“Eşeğe gem vurmayın kendini at sanır”
Namdar Nami Karatay’ın “Eşeğe Gem Vurmayın Kendini At Sanır” şiirini bilgisayarıma aldığım gün, Aydınlık’ta yazan Sayın Barbaros Şansal’ın 26.3.2014 günlü köşesinde, “Eşek Anırdı Abdest Bozuldu” başlıklı yazısını okuyunca, kendi kendime, nedir bu eşek işi diye hayıflandım ve eşek beni nerelere götürdü, bir bilemezsiniz…
İnceleyin tarihsel süreci, göreceksiniz ki eşek kadar insanlığa hizmet eden ve de eşek kadar insanlar tarafından aşağılanan başka bir canlı yoktur. Evet, deve ve at da eşek gibi insanlarla iç içe yaşamışsa da, onlar eşek kadar aşağılanmamışlardır. Eşek üstüne ne öyküler, fabllar, şiirler, testanlar, taşlamalar yazılmıştır ki, bu dalda bir eşek edebiyatı bile oluşmuş desem yeridir. Adam çocuklarını eleştirirken, nedense, “eşek kadar adam oldun” , ne ise onu, “beceremiyorsun” diyerek, eşek ile çocuğu arasında bağıntı kurmaya çalışır.
5000-4000 yıl önce evcilleştirilen ve insanlara hizmet eden eşek, makine ve otomobillerin hızla yayıldığı günümüzde bile, yer yer bazı geri kalmış ülkeler ile yurdumuzda insanlara hizmet etmekte ise de, artık 5000-4000 yıl önceki özgürlüğüne kavuşmakta diyebiliriz.
Bu benim ilgimi çektiği için bu konuda, Halk Kültüründe Eşekname ve Öküzname adlı bir kitap yazmıştım ve yazarken de aşağıdaki eşek üzerine söylenmiş atasözleri ve deyimleri derlemiş, kitabıma eklemiştim. Ama yukarıda adı geçen ve o zamanları hiç duymadığım “Eşek Anırdı Abdest Bozuldu” öyküsünü kitabıma koyamadığıma üzüldüm.
Eşek deyip geçmeyin, henüz otomobillerin yurdumuzda yaygın halde olmadığı 60-70 yıl öncelerine kadar, Anadolu köylüsünün en önemli ulaşım aracı idi eşek. Bundan 50-60 yıl kadar önce, ben küçükken köyde anamın bir eşeği vardı, inanır mısınız, anam o eşeği, nerde ise, bizden üstün tutar, “eşek benim elim ayağım” derdi. Çünkü kadıncağız her taşıma işini onunla gördüğü için, bizim ayakkabımızdan önce onun nalını-mıhını alırdı. Bu nedenle köyde her evde mutlaka bir inek bir de eşek vardı, öküz de vardı tabi.
“EŞEĞİ SÜREN OS…..UNA KATLANIR”
Epey bir yıl önceydi (50 mı desem 60 mi yıl desem), bizim köye az bir oy farkı ile bir muhtar seçilmişti (yüzde 51 e karşı yüzde 49 muydu neydi geçmiş yıl) . O muhtar, ne oldum delisi oldu, adam köylüye, vatandaşa karşı acayip davranmağa başlamıştı. O zamanlar “Alamanya” işçiliğimiz pek rağbette idi; köydeki “Alamancı”ların işini, öteki ufak tefek işlerini yaparken, rüşvet demesem de, ona yakın bahşiş mühşiş alırdı. Kocası “Alamancı” olan kadınlar, okuma yazmaları olmadığı veya az olduğundan, şehre filan sık gidip gelmediklerinden, pek dışa açılamadıkları için, şehirdeki işleri, şehre sık gidip gelen bu muhtar tarafından görülürdü. Tabi şehirde her işi olan kadın üç otuz para yolluk verilirdi, muhtara. “Alamancı” yurda-köye izine gelince, başta naylon gömlek vb hediyeler mutlaka getirilirdi muhtara. Muhtar da şakaya vurur, “verin ülen bahşiş, hakımı, sizin ineklerinize sahap oldum” diyerekten şaka yapardı. Güya yardım severliğinden her dönem seçimi kazanırdı muhtar.
