Feto diye kısaca vasıflandırdığımız Fetullah Gülen, ilkokul mezunu, bilimsel bir eğitim ve kültürü almamış, din ve mezhep üzerine eylem ve düşünceye sahip, tıpkı AKP-RTE gibi dini motifleri sürekli ön plana çıkaran bilim ve çağdaşlık dışı olan Gülen hareketi, nasıl yöneticiler tarafından korunmuş ve kollanmışsa; şimdilerde operasyon yapılan halk arasında “Adnan Hoca”denilen bazen “Harun Yahya” adını kullanan toplum dışı kişi de devlet tarafından kollanmış ve korunmuştur, korunmasa bile göz yumulmuştur. Çünkü 16 yıldır, ikitidarın gözü önünde “kedicik” dedikleri kızlarla her türlü ahlak dışı görünüş altında toplum değerlerine aykırı yaşantılarını sürdürüyordu. Koruyucu, kollayıcı görevi yoksa, bir iktidar neden böylesine bir ahlak dışı ve mafyavari yapıya göz yumabilir. Özellikle 16 yıldır AKP-RTE iktidarı nerede bir dinci eylem, motif, devlet, kişi varsa onu ön plana çıkarmış, elin dinci Mursi’sini savunması gibi Feto’yu kollamış ve Adnan Hoca grubuna da göz yummuştur.
Adnan Hoca ve grubu nasıl korunuyordu?
Günümüzden 19 yıl önce, Dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan talimatıyla Adnan Oktar’ın grubuna yine böyle bir baskın yapılıyor ve Adnan Hoca ve müritleri göz altına alınıyor. Zamanın dinci milletvekilleri hemen harekete geçerek, bu gözaltına alınanlar için “bunlar iyi çocuklar, bunları bırak” diye Sadettin Tantan’a çullanıp siyasi baskı yaspıyorlar. Tantan, bu grup için aynen şöyle diyor, “bunların arkasında yabancı servisler var, bunlar PKK lılar kadar tehlikeli, gençleri birbirine kırdırıyorlar; dağıttıkları kitaplarla Türk Gençliğini zihinsel anlamda yıkıma uğratıyorlar”.
Çağdaş bir devlet, dinci, mezhepçi cahil güruhu ile işbirliği yapmaz.
Gerek AKP-RTE iktidarı, gerek FETO hareketi, gerekse Adnan Hocacı grubu bilimsel bir kural olan Evrim düşüncesine karşı oldukları için hep ortak hareket etmişler, güya “Kıbleleri aynı” diye yasa ve anayasa dışı davranışları olsa bile birbirini hep kollamışlardı.
FETO’yu bu iktidar besledi büyüttü, başına ve de devletin başına bela etti, onca can ve mal kaybına neden oldu. Anayasanın laiklik konusunda amir hükmüne rağmen, çağdaş düşünceli bir devlet adamı, Fetullah Gülen gibi dinci, gerici, çıkarcı bir kişi ve grupla asla işbirliğine girmezdi. Ama kendisi dinci düşünce ve eyleme sahip bu iktidarın başı, böylesine bir kollama ile sonunda bela geleceğini bilmesi gerekirdi. Ama yıllar sonra sonuç ne oldu? En sonunda “FETO beni kandırdı” sonucunu acı bir şekilde nice kayıplarla hepimize yaşattılar.
Akp-Rte din ve mezhep duygularıyla Mısır’la bozuştu
Konumuzun dışına çıkmış olmakla birlikte, iktidarın Mısır politikasında dinci ve mezhepçi uygulamanın ülkemize zarar verdiği, itibar kaybettirdiğini görerek yaşadık. Aşırı dinci mezhepçi Mürsi, her nasılsa tıpkı AKP-RTE gibi seçmen kandırılarak iktidara gelmiş. Bakmış Mürsi gerici, bu kez de general SİSİ darbe ile Mürsi’yi devirip iktidara gelmiş. Avrupa’nın hiçbir ülkesinde bizim RTE gibi “darbe çığırtkanlığı” yapmak şöyle dursun, hiç karışmazlarken, bizim AKP-RTE iktidarı meydanlarda Sisi aleyhinde “darbeci SİSİ” çığırtkanlığı ile mitingler yaptırıyordu. Türkiye bu haliyle Mısır’ın iç işlerine karışmıyor muydu? Nitekim, Mursi’ye göre laik düşüncelere sahip Sisi, Türkiye’ye, “içişlerime karışıyorsun” diyerek Türkiye Büyükelçisini “haydi toz ol” deyip kovdu. Yıllardır Mısır’da şimdilerde büyükelçimiz yok.
