Aksi halde, ERDOĞAN'ın;81 milyonun birlik ve beraberliğine işaret eden beyan ve mesajları havada kalacak, inandırıcılığını yitirecek ve CHP İl Başkanlarına yönelik demokrasi ve hukuk dışı beyanları ve aldığı kararlarıyla bölücülük yapan, halkı birbirlerine karşı kin ve düşmanlığa iten, bu nedenle dilimizin kendisine bakan demeye zorlandığı Süleyman SOYLU denen zat'a arka çıkmış ve bu zatın demokrasi ve hukuk dışı beyan ve uygulamalarını onaylamış sayılacaktır.
Süleyman SOYLU denen zat ne yapmak istiyor, seçim sonuçlarına bakarak ve güvenerek, demokrasiye ve demokrasiye inanan halkımıza meydan mı okuyor? Bu ülkeyi Dingo'nun ahırı ve Muz Cumhuriyeti mi zannediyor? Öyle zannediyorsa yanılıyor.
İçişleri Bakanının; kesin yargı kararı olmaksızın, kendi şahsi ve siyasi düşünceleri, kabul ettiği kendi doğruları ve hezeyanları ile bu ülkenin insanlarını teröristlikle suçlayarak ve yaftalayarak, halkın seçimlerdeki demokratik ve özgür oy tercihlerini yok sayıp, seçmeni kendi kafa yapısına göre yargılayarak kendince bir sonuç çıkarıp, bu sonuç üzerinden halkımızı birbirlerine düşman etmek, birbirlerine düşürmek, toplumun değişik kesimlerine kin tohumları ekerek, ülkenin huzurunu bozmak gibi bir görev ve yetkisinin olmadığını, bilakis toplumun huzurunu, güvenini, halkın değişik kesimleri arasındaki kin ve düşmanlıkları yok etmekle, tüm halk kesimlerinin mal ve can güvenliklerini sağlamakla görevli ve yetkili olduğunu, kendini İçişleri Bakanı zanneden bu Süleyman SOYLU isimli zat ve onun üzerindeki makam sahipleri bilmiyorlar mı?
Bize göre pekala biliyorlar ama, o gerçekler işlerine gelmiyor ve kendilerince Devlet terörü estirmeye, halkımızı sindirmeye çalışıyorlar.
Bizler ve demokrasiye inanan tüm halkımız, nasıl ki; tüm adaletsiz ve eşit olmayan ve ohal koşullarında yapılmış olmasına rağmen, seçim sonuçlarına saygılı isek, AKP'ye ve ERDOĞAN'a oy veren seçmen halk kitlesinin bu tercihlerine saygılı davranıyor ve onlara oy veren halk kesimini, şöyle veya böyle eleştirme, şucu veya bucu olarak suçlama hak ve yetkisini kendimizde görmüyorsak, kendisine İçişleri Bakanı denilen zat da; yasal bir parti olan ve meşru zeminde seçimlere katılmaya hukuken hak kazanan, Meclis dışında kalmaktansa meclise girerek, kendisini destekleyen halk kesimini mecliste temsil etmesi, ülkemizin ve halkımızın yararına olan HDP'ye ve barajı aşması için HDP'ye oy desteği sağladığını iddia ettiği CHP'ye yönelik haksız, hukuksuz, yargısız, demokrasi karşıtı suçlamalarda bulunmaya ve ülkeyi bir çatışma ortamına sürüklemeye neden olacak yasak kararları almaya görevli ve yetkili değildir.
İçişleri Bakanının almış olduğu karar, AKP'lilerin Avrupa Birliği Kararlarını yok saydıkları gibi, yok hükmündedir.
Sayın ERDOĞAN; İçişleri Bakanı denilen bu zatı derhal görevden almalıdır. Aksi halde, bu zat'ın; hukuk tanımazlığına, demokrasiye, insan hak ve özürlülüklerine meydan okumasına, keyfi bir yönetime onay vermiş sayılacak ve biz dahil, tüm halkımızın, böyle bir İçişleri Bakanının görevde kalması nedeniyle, huzuru bozulacak, can güvenliğinden endişe duymaya başlayacaktır.
Sayın ERDOĞAN'ın bu konuda sergileyeceği suskunluk veya atacağı demokratik adım; yeni dönemde, ülkedeki demokrasinin gelişeceğinin veya daha da gerileyeceğinin de aynası olacaktır.
Bu ülke, böyle bir İçişleri Bakanı'nı, asla ve asla, hiç hak etmemektedir.
Güner Yiğitbaşı
29/06/2018Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Yorum Gönder