Bu hal böyle devam ettikçe, köylülerimizin bazıları da, “arkadaş ister mıhtar seç, ister başbakan seç, en fazla iki devre seçicen, muhtarlıkta kaldıkça adamlar honazlaşıyorlar”; bazıları da o muhtar aleyhinde, bahşişten mühşüşe, sonra da rüşvete yakın tavırlara iş dönüşünce, “ne yapalım eşeği süren os…na katlanır” derken bazıları da, “eşeğe altın semer vursan yine eşek kalır” diyerekten eleştirirlerdi, yavaştan yavaştan.
EŞEK NE OLUR?
Başbakan RTE, Nevşehir'de AKP'li Belediye'nin hizmetlerini anlatırken, Ziya Paşa'nın bir şiirinden alıntı yaparken, dili sürçer. Erdoğan, önce “eşek ölür kalır eseri” deyince, yanındakilerin anlamlı ve uyarıcı öksürüğü ile “pardon pardon” deyip cümlesini baştan alır, “eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri” diyerek düzeltir. Erdoğan daha sonra da “yarın medyaya malzeme çıktı” diye konuşur.[i]
Osmanlı’nın seçkin aydınlarından Ziya Paşa’nın, baştanbaşa nasihatlerle dolu Terkib-i Bend şiirinden, Başbakan RTE nin alıntıladığı dizeler şöyledir:
“Bed-asla necabet mi verir hiç üniforma
zerduz palan ursan eşşek yine eşşektir.”
(İnsanın aslı kötü olursa üniforma ona iyilik getirmez) diyor...
(Zerduz palan ursan eşşek yine eşşektir.)
Yani ‘Altın işlemeli palan vursan eşşek yine eşektir’ diyor.
Demek ki böyle adamlar, ister muhtar olsun, ister bilmem ne başı olursa olsun, mevki ve para mayasını meydana çıkarıveriyor.
EŞEK VE SOYADIM
Hemen aklıma geliverdi; benim Kulaksız soyadımın nereden geldiğini bir kez daha aktarayım da yazıma ayrı bir çeşni olsun. Dedelerimden biri tarlasında bir iş görürken tarlasının kenarında bir grup eşkıya ile karşılaşmış. Osmanlının özellikle gerileme ve yıkılış evrelerinde eşkıyanın her çeşidi boldu. Bakmayın şimdilerde dağlarımızda eşkıya olmadığına; şimdilerde eşkıya dağlardan inmiş kravat takarak, işlev değiştirerek, toplumun, devletin her katına çöreklenmiş. Din, iman diyerek rüşvet, müşvet ayağından çağdaş eşkıyalık hükmünü sürdürmekte.
Neyse konuyu dağıtmadan devam edelim; dedemin tarlasının kenarından geçmekte olan devrin atlı eşkıyaları, dedemle bir meselden takışırlar. Tepesi atan eşkıyalar, dedemin kulaklarını, hırslarını alamadıkları için eşeğinin de kulaklarını keserler. Bakın eşek sözü bizi nerelere sürükledi. Uzatmayalım, sonraları soyadı meselesi çıkınca, “biz eski kulağı kesiklerdeniz” şeklinde belki de babalanması havalanması olsa gerek, herkes aslan, kaplan soyadlarını “kapışırken” bizimkiler de “Kulaksız” soyadını almışlar. Oğlan, kız beğenmese de taşıyıp gidiyoruz, bu soyadımızı.
