Osmanlı da Okumuşları Sevmezdi
Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan’ın da katıldığı darbede hayatını kaybedenlerin cenaze töreninde imamın ettiği duayı, sanırım birçoğumuz izledik. Duada, okumuşları yadsıyan sözleri irdeleyeceğiz.
Bütün Müslümanların kutsal kitabı Kuran’ın ilk ayeti
“ikra” (oku) olmasına karşın, cenaze namazında İslam’ın bu imamı, “bilhassa okumuşların şerrinden bizi koru yarabbi” diye dua ediyordu. İnanır mısınız, bu söz ülkenin Cumhurbaşkanının önünde söyleniyor, eski Cumhurbaşkanı, eski Başbakanlar var, kimse sesini çıkarmıyor. Aslında tören sonrası, Cumhurbaşkanı veya bir bakan o hocayı, bir kenara çekip, onu kırmadan, “hocam okumayı, okumuşları yadsıyan söz söylemeniz isabetli değil, toplum olarak tüm çabamız okumayı, okumuşları artırmak olmalıdır”, demeliydi. Zaman zaman okumuşlar hata yapıyorlarsa da, az okumuşlar ülkeyi felakete götürürler.
Asıl okumamışların şerrinden koruması için Tanrı’ya dua etmemiz gerekiyor. Çünkü bu dünyada okumamış cahillerin dünyası, karanlık bir dünya yoktur. Çünkü insanlığa her türlü kötülük, melanet, cehalet ve cahillerden gelir. İmamın yaptığı duadaki okumuşları yadsıyan bu sözler çok isabetsiz, çok talihsiz sözlerdir. Bu konuda hemen aklıma, Atatürk’ün bir sözü geldi, “her hocayı hoca sanmayın, hoca sakalla olmaz, bilimle akılla olur”. Cehaletin şerrini, okumanın, bilimin değerini bilen aydın bir imam asla böyle dua edemez.
Aslında aklı başında bir devlet adamı, çıkıp şu tepkiyi vermeliydi: “imamın cenazede okumuşlarla ilgili bu sözleri isabetli değil, okullarımızla, Milli Eğitimimizle tek amacımız okumuşları artırmak, çağdaş uygarlığı yakalamaktır”. Unutmayın birkaç okumuşun hatasını, suçunu görüp, genelleyerek şerle odalaştırmak cehaletin ta kendisidir. Toplumda her gruptan, her yerde kişiler kusur işler, suç işler bunu topluma genelleyemeyiz
DARBE BAHANE İRTİCA ŞAHANE Mİ?
Darbeden kurtulduk diyen iktidarın yandaşları, günlerdir belediyelerin ücretsiz arabaları, metroları ile taşınıyor meydanları dolduruyorlar, “zikir çekerek” bunu kutluyorlar, başka bir karşıt darbenin provalarını yapıyorlar; bu arada ortalıkta şalvarlı, poturlu, takkeli, sakallı hatta gözü sürmeli adamlar orada burada çalım satmaya başladılar. Aslında irticanın uç vermesidir bunlar. Yani darbeyi bertaraf etme AKP-RTE nin, irticanın propagandası haline dönüştü. Askeri darbeden kurtulduk, şimdi de irtica darbesine mi gidiyoruz, demekten kendimizi alamıyoruz.
“Askeri darbeden kaçarken, darbeyi önlemenin bayramını kutlarken, “okumuşların şerri”, camilerden çağrı, dinsel sloganlar öncülüğünde, şeriat değilse de, “daha sıkı İslami bir rejim” tehlikesine doğru yol alıyoruz.
