İdlib krizinin daha da tırmanmaması için, biz dahil, krizin tüm tarafları sağ duyulu davranmalı ve bazı gerçekleri kabul etmeleri, yangına körükle gitmemeleri gerekir.
Suriye ve İdlib krizinde, karar alıcı Türk yönetiminin de dikkate alması gereken, tartışılması imkansız, bazı kesin gerçekleri şöyle sıralayabiliriz.
Suriye sorununun çıkmasında ve tırmanmasında, Amerika'nın peşine takılarak Suriye'nin iç meselesi olan iktidar kavgasına, mezhepçi politikalarla bizim yetkili ve karar alıcı yöneticilerimizin katkı verdikleri gerçeğini, tarafsızlık adına herkes kabul etmek zorundadır.
Evet, Suriye'nin karışması, iktidar ile muhalif kesimin çatışmaları sonunda Esad yönetiminin güç kaybettiği, ülkesi üzerindeki egemenlik ve otoritesini kaybettiği, bunun sonucunda, Suriye'nin fiilen parçalandığı, rejimin Suriye üzerindeki otorite ve hakimiyetinin zayıflaması nedeniyle, boşluklar doğan bölgelerinin, arkasına dış güçleri alan PKK ve uzantısı PYD tarafından işgal edildiğini, Rusya, ABD ve İran'ın Suriye üzerinde etkinlikler kazandıkları, özellikle Rusyanın; Suriye'ye destek vererek, Suriye üzerinden güney'e ve sıcak denizlere inme amacını gerçekleştirmek için, Suriye Esad rejimi yanında yer alarak, Esad'a mutlak destek verdiği unutulmamalıdır.
Aynı şekilde, özellikle ülkemizin güneyine, Suriye'nin kuzeyine yerleşen ve bir Kürt yapısı oluşturmayı amaçlayan PKK ve PYD'nin, güney sınırımızda yaratacağı ülkemize yönelik güvenlik tehdidini önlemek amacıyla, Türk askerinin Adana Mutabakatı ve Uluslararası anlaşmalara ve Birleşmiş Milletler kararlarına dayanılarak, Suriye topraklarına girerek yaptığı askeri operasyonlar ve yarattığı geçici fiili durumlar, herkes tarafından meşru olarak kabul edilmelidir.
Aynı şekilde, devletler arasında ebedi dostluk ve düşmanlığın olmadığı, ülkelerin çıkarlarının olduğu ve sonuç olarak, her ülkenin kendi çıkarlarını korudukları gerçeği de asla unutulmamalıdır.
Bu gerçekler karşısında, sekiz askerimizin şehit edilmeleriyle sonuçlanan son İdlib krizini değerlendirecek olursak;
Türk askerlerinin İdlib de gözetleme noktalarında bulunmaları, yani Türk askerinin İdlib deki varlığı, Adana Mutabakatına dayalı değildir. Türk askerinin bu fiili durumu; dayanağını ve meşruiyetini Rusya ve İran ile vardığımız Soçi Mutabakatından almaktadır.
Zira, Türk askerinin İdlib deki varlığı, Adana Mutabakatında ön görülen derinliğin daha ötesinde olup, bu nedenle doğrudan Türkiye'nin güvenliği için değil, İdlib deki sivil halkın ve Esad rejimiyle savaşan ve Suriye rejimi tarafından illegal terör örgütleri olarak değerlendirilen silahlı unsurları korumak, bu unsurlarla Esad rejimi arasında varılan geçici ateşkesi garanti altına almak, İdlib'i ön görülen sürede, silahlı terör unsurlarından temizlemek,M5 Karayolunu açarak güvenli hale getirmek içindir.
Peki, Türkiye; Soçi Mutabakatıyla taahhüt ettiği bu görevlerini yerine getirebilmiş midir?
Türkiye; meşru Suriye Esad yönetiminin silahlı terör örgütleri olarak kabul ettiği silahlı unsurları, gerçekten terör örgütleri olarak kabul etmekte midir?
Bu soruların cevaplarını biz vermeyelim. Zira, ayıp olur ve ERDOĞAN ve yandaşları tarafından hak etmediğimiz haksız suçlamalara muhatap olmak istemiyoruz.
Bu soruların cevaplarını, Rusya ve Esad yönetimi adına verecek olursak, Esad'ın ve onu mutlak olarak destekleyen Rusya(=Putin) nın bu konularda çok ciddi şüpheleri vardır.
Sekiz askerimizin şehit olmalarıyla sonuçlanan son Suriye saldırısının, Rusya'nın ve lideri Putin'in haberi ve izni olmadan yapılması imkansız olup, Rusya kendisinin onayıyla yapılan bu saldırıyla; ERDOĞAN'a, diplomasinin çok önemli bir kuralı olan, ebedi dostluklar yoktur, ülkelerin çıkarları söz konusudur, Rusya'nın çıkarlarına uygun davranmazsan ve benim desteklediğim çıkar ilişkisi içinde olduğum Suriye'nin meşru sahibi ve liderini yok sayarsan, Esad'ı; hem de kendi ülkesi ve topraklarında işgalciymiş gibi, kendi toprağı olan İdlib'den geri çekilmeye davet edersen, taahhütlerini yerine getirmezsen, beni karşında bulursun, Soçi Mutabakatına uygun davranıp davranmadığını, bulunduğun toprakların Suriye toprağı olduğunu bir sorgula ve öz eleştiri yap, ben hem severim, damarıma basarsan adamı döverim de demek istemiştir maalesef.
Buna rağmen, bugün ERDOĞAN'ın partisinin grubunda yaptığı konuşmada; "Rejim şubat ayı içinde gözlem noktalarımızın gerisine çekilmezse, Türkiye bu işi bizzat yapmak mecburiyetinde kalacaktır'' diyerek dolaylı olarak Rusya'ya meydan okumasını, ülkemizin çıkarları için anlayabilmiş değiliz.
Son söz;
Lütfen, yangına körükle gitmeyiniz!...
Tanrı; hepimizi, deprem ve savaş gibi tabii ve beşeri afet ve felaketlerden korusun.
Güner Yiğitbaşı
05/02/2020Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Yorum Gönder