Yalvaç hakkında küçük bir araştırma yaptığımızda, karşımıza Osmanlı ve Selçuklulardan önce de çeşitli kavimlerin yaşadığı yer olarak görürüz.
Tarihte Yalvaç:
Büyük İskender’in MÖ 323 yılında ölümünden sonra bölgede, Seleukos I veya oğlu Antiochos tarafından bir Pisidia Kenti olan Antiokheia kurulmuştur. MÖ 39-36 yılları arasında Galat Kralı Amyntas’ın idaresine giren antik kent, Amyntas’ın ölümüyle Roma İmparatoru Augustus tarafından Galatia Eyaletine dâhil edilmiştir. MÖ 25 yılında İmparator Augustus zamanında “Colonia Caesarea Antiokheia” adıyla Roma kolonisine dönüştürülen şehir, bu statüsünü yaklaşık iki yüz yıl korumuştur.
Yalvaç’ta her yıl genellikle Temmuz ayında Pisidia Antiokheia Kültür, Turizm ve Sanat Festivali yapılmakta olduğunu öğrendik.
Ay Tanrısı Men adına inşa edilen Men Kutsal Alanı, Yalvaç’a 5 km uzaklıkta Gemen Korusu’nda bulunmaktadır. Men Tapınağı çevresinde bulunan diğer yapılar, küçük tapınak, stadion, tören salonu, kült yemeklerinin yendiği bir ev ve 20 kadar niteliği tam anlaşılamayan yapılardır.
Roma egemenliği MS 395'e kadar sürmüş, bu tarihten sonra bölge Bizans topraklarına katılmıştır. Selçuklular Dönemi’nde Yalvaç ve çevresine yerleşen Oğuz oymaklarından ilki Yalvaçlar olduğundan dolayı, antik kent o günden sonra “Yalvaç” adını alır. Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun 1300 yıllarında parçalanması sonucu Yalvaç, Hamitoğulları Beyliği hâkimiyetine girer. Hamitoğulları Beyliği Dönemi’nde gelişme gösteren Yalvaç, 1380 yılında Osmanlıların egemenliğine girer.
Yalvaç, merkez ve kırsalında, çeşitli tarihi eserlerin, antik şehirlerin, bu şehirlere içme suyu getiren kemerleri görürüz. Bu konuları araştırmacılara bırakarak, biz yolda giderayak tanık olduklarımıza yer verelim.
Rehberimiz Emekli İlköğretim Müfettişi Mehmet Ayhan, “arkadaşlar, zamanımız kısıtlı, buranın anıt ağacı olan dev çınarın altında yorgunluk çayı içip, gecenin çok geç saatlerine kalmadan Ankara’ya ulaşalım” dedi.
“Ama önce şu, Pisidia Kenti ve kemerleri görelim”, dendikten sonra şehrin kenarında olan iki bin yıl önce yapılmış, su kemerlerini ve yakınındaki kazıları devam eden Pisidia Kenti kalıntılarını gördük ve önünde resim çektirdik. Ama su kemerinin yanına çok dar, bir tarafı 50-60m uçurumlu bir stabilize yoldan vardık, ama dönmekte hayli zorlandık, araç uçurumun kenarına vardı-vardı geldi, çok zor döndü.
FAYTONLAR TEKERLEK KANEPELER
Aracı bir yere park edip yaya olarak caddelerden, eski camilere bakarak “Anıt Çınara doğru yürüdük. Yolda yürürken, camiye yakın bir meydanda bir sarhoş adam, yanında şarap şişesi upuzun yatıyordu.Onu geçtikten sonra, başka bir parkta, ilçede beş tane kalmış olan ikişer atın koşulu olduğu süslü püslü faytonları gördük, müşteri bekliyorlardı. Otomobillerin arttığı ve ulaşımın hızlandığı günümüzde, bu zavallı hayvanların çektiği faytonların şansı olmasa gerek. Otomobillerin henüz bulunmadığı yıllarda bu faytonlar çağın en seri, en hızlı ulaşım araçları idi. Hem de binlerce yıl bu atlar, arabalar insanoğluna hizmet ettikten sonra, otomobillerin artmasıyla tarihsel işlevini tamamlaşmıştı. Şimdilerde ancak meraklılar, notsalcı takılmak isteyenler binmekteler.
