Araya güncel olayların peş peşe girmesi ve seçim ortamı nedeniye ara verdiğim “Deyimler ve Öyküleri” dizisinin altıncısını, verdiğim söz gereği bilginize sunuyorum. 17.07.2018
Keyifli okumalar.
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı
AYIKLA PİRİNCİN TAŞINI
Bir zorluğu çözümlerken, bir engeli ortadan kaldırmaya çalışırken brazen hiç beklenmedik sürpriz olaylar çıkar ve daha büyük engeller karşınıza dikilir. Böyle durumlarda bu deyim kullanılır. Deyimin öyküsü Osmanlı tarihine dayanır. Yavuz Sultan Selimin Yemen'i Osmanlı topraklarına katmasından bir süre sonra Yemen'de isyan çıkmış, uzun uğraşmalar sonunda Yemen Fatihi Sinan Paşa duruma hakim olmuş; Yemen bundan sonra 400 yıl Osmanlı egemenliğinde kalmıştı.Söylentiye göre Sinan Paşanın askerleri bir gün çölde konaklamış. Yemek pişirmek üzere hasır torbalar içindeki mısır pirinçlerini yere serdikleri büyük bir çadırın suture dökmüş ve taşlarını ayıklamaya başlamışlar. Bu sırada bir fırtına çıkmış ve rüzgarın savurduğu bir kum bulutu pirinçlerin suture inerek, ufak bir tümsek halinde yığılmış. Kumların altında kalan pirinçlere bakakalan yeniçeriler arasından şakacı bir asker, arkadaşlarına:
Biz Allah’ın nimetini taşlı diye beğenmiyorduk, bizim gibi günahkar kullara üç beş taş az bile gelir. Asıl şimdi ayıklayın bakalım pirincin taşını. Ulu Tanrımız, Kabe'ye hücum eden fil sahiplerinin başına ebabil kuşlarından taş yağdırmıştı. Bizim başımıza da daha büyük taş yağdırmadan hemen tövbe edelim, diyerek arkadaşlarını güldürmüş.
GEÇTİ BOR’UN PAZARI SÜR EŞEĞİ NİĞDE’YE
Öykünün asli şöyledir: Bor’un pazarı Salı Günleridir. Bir gün önceki Pazartesi günü hazırlık günü olup, yöresel deyimle “DERİ PAZARI” dır. Asıl Pazar gününe de “ULU PAZAR” denir. Deri pazarı günü, otuz kırk kilometre uzaktan gelecekler ve Salı günü pazara yetişeceklerin hazırlık günüdür. İlçeye, bu deri günü gelenler, ertesi günün yoğun işlerinden bir kısmını görürler.Bu hazırlık günü çalışmaları, yaz ve kış mevsimine göre değişiklik gösterirdi. Son baharın yazdan kalma bir günü, erken saatlerde, kırk kilometre uzaktaki köyünden çıkan bir pazarcı, Bor’un bağlarına girdiğinde, geçmiş ikindi zamanıdır.
Molayı, yıkılmış kerpiç duvarın içeri girdiği Pınarbaşı mevkiindeki, Tütüncü Hasan’ın bağına verir. Eşeğini de dinlendirmek için indirdiği yüke sırtını dayayıp da pazardan alacaklarının hesabını yaparken, içi geçer ve derin bir uykuya dalar.
Eşeği önündeki yiyecekleri çoktan bitirmiş, bağlı bulunduğu ağacın kabuklarını kemirmeye başlamıştır. Deri pazarı gününün ikindi zamanı başlayan uyku gece de sürdüğü gibi, Ulu pazar gününün, yani Salı gününün ikindisine uzanır Yirmi beş saatlik bir uykudan uyanan pazarcı, halinde bir değişiklik hissetmeden şehrin yolunu tutar.
Tutar amma, yollarda bir başkalık var, pazara gidenlere rastlayacağı yerde, pazardan dönenleri görür. Dönen bir pazarcıya, merakla sorar;
Neden Ulu Pazarı’nı almadan dönüyorsunuz? Pazarcı ertesi günün Niğde pazarını işaretle;
“Geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde 'ye babalık” der.
BU NE PERHİZ BU NE LAHANA TURŞUSU
Söyledikleri ile yaptıkları birbirini tutmayan kimselere söylenir, ilkelerinin tersine davranan kimselerin çelişik tutumlarını belirtir.KAYNAK: Deyimleri açıklayan ilgili İnternet siteleri
Yorum Gönder