Rize'de STK temsilcileriyle biraraya gelen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı'nın anayasal sınırları tartışmalarına değinirken, "Cumhurbaşkanı elbette Anayasa'da sınırları çizilen yetkiler çerçevesinde ama doğrudan millete karşı sorumlu olarak görevini yürütmek durumundadır. Bu makamda kim oturursa otursun yapacağı budur. İster kabul edilsin ister edilmesin, Türkiye'nin yönetim sistemi bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken bu fiili durumun hukuki çerçevesinin yeni bir Anayasa ile netleştirilmesi, kesinleştirilmesidir.” Demektedir…
Türkiye Cumhuriyeti anayasasının;
1. Maddesi, “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.” der…
2. Maddesi “Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” olduğunu söyler…
Parlamenter demokratik sistemle yönetilen Türkiye Cumhuriyetinde;
-Güçler ayrılığı esastır (Yasama, Yürütme, Yargı)…
-Fertlerin hak ve özgürlükleri güvence altındadır…
-Seçimler yargı denetiminde yapılmaktadır…
-Tek kişinin dikta rejimi kabul edilmemektedir…
Cumhurbaşkanının söyleminden yola çıkarsak, son seçenek hariç, bunların hiç biri söz konusu olmayacak, göstermelik olarak gerçekleştirmek istenenlerde dostlar alış verişte görsünler örneği gibi olacaktır…
Parlamenter demokratik sistemle yönetilen ülkelerde sistem iki şekilde değiştirilebilir…
1-Meclis veya kurucu meclis tarafından yeni bir anayasa kabul edilerek yönetim sistemi değiştirilir. Bu yasaldır…
2-Askeri veya sivil bir darbe ile değişiklikte ise bu darbenin başarıya ulaşması sonucu yönetim sistemi değiştirilir. (27 Mayıs1960 ve 12 Eylül 1980 Askeri darbeleri) Bu tür darbeler başarıya ulaşmazsa, darbeye kalkışanlar ceza yasasında belirtilen yaptırımlarla karşılaşır. (22 Şubat 1962 Talat Aydemir ve arkadaşlarının darbe kalkışması)
Cumhurbaşkanının açıklamalarından anlaşılan şu, ben devletin yönetim şeklini fiilen Başkanlık sistemine çevirdim, buna göre yeni bir anayasa yapılmasıyla bu durumu yasal hale getirin…
Bu durum anayasamızın hiçbir yerinde yazılı olmadığı için anayasal suç oluşturur…
Nitekim seçkin Anayasa Prof. Dr. Erdoğan Teziç “Cumhurbaşkanı seçilmesi, onun anayasada fiili bir güç kullanması anlamına gelmez. Fiili güç demek anayasayı ihlalle eş anlamlıdır. Bunun da ceza hukukunda yaptırımı vardır” demektedir…
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi için 10 Ağustos 2014 tarihinde yapılan seçimler öncesinde Cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan “Ben alıştığınız cumhurbaşkanlarından olmayacağım. Koşan, terleyen, yetkilerini sonuna kadar kullanan Cumhurbaşkanı olacağım” demişti…
Şimdi yarattığı fiili durumu bu söylemi ile meşrulaştırmaya çalışıyor…
Oysa yapılan anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi kabul edilmesine karşın, anayasada Cumhurbaşkanının yetkileri hakkında bir değişiklik yapılmamıştı…
Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilse bile anayasadaki yetkileri içinde kalmak zorundadır…
Buna karşın, seçildiği günden itibaren tarafsız kalacağını, partisi ile ilişiğini keseceğini namus ve şerefi üzerine ant içen Recep Tayyip Erdoğan’ın andının gereğini yerine getirmediğini ve fiili başkanlık durumu yaratmak için elinden geleni yaptığını herkes bilmektedir…
İşin garibi Erdoğan’ın bu günlere gelişinde her zor durumda gereken yardımı esirgemeyen Devlet Bahçeli’nin, Erdoğan’ın son söylemi hakkında söylediğidir…
“Bizim yerli üretim Hitler'e, Stalin'e, Kaddafi'ye tahammülümüz olmaz, bu iyi biline" (Devlet Bahçeli)
Günaydın Bahçeli Bey,
Güldürme ne olur…
16.08.2015
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı
Yorum Gönder