Dün akşam bir televizyon kanalımızda yer alan bir haber, tüylerimizi diken diken yaptı ve bize, bu bir vicdansızlıktır, hatta bundan da öteye bir cinayettir dedirtti.
Haber şuydu; kanser hastası olup da, kemoterapi alan hastalarımızın, kemoterapi alabilmeleri için kullanılan kit'lerin parası, bundan böyle SGK tarafından karşılanmayacakmış.
Ne kadar ayıp, ne kadar vicdansız ve densiz bir karar. Bunu kendi paralarıyla karşılamaktan yoksun fakir kanser hastalarımız, adeta ölüme terk edilecek demek ki.
Bu haber karşısında, kaçak saraya sarf edilen israf derecesindeki paraların önemi bir kat daha artmış bulunuyor.
Tayyip Bey, kaçak saraya yapılan eleştirilere karşı ne demişti?
Bu saray ülkemizin itibarıdır, itibardan tasarruf edilemez.
Sosyal bir devlet olduğunu iddia eden bu ülkenin, kanser illetine yakalanan fakir ve talihsiz hastalarının sağlıklarını düşünmesi ve onların tedavilerini sağlaması, ülkemizin itibarı değil midir?
Kaçak sarayın ülkenin itibarı olarak değerlendirildiği ve itibardan tasasurruf edilemeyeceğinin en yetkili ağız tarafından açıklandığı ülkemizde, SGK denen kurum bir karar alıyor ve kanser hastalarını kaderleriyle baş başa bırakıyor, sözüm ona itibarından tasarruf etmeyen devletimiz, vatandaşlarının sağlıklarından tasarruf etmeye çalışarak, kendisini itibarsızlaştırıyor.
Bu çelişkiyi ve aymazlığı anlayabilene aşk olsun.
Bu haber doğru ise, bu yanlışın düzeltilmesi görev ve sorumluluğu da, kaçak sarayı devletin itibarı sayan ve itibardan tasarruf edilemeyeceğini savunan Tayyip Bey'e düşmektedir. Her işe müdahale ettiği gibi, asla tasarruf edilemeyecek olan kansere yakalanan insanlarımızın hayatlarına kasteden bu ayıba el koyarak, bu ayıbı derhal son erdirmek, bizzat Tayyip Bey'in boynunun borcudur.
Bu yazımızda yer vermek istediğimiz bir diğer konu Süheyl BATUM'un CHP den kesin olarak ihraç edilmesi kararıdır.
Hemen belirtelim ki, bu karar çok yerinde ve gecikmiş bir karardır.
Süheyl BATUM dahil, hele, hele hiçbir emek sarfetmeden, teşkilat içinde çalışmadan, akademisyenliği sayesinde tepeden inme bir şekilde partili ve milletvekili yapılan kişiler, hadlerini bilecek ve parti içi demokrasi sınırlarını aşacak derecede, partiye zarar verecek olan her türlü eylem ve söylemlerden kaçınacaklardır.
Süheyl BATUM; sıradan bir Anayasa profesörü olup, bir dönem Ruhat MENGİ tarafından sunulan ve yanılmıyorsak adı da, her açıdan olan bir televizyon programının sürekli ve adeta kadrolu katılanı olarak televizyonda iktidarı eleştiren beyan ve söylemleriyle ismini duyuran ve ünlenen, bunu da milletvekilliğine taşıyan bir kişidir.
CHP, Süheyl BATUM'u partisine kabul etmiş ve akademisyen kimliğini göz önüne alarak, onun Anayasa hukuku alanındaki birikiminden, bir teknokrat olarak mecliste yararlanmak amacıyla milletvekili yapmıştır.
Bize göre, CHP yöneticileri bir hata yapmışlar ve teşkilattan gelmeyen, daha önceki yıllardan gelen milletvekilliği tecrübesi dahi bulunmayan, particiliğin ve parti yöneticiliğinin ne olduğundan habersiz Süheyl BATUM'a, hoş geldin dedikten hemen sonra, partinin yetkili kurullarında ve makamlarında görev vermişler, onun akademisyen kimliği ile parti içinde her türlü görevin hakkından gelebileceği yanılgısına kapılmışlar ve Süheyl BATUM da, parti içinde kendisine gösterilen bu teveccüh karşısında, ben neymişim havası içine sokulmuştur.
Bu Süheyl BATUM; Cumhurbaşkanı ortak adayının belirlenmesinden sonra, yetkili kurullarda yapmaya hakkı olan eleştirilerini aleniyete dökmekle de yetinmeyerek, partiye baş kaldırmış ve katıldığı bir televizyon programında, Emine Ülker TARHAN'ı alternatif Cumhurbaşkanı adayı gösteren bir çağrının öncülüğünü yaparak, bu çağrı belgesine ilk imzayı koymuştur. Bununla da yetinmeyen Süheyl BATUM, Emine Ülker TARHAN'ın CHP den istifa etmesinden sonra, bu istifaların devam edeceğine ilişkin CHP'yi yıpratan beyanlarda bulunmuştur.
Bize göre, Süheyl BATUM; Cumhurbaşkanı ortak adayını beğenmeyebilir ve kapalı kapıların ardında, partinin yetkili kurullarında en ağır eleştirilerini dile getirebilirdi, baktı olmuyor, seçim sonuçlarına kadar bekler ve susar veya hiç beklemeden, hem partisinden, hem de milletvekilliğinden istifa edebilirdi. Süheyl BATUM, bunların hiçbirini yapmayarak, partisine karşı isyan bayrağını açmış ve Cumhurbaşkanı adayı olarak görmek istediği Emine Ülker TARHAN'ı Cumhurbaşkanlığına alternatif aday olarak önermiş ve daha sonraki aylarda Emine Ülker TARHAN'ın partiden istifa etmesinden sonra, kendisini çok beğendiği için Cumhurbaşkanı adayı olarak önerdiği Emine Ülker TARHAN ile birlikte, gecikerek de olsa, CHP den istifa etmesi gerekirken, partide kalarak partiyi yıpratmaya yönelik beyanlarda bulunmayı tercih etmiş ve partiden ihraç edilmeyi hak etmiş, tepeden inme geldiği partiden, tepeden inme ihraç kararıyla uzaklaştırılmıştır.
Bu karar; parti içi demokrasi sınırlarını aşarak partiye zarar vermeye başlayan, kendi ünlerini, partinin geleceği ve menfaatlerinin üstünde gören partililer için gerekli ve CHP için de çok yararlı bir karar olup, özellikle akademisyen kimlikleri sebebiyle bir teknokrat olarak partiye kabul edilerek kısa yoldan ve zahmetsizce milletvekili yapılan ve bundan sonra da yapılacak olan kişilerin, daha parti tecrübesi kazanmadan, partiye zarar verecek tutum ve davranışlardan uzak durmalarına rehber olup, ışık tutacaktır.
12/12/2014
Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat
Yorum Gönder