Laik düşünce uygulamalarla şimdiki çağdaş refaha ulaşan Avrupa, laiklikten asla ödün vermediği için dinci Mürsi’nin darbe ile uzaklaştırmasına ses çıkarmamış, laik düşünceli Sisi ile işbirliğini sürdürmüştür. Çağdaş Avrupa şimdiki refah seviyesine laik toplum ve laik düşnce ile ulaşmıştır. Dünyada dinle, mezheple çağdaşlaşana, aydınlanan bir devlet yoktur ve Atatürk’ün söylediği gibi, ülkeler ancak bilim ve teknoloji ile ilerler.
Türkiye, bu dinci, laiklik dışı düşüncenin ürünü olan bu politikası yüzünden dışlanmış ve birçok ekeonomik kayıplara uğramıştır. Sisi Süveyiş Kanalında ek kanllar yaptırmış, başta Çinli sermaye ve işçiliği ile hamleler yapmıştır. Oysa Türkiye Mısır’ın içişlerine karışmasa idi, bu kanal çalışmalarına binerce işçisi ile katılacaktı. Ama dinci, imam hatipçi kültür ileriyi göremezdi, çağdaş bir düşünce ve uygulama içinde olamazdı, kısaca imam hatip kültürü ile devlet yönetilemez, yönetirse, Feto gibi, Adnan Hoca gibi arızalarla uğraşır durur, çağdaş dünyadan dışlanır.
AKP-RTE iktidarı, Türkiye içinde dincilik, mezhepcilik siyaseti gizli açık uygularken, yurt dışında da hariciyesini din ve mezhebe göre uygulama yapmaya kalkıyor, ülkeyi böylece itibarsızlaştırıken, ülke ekonomik sıkıntılara sürükleniyordu. Çağdaş bir yönetim dış siyasetini din ve mezhebe göre dizayn ederse, dünyada yalnız kalır.
Neyse konumuzun dışına çıktık galiba, biz yine Adnan Hoca’ya dönelim.
Tıpkı iktidar gibi, dini motifleri kullanan Adnan Hoca’nın saray gibi malikhanesine aniden baskın yapan polis, gizli bir terör örgütüymüş gibi Çengelköy’deki konutlarda 100 e yakın silah ve mühimmnat ele geçiriliyor. Dinci bir adam bu otomatik silahlarla ne yapar, sen Usame Bin Ladin gibi dinci terörist misin?
Öte yandan, bu nasıl dinci grup ki, başına topladığı, kimileri kaçırılmış pek çok “kedicik” dedikleri kızlarla adeta gizli harem hayatı yaşıyor, veya bir gizli randevuevi gibi görünümde. “Kedicik” denilmesine bakmayın, müridi kızların anlattığına göre, bu “kedicikler”in çoğunluğu çifte tabanca ile dolaşıyormuş.Villasının önünde onlarca lüks araba, yüzlerce mürit ile bu nasıl bir dinci adam ki milletin içinde el üstünde tutuluyor ve dokunulamıyor. Diyanet İşleri Başkanına bile kafa tutuyordu.
Sonunda tüm ikircikli ahlaksızlığı pis koku gibi etrafa yayılırken, polis yıllar sonra aniden baskın yapıyor. Yukarıdaki manzara ile karşılaşıyor.
Bu nasıl dincisi bir müslüman ki, bu Adnan Hoca denilen Adnan Oktar, 2014 ten 2018 e kadar İsrail’de yayınlanan Jerusselam Post Gazetesi’nde onlarca makalesi yayınlanıyor, İsrailli din adamı ve politikacılarınan görüşüyor. Yine İsrail kökenli Jewish Pres adlı haber sitesinde,
“İsrail dostu Müslüman lider tutuklandı” başlığı ile Adnan Hoca’nın polis tarafından baskınla tutuklandığını bildiriyordu. (Sözcü 12.7.2018)
İnternette araştırırken, Adnan Hoca’nın Harun Yahya adlı sitesinde peygamberin mühüründen kaynaklanan IŞIT dinci terörö örgütünün bayrağının simgesi sitede logo olarak kullanılıyordu. (1)
Adnan Hoca, Harun Yahya takma adıyla bilime karşı kitaplar dağıtıyordu.
AKP yönetiminden önce de Türk Milli Eğitim Müfredatında, Darvin’in Evrim Teorisi bilimsel kural olarak kabul ediliyor ve ders kitaplarında okutuluyordu. Bütün Avrupa ve Batı okullarında da bu teori bilimsel bir kural olarak kabul edildiği için tüm okul kitaplarında böylece Evrimin gerçekliği kabul ediliyor ve okutuluyor.
