Günümüzde yandaş basın yayın kurumlarının “reform” diye yutturmaya çalıştıkları ilkokullara, hatta birinci sınıflara kadar mecburi kıldıkları din eğitiminin sonucunun ülkemizi ne duruma götüreceğinin en belirgin örneği Atatürk’ün daha Milli Mücadele döneminde başlattığı reform hareketleridir. Bu konuları iyi bilmeden eğitimde bir şeyler yapıyor görünmek, mesela din eğitimini mecburi kılmak veya Osmanlıcayı öğretme dayatmaları, irticayı canlandırma gayretlerinden başka bir şey kabul edilemez.
Milli Mücadele döneminde, eğitimde yapılacak işler de belli gibidir ve tıpkı diğer konularda olduğu gibi daha savaşırken, muharebe meydanlarında Ulusun eğitimi için ihtiyaçlar tespit edilmiş, çareler düşünülüp tasarlanmıştır.. 1921’de Yunan Ordusu Batı Anadolu’da büyük zafer kazanır; Afyon’u, Kütahya’yı (17 Temmuz) ve Eskişehir’i (19 Temmuz) ard arda işgal ederken, 16-21 Temmuz 1921 günleri arasında Ankara’da bir “maarif Kongresi” toplanıyor ve ulusun eğitiminin geleceği tartışılıyordu. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa konferansı 16 Temmuz günü bizzat kendisi bir konuşmayla açmış ve öğretmenleri göreve davet etmiştir:
“Şimdiye kadar takip olunan tahsil ve terbiye usullerinin milletimizin tarihi tedenniyatında (geri kalmışlığında) en mühim bir amil olduğu kanaatindeyim. Onun için bir milli terbiye programından bahsederken, eski devrin hurafatından ve evsafı fıtriyemizle (milli vasıflarımızla) hiç de münasebeti olmayan yabancı fikirlerden, şarktan ve garptan gelebilen cümle tesirlerden tamamen uzak, seciyei milliye (milli karakterimiz) ve tarihiyemizle mütenasip bir kültür kastediyorum. Çünkü dehayı millimizin inkişafı tamı ancak böyle bir kültür ile temin olunabilir. Laalettayin (gelişigüzel) bir ecnebi kültürü şimdiye kadar takip olunan yabancı kültürlerin muhrip (tahrip edilmiş) neticelerini tekrar ettirebilir. Kültür zeminle mütenasiptir. O zemin milletin seciyesidir.(1) Milletimizi yetiştirmek gibi mukaddes bir vazifeyi deruhte eden heyeti mübeccelenizin (yüksek heyetinizin) bugünün vaziyetini nazarı itibare alacağından ve her müşkülatı iktiham ile (her zorluğun üstesinden gelerek) bu yolda gayet metinane yürüyeceğinden şüphem yoktur. Vazifeniz mühim ve hayatidir. Bunda muvaffak olmanızı Cenabı Haktan temenni ederim.”(2)
Acaba hangi komutan, hangi devlet adamı siyasi ve askeri durum bu kadar kötüye giderken, ulusun geleceği ile öylesine yakından ilgilenmiş, yok olma tehlikesi kapıda iken bu kadar ümit dolu konuşmuştur?
