Bugünkü makalemizde, seçim sonuçlarına da bakarak, tamamen kendi düşüncemizi ifade eden bazı gerçekleri açıklamak ve siz okurlarla paylaşarak dertleşmek istedik.
Önce, ülkemizdeki seçmen profiline bakacak olursak, seçmenlerimizden azımsanamayacak büyüklükteki bir bölümü, maalesef ülkenin siyasi, kütürel, eğitim, dış politika, terör ve ekonomi gibi önemli sorunlarını izlemiyorlar ve bu sorunlarımızla ilgili gerçekleri bilmiyorlar, bu konuda iktidar mensupları ne derlerse, ona olduğu gibi inanıyorlar, gerçekleri sorgulayamadıkları için, iktidarın propagandalarına kanarak oylarını bilinçsiz olarak sandığa atıyorlar.
Bu olumsuzlukta, siyasi iktidarın düşünce ve düşünceyi açıklama ve basın özgürlüğünü yok sayan ve engelleyen, yazılı ve görsel basını tamamen kendi tekeline alan ve halkın aydınlanmasını, gerçekleri görmesini engelleyen anti demokratik tutumu, en büyük etken olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türk seçmeninin büyük bölümü, yukarıda belirttiğimiz nedenlerin de etkisiyle, politikacıların ve parti liderlerinin fikirlerini ülke için yapacakları yararlı çalışmaları, projelerini, ekibinin gücünü arka plana iterek, liderlerin boyuna, posuna, yaşına, mezhebine, etnik kökenine, hitabetine, sesinin tonuna, bağırıp çağırmasına ve hatta güzel ve inandırıcı yalanlar söyleyip söyleyemediğine bakarak, ön yargılarla liderlere puan ve oy veriyorlar. Seçmen çoğunluğu, bu geçersiz kriterlerle ve ön yargılarla, bir liderin üzerini çizmişse, o liderle arasına bir mesafe koymuşsa, o lider ne kadar iyi ve memleket yararına politikalar üretip sergilese de, Nuh diyor Peygamber demiyor, ön yargısını kıramıyor ve kendince bir neden bularak, yıldızının barışmadığı o lidere asla seçilme şansı tanımıyor.
Türkiye’de siyaset akıl ile yapılmıyor, duygusal ve tepkisel bir politika izleniyor.
Önceki bir seçimde uygulanan bir yöntem; şu veya bu nedenle olumsuz bir sonuç vermişse, öbür seçimde, sorgusuz ve sualsiz hiç tartışmadan, hemen o yöntemden vaz geçilebiliyor.
Bir örnek vermek gerekirse, bundan önceki Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP ve MHP Ekmelettin İHSANOĞLU'nu çatı aday olarak müştereken Cumhurbaşkanı adayı yaptı ve seçimi %51 gibi az bir oyla ERDOĞAN kazandı, çatı adayı da,o zamanki iktidarın adayı ERDOĞAN'ın aleyhinde bugünkü kadar olumsuz koşullar olmamasına rağmen, aslında %38 gibi azımsanamayacak bir oy almıştı.
24 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçimleri gündeme geldiğinde, muhalefet kanadında yer alan büyük bir çoğunluk: bir önceki seçimdeki olumsuz sonuç nedeniyle, aman bu sefer ayı yanlışı yapmayalım, çatı aday olmasın, her parti kendi adayını göstersin ki, oylar bölünsün ve dağılsın, bu suretle seçim ikinci tura kalsın ve ikinci turda muhalefetin adayı seçilme şansını yakalasın.
Biz yazdığımız makalelerde, her şeye rağmen ikinci turun garantili olmadığını, seçimin ilk turda sonuçlanması halinde sadece soğuk bir su içileceğini, Millet İttifakının kuvvetli seçilebilecek bir kişi üzerinde anlaşarak ortak bir adayla seçime girmelerini savunduk. Herkes bize yukarıdan baktı ve ağır yorumlarla karşılıklar verdiler. Kim haklı çıktı? İstemezdik ama, biz haklı çıktık.
Millet İttifakı; örneğin, İNCE üzerinde karar kılıp, İNCE tek başına muhalefetin ortak adayı olarak mücadele etseydi, bize göre, seçim nasıl olsa iş ikinci tura kalacak gevşemesine ve rehavetine kapılmayacak olan muhalif seçmenler, seçimlere daha fazla asılacaklar ve daha iyi bir sonuç alma şansı doğacaktı. Buna rağmen, ERDOĞAN seçilseydi dahi, ortak aday İNCE'nin aldığı oylar, bugün aldığı oylardan fazla olacaktı.
Bir de, en önemlisi ne olurdu biliyor musunuz? Temel KARAMOLLAOĞLU ve Meral AKŞENER Cumhurbaşkanı adayı olmadıkları için milletvekili seçilirler ve şimdi mecliste olurlardı.
