuk özgürlükler gibi hepinizin sıcak baktığı, hepinizin ortak değeri olan değerleri kullanıyor. Daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi, ileri demokrasi bu gün Türkiye’yi bu hale getirenlerin sloganı “ileri demokrasi” idi, sloganı. Ama geldiğimiz noktada “tek adam yönetimine” geldik. “Tek kişi yönetimine” geldik, tek parti yönetiminde hanedanlı yönetimi gibi hanedan yönetimine geldik. Dolayısıyla bunların tümünü fark eden, bilen, anlayan bir aydın kesimi vardı. BU aydın kesimi yok edilmesi gerekiyordu. Neden, çünkü işte Türkiye bugünkü Türkiye gibi olsun. O aydınlar yaşar, o aydınlar toplumu aydınlatmaya devam eder. Konuşmaya devam edersek bu günkü Türkiye’nin yaratılma sorunu, onun için bu sorunu tartışmak adına bu aydın katliamları. Altını çizerek söylemek gerekir ki, bu cinayet ile sadece üç beş meczubun üç beş çapulcunun tetikçinin işi değildir. Bu uluslar arası güç odaklarının Türkiye üzerine yüz yıllık planlarının programlarının genişletilmiş Ortadoğu projesi ne kadar zaman bir yelpazedeki bakış açılarına dayanan ve o amaca yönelik gerçekleştirilen cinayetlerdir. Birçok kimse “mollalar İran’a” diye bağırmıştı. O süre sürekli “Türkiye laiktir laik kalacak” diyerek meydanlara çıkmıştık. Ama işin aslı ne İran, ne de bizim komşumuz laik kalışımızla ilgili, laik kalmadık, ayrı bir şey, ama içimizde başta emperyalist hizmet eden molla zihniyetlileri yetişti. Cumhuriyete meydan okuyarak yetişti.
Aydın katliamlarının temelinde, yani Muammer Aksoy katliamı ile başlayan katliamların temelinde TC devletine üniter yapısına, hukukun üstünlüğüne, ulus devlet modeline laikliğe demokrasiye meydan okumuşlar. Çok ciddi bir meydan okuma, bununla birlikte yine bu aydın katliamlarının temelinde bu devleti ayakta tutan ulusalcı güçlere de ciddi mesaj ve tehdit var.
Sadece Muammer Aksoy’la kalmayalım, o bir halkanın başlangıcıydı ve eğer Muammer Aksoy cinayeti aydınlatabilinseydi, bu gün Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Çetin Emeç, Necip Haplemitoğlu’na bu şekilde bir cinayet işlenmemiş, hayatta kalmış olacaktı. Ama o seri tamamlanmak zorunda, o nedenle bu cinayetler işletildi.
Peki, Eşref Bitlis’i de nereye koyacağız? Eşref Bitlis ulusalcı olduğu ulus devlete sahip çıktığı için yok edildi. Nasıl yok edildi, Eşref Bitlis? Eşref Bitlis istenirse Diyarbakır’da vurulabilirdi, Kuzey Irak’ta vurulabilir; helikopteri Kuzey Irak’a giderken bir roketle düşürülebilir, yapılmadı. Ne yapıldı? Boing motoru takılmış sekiz km eakli (anlaşılmadı) bir uçak kalkışından dört dakika sonra MİT e 200 metre ileride düşürüldü, devlete meydan okundu, bu aydın katliamının temelinde devlete, TC ulus devletine meydan okuma var. Yine Ali Gaffar Okkan cinayeti, korkunç bir cinayet. Ali Gaffar Okkan Cumhuriyetçi, Feto’yu o günden tanımlıyor, cemaatlerle tarikat, siyaset ilişkisini kurguluyor. Tıpkı Uğur Mumcu gibi, Uğur Mumcu bunu belgeliyor ama o da ortaya çıkarıyor, o bölgede. 26 tarikat sözde tarikat ve bazı cemaatlerin silahlı unsurlarını ortaya çıkarıyor. İfşa ediyor ve yine 24 Ocakta saat 18.30 da 1980 boş kovanın bulunduğu Diyarbakır’ın en işlek caddesinde, saat 18.30 elektrik şarteli indiriliyor, şehir karanlığa gömülüyor, sekiz el bombası atılıyor, altı koruması ile birlikte şehit ediliyor. Bu ne acizlik, bu nasıl bir vicdandır. Bunların tümü Atatürk Türkiye’sinde Atatürk’ün kurduğu ulus devlet modelini çağdaşlaşma modelini ortadan kaldırmak için planlanmış tezgâhlanmış ve uluslar arası bağlantıları olan ve bu günkü Türkiye’yi yaratmak üzere yola çıkan bir anlayış.  Bakın, 15 Temmuz askeri darbesi Feto’nun askeri kalkışması ve girişimi,  destekleyen siyasi zihniyetler Fetullah Gülen terör örgütünün destekleyen siyasi zihniyetler bütün uyarılar rağmen Muammer Aksoy’un Bahriye Üçok’un, Uğur Mumcu’nun, Necip Haplemitoğlu’nun, Türkan Saylan’ın bakın konuşmalarına çalışmalarına uyarılmalarına rağmen siyaset onları “dinsiz” göstermiştir. Hatta “millet düşmanı” olarak tanımlamış, bunlardan biri de Bursa B. Belediye Başkanı alçakça bu söylemlerine devam ediyor, bu değerlerimiz için.
Uyarmışlar erken uyarı sistemi “geliyor” demiş. “15 Temmuz geliyor”, demiş, ama buna kulak tıkanmış hiç biri, koalisyon devam etmiş. Peki, bu gün ne oldu, “Feto kötü”, iyi de bu tarikatlar ne olacak, tarikat, siyaset, ticaret işini Uğur Mumcu söyledi, Muammer Aksoy söyledi, tüm aydınlarımız söyledi. Ulus sevgisi inandırıyor mu dedi. Bu baş çöküşlere hizmettir” denildi. Ama onlar ortadan kaldırıldı, ama biz söylemeye devam edeceğiz. Yanıldıkları nokta o, onları ortadan kaldırabilirsiniz ama bedenen kaldırırsınız. Bu gün ADD nin çatısı altında bu mücadele devam etmektedir, her ne olursa olsun. Antiemperyalist duruşumuz,  emperyalizmin bu bölgedeki oyunlarına karşı mücadelemiz devam edecektir. Biz sahnelenen oyunların sadece görünen kısmıyla ilgili değiliz. Bunun perde arkasını çok iyi kavramak zorundayız. ADD daha da çok toplumu aydınlatma zorundadır. Bu ülkedeki aydın katliamları rejimin dönüşü için emperyal bir oyundur. Dünyadaki bütün ülkelerdeki rejim değişikliklerine bakın, Almanya’daki Nasyonal Sosyalist hareketine bakın, 1933 e kadar gelen 1923-33 yılları arasında göreceksiniz kim konuşursa yok edilmiş ortadan kaldırılmış, geri kalanı zindanlara atılmış. Türkiye’de de oldu, Ergenekon, Balyoz operasyonlarında son noktada konuşan aydınlar zindanlara atıldı.
Avukatlar “susmayacağız” dediler (1)