Bütün dinciler gibi, AKP-RTE iktidarı Evrim teorisini kabul etmiyor, kutsal kitaplardaki gibi yaratılış teorisini kabul ediyorlar ve böylece savunuyorlardı. Ders kitaplarından da bu teoriyi kaldırdılar. Bütün bilim adamları, Batı ve Avrupa Evrim Terisini bilimsel bir kural olarak kabul ettikleri halde, biz neden buna karşı çıkıyoruz?
İşte “Adnan Hoca” diye anılan, aslında hiçbir dini bilgisi olmayan Adnan Oktar, iktidarın bu Evrim rüzgarına uyarak ve de nemalanarak Evrim teorisi aleyhinde, kendi adına ve Harun Yahya takma adıyla kitaplar yazdırıp piyasada milyonlarca kitabı bedava dağıttı. Yazdırarak diyorum, çünkü gözaltına aldığında bu kitapları başkalrına yazdırdığını söylemekte.
Harun Yahya takma adıyla Adnan Hoca adına basılan kitapları başkaları yazıyormuş.
Bakınız 1999 yılında Sadettin Tantan’ın İçişleri Bakanlığı sırasında İstanbul Organize Suçları Şübe Müdürü Adil Serdar Saçan, Adnan Hoca’yı şöyle sordguluyor:
“Adnan Oktar’a din adamı olup olmadığını sordum. Adnan Hoca, “hayır dinle bir iligim yok”, diyor. Arapça biliyormusun? diye sordum, “bilmiyorum” dedi. “Dini kitapları ve fetvaları bizim çocuklar yazıyor” dedi.
Biz onları aldığımız zaman, 28 Şubat döneminin paşalarına, “bize eziyet ediyorlar. “Atatürkçüyüz” diye mektuplar yazmışlardıSonra birden bire “Fetullahçı” kesildiler. Şimdi AKP tarafından oldular. Yani kimi güçlü görüyorlarsa ona biat ettiler”. DHA
Adnan Hoca’nın kitaplarının kütüphanelere alınmasını isteyen Vali
Adnan Hoca denilen Adnan Oktar, görüldüğü gibi, Arapça bilmiyor, dini bilgisi yok, adına Harun Yahya takma adıyla yazılan kitapları da başkaları yazıyor. Muhtemelen dinci iktidarın Evrim karşıtı kalemşörleri tarafından yazılıyor. Üstelik bu binlerce milyonlarca Evrim bilimsel olmayan kitaplar, tıpkı Hıristiyan misyonerlerin bedava İncil dağıttığı gibi, halka bedava dağıtılıyordu. Antalya’da gözümle gördüm, binlerce kitap kamyonetlerle caddelerde halka dağıtıldı. Milyonlarca basılıp dağıtılan bu “Yaratılış Atlası” adlı kitaplar Harun Yahya adıyla başkaları tarafından yazılıyor, başkaları tarafından parasal destek sağlanıyor ve bedava dağıtılıyor. Bu Evrime karşı duranlar şuna benziyor, günümüzde bile Suudi Arabistan uleması tarafından “dünyanın dönmediği, yerin düz olduğu” açıklanıyorsa, bunu doğru mu kabul edeceğiz? Dünyanın her tarafında Evrimin doğruluğu okutuluyorsa, bunu dünya doğru kabul edebilir mi?
Türkiye’deki dağıtımı bitmiş olmalı ki, “Yaratılış Atlası” adlı evrime-bilime karşı duran saçma safsata kitap epey yıllar önce, çok lüks kağıda Fransızca ve İngilizce basılmış olarak Fransa’daki politikacılara ve Fransız okullarına ücretsiz dağıtılmaya başlanıyor. Fransız Eğitim Bakanlığı kitabı görüp inceleyince bu bilim dışı kitaplar Fransa’da hemen yasaklanıyor.
Dinciliği, dini duyguları, dini simgeleri her fırsatta ön plana çıkartan AKP-RTE iktidarı, Darvin’in Evrim teorisini okul kitaplarından kaldırıken, evrim aleyhinde basılan kitaplarla Adnan Hoca (Harun Yahya) eliyle de Evrim aleyhinde etkin propaganda yaptırıyordu. İktidarın yardım ve kollaması ile yurdun her yerinde evrim aleyhinde konferanslar veriliyor, resimli seyyar müzeler açılıyordu.