Bu konuşmanın yapıldığı dönemde eğitim kurumlarının durumu özetle şöyledir:
1927 istatistiklerine göre bütün ülkede 46.000 köy vardır. Ortalama olarak alınırsa her vilayette 1179 köy olduğu söylenebilir. Bu köylerin (sadece 44’ünde okul mevcut olup), 1135’inde okul yoktur. İlkokulların şehirlerde ve kasabalarda toplandığı da hesaba katıırsa, savaş yıllarında Anadolu köylerinden % 98’inin okulsuz olduğu ortaya çıkar.(3)
Halide Edip 1922’de Büyük Taarruz öncesi Batı Cephesinde M. Kemal Paşa’nın kendisine ve eşi Dr. Adnan Adıvar’a, Türkiye’nin gelecek günlerdeki atılımlarından söz ederken şöyle dediğini ifade etmektedir:
“Sen, Tıbbıye ile Ordu’nun en önce Garplaşmasından( Batılılaşmasından) dolayı ilerlediğini söylerdin. Biz şimdi bütün memleketi garplılaştıracağız.”(4)
Hatta bu konuşmada, Latin harflerini kabul imkânından da bahsedilmiştir. Bunu yapmak için sıkı tedbirler gerektiğini sözlerine eklemiştir.(5)
Ülkede savaştan sonra ne yapılacağı az çok biliniyordu. En büyük engel cehaletti. Halkın, ulemanın cehaleti Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını rahatsız ediyordu. Gazi endişesini savaştan sonra Konya’da (21.3.1923’te) lise öğretmen ve öğrencileri ile yaptığı konuşmada şu sözlerle dile getiriyordu:
“Ulusu yüzyıllarca kendi benliğine sahip yapmayan, kendi hakkında habersiz ve bilgisiz bulunduran hep bu cehalettir. Hükümdarların, şunun bunun milleti esir ve köle gibi kullanmaları, bütün ülkeyi kendi özel mülkleri gibi kabul etmeleri hep milletin bu cehaletinden yararlanmaları sayesinde olmuştur. Gerçek kurtuluş istiyorsak, her şeyden evvel, bütün kuvvetimiz ve süratimizle bu cehaleti yok etmeye mecburuz. Burada cehli (bilgisizliği) yalnız okuyup yazma manasına almıyorum; üç buçuk-dört sene evvel, kendisini esaret ve ölüme boyun eğmesi hakkında hükümdarının verdiği emirlere, yayınladığı fetvalara, gönderdiği ordulara karşı ayaklanmakla bu bilgisizliği yırttığını ve bu cehilden (bilgisizlikten) sıyrıldığını ispat etti. Hepimize düşen görev, dimağları bir daha bu bilgisizliğe düşmemek için hazırlamaktır.”(6)
Mustafa Kemal cehaletle savaşmaya kararlıdır. 14 Ekim 1925’de İzmir Erkek Öğretmen Okulunda yaptığı konuşmada söylediği şu sözler onun bu savaşı öğretmenlerle birlikte yürütme azminde olduğunun işaretidir.
“Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak muallimlerdir. Muallimden (öğretmenden), mürebbiden (eğiticiden) mahrum bir millet, henüz millet namını almak istidadını (yeteneğini) kesbetmemiştir (kazanmamıştır). Ona alelade bir kitle denir, millet denemez. Bir kitle ulus olabilmek için mutlaka mürebbilere, muallimlere muhtaçtır. Onlardır ki, bir heyeti içtimaiyeyi (tüm bir toplumu) hakiki bir millet haline koyarlar.”(7)
Aynı yıl 18 Ekim’de Konya’da öğretmenlerle yaptığı bir konuşma da şu sözleri söylemiştir:
“Muhterem arkadaşlar, Yürütmekte olduğumuz teceddüd (yenilik), tekamül (gelişme) ve medeniyet yolunda sizlerden mürekkep bir Türk ordusuna istinat ettikçe behemehal muvaffak olacağımıza imanım katidir. Şimdiye kadar olduğu gibi, birbirimize istinad ederek ve hep beraber milletin iradesine dayanarak yürümeye devam edeceğiz. Milletimizin katına (ulaşmaya) mecbur olduğu merhameler (aşamalar) büyüktür. Vasıl olunması (ulaşılması) zaruri olan hedefler çoktur. Behemehal bu merahil katolunacak (herhalde bu evreler aşılacak), en nurlu hedeflere varılacaktır. Onun için birbirimize vereceğimiz işaret: ileri, ileri, daima ileridir.”(8)
DİPNOTLAR:
(1) Söylev ve Demeçler II, s.20
* M. Kemal Paşa’nın bu sözlerinden açıkca anlaşılacağı gibi askerler, hiçbir zaman % 100 batılılaşma veya batı örf ve adetlerinin, Türk’ün kendine özgü bazı vasıflarını kaybedecek şekilde alınmasına taraftar olmamışlardır. Bu durum, halen değişmemiştir. Parola: çağdaşlaşmaya akılcılığa evet, taklitçiliğe hayırdır.
(2) Söylev ve Demeçler II, s.21
(3) Ayaz Nevzat: Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitimi, s.153-184 (Milli Eğitim Basımevi, Ankara-1948): Atatürk’ün Milli Eğitim Politikası, s.41-42 (Genkur. Basımevi, Ankara-1980)
(4) Türk’ün Ateşle İmtihanı, s.264
(5) Tek Adam 3, s.315
(6) Atatürk’ün Milli Eğitim Poltikası, s.81; Söylev ve Demeçler II, s.159
(7) Söylev ve Demeçler II, s.243
(8) Aynı eser, s.245
Dr. M. Galip Baysan
Yorum Gönder