Üç Günlük Belediye Tatilim
Ankara Büyükşehir Belediyesi yaz ayları boyunca başarılı öğrencileri, yaşlıları ve engellileri Akçay, Akçakoca Ve Kesikköprü’de bulunan tatil kamplarında ağırlamaya başladı. Belediye ilgililerinden alınan bilgiye göre, 60 yaş üstü vatandaşlar, engelliler ve başarılı öğrenciler, her hafta bir grup olmak üzere tatil için bu kamplara taşınmaktalar.
Ankara Büyükşehir Belediyesi Yaşlılar Hizmet Merkezi’nin 60 yaş üzeri vatandaşlar için uyguladığı ücretsiz tatil için, Kesikköprü kampına 350 kadar yaşlı vatandaş katıldı.
Ankara Büyükşehir Belediyesinin yaşlılar için düzenlediği tatile, ben de başvurarak 3 Ağustos 2015 Pazartesi günü katıldım.
Tatil bir hafta idi; Yüksek İhtisas Hastanesinde Üroloji-prostat kontrolü için 7 Ağustos günü randevum vardı. Elime bir bedava tatil geçti, lütfen randevumu 10 Ağustos 2015 e erteler misiniz diye ricada bulundum. Memur kabul edince, endişesiz tatile katıldım.
BADİ’Yİ GEZİDE YANIMA ALAMADIK
Evde beslediğimiz, bize çok bağlı Badi isminde bir köpeğimize bakacak kimse olmadığından, tatil yöneticilerine köpeğimi de götürmek için rica ettim, ne yazık ki “yasak” dediler. Kesikköprü kampının eşim de yerini beğenmediğinden, eşim Badi’ye bakmak için evde kaldı, ben yalnız olarak Kesikköprü tatiline katıldım. Aslında köpeğimizle gitmek istiyorduk, ama kabul etmediler.
Birçok aile, çocuklarının isteğine uyarak evlerine köpek alıyorlar. Çocuklar köpeği bir canlı varlık olarak değil de, adeta bir oyuncak gibi görüyorlar. Hani bir çocuk sevdiği oyuncakla oyna oynar sonunda atar ya, işte onun gibi, çocuklar da köpekle eğlenip zaman içinde sıkılınca, daha doğrusu, köpeğe bakmak çok zahmetli olduğunu gördükleri için, satın aldıkları köpeği, kendilerine iyice alıştığı zamanlarda sokağa atıveriyor. Eve alışmış olan köpek sokaklarda aşçbilaç, dolaşıp duruyor, çok perişan oluyor, işte sokak köpekleri öyle oluşuyor. Onun için aileler köpek alırken kırk defa düşünmesi gerekir. Zaten bizim Badi’yi de, büyük oğlum evine aldıktan altı ay sonra bize güya “geçici olarak” diyerek vermişlerdi. Altı yıldır bizde, onu her gün gezmeğe çıkarırım, korkunç derece bize, özellikle bana çok bağlı.
Aileler, aldıkları köpeğe bakamayıp atıyorlar derken, tanık olduğum ve beni üzen şu olaya değinerek tatile geçmek istiyorum. Bir kış günü, Badi ile evimize yakın olan İstanbul yolu kaldırımında gidiyorduk. Tam durakta, bir otomobil durdu, pencere açıldı, Badi’ye de benzer bir küçük köpeği açık olan camdan dışarı itiverdi, muhtemelen sahibi olmalı. Adam gazlayıp gitti. Atılan köpek Badi’nin peşinde oynaya zıplaya peşimize takıldı. Geçtiğimiz sokaklarda kayboldu, gitti. Buna ve köpeğin nereye sığınacağını bilmeyen haliyle oraya buraya dalmasına ve bu olaya çok üzülmüştüm.
Neyse biz asıl konumuza dönelim. Aslında, Ankara Büyükşehir Belediyesinin üç tatil kampı olan deniz kenarından Akçay ve Akçakoca tatil kamplarına katılmak istiyordum; oralar dolduğu için, Kesikköprü tatil kampına katıldım. Kesikköpru Kampı, hemen aynı adı taşıyan Kesikköprü barajının kıyısında bulunuyor.