Başka İtalya’da Mussolinin faşist yönetiminde, yine aydınlar katledildi 178 aydın, üniversitelerdeki hocalar, gazeteciler filozoflar hepsi toplatıldı çoğu da kim vurduya gitti öldürüldü. Aynı şekilde İran’da da geçerli Hasan Nasrallah 1954 yılında başlıyor cinayetler, Tahran gazetesinin yazarı, Uğur Mumcu gibi birden sokağa çıkıyor sokağa sonra ne oldu Şah yönetimi kendisini kurtarmak için tarikat aynı medrese eğitimi almış kişilerde, bir araya gelmeye çalıştı, kendi sorunlarını hazırladı. Bu aydın katliamlarının önüne geçmedi; düşünen, işte onlara göre solcu, Rusya’yla işbirliği içinde olan insanların öldürülmesinde bir beis yok. Ama kendi sonunu hazırladı, ödün verdiğinin sonunu hazırladı.
Eğer dünyada bir rejimi değiştirmek istiyorsanız, aydınları susturmak zorundasınız. İşte bu cinayetlerin diğer bir boyutu o. Bunu hep birlikte bilmek zorundayız. Aslında yaşarken bize mesaj verirken ölümleriyle bize mesaj vermişlerdir; “niçin öldürüldük düşünün” diye mesaj verdiler. ADD nin her bir üyesinin bu konuda kafa yorması bu konuda kendi üzerinde bir sorumluluk alması kaçınılmazdır.
Sadece ve sadece rutinlerin, anmaların, panellerin örneklerin kompetanı olamayız. Biz aynı zamanda emperyalist oyunları bozabilecek akıl oyunlarına ifşa edebilecek bir ciddi düşünsel örgütüz, eylemci bir örgütüz. Bunun farkında olmalıyız.
Bu günkü yaklaşıma bakınız, Bitlis’te birisi öldürülüyor. Medrese eğitimi veren, medresenin başındaki bir insanın öldürüldüğü söylenerek en üst düzey de siyasi yapılar tarafından taziye ediliyor taziye mesajları veriliyor, başsağlığı mesajları veriliyor. Budur Türkiye, hedeflenen bu mudur, medrese eğitimi mi var Türkiye’de. İşte Atatürk Cumhuriyetine meydan okuma, bu noktaya kadar gelmiştir.
Bu süreçten itibaren bizlere düşen, aydın katliamlarının perde arkasındaki bu anlayışı çok iyi keşfetmektir. Satın alınamadı bu adamlar, kalemlerini satmadı, beyinleri ipotek altına alınamadı, ceylan derisi koltukta oturmak istemedi, geleceklerini garanti altında tutmak için el sıkışmadı. Minteks ve Cumhuriyet kavgasını verdi, laikliğin kavgasını verdi, çünkü laiklik olmadan ulusal egemenlikten söz edemeziniz, kadın erkek eşitliğinden söz edemezsiniz.
Atatürk Cumhuriyetini yeniden inşa etmek zorundayız, bunun için de parlamenter sistemi kurmak zorundayız. Bu ucube rejim anlayışından kurutulmak zorundayız, adam bir parlamenter sistem kuracağız, tüm siyasileri hizaya çekeceğiz tüm yurttaşlarla beraber. Emperyalizme hizmet etmeyin, bu gün Türkiye’de siyasi partiler kurulacak, ABD kimi destekliyor, Avrupa kimi destekliyor, onu tartışmamız var. Onun ötesinde Türk milleti kimi destekliyor, ona bakacağız. Türkiye’nin Türklerin desteklediği bir siyasi anlayışa ihtiyacımız var. Türkiye’yi yeniden inşa etmek için de ATATÜRKÇÜ düşünceye ihtiyaç var, birlik içinde olmaya ihtiyaç var, hukukun üstünlüğünü de bu açıdan inşa edebiliriz.
Muammer Aksoy, aziz şehidin aziz hatırası önünde sizler adına, örgütümüz adına namus sözü veriyoruz, ölmek var dönmek yok onlara layık olmaya çalışacağız”.

Cevat Kulaksız

Cevat Kulaksız 

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget