Bu yazımızda biraz da günlük olaylardan ayrılıp tarihe bir ışık tutacağız, Kanuni Sultan Süleyman zamanında olmuş bazı garip olaylara yer vereceğiz.
Kanuni Sultan Süleyman zamanında ilginç bir dinden çıkma olayında rol oynayan kişinin idam edilmesine ilişkin, Hammer tarihinden aldığım bir bilgiyi paylaşmak istedim.
“-Veziriazamın İstanbul’a dönüşünden üç ay sonra, dini bir sorun ortaya çıkak, önce Sultan Süleyman’ın, sonra da bütün şehir halkının dikkatinin üzerine çekti. Âlimler sınıfından “Kabız” adında biri, “İsa Peygamber’in Muhammed Peygamber’e üstün olduğunu sağda solda iddia etmek suçlamasıyla Divan’a getirildi. Rumeli Kazaskeri Fenarizade Muhittin Çelebi ve Anadolu Kazaskeri kadiri Çelebi, Kabız’ın davasını dinlediler. İki kazasker, bu sapık görüş hakkında yeteri kadar fikir sahibi görünmüyorlardı.
Bu bakımdan bu yeni ve hak mezhebe aykırı iddiayı hemen kolayca reddedemediler. Bunlardan birincisi atalarının yüksek hizmetlerde bulunmuş olmasıyla gurur duyuyordu. İkincisi de görevini iyi yapmak için gerekli bilgiye öze göstereceğine, servet toplamaya gücünün harcıyordu. Doyurucu kanıtlarla Kabız’ın verdikleri ecele hükmü doyurucu bulmadı.
Sultan Süleyman, kafesli pencereden, Divan’da olup bitenleri görüyordu, görüşmelerin verdiği sonuçtan memnun olmayarak, beklenmedik bir şekilde divan’a girdi. Sert bir tavırla veziriazama şöyle hitap etti:
“İsa Peygamber’i Muhammed Peygamber’den üstün tutan bir sapık hangi nedenden dolayı cezalandırılmadı?”
İbrahim Paşa buna karşılık şu anlamda bir cevap verdi: “Kazaskerler sağlam kanıtlarla gerçeği savunacak yerde, öfkeyle sapığı mahkûm ettiler. Bunun için, hakkındaki suçlamalardan dolayı onu cezalandıramadık”.
Bunun üzerine padişah şöyle buyurdu:
“Şeriatı bilmek sadece kazaskerlere vergi değildir. Dava yarın müftü ile İstanbul kadısının huzurunda görülmelidir. Sanık o zamana kadar tutuklu kalsın”. (sf 225)
O sırada İstanbul kadısı bulunan Saadettin ve büyük alim Müftü Kemal Paşazade, ertesi gün, Divana gelip oturdular. Uzunca bir süre Kabız ile tartıştılar. Bir hayli çalışmalarına rağmen, onun yanlış görüşmelerinden geri dönmeyeceği anlaşıldı. Sonuçta şeriat uyarınca gerekli olan usule tamamen uygun şekilde hareket edilip öldürülmeye mahkûm olan Kabız, hak ettiği cezayı görmüştür, yani idam edilmiştir.(1)
800 Kişi Yargılanmadan Katledildi
Kanuni Sultan Süleyman zamanında İsa Peygamber’in Hz. Muhammed’den üstün olduğunu iddia eden Kabiz diye bir elitin “büyük âlim Kemala Paşazade’nin” yargılaması ile idam edilmesinden sonra, asayişle ilgili sert tedbirler alındı. O sırada Sultan Selim Camiisi yakınlarında bir Müslüman’ın evi 24 Şubat 1528 de yağmalanmış, evde bulunan bütün aile fertleri katledilmişti. Araştırılmasına rağmen failler bulunamayınca, âleme ibret olsun diye, odun yarıcılığı ve ciğer satıcılığı ile şehirde dolaşan Arnavut halkından 800 kişi kadar tutan bir topluluk bazı şüpheler olduğu için, ayrıca mahkeme edilmeye gerek görülmeden cellâda teslim edilerek katledildi.(2)
Aynı olayı Hammer Tarihi’nde böyle yazarken, İbrahim Peçevi de aynı olayı Peçevi Tarihi’nde şöyle anlatmakta:
Eşkıyalar Evi Basınca
Yıl H 934 M 24–2–1528 tarihinde Selimiye Camisi yakınlarında bir ev basan eşkıyalar evdekilerin hepsini öldürdüler; eşyaları da talan ettiler. Yapanlar bir türlü bulunamadı. Yönetim ne yapacağını, şaşırıp kaldı. Bunun üzerine âleme, topluma ibret olması için, acayip bir adalet uygulayarak, sokaklardan, ırgat pazarından boş gezen mumcu, amele, tellak, aşçı, odun yarıcı vb bütün işsiz güçsüzlerden 800 kadar insan toplanarak, sokaklarda halkın gözü önünde katledildiler. Bu sokak infaz adaletinin yararı olmuş muydu? Bu olay eşkıyaya korku saldı ve bundan böyle uzun bir süre benzeri bir fesat görülmedi.(3)
*
Kanuni Zamanında On Sayısının Garipliği
Osmanlı Tarihçileri Kanuni Devrinin olaylarından on sayısının etkili olmasına büyük önem verirler. Kanuni, Hicri 10 ncu yüzyılının ilk yılında doğmuştur. Onuncu Osmanlı padişahıydı; on çocuk babası idi; on büyük unvan sahibi idi. Sultanlık döneminde seçkin özellikle sahip on sadrazam, on defterdar, on nişancı, on bilge fıkıhçı, on büyük şair vardı. On defan on şehir, on istihkâm ele geçirmekle meşhur olmuştur.(4)
Osmanlı’yı Avrupa’ya Çağıran Türkü
Kanuni Sultan Süleyman Zamanında Osmanlı’lar Avrupa içlerine doğru akınlar, fetihler yaparken, Avrupa köylüsü oldukça fakir olduğundan, bu gelenlerin belki bir kurtarıcı olacağı inancı ile halk adeta Osmanlı’nın gelmesi ilerlemesi için, türküler çağırıyordu. Büyük Kapona Kalesinde her yıl belli bir günde bütün kale ve çevresi ahalisinin küçüğü büyüğü, genci ve ihtiyarı tümüyle dışarıya, sahraya çıkarlar, orada olan Kızıl Kapona’da oğlancıklar ve papazlar eski bir türkü söylerler:
“Türk Padişahı bütün gücü ve görkemi ile bu yere kadar gelse gerektir,
“ Ve burada yüce Tanrı’nın buyruğu ile ölse gerektir;
“Tanrı’ya güvenilen ve Türk Padişahı o kadar yukarı çıksın ki.(5)
Bir zamanlar Avrupa’nın yoksul insanları, böylesine Türk’ün muhteşem yükselişini özler, beklermiş, belki kendileri için de yoksulluktan kurtuluşun yardımcısı olur ümidi ile bu özlemli türküleri söylerlermiş. Osmanlı’nın Yükselme Devrine kadar olan fetihlerde, Avrupa köylülerinin yoksulluğu fetihlere etki etmiş olabilir, diye düşünüyoruz.
Şeyh Abdulkerim
Kanuni zamanında derin bir bilgin olduğu söylenen, tanınmış cami vaazlarından Şeyh Abdülkerim, erbaine girince çile, (kırk gün süren perhiz ve özünü arıtma çabası) için derince mezara benzer bir kuyu kazdırır, buraya girer, kırk gün ibadet ederdi.(6)
Tıpkı Ahmet Yesevi’nin yaptığı gibi.
Hıristiyan ama bir Müslüman gibi defnedildi.
“Hammer hakkında internetten araştırırken, Osmanlı’ya elçi olarak geliyor. Osmanlı’da uzun yıllar kalıyor ve kendi Osmanlı Tarihini yazdığını öğreniyoruz. Müslüman adetlerinin birçokların beğenmiş olmalı ki, Viyana’daki mezarının tıpkı Müslüman mezarı gibi yapılmasını istiyor. Günümüzde seçkinlerin yattığı o mezarlığı ziyaret edenler, tıpkı İslami mezarlara çok benzeyen Hammer’in mezarını görünce hayret ediyorlar.
'Hammer Tarihi'nin yazarı, Avusturyalı Şarkiyatçı ve Osmanlı Tarihçisi, Joseph von Hammer-Purgstall, Viyana yakınlarındaki bir Hıristiyan mezarlığında, Müslüman nişanların altında son yolculuğunda yatıyor.
Müslüman olduğuna dair herhangi bir ifadesi bilinmeyen Hammer, Wiedling Köyü'nde Klosterneueburg-Ehren Gräbenen "Ünlüler/Seçkin Şahsiyetler Mezarlığı"nda, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun son iki yüz yılına damgasını vurmuş, ünlü komutanlar, kardinaller, doktorlar, filozoflar, sanatkârlar, siyasetçiler ve zenginler arasında, ayetlerin gölgesinde ve dua talep eden ifadelerin altında yatıyor.
Görenlere bir gayrimüslim mezarlığının içinde tek başına kalmış bir Osmanlı âliminin mezarı intibaını veren kabrin hemen yanında yatan eşi ve oğlunun mezarlarında da Hıristiyanlığa ait hiçbir işaret yok. Kabri, Hammer'ın bizzat İstanbul'daki ulema kabirlerini göz önüne alarak kendisinin çizdirdiği biliniyor.
Asıl adı Joseph Hammer olan, ama mezarında Yusuf bin Hammer ismiyle misafirlerini karşılayan Hammer tarihinin müellifinin kabrinde işte bunlar var:
Baş tarafın ön yüzünde:
“Hüve'l-Baki” (Sonu olmayan "O"dur, Allah'tır)
“Küllü nefsin zaikatu'l-mevt” ("Her canlı, her nefis ölümü tadacaktır" Ankebut Suresi 57. Ayet)
İnna Lillah ve İnna ileyhi raciun ("Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah'a aidiz ve şüphesiz ona döneceğiz" Bakara Suresi 156. Ayet)
Küllü'n-nasin seyemut (Bütün İnsanlar ölecektir)
Küllü mülkin seyefut (Her saltanatta, devlette geçicidir)
Leyse hayatün sermeden ilellezi la-yemut (Hayat ebedi değildir, ölümsüz olan istisna)
Baş tarafındaki arka yüzünde:
Bir hoş bülbül geldi cihane
Uçtu ahirete çu-pervane (Hoş sesli bir Bülbül dünyaya, cihana geldi ve sonunda ahrete uçtu, göçtü bir pervane gibi)
Ayak tarafındaki ön yüzünde:
Hüve'l-Hayyu
El-merhum ve'l-mağfur
El-muhtacu ila rahmeti
Rabbihi'l-Afuvvi'l-Gafur
Mütercimü'l-el-sineti's-selaseti
Yusuf Bin Hammer
Li-ruhihi zikri cemil
[Sonu olmayan hayat sahibi "O"dur, Allah'tır. Rahmete ve affa kavuşmuş, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol Allah'ın merhametine muhtaç, üç dilde (Türkçe, Arapça, Farsça) tercüman Hammer oğlu Yusuf ruhu için güzel bir söz (söyle)]
Ayak tarafındaki arka yüzünde Farça bir beytin hemen altında,
"Ziyaretden murad, ancak duadır
Bugün bana ise, yarın sanadır"
mısraları yer alıyor. Mezarın gövde kısmında ise, ayet ve sözlerin mealleri, Almanca, İngilizce, İspanyolca, Fransızca, Latince ve Grekçe olarak yazılı bulunuyor.
Osmanlı Tarihi'ni yazan Hammer'in Viyana'daki mezarında Kur'an-ı Kerim'den ayetler, Türkçe ve Farsça beyitler ve dua talep eden ifadeler yer alıyor...
Joseph Von Hammer-Purgstall Kimdir?