“Laf lafı açıyor” konu dağılıyor, aklıma gelmişken, Aziz Nesin de soyadı için şöyle diyor:
“Her türlü yağmada sona kaldığım için, güzel soyadı yağmasında da sona kaldım. Bana böbürleneceğim soyadı kalmadığından, kendime “Nesin” soyadını aldım. Herkes “Nesin?” diye çağırdıkça, ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim”. Bir Dokun Bir Dinle kitabından
Yine köylülerimiz, komşu köy halkından bazılarına, denk düşünce yakınırlar, onlar da, “iyisini seçeydiniz, seçtiniz razı olacaksınız” hemi de onlar bile aynı münval üzerinde, eşeğini süren osuruğuna katlanır, derlerdi. Böyle böyle dedikodu yaparlardı muhtar ve de baş seçmek üstüne. “Demek ki seçerken mıhtar olsun, bilmem ne başı olursa olsun, arkadaş iyisini seçmek lazımmış; ama iyinin g..tü başı damgalı mı olur, iyi diye seçiyon, amma velakin paraynan mevki adamın mayasını meydana çıkarırmış arkadaş” demecesine söylenirlerdi.
Bizim köylümüz, ta Osmanlı’dan beri devlet kapısından korkar çekinirdi. Onun için, bu toplumsal katılım noksanlığı yüzünden bizde demokrasi hep “kör topaldır”.
OSMANLI’NIN BİAT KÜLTÜRÜ DEVAM EDİYOR MU NE
Yaşlılar köylük yerde, muhtara üç otuz kuruş mu, lira mı para verirler, devlet kapısındaki işlerini gördürürlerdi. Bir yandan da, “arhadaş duvletinen etlisine de sütlüsüne de, Allahın işine de garışmıycan,” diye söylenirlerdi. Gerçekten de köylümüz, askerliğini yapar, vergisini verir, bir de yalan yanlış sandığa gider oy’unu kullanırdı ve devlet yönetimine ilgisiz kalırdı. Bu ta Osmanlı’nın “şalvarı şaltak Osmanlı”dan beri Türk halkı yukarı devlet katına küskündü. [ii]
Bu da yüz yıllar süren padişaha biat kullundan gelmekte. İşte bu satırları yazarken, Osmanlı’dan yüz yıl sonra, 26.3.2014 günü Osmanlı’nın başkenti İstanbul’da bir inşaat işçisi, T.C. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a, "Padişahım sen çok fazla yaşa" diye bağırdığını TV lar hem de canlı olarak gösteriyordu.
Varın siz “demokrasimiz neden gelişmiyor” diye düşünedurun; neyse uzatmayalım. Benim yazılar da, şunu da ekleyeyim, bunu da ekleyeyim derken, köy odası sohbetleri gibi oluyor.
Toplum içinde hiç de laik olmadığı halde, torpille, parayla, aldatmayla yüksek mevkilere gelen insanlar için böyle amiyane bir deyim kullanılır: “Eşeğe gem vurmayın kendini at sanır”. O yüksek mevkilere gelince “dervişin fikri neyse zikri de o olur” misali, mayasına uygun, rüşvet, çalma, çırpma gibi aklınıza gelen her türlü dünyalığı biriktirmeğe başlar. Böylesi Rüstem Paşa’lara tarihin her devrinde rastlamak mümkündür.
Şimdilerde epeyce rastladığımız böyle durumlar için, şöyle bir tarayın yakınınızda, uzaklarda, yukarılarda, aşağılarda böyle hak etmediği mevkide olup da, götürenler vardır. Onlar ya görgüsüzlükleri ile ya zalimlikleri ile çeşitli haksız davranışları ile kendilerini belli ediverirler.
Küçüklüğümde bizim köyde yaşlılar, şöyle derlerdi, “asıl azmaz bal kokmaz, kokarsa mayası bozuk ayran kokar” .
İşte böylesine insanları eleştiren Hallacı Mansurdan, Nesimi’den, Nefi’den, Eşref’ten, Rıza Tevfik’ten Aziz Nesin’le ve ötekilere kadar nice düşünen, yazıp, çizen aydınların başlarına neler getirildiğini, derisi yüzülenden, asılandan, sürgün edilenden, zindanlara atılana kadar onları tarihin sayfalarına ve kültürünüze bırakalım. Mizah ozanlarımızdan Namdar Nami Karatay’ın eleştiren dizelerine bir göz atalım.
