Avrupa halkları ve devletleri arasında Kürtlerin bağımsız bir devlet
kurmasını isteyenler çoğunluktadır. Belki de hepsi. Birleşik Amerika bir
Kürt devletini Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana politikası için daha
uygun görmüştür. Bu onların İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da
kesinleştirdikleri bir politik doktrindir. Nedeni İsrail’in varlığı ve
Arap petrolüdür.
Kürt devletine engel, Kürtlerin İran, Türkiye, Irak ve Suriye’ye
dağılmış olmalarından kaynaklanıyor. Fakat aynı coğrafyayı, yani Yukarı
Mezopotamya ve Kuzey Suriye’yi (Harran) işgal ediyorlar. Araplar ve
İranlılar arasında Hint-Avrupa kökenli dillerini Antik çağlardan bu yana
koruyorlar. Ksenofon ‘Onbinlerin Dönüşü’ adlı ünlü kitabında onlardan
söz eder. Bu, bütün Çağdaş Batı’yı onlardan yana getirmek için
yeterlidir.
Tarihi açıdan diğer iki özellik var: Müslümanlık ve Haçlı savaşları.
Sonuncusu bir Ortaçağ hikâyesidir. Yahudi sorunu ve Filistin yüzyıllık
ve Batı lehine çözülmüş bir hikâyedir. Temelde İslam ülkelerindeki fiili
sömürgeciliğin sona ermesi karşılığı olarak görülebilir.
BUGÜNKÜ DURUM DEĞİŞİK:
Irak gitti. Kuzey Irak Barzani’nin, Musul petrolleri de Kürtlerin
elinde. Kuzey Suriye’ye de Kürtler egemen. Türkiye en kalabalık Kürt
nüfusun yaşadığı ve en büyük alana ve ünlü kentlere sahip oldukları
temel ülke. Kürtler 19. yüzyılda üç kez Osmanlılara isyan etmişler,
Cumhuriyet döneminde Dersim İsyanını yapmışlardı. Çok uzun yıllardan bu
yana da PKK’ları var. Cumhuriyet döneminde, Osmanlı döneminde de olduğu
gibi, yeterli bir toprak reformu yapıp aşiret düzenini ortadan
kaldıramadık.
1934’te ilkokul üçüncü sınıfta Elaziz’de okurken dağdan Kürtler
inecek diye korktuğumuzu anımsıyorum. O yıllarda kış geldiği zaman
Elaziz’den Diyarıbekir’e gidilemezdi. Ona karşın, İkinci Dünya Savaş
içinde üniversiteye giderken en iyi arkadaşlarım arasında Kürt de vardı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin görkemli günleriydi. O yıllarda Türkiye’de
yaşayan sayısız etnik grup arasında etnik, dinsel ve dil açısından
ayırım yapmadık.
DİN, DİL, IRK, MEZHEP KAVGALARI
Cumhuriyet bunu çok uzun yıllar korudu. Fakat 1950 dincilik akımları
ile birlikte başlayan ırkçılık akımları giderek güçlendi. Din, dil, ırk,
mezhep kavgaları 1970’den sonra politik kavga araçları olarak topluma
şırıngalandı. Bunun dış odaklı olduğuna inanıyorum. Fakat buna parasal
ve politik nedenlerle alet olan iç odaklar olduğunu da unutmuyorum.
Çoğu kez, tarih ve strateji yoksunu, ilkel yerel politikalar ürünü
olan kavgaların, ülkenin dengesini bozması ve giderek ülkenin
parçalanmasına yol açacak bir yara olması, kapitalist ekonominin her
şeyin satın alınması yöntemine uygun yaşamın ülkeye yerleşmesi ve Irak
Savaşı sonrasında Amerika’nın yeni Ortadoğu planlarının uygulanması
sonucudur.
O dönemde Türkiye ideoloji olarak Cumhuriyet ilkelerini dışlamış, pek
çok Ortadoğu ülkesi gibi Amerikan politikasının piyonu olmuştur. Bu
bağlamda ABD’yi suçlamak anlamsızdır. Bu işbirlikçilik, gelişmemiş ve aç
ülkelerin yapısından kaynaklanıyor. Bu da çağdaş sömürünün ekmeğine bal
sürüyor.
Ortadoğu’yu Amerika ve İsrail politikalarının yönettiğini söylemek
harcıalem bir bilgi. Arkalarında Yahudilik, Hıristiyanlık, onlara bağlı
Müslüman düşmanlığı ve Petrol var.
TÜRKLERE SAYGININ 3 NEDENİ
Filistin gideli çok oldu. Kala kala Müslüman Gazze kahramanları var.
Her ülkede birkaç tane. Ama İsrail’in adam başına geliri Suudi
Arabistan’dan çok daha fazla. Bunun nedenini de bilmeyen varsa, Müslüman
halklara akıl öğretmeye kalkmasın. Lübnan ve Suriye’de önemli
Hıristiyan azınlıklar var. Mısır’da da büyük bir Kopt Hıristiyanlığı
var. Bu ülkelerin hem iç, hem dış statüleri ve Batı ile ilişkileri
kendine özgüdür. Osmanlı Devleti de öyle idi.