Daha önce telefonla bildirdikleri Belediye Sarayının yanında bulunan eski oto garajında 3 Ağustos 2015 Pazartesi toplandık. Alanda 60 yaş üstü kadın erkek 300 den fazla kişi vardı. Sabahın saat 9.30 unda anonslarla otobüslere aldılar, kadınlar ayrı, erkekler ayrı otobüslere bindirildik. Tam yedi otobüs dolusu yaşlılar saat 10 da yola koyulduk. Bir buçuk saat kadar sonra Kesikköprü kampına vardık. Kampın etrafı tel örgülerle çevrili, sadece gece gündüz, girişte nöbetçilerin beklediği kapıdan başka giriş çıkış yok. Ayrıca bizim vardığımızda, etraftan tamamen tecrit etmek için, tel örgüler yarı saydam poliüretan levhalarla kaplanıyordu. Ben biraz da bu kampı, giriş çıkış yasağı nedeni ile kendi kendime burası için esir kampı gibi bir yer diyordum.
Bizi görevliler karşıladılar. Görevlilerin çoğunluğu beden eğitimi ve spor bölümünde okuyan öğrencilerdi. Bu öğrenciler, yaz tatillerini bu kamplarda çalışarak değerlendiriliyor, asgari ücretten de para alıyorlarmış. Kamp içinde 100 civarında ikisi bir yanda ikisi bir yanda dört yataklı bungolaw tipi tek katlı evler vardı. Bu evlere yerleşecek yaşlıları genç öğrenci kılavuzlarımız paylaştı, kalacağımız evleri gösterip anahtarları verdiler. Herkese, üzerinde kedili Ankara amblemli şapkalar ile üzerinde “Ankara Büyükşehir Belediyesi” yazılı birer de havlu dağıttılar. Eşliler ve bekârlar ayrı ayrı evlere dağıtıldı. Banyo, tuvalet, iki oda, salondan oluşan evlerde tv, elektrikli su sebilleri vardı. Geceleyin yattığınız zaman, öylesine bir horultu sesleri geliyor ki şaşarsınız; kendi odamdaki horultu zaten çok zaten rahatsız edici, ama hava sıcak, kapılar açık komşu odadan gelen horultu bile insanı rahatsız ediyor.
Ayrıca büyükçe satranç sahası ve dizkapağı geçen satranç taşları vardı.
Vardığımızda öğlen de olduğu için, yemekhaneye götürdüler. Üç dört kaptan oluşan yemekleri yedik. Yemeklerde yaşlı komşuların bazıları, bu hizmeti verdikleri için hükümete ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek’e teşekkür ve dua ediyorlardı. Adamın biri de şöyle diyordu: “Bizim Melih bir beş yıl daha hak etti canım”. Başka biri de, “başka eski belediyelerden hangileri bu hizmetleri getirdi” gibi siyasi içerikli sözler söylüyor, iktidarı ve belediye başkanını övüyorlardı.
Yemekte, bazılarının, “eşim de var” diyerek çift tepsi yemek aldığını, yemekleri yiyemediği için, hiç dokunmadığı pilavı yandakilere ikram etmeğe çalıştığını gördüm. Oysa yemekler doyurucu; örneğin 4.8.15 günü akşam yemeğinde verilen yemek-yiyecekler, patlıcan kebap, makarna, kısır, kavun, ayran. Yemekleri yiyenler, kâh Melih Gökçe’ği, kâh iktidarı övüyorlar, “eski hokumetler bunları vermediler” diyorlar.
Yemekten sonra herkes oraya buraya dağılıyor, dinleniyor, “nerelisin, nerden emeklisin”le başlayan sohbetler başlıyordu.
Kampta, pek de derin olmayan bir yüzme havuzu vardı. Havuzun kenarında ne duş alma yeri, ne de mayo değiştirecek kabinler yoktu. Biz bu eksikliği hatırlatınca, havuz çevresindeki tel örgünün bir köşesine çuval mıydı çarşaf mıydı bezlerle mayo değiştirme kabini yaptık.