Şimdi asıl yazımızın başlığına kaynak olan Mizah Ozanlarımızdan Namdar Nami Karatay’ın şiirine dönelim.
EŞEĞE GEM VURMAYIN!
Benim ağzım pek yandı,
ama siz dikkat edin,
Yalnız layık olan adama hürmet edin,
Haddini kim bilmezse ona hakaret edin,
Ele alçak durmayın, onu hakikat sanır,
Eşeğe gem vurmayın, kendisini at sanır.
İnsanların kimisi uyuz köpek gibidir,
Kimisi ayı gibi, kimi eşek gibidir,
Tilkiye doğru olmak, hakka sövmek gibidir,
Namerdi okşamayın, onu bir tokat sanır,
Eşeğe gem vurmayın, kendisini at sanır.
İşini uyduranlar tilki gibi kurnazdır,
Silahı hep yalandır, zekâsı gayet azdır,
Yalanını tutsanız, fayda yok utanmazdır,
Yüzüne tükürseniz, onu kalafat sanır,
Eşeğe gem vurmayın, kendisini at sanır.
Gösterme karda gez de kimseye izlerini,
Kıymet bilmeyenlere arz etme cevherini,
Varlığını belli et, açmadan her yerini,
Bir hamal kayığını sarhoş bilmez, yat sanır,
Eşeğe gem vurmayın, kendisini at sanır.
Sözü yerinde söyle, demiri tavında döv,
Öveceğin adamı iyi tart da öyle öv,
Söveceğin adamın yüzüne tükür de söv,
Yüzüne tükürmezsen onu iltifat sanır,
Eşeğe gem vurmayın, kendisini at sanır.
Namdar Nami KARATAY
İsterseniz son olarak, aynı ozanımızın günümüze de ayna tutan başka bir şiirine göz atalım:
SALLA BAŞINI AL MAAŞINI
Ey inleyen zavallı; bulmuşsun kırk yaşını,
Kazanmak istiyorsan bu hayat savaşını,
Yemelisin hakikat denen zehir taşını!
Ne derlerse hıı deyip hemen salla başını,
Gerdan kır belini bük, her ay al maaşını.
Tatar ağası gibi öyle dolaşma yaya
El oğluna baksana, ne ar kalmış ne haya!
Sen de bulup bir dayı hemen arkanı daya!
O ne derse hıı deyip hemen salla başını
Gerdan kır belini bük, her ay al maaşını
Kör kadıya şehla de, incitme düztabanı
Düşküne ver nasihat, kodamana arkanı!
Zengin ol sen de aşır her dağdan arabanı,
Tekerine taş korlar sallamazsan başını,
Dilini tut uslu dur, her ay al maaşını
Bir kalantor görünce yerlere kadar eğil
El pençe ol, divan dur, bu şerefsizlik değil!
Uşaklığı meziyet, riyayı fazilet bil
Kim ne derse hıı deyip hemen salla başını,
Gerdan kır belini bük, her ay al maaşını
Şeflerle iyi geçin, amirle bul arayı
Azıcık sen de öğren dalgayı dubarayı
Bırakıver kanasın vicdan denen yarayı!
Ne derlerse hıı deyip hemen sallabaşını,
Gerdan kır belini bük, her ay al maaşını!
Köpeklerle boğuşma, tepişme hiç katırla
Hamamda kavga olmaz sütü bozuk natırla
Kulağına küpe yap, bu sözümü hatırla:
Kim ne derse hıı deyip hemen salla başını
Gerdan kır belini bük, her ay al maaşını.
Diyorlar ki taç bile baş eğilmezse konmaz,
Önünde eğilirsen kılıç bile dokunmaz.
Dik durdukça bir başa devlet kuşu da konmaz,
Bu dünyada kaide sallamaktır başını
Eğil bükül gerdan kır, her ay al maaşını.