Darbeyi önlemenin bayramını kutluyoruz, o kutlamalar başka amaçlara zemin hazırlıyor. Toplumdaki gerilim ve kaygı şimdi bu yönde artıyor”.[1]
Bu arada devlet kadrolarında çalışanlardan, düz memurlar, valiler, yargıçlar binlerce kişi ya tutuklanmaya, açığa alınmaya, görevden el çektirmeye başlamakla, böylece yandaş olmayanlar, Atatürkçüler “bertaraf etmeye” dönüşmüş durumda. Peki, bu insanlar yargılanmadan, hukuk ve adalet süzgecinden geçirmeden nasıl bu insanları bir günde tespit edip dışlıyorsun; demek ki bu listedeki insanları önceden mimlediniz. Bir devlet hukuk ve adaletten uzaklaştıkça cehaletin batağına saplanır. O ülkeye yabancı yatırımcı da gelmez, hukuksuzluktan, adaletsizlikten o ülkeye yatırım da yapılmaz. Orta Doğunun tüm ülkeleri bunun sancısı ve kaosunu yaşıyor. Öyleyse yönetim ne kadar güçlü, kuvvetli de olsa, hukuk ve adaletten ayrılan, insan haklarına önem vermeyen toplumlar çöker. Nerede Gaddafiler, Saddamlar vb, gittiler ama yerlerinde irtica fırtınaları, terör esiyor.
“CAHİL NESİL LAZIM” MIŞ!
Oysa bu dünyada cehalet kadar karanlık bir şey yoktur.
Dinci bir vakfın kurucusu olan Sabahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Arı’nın bir TV programında söylediklerini duydunuz veya gazetelerden okumuşsunuz.
Bu sözde aydın olması gereken, bir bilim yurduna yakışan söz ve davranışlar içinde olması gereken Sabahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Arı, KRT TV programında
"cahil, okumamış, tahsilsiz halkın ferasetine güveniyorum" diyerek cehaleti ve cahil insanları kutsuyor. Bir eğitim-öğretim kurumunda bir öğretim üyesinin böylesine, insanın aklına, hayaline gelmeyecek bağnazca bir laf etmesi ne kadar acı. İsterseniz, hiç fazla yorum yapmayarak, sözde Prof.Dr. Arı’nın bu garip sözlerine bir bakalım, aynen şöyle konuşuyor.
SÖZDE PROFÖSÜRÜN KONUŞMASINA BAKIN
"Ben daha çok cahil ve okumamış tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum bu ülkede. Yani ülkeyi ayakta tutacak olanlar, okumamış, hatta ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halktır. Onlar bu yanlışların hiçbirini yapmazlar, o beyannamenin ben neresinden tutayım. Daha önce Jön Türklerin yaptığı gibi ateşe sürüklüyorlar Türkiye'yi. Türkiye'nin okumuş kesimi, profesörlerden başlayarak geriye doğru en tehlikeli olanlar üniversite mezunları. Olayları en rahat okuyanlar ilkokul mezunları, çünkü zihinleri berrak. Üniversite ve sonrası durum çok vahim çünkü gidişatı okuyamıyorlar, zihinleri bulanık." Acaba öyle midir? Ne kadar büyük yanılgı…
Böylesine çağ dışı konuşma olur mu? Bu adam biatçi cahilleri övüyor adeta.
“OKUMA ORANI ARTTIKÇA BENİ AFAKANLAR BASIYOR”
Bizde de şimdi okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben açıkçası korkuyorum, ben her zaman cahil halkın ferasetine güveniyorum. Ben sürekli Refik Halit gibi gözlem yapıyorum, trafikte en tehlikeli tipler üniversite mezunlarıdır. Bakın normalde hiç okumamış kesimler trafikte bir şey verdiğiniz zaman ona uyarlar, bunlar sürekli tehdit oluşturmazlar. Dünyanın gidişatını göremeyenler okumuşlardır. Okuma oranı arttıkça Türkiye'de olayları tahlil kabiliyeti azalıyor." [2]
O bilim yuvasında soyadını taşıyan bir arı kadar bile yararlı, verimli olamayacak kadar bağnaz düşünceler taşıyan bu Arı, ne diyor biliyor musunuz?
“Ülkeyi ayakta tutacak olanlar, okumamış, hatta ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halktır”.