Havuza kadınlar ayrı, erkekler ayrı giriyorlardı. Havuza girenler ne duş alıyor, ne de başlarına bone bile takmıyorlardı. Yüzerken, gözlüğümle suyun içine baktığım zaman, havuzun suyunun hiç de temiz olmadığını, suyun içinde uçuşan uzun, kısa insan saçı, binlerce mi, milyonlarca mı desem toz zerreciklerinin yüzdüğünü görebiliyordum. Ama o sıcakta, tozu, hijyeni, hiçbir şeyi düşünmüyor, hemen suya dalıyorduk. Enfeksiyon korkusu ile hızla gidip evlerde duş alıyorduk. Kampın beş altı yüz metre uzağında Kesikköprü baraj gölü vardı, ama giriş çıkış yasak olduğu için göle giremiyorduk. Sabahın 9-12 sinde erkekler, 14-17 de bayanlar, 19-20 de de karışık giriliyordu.
Yerleştikten sonra, eskilerin deyimi ile etrafı şöyle bir tarassut ettim, etrafa bir göz attım; kamp ile baraj gölü arasında, yüz dönüm kadar araziye çam dikmişler, birkaç yıl önce. Çıkan bir yangınla, ne yazık ki, bütün çamlar kurumuş. Buna çok üzüldüm.
Kesikköprü yakınlarındaki tarlalarda büyük alanlara mısır ekilmişti. Mısır genellikle Karadeniz bölgemizde yetişir diye düşünüyordum, çünkü mısır rutubetli yerlerde daha iyi yetişirdi. Fakat bu tarlalar baraj ve Kızılırmak kıyılarında olduğu için çok büyük su kanalları görülüyordu. Demek ki tarlalar iyi sulanıyor, diye düşündüm. Ayrıca, Kesikköprü yakınlarındaki bazı tarlalarda hiç görmediğim bir ekili bitki vardı. Nohut boyunda, fakat genellikle sarıçiçekleri olan bu bitkiyi merak ettim. Hiç bilmediğim ve tanımadığım bu bitkiyi yöre köylüleri denemek için ekiyorlarmış. Bu bitkinin adı, aspir imiş. İnternette araştırınca aspirin çok yararlı bir bitki olduğunu öğrendim. [i] Çiftçimiz artık yeni ürünler, yeni teknikler denemeli.
İNTERNET ODASINDA 25 BİGİSAYAR VAR.
Kamp içinde yüzme havuzu dışında, basketbol, voleybol, futbol sahaları vardı. Bir Sinema salonu, iki odada 25 bilgisayardan oluşan internet bölümü, hemen karşısında mescit vardı. Mescidden çıkan yaşlı insanlar, bilgi sayarlara yabansı yabansı bakıyorlar, “Allah Allah ne anlıyolar bu meretten” diye söylenerek çıkıp gidiyorlar. Bilgisayarların başında pek az insan bulunuyordu, bazı meraklı yaşlılar geliyor bilgisayarın başında oturuyor, bilgisayarlara bakıyorlar, “yav arkadaş bu nasıl açılıyor” diyorlardı. Bilgisayarlar ilk açıldığında mahkeme kararı ile kaldırılan ekrana camili kubbeli görüntü, eski belediye amblemi geliyordu. Bazıları interneti kötülüyor, “arkadaş bu internet toplumun ahlakını bozuyor” diyordu. Ben buna itiraz edip, “çok yararlı bir araç, beğenmediğin siteleri açmazsın, tıpkı TV gibi diyorum. Söyle bakayım neyi merak ediyorsan onu açalım, diyerek söylediği bir şeyi yazıp önüne çıkardığım zaman adam şaşıp kalıyordu. Kendisine, pilav, baklava nasıl yapılırdı dan tut, dünyada bütün şehirler, aklına ne gelirse görebilirsin, dediğim zaman adam şaşırıyor. Google den, baklava nasıl yapılır diye yazıp ekrana çıkardığım zaman, adam şaşırıyor, “hakikaten bu iyi bir malzeme” diyor, şaşkınlığını dile getiriyordu. Heyecanlanan yaşlı adam, “hemşerim şunu bana da bir öğret, nasıl açılır, nasıl kapanır? Elinden tutup bilgisayarı birlikte açıyoruz, mauzla imleci sürüklemesini beceremiyor, “deve düdük çalar mı” her şey zamanında” diye empati de yapıyordu, yaşlı adam.