Bir güvercin eder mi atmacalarla yarış?
Öğrenmedin dünyayı gezdin de karış karış
Gel vazgeç bu sevdadan, haydi kervana karış
Ne derlerse hıı deyip hemen sallabaşını
Sürüden ayrılma ki versinler maaşını.
Artırmaya konmuştur terfiler maliyede,
Bu usulle yapılır nakiller saniyede
Söylesen de faydasız Vali-yi Aliye de
En iyisi hıı deyip hemen sallabaşını
Uslu dur dilini tut, her ay al maaşını
İrtikâpla irtişa sanma ki güç bir iştir,
İlmini bilen için ismi alış veriştir
Usulünü öğren de bu nimetten veriştir!
Her lokmada hıı deyip hemen sallabaşını
Uslu dur dilini tut, her ay al maaşını
Bir soğan soyulurken yaşarıyor da gözler,
Vatandaş soyulurken aldırmıyor öküzler!
Hayadan eser yoktur nafile bütün sözler,
Beyhude inat etme hemen salla başını,
Dilini tut, uslu dur, zıkkımlan maaşını.
NAMDAR RAHMİ KARATAY [iii]
EŞEK ÜZERİNE SÖYLENEN DEYİM VE ATASÖZLERİ:
Eşeğini dövemeyen semerini döver.
Eşeği sağlam kazığa bağla, sonra Allaha emanet et,
Eşeğin canı yanınca attan yörük olur.
Eşeğin kuyruğu gibi ne uzar, ne kısalır.
Eşeğine bakmaz Hasandağına oduna gider.
Eşek çamura batınca yol gösteren çok olur.
Eşek eşekten ne anlar, suyunu içer denesi kalır.
Çulu değişir ama eşek yine o eşek.
Eşek baş olunca encamı hayır etmez.
Eşek dokuz türlü yüzme bilir, ama ırmak kenarına gelince hepsini unutur.
Eşek ile gitme yola başına getirir türlü bela.
Eşeğin kazandığı at için.
Eşeğin kurduğu başka, eşekçininki başka.
Eşeğin sözüne inanır da benim sözüme inanmaz.
Eşeğin çulu yeğ.
Eşeğini maldan sayar.
Eşeksiz ahıra döndü.
İyi at arpasını, kötü at kamçısını artırır.
Eşekten doğma katır, ne hal bilir ne de hatır.
Eşekten düşmek attan düşmeye benzemez.
Eşekten düşmek attan düşmekten tehlikelidir.
Eşekten perşembelik mi umulur.
Merkepten düşenin abası, sana mı düştü tasası.
Eşek yemediği ottan yere başı (karnı) ağrır.
Merkebe cilve yap demişler, art ayağıyla kulağını kaşımış.
Eşeğe bir cilve yap demişler, o da osurmuş.
Eşek aslanı görünce yanına kaçarmış.
Eşek değil mi, sürme ile yürür.
Eşek eşeği ödünç kaşır.
Eşek yükünü tam almayınca yoluna gitmez.
Eşek karpuz kabığı gördü.
Eşek parasını çıkarırısa kırk para ziyade eder
Eşek yüklü olunca anırmaz.
Eşeği süren osuruğuna katlanır.
Eşeğe binmek bir ayıp, eşekten düşmek iki ayıp.
Eşeğe sormuşlar,”bugün kande gidersin”? “Onu nodul bilir” demiş.
Kara eşeğe yular ursan katır olmaz. (Özbek Kültürü)
Namaz kılmaz kocadan kulliğe ağnamış eşek yeğ. (Oğuznameden)
Ehven kancık (kancık eşek) gözsüz doğurur.(Özbek kültürü)
İşekning yüki gungül bolsa yatkusi kilur.(Özbek kültürü)
(Eşeğin yükü hafif olursa yatacağı gelir) (Özbek Kültürü)
Eşeği düğüne okumuşlar, “ya su eksüktür, ya odun eksüktür” demiş.