OSMANLI DA OKUMUŞLARI SEVMEZDİ
Şimdiki cenazedeki duasında o imamın okumuşları yadsıdığı gibi, Osmanlı da, okumuşları, mekteplileri sevmezdi. Okuyun ll. Abdülhamit devrinde yapılan 31 Mart gerici ayaklanmasını; orada göreceksiniz ki, okuma yazması olmayan cahil ordu mensuplarının, okuldan yetişmiş nice aydın subayları sokaklarda katlettiklerini, cesetlerinin gericilerin korkusu yüzünden günlerce alınamadığını okuyun.
Yarasaların çok ışıktan rahatsız olduğu gibi, aydın kişiler de cahilleri rahatsız eder. Bu öteden beri böyledir. Osmanlı’da okumuşlardan, aydınlardan ürkerdi.
Gelin kendi kendimize, şimdilerde Osmanlıyı özleyenlere inat, şöyle bir soru soralım: “Osmanlı niye battı?” Osmanlı okumadığı için, bilim ve teknolojiye sarılmadığı için çağın gerisinde kaldı ve battı.
Şimdilerde bile, İslam ülkeleri ve yurdumuzdaki kitap okuma, gazete okuma oranları ile basılan gazete ve kitap sayısını, patent sayısını kıyasladığını zaman İslam ülkelerinin aleyhine olarak karşımıza bizi utandıran sonuç çıkar. Toplum olarak okumuyoruz, araştırmıyoruz, bilim ve buluşların da, taklitçisi, fasoncusu oluyoruz. Bu yetmiyormuş gibi, okumayı yadsıyoruz,
“Tanrı okumuşlardan bizi korusun” diyorsun.
Bakın aşağıda size, Osmanlının yıkılış yıllarında okumadığını, ne ki subaylarının bile okumadığını örneklerini verelim.
“Orduda okuma, yazma bilmeyen, küçük, orta ve yüksek rütbeli subaylar çoktu”. [3]
Ordu
“alaylı”, “mektepli” diye ikiye ayrılmış, alaydan yetişen alaylılar, okuma yazmaları hemen hemen hiç yoktu,
“mektepten” yetişen “mekteplileri” hiç sevmezlerdi. Onun için 31 Mart denilen gerici ayaklanmasında kıskanıp düşman gördükleri
“mektepli” subayları gördükleri yerde katlediyorlardı. 31 Mart Vakasında nice subaylar boğazlandı. Ayrıca, Donanmadan Asar-ı Şevket zırhlısı Kaptanı Deniz Binbaşısı Ali Kabûlî Bey ise gemisinin erleri tarafından Yıldız Sarayı’na götürülüp Padişah ll. Abdülhamit’in gözleri önünde şehit edildi. (15 Nisan 1909) [4]
İsterseniz, konuyu uzatmadan, Batı karşısında savaş kaybeden, hızla toprak kaybeden öyle zamane Türk ordusunun o zamanki subaylarının yaptıkları bir yön bulma yöntemini aktaralım.
KURANLA YÖN TAYİN ASKERLER (KURAN FALI)
Balkanlarda bir yerde Osmanlı askerleri bozulur, “Yunanlılara mı, Sırplara mı rastlayıp yok mu olacağız, dağılan, kaybolan kolorduya nasıl ulaşacağız” endişesi içindeler. Birliklerde bulunan erlerin çoğu okuma yazma bilmeyen, subayları da Kuran falından imdat uman birlikler ne kadar başarılı olur?
Anacağımız olay, “70 lik bir Subayın Hatıraları” adlı kitaptan aynen alınıştır: “Subaylar, erler dağınık vaziyette batıya doğru yürüyoruz. Bir yerde, küçük bir sırt üstünde yedi, sekiz subayın halka olarak bir şeyler yaptıklarını gördüm; hayvandan inerek onların yanına sokulduk. Subaylardan birisi Müslümanların kitabı olan Kuranı ortasından bir iple bağlamış, bu ipe bir anahtar geçirmiş, mukaddes kitabı çeviriyor, sonra bırakıyor. Yedi sekiz defa bükülmüş olan ip, dolayısıyla bu defa geriye dönen ve sonra sağa, sola ufak hareketler yapan Kuranın nihayet kuzey istikametinde sükûnete varınca kitabı çeviren subay şöyle der:
«İşte, kitabın gösterdiği istikamet, bizim için hayırlı olacak istikamet burası”.
