Osmanlı tarihinde intihar eden, Avrupa’ya 1867 yılında ziyaret için ilk ve tek giden Osmanlı Padişahlarından Sultan Abdülaziz’in (1830-1876) ölümü üzerinde epey söylentiler, tartışmalar olmuştur. 32. Osmanlı padişahı, 111. İslam Halifesi, ll. Mahmud’un oğlu Abdülaziz’in, kimilerine göre intihar ettiği, kimilerine göre birileri tarafından öldürüldüğü üzerinde halen tartışmalar devam etmekte.
Bir söylentiye göre Mithad Paşa, bazı arkadaşları bir suikast tertip etmiş, Mabeyinci Fahri Bey, Abdülaziz’in kollarından sımsıkı tutmuş da caniler damarlarını kesmişler! Bu bir söylenti ve ifftira olsa gerektir.
Mithad Paşa 1859'da Sultan Abdülmecit'i devirerek yerine Şehzade Abdülaziz'i geçirmek isteyenlerin yargılandığı Kuleli Vakası'nda sorgu hâkimiydi. Kadere bakın ki, bu kez kendisi sanık idi. [i]
Bilindiği gibi, bu dedikodu, söylenti sonrası Mithad Paşa [ii], Damat Mahmut Celaleddin Paşa [iii] Nuri Paşalar mahkeme edilerek hepsi idama mahkûm edilmişlerdi. Kimilerine göre, Abdülaziz intihar etmemiş, bu üç paşa tarafından katledildiği iddiası, yalan olduğu halde, bu üç paşayı saf dışı etmek için 1876 da bir kumpasla, uydurma belge ve tanıkla idam kararı verdirilmiş. Günümüzde 2008-14 yıllarında, Atatürk ve Atatürkçülüğü en iyi koruyan ordu olduğu için, Atatürk ve Atatürkçülüğe karşı olan AKP-RTE iktidarı, orduyu saf dışı bırakmak için kumpas kurup yüzlerce subayı hapse atmışsa (ki bu subayların sonradan hepsinin masum oldukları mahkemece anlaşılmıştır) ll. Abdülhamit de, sevmedikleri bu paşaları saf dışı bırakmak için uyduruk mahkemede yargılayıp idam kararı verdirmiştir. Yani Abdülaziz intihar ettiği halde, bileğini zorla keserek öldürdüler iddiası ile bu üç paşa kumpasla yargılanmış ve idam edilmişler. Tarih boyunca, nice kumpaslar kurularak nice masumların canı yanmıştır.
Bu konuda Sultan Aziz’in yakınlarından Tahir Efendi, intihar olduğunu şöyle açıklamaktadır:
“Sultan Abdülaziz intihar etmiştir. Öldürüldüğünün katiyen aslı esası yoktur. Bu muhakeme Mithad ve Damat Mahmut Celaleddin Paşalardan intikam almak için uydurulmuştur. Bizim biçare Fahri Beyi de işe karıştırıyorlar. Ben, Sultan Aziz’in hallinin ertesi günü intihar haberini bekliyordum. Bu kadar sene yanında hizmet ettim; onun mizacını, ahlakını bilmez olur muyum”?
1870 yılında, Fransızların mağlûbiyeti ve üçüncü Nabolyon’un kılıcını Almanya Kralı birinci Wilhelm’e teslim ettiğini haber alınca Abdulaziz hayret ve hiddetle şöyle bağırmıştı:
“-Ben Üçüncü Napolyon’un hükümdarlık şerefini tanır, haysiyetini bilir bir adam zannederdim; zerre kadar izzeti nefsi yokmuş; bu ne hayatperestlik? Ben olsaydım başıma bir rovelver (tabanca) sıkar, düşmana boyun eğmezdim!”
Bu fikirde bulunan bir adam, halinden sonra yaşamak ister mi? Zaten bu hakikat daha sonra, zaten bu gerçek meydana çıktı. [iv]
MİTHAT PAŞA’NIN YARGILANMASI KATLEDİLEN ADALET
Bizde, Ergenekon gibi, nice kumpas davaları vardır; bunlardan, devrin en seçkin aydınlarından Mithad Paşa’nın hileli, kumpaslı yargılanması da bunlardan biridir. Abdulaziz ölmüş, yerine ll. Abdülhamit padişah olmuştu. Tarihler 27 Haziran 1881 i gösterdiğinde Yıldız Sarayı bahçesinde Malta Köşkü’nde duruşma başladı. Mahkemede, 1876 da cunta kurup darbe yaparak, Sultan Aziz’i öldürdüğü iddia edilenleri yargılıyordu. Mahkeme, ll.Abdülhamid’in oturduğu Yıldız Sarayı’nda kurulmuş, mahkemenin padişahın kendi kontrolünde olmasını istiyordu. Mahkeme heyetini de zaten kendisi seçmişti.
Bu mahkeme, bize, R.T. Erdoğan’ın başbakanken, Ergenekon davaları için “ben bu davanın savcısıyım” sözlerini anımsattı. Zaten özel yetkili savcı ve yargıçları kendisi seçmişti. Aydınları kumpasla yargılayan bu iki mahkeme nasıl da birbirine benziyordu.