Eşek eti dirile tatlıdur.(Özbek kültürü)
Eşek eve gelmiş yorgan yolda kalmış.(Özbek kültürü)
Atın-eşeğin ölümü, itin bayramı (Özbek Kültürü)
Kara eşekbaşına gem vursan katır olmaz, hizmetçiye iyi libas giydirsen hanım olmaz.
Eşeğe ters binenin hali budur.
Eşeğe bir cilve yap demişler, anırmış.
Eşeği sağ kazığa, sonra sol kazığa ısmarla.
Eşek senin kıymığı benim.
Eşeğ tımarlayan (süren) osuruğuna katlanır.
Eşek yedi kuyruğuna gelince naz eder.
Eşe Eşeği yoldan çıkarırı sıpanın oynaması
Eşeğin adı sakar, kendi adını bana takar.
Eşeğin canı yanınca attan yörük olur.
Eşeğin ölümü sudandır (arpadandır).
Eşeğin zebunu tüketir yolun otunu.
Eşek büyüdü semeri küçüldü.
Eşeğe binmeden ayağını sallamak.
Eşeğin büyüğü ahırda kaldı.
Eşeğe altın semer vursalar yine eşektir.
Eşeğe bir cilve yap demişler, o da tekme atmış.
Eşeğe marifetini göster demişler, yıkılıp toprakta ağnanmış.
Eşeğe semeri yük değildir.
Eşeğe sormuşlar- bugün kande gidersin? “Onu düzlengeç (sopa)bilir demiş.
Eşeği bağla işini sağla.
Eşeği berk bağla, andan Tanrıya ısmarla.
Eşeği berk bağla, komşuyu hırsız etme.
Eşeği dama çıkaran yine kendi inaddır.
Eşeğini dövemeyen semerinden alır öcünü.
Eşeği düğüne okumuşlar (çağırmışlar), “ya su eksüktir ya odun” demiş.
Eşeği sahibinin istediği yere bağla, varsın kurt yesin.
Eşeği sattık ki “çüş” demekten kurtulalım diye.
Eşeğim bozdur değirmene gitmiyor.
Eşeğin anırmazı olmaz.
Eşeğin anırması kendine hoş gelir.
Eşeğim kancık odunum ufacık.
Eşeğin kulağını kesmekle küheylan olmaz.
Eşeğin kuyruğunu kalabalıkta kesme kimi “uzun” der, kimi “kısa”.
Eşeğini övmeyen çerçi olur mu?
Eşek arısı bal yapmaz.
Eşeğe altın yular taksan, yine eşek, yine eşektir.
Eşek at olmaz, ciğer ot olmaz.
Eşek ata eyitmiş, yokuşta sen bana kûy (bekle), inişte ben sana küyem.
Eşek atın ne yoldaşı, yoksul beyin ne kardeşi.
Eşek battığı yere bir daha girmez.
Keyif eşekte olur.
Eşek bile bir düştüğü yere bir daha düşmez.
Eşek bile makamla anırır.
Eşek çamura bir kere batar.
Eşek çamura çökerse sahibinden gayretlisi olmaz.
Eşek küçüktür ama dokuz deveyi yeder.
Eşek küle bülbül güle âşıktır.
Eşek ya oduna işler ya suya.
Eşek Kâbe’ye varmakla hacı olmaz.
Nisan yağmuru yemiş sıpaya döndük.
Eşekler düzüldükleri yerde otlarlar.
Eşek gider Mekke’ye şalgam girer okkaya,
Eşek ne anlar yoncadan
Eşek semeri ile satılır
Eşek öldü sıpa büyüdü.
Eşeğe rakı içirmişler çulunu bahşiş vermiş
Eşeğin bozunu alma, ırsızın kızını alma,
Eşeğin gönlüne kalsa bir bağ bahdenizi götürmez,
Eşeğini övmeyen çerçi olmaz
Eşeğin işlediği at içindir.
Eşeğin kazancı at içindir.