Politikacı ve bir lider gücünü ve kapasitesini ve de haddini çok iyi bilmek ve gerçekçi olmak zorundadır.
Kimse gücenmesin, İYİ Parti ve lideri Meral AKŞENER; boylarına, poslarına ve kadrolarına, hiç seçim deneyimi yaşamadıklarına, çiçeği burnunda tap taze ve yeni bir parti olduklarına bakmadan, kendilerini dev aynasında gördüler, anketlere ve meydanlara bakarak yanıldılar, CHP'nin desteğiyle seçimlere girebildiklerini unuttular, AKŞENER'in bir alternatif olabileceğine inandılar, sonunda ne oldu? Millet İttifakı olmasaydı barajın altında kalacaklar ve meclise dahi giremeyeceklerdi, AKŞENER de partisinden dahi daha az oy alarak, Cumhurbaşkanı olamadığı gibi, mevzuat gereği milletvekili olama imkanını elinin tersiyle iterek milletvekili dahi olamadı ve siyasi geleceğini büyük bir risk altına soktu.
CHP'nin oyları artmadığı gibi, oran itibariyle geriledi de, buna karşılık, CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı İNCE, partisinden daha fazla,%30 küsur oranında oy aldı.
Bu sonuç, CHP de haklı olarak bir lider tartışmasına ve arayışına kapı araladıysa da, gerçekçi bir yorum yaparsak, İNCE'nin partisinden fazla oy almasında, kendi performansının ve inandırıcılığının bir payı varsa da, bu fazla oylarda, uyguladığı taktikle KILIÇDAROĞLU'nun da katkısının olduğunu inkar etmek insafsızlık olur.KILIÇDAROĞLU; İNCE'nin önünü açmış ve parti rozetini çıkarttırarak, onu CHP destekli tarafsız bir Cumhurbaşkanı adayı olarak lanse etmiş ve bu nedenle de; CHP seçmeni dışında, Millet İttifakına dahil partilerin ve hatta HDP'nin bazı seçmenlerinin de oy vermesi nedeniyle, İNCE oy oranında CHP'ye fark atabilmiştir. İNCE'nin; bugün CHP'nin başına geçmesi ve yarın bir seçim yapılması halinde, aynı oyu alabileceği bize göre şüphelidir.
CHP'nin oy oranındaki gerilemenin bir nedeni de; duygusal nedenlerle İYİ PARTİ'ye ve baraj sorunu nedeniyle de HDP'ye kaptırdığı azımsanamayacak orandaki oylardır.
Bu değerlendirmeyi şunun için yapıyoruz. Hani, biz dahil, CHP'nin çoğu seçmeni, seçim sonuçlarına bakarak, KILIÇDAROĞLU istifa etsin ve koltuğunu İNCE'ye bıraksın diyoruz ya, bu söylemimizle, aslında KILIÇDAROĞLU'na haksızlık yapmıyor da değiliz.
KILIÇDAROĞLU; son seçimler öncesinde, gerçekten çok iyi çalıştı, iyi bir liderlik yaptı, iyi projelerle halkın karşısına çıktı, bugüne kadar ki en iyi seçim performansını ortaya koydu, iyi bir Cumhurbaşkanı adayı belirledi, iktidar tarafından seçime katılması önlenmek istenen İYİ PARTİ'nin seçimlere katılmasını sağladı, ancak buna rağmen, sonuç itibariyle ve yukarıda açıkladığımız nedenlerle seçmen çoğunluğu ile yıldızının bir türlü barışamaması, seçmen çoğunluğunun yaptığı ülke gerçekleriyle çelişen haksız tercih ve değerlendirmeleri nedeniyle, seçimi kaybetti.
Bize göre, iyi performansına rağmen, şu veya bu nedenle iyi sonuç alamadığı ve seçmenle yıldızını barıştıramadığı, seçmenin ön yargılarını kıramadığı için, KILIÇDAROĞLU; partisinin ileriye dönük menfaatlerini, daha öncelikli ve üstün tutarak, onurlu bir şekilde istifa etmeli ve bir ilki gerçekleştirerek Türk siyaset tarihine ismini altın harflerle yazdırmalıdır.
Bu onurlu davranışı sergileyecek olan KILIÇDAROĞLU'nu, bugünkü toz duman içinde taktir edenler belki az olabilir ama, ileriki yıllarda, ileriki kuşaklarca, KILIÇDAROĞLU'nun bu onurlu davranışı, mutlaka layık olduğu değeri bulacaktır.
Aksi halde, en başta CHP olmak üzere, KILIÇDAROĞLU'nun kendisi de zarar görecek ve o da, diğer alıştığımız politikacılar gibi, koltuğuna yapışmakla suçlanacaktır.
Güner Yiğitbaşı
27/06/2018Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Yorum Gönder