Şansımız yaver gitti. Ne Yunan, ne de Sırp birliklerine rastladık. Biz de Yunan süngüsü veya Sırp düşmanlığından kurtulduk; fakat bizi yarı yarıya kıran açlık, tifüs ve dizanteriden yakayı kurtaramadık”. [5]
Büyük ihtimalle bu Kur’an falcılığı yapanlar mektepli değil, alaylı subaylardı, çünkü mektepliler zaten iyi bilgilerle donatılıyorlar; alaylıların içinde okuma yazma bilmeyenler bile vardı.
OKUMADAN YÜKSELENLER ERLİKTEN PAŞALIĞA
Arnavut asıllı Draç Mebusu Esat Paşa Toptani, önce bir jandarma neferi (eri) iken, II. Abdülhamit tarafından paşalığa terfi ettirildi. (Erlikten hemen paşalığa!) Çeşitli saray hizmetleri varsa da, Osmanlıya, Arnavut Devleti kurulması için ihanetleri görüldü.1919 da bir öğrenci tarafından evinin önünde öldürüldü.
Kazasker Şemsettin Efendi, Feyzullah Efendinin oğludur. Mekteplerin semtinden geçmediği ve üzerinde hoca hakkı olmadığı halde, kadı evlâdı olduğu için hocalık diploması almıştı. Şemsettin Efendi, son derece iyi konuşan ve meclisi süsleyen biri olduğu için, büyüklerin yardımıyla rütbeler aşarak kazaskerliğe kadar çıkmıştır.
Osmanlı’da okuması yazması olmadığı halde yüksek mevkilere gelenler epeyce vardır. Kapıcılar Kethüdası iken dalkavukların teşviki ile önce Mora Valiliğine, sonra da sadrazamlığa getirilen Koca Yusuf Paşa okuma yazma bilmiyordu. Sultan ll. Abdülhamid’in yeniçeri ağası iken, sadrazamlığa atadığı Mehmet Paşa okuma yazma bilmiyordu.
Kahvecilik yapan eski yeniçerilerden Arnavut Mustafa’yı paşalık rütbesi verilerek, padişah 1. Ahmet’in sır kâtipliğine atandı. Oysa bu adamın okuryazarlığı bile yoktu. Baharatçılık yapan yeniçeri eskisi Bulgar soylu Rıza’yı müşir (mareşallik) rütbesi ile Osmanlı Orduları Başkomutanı yaptılar.
Sandıkçılık yapan yeniçeri eskisi Boşnak Ahmet Büyük amirallik rütbesi ile Kaptanıderyalığa atandı. Bütün bu önemli mevkilere tayin edilen insanlar birbirinden cahil, ilerleyen Avrupa bilimi ve siyasetinden habersiz insanlardı. Demek ki, Osmanlıyı böylesine cahil insanlar yönetiyormuş. [6]
OKUMA YAZMASI OLMAYAN PAŞAYI ÖVEN VOLKAN
Devrin en gerici gazetecisi “Derviş Vahdetî 3 Nisan (16 Nisan 1909) Cuma günkü Volkan gazetesinde, Mehmet Muhtar Paşa’ya çok ağır bir dille cevap verir ve yazısına şöyle devam ediyor:
“Babası Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbinde (93 Harbi) maiyetinde hizmet etmiş ünlü asker Müşir Kürt İsmail Paşa’nın okuma yazma bilmeyen bir insan olmasına rağmen, nasıl harikalar yarattığını bir bir hatırlatır. Daha sonra da şöyle diyor: “Ah paşam, o erişilmez manevi kuvvetin ne olduğunu sen bilebilsen ve İttihad-ı Muhammed’inin de onurla yanı kavrulmakta ve daima hakikate doğru adımlar atmakta bulunduğunu takdir buyurmuş olsan. Sen de hemen bu cemiyetin sancaktarı olmayı canına minnet bilirsin. Lakin çisûd! (anlayamazsın ki) [7]
Şimdi okumayı yadsıyanlara, cenazedeki imama sormak gerekir, okuma yazması olmayan veya çok az olan bu subayların ordudaki yön bulma yöntemi bilimsel ve gerçek olabilir mi? Hurafeyle yön bulmaya çalışıyorlar. Karşıdaki düşman subayları, çağın en iyi koşullarına göre eğitilmiş oldukları için savaş kazanıyorlar ve cahil kalmış Osmanlı durmadan toprak kaybediyor, taa Atatürk Cumhuriyetine kadar.