Eşeğin kötü ise sat, avradın kötü ise giydir.
Eşeğin sırtına bir yük tüfek yüklemişler de yine kurt yemiş.
Eşeğin silkinmesi deveye yük olur.
Eşeğin yattığı küllüktür, insanın azdığı elliktir
Eşek yorulursa kervana kat, atın yorulursa torba tak.
Eşeğin yuları ne seplersin uzanır, ne çekersen kısalır.
Eşeği satan belaya çatar.
Eşeği satalar ki çaşa çuyundan kurtulalar.
Eşek anırtmaz, çerçi çağırtmaz.
Eşek at yerine çekilmez.
Eşek dövme ile at olmaz.
Eşek eşeğin gerdanını yalar.
Eşek gibi kazan at gibi ye.
Eşeği dama çıkaran yin kendi inadıdır.
Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri.
Eşek elin, zerdali emanet (Kırşehir özdeyişi)
Eşeği yoldan çıkaran sıpa, insanı yoldan çıkaran sopa.
Yiğit at kendine kamçı vurdurmaz.
Göç geri dönünce, kötü eşek kervanbaşı olur.
Zamanında gerek tımar, öldü eşek kaldı semer.
Ata, bite, ite hiç güven olmaz.
“Amelsiz ilmi öğrenen, öğrendiklerini eyleme geçirmeyen insan, ne taşıdığını bilmeyen eşeğe benzer”.-Arap Atasözü-
Eşek sahibi düşmanı görünce, eşeğe yalvararak kaçarmış, eşek sahibine döner, “ne kaçıyorsun, taşıyacağım bir yüktür, ha o, ha sen” dermiş.
“Asinus asinum fricat”: Eşek eşekle sürtüşür.(Latin Atasözü)
Ülkeler at üstünde fethedilir, fakat at üzerinden idare edilemez. (kubilay) [iv] (At da eşeğin akrabası olduğu için bunu aldım)
SONNOTLAR
[i] http://www.radikal.com.tr/politika/basbakana_bir_seyler_oluyor_esek_olur_kalir_eseri-921990
[ii] Türk halkı, bitmez tükenmez cephelerde can verirken vergisini verir, ama Osmanlı’dan hizmet alamayınca Osmanlı yönetimine böylesine kızar, sitem edermiş:
“şalvarı şaltak Osmanlı eğeri kaltak Osmanlı ekende yok biçende yok yiyende ortak Osmanlı”
[iii] Namdar Rahmi Karatay (1896-1953)
Şair. Gerçek adı Mehmet Namdar olan ve Konya'da Abdülfettah-zâdeler lakabıyla anılan köklü bir aileye mensuptur. 1896 yılında Konya’da doğan usta şair, soyadını da yine aynı yerde bulunan Karatay Türbesi’nden esinlenerek almıştır. Hukuk Mektebi’nde okumuş, daha sonra ondaki yeteneği gören bir maarif müfettişinin aracılık etmesiyle, birkaç arkadaşıyla birlikte Fransa’ya gönderilmiştir. Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nin Felsefe bölümünü bitiren Karatay, yurtdışına gitmeden önce de, döndükten sonra da Anadolu’nun çeşitli okullarında öğretmenlik yapmıştır. Felsefi Meslekler Sözlüğü, Namık Kemal ve İdealizmi, Yazma Dersleri, Kitaplarımın Hikâyesi, Geçti Bor’un Pazarı gibi eserleri vardır. Türk hicvinin Şair Eşref ve Neyzen Tevfik'ten geri kalmayan bir şairidir. Konya'da Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet döneminde Millî Mücadele’yi destekleyen yazılarıyla tanınan Babalık gazetesi yazar kadrosunda yer aldı. Namdar Rahmi Karatay, Atatürk'ün de ilgisini çeker ve 1. Dil Kurultayı'na katılmıştır.
[iv] Bölge ağızlarından Atasözleri ve deyimler Sf: 115-117
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com
Yorum Gönder