“Baron Joseph von Hammer-Purgstall, 9 Haziran 1774'te Avusturya'nın, "Graz" şehrinde doğdu. 1789 yılında Viyana'da "Oryantalizm (Doğu Bilimleri) Akademisi" ne girdi ve on yıl boyunca burada ağır programlı ve kaliteli bir eğitim gördü. Tahsilinin bittiği 1799 yılında "lisan talebesi" olarak, Papa'nın temsilcisi "Baron Herbert" in maiyetinde elçilik tercümanı olarak İstanbul'a gönderildi. Hammer'in Doğu'daki resmi görevi 1806 yılında Boğdan'a başkonsolos atanmasıyla son bulduysa da o, Doğu dünyasından hiçbir zaman kopmadı.
Hammer'i, Doğu ve Türk Tarihi açısından önemli kılan özellikler, üç Şark dili; Türkçe, Arapça, Farsça yanında Yunanca ve Latince de dâhil on kadar Batı dilini çok iyi bilmesi, konuşması ve yazabilmesiydi. Batılı yazar, şair ve devlet adamlarının yanı sıra yaşadığı devrin Osmanlı devlet ricali, müellif ve tarihçileriyle de temas içerisinde olan Hammer, Osmanlı devlet adamları tarafından "Encümen-i Daniş" e üye seçilmişti. Birçok Avrupa hükümdarı, Hammer'e nişanlar göndermiş, Osmanlı Padişahı II. Mahmud Han, onu "Nişan-ı İftihar" ile taltif etmişti.
"Almanca yazan bir Doğulu"ydu. Doğu dillerine ve kültürüne ait "Evliya Çelebi Seyahatnamesi", "Kâtip Çelebi'nin Cihannüma"sı, "Hafız Divanı" başta olmak üzere birçok önemli eseri Almancaya kazandırdı, Türk ve Osmanlı Tarihi üzerine yaptığı çalışmalar büyük yankı uyandırdı.
Hammer'in 1830 yılının Eylül ayında Hainfeld Şatosu'nda tamamladığı "Geschichte des Osmanıschen Reiches-Osmanlı Devleti Tarihi" adlı eseri, onun evrensel bir imparatorluğun Venedik, Avusturya, Almanya, İngiltere, Roma ve Fransa arşivlerindeki kayıtlarını takip ederek oluşturduğu oldukça hacimli bir Osmanlı Tarihi sentezidir. Arap, Fars ve Türk kaynaklarının da geniş ölçüde kullanıldığı bu eser, Almanca olarak, Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması'na kadar geçen olayları ihtiva etmektedir. Hellert Dochez tarafından önemli bir kısmı Fransızcaya tercüme edilmiştir. Fransızca tercümeden de Tarihçi Mehmet Ata Bey, bazı notlar ilave ederek Türkçeye çevirmiştir. Hammer, eserinde zaman zaman ön yargılı değerlendirmelere ve bazı hatalara düşse de onun "Osmanlı Devleti Tarihi" adlı bu çalışması halen önemli bir kaynak olarak kıymetini muhafaza etmektedir”.(7)
İslam kavimlerini en iyi tanıyan ve dünyaya tanıtan Şarkiyatçı olarak kabul edilen Hammer, deyim yerindeyse
Cevat Kulaksız
Cevat Kulaksız
SONNOTLAR(1) Osmanlı Tarihi J.Von Hammer Kamer Yayınları 2015 sf 226
(2) Osmanlı Tarihi J.Von Hammer Kamer Yayınları 2015 sf 294
(3) Peçevi Tarihi İbrahim Peçevi Kültür Bakanlığı Yayınları, 1992Cilt:1 Sf: 98
(4)Osmanlı Tarihi J.Von Hammer Kamer Yayınları 2015 sf 294
(5) “Ta Kolonya’ya (Köln) e varsın”… Peçevi Tarihi İbrahim Peçevi Kültür Bakanlığı Yayınları, 1992
Cilt:1 Sf:90
(6) Peçevi Tarihi: Cilt:1 İbrahim Peçevi Kültür Bakanlığı Yayınları, 1992 SfJ
(7)https://www.dunyabulteni.net/haber/239309/osmanli-tarihini-yazdi-musluman-gibi-defnedildi
Yorum Gönder