BİLİMDEN SAPIP DİNE BAĞLANANLAR SONUNDA PERİŞAN OLURLAR
Onların kafasına göre, herkesi imam hatip mezunu yapsak, herkese zorla Kuranı Kerimi ezberletmiş olsak, aydın, bilgili insan mı olacağız. Bizim halkımızın bazısı, Kuranı baştan sona ezberlemeyi
“bilim adamı oldu”,
“bilim adamı oldum” sanır, bu kesinlikle mümkün değil. Bu anlamını bilmeden ezberleme insanı düşünmekten uzaklaştırır, adeta ruhsuz teyp gibi yapar. Bizim böyle Kuranı ezberletmek başka iş yapmayan, bilimle uğraşmayan
“İlim Yayma Cemiyetlerimiz” de var… Öyleyse Türk çocuklarını kandırmayın, bilimden saptırmayın, Türk toplumunu sadece
“kinci dinci” yetiştirmeye çalışan RTE düşüncesi toplumumuza zarar vermektedir. Unutmayalım ki, Atatürk’ün deyişi ile
“hayatta en hakiki mürşit (yol gösterici)
ilimdir. Bundan sapan sonunda perişan olur. Osmanlı da ilimsizlikten battı. Çünkü okumayan, araştırmayan, matbaaya ilgisiz kalan Osmanlı çağın gerisinde kalarak battı.
Son yıllarda Avrupa’ya devam eden göç dramlarına bir bakın, sürekli din, Kuran telkini yapan İslam ülkelerinden,
“gâvur” dedikleri Avrupa ülkelerine binlerce, ne ki milyonlarca insan canları pahasına neden gitmek için can atıyorlar. Bunun için sahillerimizde çocuklarıyla boğularak can veriyorlar. Çünkü gitmek istedikleri ülkeler, okumayla, bilimle, hukukla, adaletle bu çağdaşlığa, bu refaha ulaşmışlar. Öyleyse
“okumuşların şerrinden bizi koru yarabbi” diyerek okumayı, okumuşları yadsıyan cenaze imamı yanlış yapıyor.
Sonuç olarak okumadan bilim öğrenilemez, bilim öğrenmeyen, bilim üretmeyen toplum, millet, devlet çağdaş olamaz.
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com
SONOTLAR
[1] https://t24.com.tr/yazarlar/yalcin-dogan/bayram-var-okumuslarin-serri-halka-silah-camilerden-cagri,15066
[2] https://www.evrensel.net/haber/275541/sabahattin-zaim-universitesi-rektor-yardimcisi-cahil-halka-guveniyorum
[3] Çankaya. Falih Rıfkı Atay Pozitif Yayınları 2009 sf 32
[4] https://www.izzettincopur.com/index.php?option=com_content&view=article&id=83:31-mart-ayaklanmasi-&catid=44:tarh-olaylar&Itemid=49
[5] Yetmişlik Bir Subayın Hatıraları Rahmi Apak Türk Tarih Kur. Yay 1988 Sf:80
[6] Bir Geri Dönüşün Mirası-Cemal Kutay Sf: 184) 2- Cevde Paşa Tarihi Cilt: I Sf: 175–176
[7] 31 Mart 85 Yaşında Bir Geri Dönüşün Mirası Cemal Kutay Kazancı Kitap 1994 sf 426-446