Fetocu Vali Adnan Hoca’yı kolluyor
Kırklareli Valisi Hüseyin Avni Coş, kamuoyunda "Adnan Hoca" olarak bilinen ve organize suç örgütü lideri olduğu gerekçesiyle yargılanan Bilim Araştırma Vakfı Başkanı Adnan Oktar'ın yazdığı kitapların Halk Kütüphanelerine alınması için Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'a başvurmuş. Adnan Hoca kitaplarına ilk yasak işte bu mektuptan sonra Kırklareli Valiliği tarafından kaldırıldı. (2)
Adnan Hoca olarak tanınan Adnan Oktar’ın “Harun Yahya” takma adıyla çok lüks bir baskıyla yazdığı “Yaradılış Atlası” Türkiye’deki okullara izinsiz olarak, ayrıca vatandaşlara dağıtılıyor. Şimdilerde Feto’culuktan yargılanan zamanın Kırklareli Valisi Hüseyin Avni Coş’un da, bu “Yaradılış Atlası” kitabın Halk Kütüphanelerine alınması konusunda Kültür ve Turizm Bakanı’na mektup yazdığı ortaya çıkıyor. Bu örnek bile yandaşların birbirini koruduklarını, yan yana hareket ettiklerini göstermekte. Ne ki zaman zaman Feto-Oktar grubu ile dayanışma içinde hareket ediyorlar, ta 15 Temmuz darbe girişimine kadar gerek Ergenekonculara, gerek emniyet mensupların, hoşlanmadıkları kişi ve kurumlara karşı kumpas ortakları yandaşları tarafından açıklanmakta. Bu konuda Adnan Oktar, A9TV de, 2015 Eylül’ünde yayınlanan bir programda şu açıklaması ile birlikteliğini dışa vuruyordu: “Fetullah Hoca beni çok sever. Cemaatimizin faaliyetlerini İslam alemindeki en mükemmel faaliyet olarak görüyor….Hocamızı biz de çok severiz, ben de severim Fetullah Hoca’yı”.
(“Hüseyin Avni Coş da dahil olmak üzere valiler Vahdettin Özcan, İbrahim Şahin, Adnan Yılmaz ve Hasan Karahan'ın FETÖ ile bağlantılı olduğu belirtilen Bank Asya'da hesabı bulunduğu ve Kimse Yok mu Derneği'ne bağış yaptığı tespit edildi. Valilerin pasaportları iptal edildi”).(3)
Yazımızın başlığında iktidarın bu örgütleri koruduğunu yazdık; söyler misiniz bu doğrultuda bu Feto ve Oktar grubu, devlet mekanizmasını sinsi sinsi kemirirken bu gruplar hakkında 15 Temmuz darbe girişimine kadar devletçe ciddi bir soruşturma ve operasyon yapılmış mıdır? Maalesef hayır; iktidarın bu iki çağ dışı örgütün faaliyetlerini bilmemesi mümkün değildir. Dincilik gibi, Evrim aleyhinde faaliyetler gibi inanç ve düşünce birlikteliği olduğu için iktidar bu örgütlerin faaliyetlerine göz yummuş, yer yer ortak hareket etmişlerdir.
Şu acı bir gerçek ki, Laik TC inin içinde bu iki örgütü Feto ve Oktar virüsü, 20 yıldan fazla bir zamandır, AKP-RTE yönetimi içinde bu iki hukuk ve yasa dışı grubu iktidarın göz yummasıyla, zaman zaman besleniyor, kollanıyorlar, onlar da devleti kemirip duruyorlardı. 15 Temmuz darbe girişimi AKP-RTE iktidarının gözünü açmış olmalı ki, yasal operasyona geç de olsa başlamış oldu, ama ne pahasına, nice maddi, manevi ve can pahasına. Bu operasyonlar taa 2000 yılından beri ciddi biçimde başlamalı idi; Feto’su, Oktar’ı, PKK sı ve öteki sızıntı örgütler tamamen ülke gündeminden düşürülmeli idi ve ülke böylece sıkıntılara sokulmamalı idi.
Cevat Kulaksız
Cevat Kulaksız
SONNOTLAR
(1) https://harunyahya.org/tr/Makaleler/4253/fransada-yaratilis-atlasi-depremi
(2)https://www.hurriyet.com.tr/gundem/adnan-hoca-nin-kitabina-vali-emri-5886011
(3)https://tr.sputniknews.com/turkiye/201701231026885425-huseyin-avni-cos-feto-pasaport/
Yorum Gönder