Hemen yakın bir parkta, at arabalarının tekerlerinden yapılmış, beş altı tane süslü tekerli oturak-banklara rastladık. Bu arabalar ve tekerler artık yapılamadığı için, tarihsel işlevini anımsatmak için belediye bu araba tekerli bankları yaptırıp koymuş. Gezideki arkadaşlar bu banklara oturarak resim çektirdiler.
Çınaraltı’na yakın yerde Devlethan Camiisi bulunmakta; II. Kılıçaslan’ın kardeşi Devlet Han adına yapılan caminin, mimarı belli değildir. Cami, Beylikler Dönemi cephe özelliklerine sahip olup, üç sütun dizisiyle dört sahna ayrılmıştır. Duvarlarında Pisidia Antiokheia’dan getirilme devşirme malzeme kullanılmıştır. (Anadolu’nun pek çok büyük küçük yapılarında, eski değerli tarihi yapılardan taşlar alınarak, tahrip edilerek o değerli yapı taşları kullanılmıştır. Tabletten en büyük yapı taşlarına kadar binlerce tarihi eser böylece yok edilmiştir).
YALVAÇ’IN DEV ÇINARI
Yürüyerek hemen yakındaki, Osmanlı’dan bile eski olan tarihi çınarın yanına geldik.Methedilen tarihi çınarın altına doğru vardık ki, altında bir sürü masalar sandalyeler, tamamen gölgelik, etrafı kahvehaneler, çay ocakları ile dolu. Oturup çay içen, sohbet eden insanlar, kılık kıyafeti farklı 30 kadar kadınlı erkekli bizleri görünce herkes bizden yana yöneldi, sanki uzaydan gelmişiz gibi bize meraklı bakıyorlardı. Biz şaşkınlıkla dev çınar ağacına varıp onu incelemeye başladık, sekiz on kişi elele tutuşup çınarın etrafını dolandılar, birbirine ulaşamadılar. Devasa çınara bakarak şaşıp kaldık büyüklüğüne. Çınarın gölgesi çevresinde dairesel olarak, 12-13 kadar, başta çay ocağı, kahvehane olmak üzere dükkânlar bulunmakta, her kahvehanenin masa örtüleri farklı renklerde idi.
1200 Yıllarında dikilmiş ve yaklaşık 800 yaşında olan Anıtsal Çınar 25.07 metre boyunda olduğunu; gövde çevresi 10.25 metre, çapı 3.26 metre olan ağacın dal uzunluğu ise 7.50 ile 15.80 metre arasında değiştiğini söylediler.
Devasa Çınar ağacı, Antalya Koruma Kurulu tarafından 11 Mayıs 1992 tarih ve 1401 karar no ile “Anıt Ağaç” olarak tescil edilmiş ve korunmaya alınmış.
Çınarın bulunduğu bölge, yakındaki Medrese, Hamam ve Devlethan Camii, Selçuklular Dönemi’nde Türklerin yerleşim merkezini ve biçimini göstermesi açısından da önemlidir.
Geçmişte olduğu gibi bugün de merkez olma özelliğini sürdüren “Çınaraltı”, insanların burada bulunan kahvelerde oturup sohbet edeceği ve 12. Yüzyıldan günümüze gelen Devlethan Camii’ni seyredip çaylarını yudumlarken asırlık çınarın gölgesinin tadını çıkarabileceği bir yer olarak bilinmekte.
Günümüzde Çınaraltı, turistlerin ve Yalvaç’a gelen ziyaretçilerin ilk uğrak yeri ya da kentteki yoğun tarih ve doğa gezileri arasında verilen küçük dinlencelerin mekânıdır. Önceden Anıtsal Çınar’ın bulunduğu yer kaldırım taşı döşeli bir yol ağzıyken, sonradan trafiğe kapatılmış, zemin düzeltilip ağacın çevresi düzenlenerek tarihsel bir meydan havasına kavuşturulmuştur.
Yalvaç Belediyesi tarafından, 800 yaşında olduğu tahmin edilen çınar ağacının altına, ağacın 1920 ve 1940'lı yıllarda çekilmiş fotoğraflarını da eklenmiş.