Yıldız Mahkemesinin başkanı, Davanın 1 Numaralı Sanığı (Mithad Paşa), Tuna Valiliği döneminde, yolsuzluk yaptığı için kadılık görevinden aldığı Sururi Efendi idi. Sanki “öcünü alsın” diye mahkemeye başkan yapılmıştı. Mahkeme başkanının hemen arkasındaki koltukta oturan biri Adliye Nazırı Cevdet Paşa! O da, yenilikçilerin önderi Mithad Paşa ile yıllarca ideolojik kavga eden gelenekçilerin lideriydi. (Sanki Cemaatçi savcılar, yargıçlar, Ergeneoncuları, Atatürkçü aydınları yargılıyor gibiydi)
Sanıkların avukat tutmalarına izin vermediler. Onları savunacak avukatı Adliye Nezareti (Adalet Bakanlığı) seçti. Mithad Paşa avukatı reddetti.
Duruşma salonu yerli ve yabancı gazetecilere açıktı; yalnız yabancıların tercüman getirmesine izin verilmedi! Ayrıca yazılan haberler sansürden geçmek zorundaydı.
İddianamede, 1876 darbesini yapanlar bazı tetikçileri görevlendirerek devrik Sultanı (Abdülmecid’i) öldürdükleri yazıyordu. Ergenekon’daki gibi, öyle gizli tanığa filan gerek yoktu. Bizzat sanıklardan Pehlivan Mustafa, Boyabatlı Hacı Ahmet ve Cezayir’li Mustafa itiraf edip “öldürdük” demişlerdi. Başsavcı Latif Bey şu iddiayı öne sürdü: “Bunlar tek başlarına böyle cinayet işleyemezler, mutlaka darbeyi yapan cuntacılardan emir almışlardır”. Duruşmada Mithad Paşa’ya söz verildi, ilk sözleri şu oldu:
“Cenab-ı Hakk’a şükrediyorum, böyle bir mahkemeye hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet ve ülkede fesat çıkarmak gibi bir suçla davet edilmedim. Buraya gelişimin nedeni, milletime ve vatana sevgimdir”. Bu sözleri söyleyen Mithad Paşa, yıllarca valilik, nazırlık ve sadrazamlık yapmıştı.
Mahkeme Başkanı Sururi efendi sertçe araya girerek, “iddianameye ne diyeceksiniz?” diye sordu.
“Yalnız iki yerini doğru buldum” diye yanıt verdi. “Birincisi iddianamenin başındaki besmele, ikincisi ise iddianamenin altındaki tarih!”
Ardından iddianamede 93 yalan ve yanlışın olduğunu söyledi. Bunların görüşülmesini istedi, ama mahkeme buna izin vermedi. Sadece soruları yanıtlaması istendi.
Sanıkların ifadelerinin, sobalarda yakılarak, lağımlara sokulup, aç susuz bırakılarak alındığını söylemek istedi; susturdular. Aksine sanıklar (o üç kişi) padişah tarafından gönderilen kuzu etiyle beslenmişti!
Mahkeme iki gün sürdü; 29 Haziran’da karar açıklandı: İdam.
Aslında her şey önceden kurgulanmıştı. Tıpkı Ergenekon’daki gibi, yandaş basınla yıpratma, itibarsızlaştırma başladı. Bunun başını ll. Abdülhamid’in “beslemesi” Tercüman-ı Hakikat çekti.
İşin en garibi, bu gazetnin sahibi Ahmed Midhat Efendi’yi elinden tutan ilk kişi, dönemin Tuna Valisi Mithad Paşa idi. Ahmed Midhat, ilk gazetesi Tuna’yı onun sayesinde çıkarmıştı. Yine Midhat Paşa, Bağdat Valiliği sırasında da Ahmed Mithad’ı yanında götürüp gazete çıkarmasını sağlamıştı. Sadece onu değil, ağabeyinide yanına almış ve paşalığa kadar yükselmesini sağlamıştı. Ve en acıklısı; adını vermişti.
Ahmet Mithad, gazetesinde bir dönem hamiliğini yapan Mithad Paşa’yı itibarsızlaştırma kampanyasının başını çekiyordu. Günümüzde de öyle değil mi idi? Ergenekon, Oda TV, Balyoz davası, Poyrazköy davası, İstanbul Askeri Casusluk davası gibi davaların kumpas olduğu, yargılanan bu masumlara önceden kumpas hazırlandığı meydana çıkmıştı. Bu davalar başlarken iktidarın yandaş, besleme gazeteleri, uydurma sahte belgeleri, daha avukatlaraın eline geçmeden yayınlanıyor, önceden bu masumlar itibarsızlaştırılıyordu. Devrin en seçkin aydınlarından Mithat paşa da, böyle bir kumpas ve itibarsızlştırma ile yargılanmıştı.
Bir dönem iktidarın gözdesi olan, 1876 Anayasası’nı hazırlayan bu devlet adamı, beş yıl sonra “1 Numaralı Sanık” oluvermişti? Hakkındaki iddianame müthişti: Cumhuriyetçilik idi!