Bazen oradaki kılavuzluk yapan öğrenciler geliyor bilgisayarın başında sürekli oyun oynuyorlardı. Ayrıca bilgisayarın başında ben kendi diz üstü bilgisayarımla yazı yazıyordum, ama oradaki bilgisayarların hiç birinde ofis yazılım programları olmadığı için yazı yazmak mümkün olmuyordu.
Ben havuza girmemişsem, boş zamanımda kendi laptopumu alıp, sakin olduğu için orada çalışıyorum. Bir gün yemekten sonra bilgisayar odasına girdim, bir yaşlı kadın, bilgisayar koltuğuna oturmuş namaz kılıyormuş, ben farkında değilim. Kadın namazı da bırakarak, “görmüyon mu namaz kılıyom, hem önüme geçiyon, hem na mahrem” falan gibi sözlerle, söyleniyordu. Ben de görmedim, diyerek başka bir koltuğu önüne çektim, kıl namazını dedim. Bak karşıda mescid var, namazını orda kıl, dedim. Kadın söylene söylene namazını kıldı, peçesini toplayarak gitti. Namaz demişken, yatakhanelerde, sabah namazından önce odadaki lambalar yakılıyor, bazı evlerde, yandaki adam dürtülerek namaza kaldırılıyor.
Kamp içinde bir şey dikkatimi çekti. Tuvaletlerin lavabo üstünde, tıraş malzemeleri filan koymak için cam raflar vardır, işte o rafların birçoğu kırılmıştı. Bunun nedenini sorduğum zaman, öğrendim ki, bazı haftalarda, yaşlıların tatilleri dışında, öğrenci grupları ve engelli öğrenciler de geliyormuş, bu öğrencilerin bazı yaramazları, kâh kafaları ile kâh elleri ile bu camları kırıyorlarmış. Hele bir kılavuzun anlattığı çok tuhafıma gitti. Bazın öğrencilerden birileri, kuvvet denemesi yapmak için klozeti komple yerinden kaldırıyormuş, şaştım kaldım. Birçok yerde, birçok zamanda devlet, millet, kamu malını korumasını bilmiyoruz, özen göstermiyoruz. Oysa o eşyalar, babalarının, kendimizin ödediğimiz vergilerle alınmakta, öyleyse kendi kendimize zarar veriyoruz.
Bu tatil bir haftalıktı, fakat evde tadilat için işçiler geldiğini hanım telefonla bildirince, üç gün kaldıktan sonra, tatili yarım bırakarak, döndüm. Zaten tel örgülerle çevrili, giriş çıkışın yasak olduğu, adeta esir kampı gibi tatil yerinden 6.8.2015 günü ayrıldım.
Ankara keçili kampiçi |
Tetilci kadınlar mutfak arkasında fasulye ayıklıyorlar |
Tatilciler salıngaçta |
Tatilciler yemekte |
Yaşlı tatilciler otobüslere binme sırasında |
Çarşaftan soyunma kabini |
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com
DİPNOTLAR
[i] Aspirin kullanım alanları:
Renkli çiçekleri (petaller) gıda ve kumaş boyasında kullanılır. Tohumlarında % 30-45 arasında yağ bulunur ve yemeklik yağ olarak kullanılır. Yağı, sabun, boya, vernik, cila olarak kullanıldığı gibi, Linoleik asit içerdiğinden yemeklik yağ kalitesi yüksektir. Ayrıca yağı biyoyakıt olarak kullanılabilir, küspesi ise hayvan yemi olarak kullanılır (küspesinde ortalama % 25 protein vardır). Güneydoğu Anadolu bölgesinde ise pilavlara tat vermek için kullanılır.
Aspir güvercin yemi olarak da çok değerlidir
https://tr.wikipedia.org/wiki/Aspir
Yorum Gönder