TÜRKİYE’NİN EN İYİ 10 ANIT AĞACI
1) DÜNYACA ÜNLÜ: İNKAYA ÇINARI / BURSAUludağ’a giderken karşınıza çıkan 600 yaşındaki çınarın boyu 35 metre, çapı 10 metreye yakın. Turistik bir bölgede yer alması nedeniyle yaz-kış yerli ve yabancı turistlerin akınına uğruyor. Bu yüzden dünyaca ünlü. Uludağ.
2) TÜRKİYE’NİN EN YAŞLISI: AMBAR KATRAN / ANTALYA
Adını, halk arasında ona ‘ambar gibi ağaç’ denmesinden alıyor. Prof. Dr. Musa Genç bu sedir ağacı için “Türkiye’nin en yaşlı ağacı” diyor. 2331 yaşındaki ağacın ‘dünyanın en yaşlı sediri’ olduğu da iddia ediliyor. Karacaören Köyü.
3) 2000’LİK ZEYTİN: TEOS ZEYTİN AĞACI / İZMİR
Teos Antik Kenti’nde yer alan 2000 yaşındaki zeytin ağacı mutlaka görülmeli çünkü Anadolu’da ‘ölmez ağaç’ diye bilinen zeytin ağaçlarının ve zeytine verilen değerin en güzel örneklerinden. Seferihisar.
4) ATATÜRK’ÜN HASSASİYETİ: YÜRÜYEN KÖŞK AĞACI / YALOVA
Ağacın hikâyesi ilginç; Atatürk, Yalova’dan geçerken bu çınarı beğenip yanına köşk yaptırıyor. 1930’da dallarının köşkün çatısına zarar vermesi üzerine kesilmelerini önerenleri reddederek köşkü tren rayları üzerinde ileriye taşıtıyor. Millet Çiftliği.
5) HEYBETLİ SEDİR: KOCA KATRAN / ANTALYA
Dik bir yamaç üzerinde tüm heybetiyle duran bu sedir ağacı zamana meydan okuyor. 1995’te, 2000 yaşında olduğu tespit edilip koruma altına alınmış. Boyu 25 metre, çevresiyse 8,5 metre. Elmalı.
6) EN YAŞLI MEŞE AĞACI: MAMATLAR MEŞE AĞACI / BOLU
Mamatlar Yaylası’nda yer alan meşe ağacı 1000 yaşında ve üç metre çapa sahip. Türkiye’nin en yaşlı ve en kalın meşe ağacı olduğu söyleniyor. Kalın dallarından biri, arı yuvası olduğundan bilinçsizce kesilmiş. Mengen.
7) CAMİ AVLUSUNDA: ZİNCİRLİ SERVİ / İSTANBUL
Sümbül Efendi Camii’nin avlusunda yer alıyor. Hz. Hüseyin’in iki kızının buraya defnedildikleri söyleniyor. 1400 yaşında olduğu tahmin edilen ağacın yıkılması halinde kıyametin kopacağına inanılıyor. Kocamustafapaşa.
8) UYUYAN AĞAÇ: AHTAPOT ÇINAR / İSTANBUL
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Araştırma Ormanı’nda yer alan bu anıt ağaç, görünümüyle diğerlerinden ayrılıyor. Çınar, ahtapotu andıran, alabildiğince uzun kollara sahip. ‘Uyuyan çınar’ olarak da bilinen ağaç 600 yaşında. Bahçeköy.
9) TESADÜFEN BULUNDU: ASLAN KAVAK / İZMİR
‘Doğanın Sırları’ belgeselini çeken TRT ekibi henüz belgelenmemiş çok sayıda anıt ağacı ortaya çıkardı. Bunların en önemlisi olan bu çınar
22 metrelik dip çevresiyle Türkiye’nin gövdesi en büyük ağacı olarak kayıtlara geçti. Bayındır.
10) ACABA HANGİSİ: EYÜP SULTAN ÇINARI / İSTANBUL
Eyüp Sultan Camii ve türbesi arasında iki, türbe çıkışında iki, civarda dört çınar var. Hangi iki olduğu bilinmese de İstanbul kuşatmasında Akşemsettin’in, Eyüp Sultan’ın kabrinin baş ve ayakucuna diktiği çınarların bunlar olduğu düşünülüyor. Eyüp.
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com
KAYNAK:
Hürriyet Haber 29 Ocak 2016
https://www.isparta.gov.tr/yalvac
https://yalvac.bel.tr/index.php?sayfa=kentrehberidetay&h=699
Yorum Gönder