Bu 1 Numaralı Sanık Midhad Paşa idi; sonunda Taif’e sürüldü; ama gönderilen cellâtlarla Taif zindanında boynu kırılarak öldürüldü. Resmi raporlara “sirpençe” hastalığından öldüğü” yazıldı. [v]
ll.Abdülhamid devrinin istibdat döneminde Namık Kemal ve Mithad Paşa’nın başına gelenler bu topraklarda “aydın ölümüne” sebep oldu; bir daha kolay kolay hiçbir aydın başkaldıramadı; düzene uydu…
Bunları bilen, Samizdat’ında yazan Soner Yalçın, tutuklu olduğu cezaevinden çıkarken, mazlumların feryadı gibi şöyle haykırıyordu: “Yürüyüş sürecek, biz de Midhat Paşa’lardan, Namık Kemal’lerden aldığımız acıyı başkalarına “ödünç” vereceğiz…” [vi]
Heykelini yaptıran, Avrupa’ya geziye çıkan, Mısır’ı ziyeret eden ilk padişahtır hem
Yazımızı, masumlara zulmedenlerle ilgili aşağıdaki ayetlerle bitirelim. Kendini herkesten fazla Müslüman sanıp, her türlü melaneti yapanlar herhalde bu ayetleri biliyorlardır.
'Sizden kim zulmederse ona büyük bir azâp tattırırız.' (Furkân, 25/19) '... Zalimlerin yaptığından Allah'ın habersiz olduğunu sanma; O, sadece onları (yaptıklarının cezasını), gözlerin dehşetten donup kalacağı güne erteliyor.' (İbrahim, 13/24)
'Mazlumun bedduasından sakının! Zira mazlum ile Allah arasında (duanın kabulüne) hiçbir perde yoktur.' (Zebîdî, V, 303-304.) 'Zulümden kaçının, zira zulüm, kıyamet gününde zalimin karanlıklı bir azaba atılmasının sebebidir...' (Zebîdî, VII, 374
Abdülaziz'in 15 senelik hükümdarlığı boyunca yaptığı bazı yenilikler şunlardır:
Osmanlı'da ilk kez posta pulu basıldı 1863.
Bank-ı Osmani-i Şahane (Osmanlı bankası) açıldı 1863.
Osmanlı donanmasına ilk zırhlı savaş gemisi katıldı 1864
Osmanlı donanması döneminin en büyük 4. donanması oldu
Vilayet nizamnamesi ile yeni idari yapı ve bunun uygulanmasıyla meclisler oluşturuldu 1864
Mekteb-i Sanayi (Sanayi okulu) açıldı 1865
Darü'l Fünun faaliyete geçti 1868
Mekteb-i Sultani açıldı 1868
Divan-ı Ahkam-ı Adliye (Yargıtay) kuruldu (Meclis-i Ahkam-ı Adliye'nin bölünmesiyle) 1868
Şuray-ı Devlet (Danıştay-Yasama) kuruldu (Meclis-i Ahkam-ı Adliye'nin bölünmesiyle) 1868
Mecelle yayınlandı 1869
Dar'ül Muallimat (Kız Öğretmen Okulu) açıldı 1870
Belediyeye bağlı ilk modern İtfaiye teşkilâtı kuruldu 1871.
Darü'ş şafakka açıldı 1873
Mekteb-i Maadin (Maden mektebi) açıldı 1874
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com.tr
DİPNOTLAR
[i] Kuleli Olayı ya da Kuleli Vakası, Osmanlı İmparatorluğu'nda gerçekleşen, siyasi tarihimiz içinde ilk kurulan siyasi parti niteliğindeki[1] Fedailer Cemiyeti tarafından planlanan, 14 Eylül 1859 günü bir ihbar sonucu ortaya çıkartılan, amacı Abdülmecid'i devirip Abdülaziz'i yerine tahta geçirmek olan başarısız bir darbe girişimidir.
[ii] (1822-1884), Mahmut Celaleddin (Damat Mahmud Celaleddin Paşa, Mahmut Celaleddin Âsaf, (d. İstanbul 1853 - ö. Brüksel 17 Aralık 1903), Osmanlı devlet adamı, şair, yazar. Kaptan-ı Derya Gürcü Halil Rifat Paşa'nın oğlu, padişah Abdülmecit'in damadı ve Prens Sabahattin'in babasıdır)
[iii] (d. 1836- ö. Taif 8 Mayıs 1884) Osmanlı padişahı Abdülmecit'in kızı Cemile Sultan'ın eşiydi. Midhat Paşa'yla birlikte Abdülaziz'i tahttan indiren hükümet darbesine katıldı)ı.
[iv] Hatıralarım Ermeni Olaylarının içyüzü Hüseyin Nazım Paşa 2003 sf 87-88
[v] Daha çok ense, sırt ve kaba etlerde beliren birçok çıbanların birleşmesi ile meydana gelen ve çabuk genişleyen bir çeşit kan çıbanıdır.
[vi] Samizdat Soner Yalçın Kırmızı Kedi Yayınları 2012 sf 423-424-425
Yorum Gönder