Bu statü, özellikle azınlıklara karşı davranışlar, 1970’den sonra
düşmanlık yönünde değiştikten sonra, Türkiye, Batı gözünde, barbarlığına
ek olarak, Suudi Arabistan düzeyinde bir dinsel kategoriye indirildi.
Bunun sonuçlarını Batı ile ilişkili bütün Türkler öğrenmiştir.
Eğer Türklere yurtdışında biraz saygı gösteriliyorsa bu sadece
Cumhuriyeti kurmalarından gelen niteliklere saygıdan kaynaklanır.
Laiklik, kadın statüsü ve modern eğitim bunun başlıca araçlarıdır.
Günümüzde bunların hiç biri Türkiye’nin özelliği değildir. Onun için
evrensel ekonomik yaşamda bir tüketim sömürgesi olarak algılanan
Türkiye’nin sınırlarının değişmesi dünyada kimseyi ilgilendirmiyor ve
rahatsız etmiyor.
BATI VE KÜRTLER
Bu bağlamda Kürt bağımsızlığı dünya ajandasında Türkiye’dekinin
tersine, bir Kurtuluş Savaşı olarak algılanıyor. PKK’nın bir terör
örgütü olarak kabul edilmesi ise Kürt halkının Türklerle eşit haklara
sahip olması ve Kürtlerin parlamentoda bulunmalarından kaynaklanıyor.
Fakat bu yasal ve formel eşitlik, çok uzun yıllar Kürtlerin Doğu
illerinde gördükleri baskının anılarını ortadan kaldırmıyor.
Bu arakesitte bize özgü bir özellik var: Fakirlikten, kendi
aşiretlerinin baskılarından, devlet baskısından kurtulmak için batıya
göç ederek Türklerle bütünleşen orta sınıf ya da Batıya yerleşen büyük
göçer grupları Türkiye’deki Kürt nüfusunun büyük bir bölümünü
oluşturuyor.
Bunların çoğunluğu Kürt topraklarında değil, büyük kentlerde ve
batıda yaşıyor. En eğitimli onlar. Türk üniversitelerinde okudular.
Profesör, doktor, avukat, büyük iş adamı, zengin müteahhit oldular. Türk
parlamentosundalar. İçlerinde Cumhurbaşkanı olan bile var. Aslında
değişik etnik kökenlilerle kaynayan Anadolu’da bu doğal bir gelişimdir.
Almanya’daki Türkler gibi, İstanbul Kürtleri Hakkari’ye dönmek
istemiyor. Bu da Kürt sorunun çekirdeğini oluşturuyor.
Bugün yörelerinden uzaklaşmamış köylü ve kentliler ve yörelerine
politik nedenler, milliyetçilik ve kökeni karışık nedenlerle dönmüş
olanlar, PKK terörüne karşı çıkma cesareti gösteremezler. Türkiye’nin
hiçbir köşesinde kimse, kökeni ne olursa olsun, zorbalığa karşı çıkacak
cesarete fazla sahip değildir. Gazeteler bu konuda her gün yeterince
örnek veriyor.
POLİTİK OYUNLAR VE ÇÖZÜLEMEYEN SORUN
Kürtlerin yurtiçindeki durumu İngiltere’de İskoçların, İspanya’da
Bask’ların durumu ile aynıdır. Fakat orada demokratik ortamda çözülen
sorunlar, Türkiye’nin demokratik olmayan ortamında, politik oyunlara
alet olmuş, oy kazanma aracı olarak kullanılmış, çözülmeden ve topluma
pahalıya mal olarak kapatılmıştır. Bu gözlemleri, ayrıntılı olarak çok
iyi yapan araştırmacılar var.
Geçmişi ve yurtdışı gelişmeleri anımsamadan gelişen düşmanlık söylemi
ve cinayet ve terör eylemi akıl dışıdır. Bunu politik olarak yapmak
Türkiye’yi parçalamaya itmek ve 12. yüzyıldan bu yana, şu ya da bu
şekilde, birlikte yaşamış halkları Müslüman olmayan emperyalizmin
kucağına atmak demektir. Bu hiçbir İslami ya da yöresel politikanın
temeli olamaz. Dünya hiç aldırış etmeden Türkiye parçalanır. AB’nin bir
Asya adası olan Kıbrıs’ı, bir Hıristiyan ülkesi olduğu için Avrupa
Birliği’ne kattığını unutmayalım. Bugün Türkiye lehine her kararda bir
Kıbrıs vetosu var.
Amerika ve Avrupa’nın petrol ortakları Arap şeyhleridir. Bizim
hükümetin en iyi dostları da onlar. Büyük İslami kültür ülkeleri Mısır,
Suriye, Irak ve İran iyi dost değil. Araplar Türkleri sevmez. Türkleri
Müslüman saymayan da gördüm. Arapça konuşmayanı bile Müslüman saymayan
bir Faslı imamı anımsıyorum.
Arapların Türk düşmanlığı örneklerini Birinci Dünya Savaşı’nda
görmüştük. Zaten tarih bilmeyen kırsal kültürlünün ‘Lawrence of Arabia’
adlı filmi görmediği de kuşkusuz. Halife’nin Osmanlısını düşman bilen
Arap, bugün Cumhuriyet dostu mu oldu?
Türkün cahil politikacısı için bunları öğrenmenin yolu tıkalı mı?
Doğan Kuban/Bilim Teknoloji/Cumhuriyet
Yorum Gönder