Bir İlköğretim Müfettişinin Adnan Oktar Kitabı Anısı

Bir İlköğretim Müfettişinin Adnan Oktar Kitabı Anısı
Aşağıdaki yazıyı bir sosyal paylaşım sitesinde görünce, güncel bir sorunu dile getiren bu yazı ilgimi çektiği için, okuyucuyla paylaşmak istedim.
Yazıda İlköğretim Müfettişi Sayın Âlim Başaran’ın da vurguladığı gibi, “Devlet Eliyle Bilim Düşmanlığı” yaratıldığının bir örneğidir. Ne yazık ki, Harun Yahya takma adlı meczup Adnan Oktar’ın yazdığı bu bilim dışı “Evrim Aldatmacası” kitabı, Talim Terbiye Kurulunun önermemesine karşın devlet okullarında ücretsiz dağıtılmıştır. Bu kitap 20 yıl önce on binlerce basılmış, hem de kamyonla dağıtılmıştır. (20 yıl önce Antalya’da kamyonetle bedava dağıtılırken görmüştüm). Biz yazdığımız kitapları güçlükle bastırırken veya bastıramazken, bu bilim dışı kitaplardan on binlerce nasıl basılıp bedava dağıtılıyor. İşin acı yanı, devlet eliyle bu bilim dışı, bilime karşı kitapların dağıtılmasıdır. Zaten Evrim teorisini okullardan kaldıran, evrime karşı duran iktidar tarafından kollanıp, basılıp dağıtılması olasıdır. Avrupa’nın ve de Müslüman ülkeler dışında bütün ülkeler tarafından Evrim bilimsel bir kural olarak kabul edilir ve okutulur.  Zaten “500 yıldır bilime hiç katkısı olmayan Müslüman ülkeler” bu evrim örneğinde olduğu gibi, bilimsel kurala karşı durmuşlar ve ilgisiz kalmışlardır. Halen de bu direnci sürdüren, “dünyanın yuvarlak olduğuna inanmayan” ülke ulemaları (Suudi Arabistan gibi) vardır. İşte bu açıklamadan sonra, İlköğretim Müfettişi Alim Başaran’ın ilginç yazısını aşağıya alıyorum.
“Adnan Oktar denilen şarlatanın ve ajanın, kimler tarafından korunup kollandığını ortaya koymak için “Öğretmenim Müfettiş Geldi” adlı anı kitabımda yer alan bir anıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Saygılarımla. Âlim Başaran – Emekli Milli Eğitim Müfettişi
Devlet Eliyle Bilim Düşmanlığı
1999 Ağustosunda Isparta Süleyman Demirel Üniversitesinde ilköğretim müfettişleri için 15 gün süreli bir seminer düzenlendi. Seminer çalışmaları, sabah saat 8’de başlıyor, 13’e kadar sürüyordu. Öğleden sonra da küçük gruplar halinde kimi zaman Isparta’nın merkezinde kimi zaman da yakın çevrede gezip görülmesi gereken yerlere gidiyorduk.
Bir gün merkezdeki Ayazma Parkına gittik. Gerçekten görülmeye değer ve kafa dinlendirecek bir parktı. İnsan oradan ayrılmak istemiyordu.
Bir başka gün de Mehmet Ayhan, Emine Bozkurt, Hesna Demirel ve K. Nilgün Karaca olmak üzere beş arkadaş bana ait Renault Spring marka kırmızı arabayla Gölcük denilen bir mesire yerine gittik. Gölcük, bir krater gölü imiş. Etrafı çam ağaçları ve meyve bahçeleri ile çevrili. Çok güzel bir yer. Etraftan kuş sesleri geliyor, çam ağaçlarının uğultusu sanki ninni söylüyormuş gibi insanın ruhunu dinlendiriyor.
Kendimize uygun göl manzaralı bir yer seçtik. Mangalı yaktık, etleri kızarttık. Meyveyi sebzeyi masanın üzerine koyduk. Rakı şişesini açtık. Tam da yemeye içmeye başlayacağımız sırada öyle şiddetli bir yağmur bastırdı ki, sanki gökyüzü çatladı da yukarda ne varsa hepsi yere dökülmüş gibi oldu. Masayı toplamaya bile fırsat bulamadık. Güç bela arabaya girip yağmurun dinmesini bekledik.
Yağmur dindiğinde masada yiyecek içecek ne varsa hepsinin yerlere saçılmış ve sellere karışmış olduğunu gördük. Böylece bizim piknik keyfimiz de yarım kaldı.
Müfettiş arkadaşlarımızdan Mehmet Ayhan Ispartalı idi ve Gönen Köy Enstitüsü’nden mezun olmuştu. Gönen Köy Enstitüsü binaları, 1990’larda Öğretmen Lisesi olarak kullanılmaktaydı. Oraya gitmemizi önerdi. M. Hulusi Kurt, Mustafa Özkök, Sadık Şekeroğlu ve Mehmet Ayhan’la birlikte önce o tarihteki Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in doğum yeri olan İslâmköy’e gittik. Oradan da Gönen Öğretmen Lisesine geçtik.
Gönen Öğretmen Lisesi, Isparta Burdur karayoluna 5, Isparta’ya 24 kilometre uzaklıkta ve Isparta’nın kuzeyinde yer alıyor. Arkasını da Tınaz dağına dayamış. İslamköy’den Gönen’e kadar yol boyunca art arda sebze ve meyve bahçeleri dizilmişti ve her taraftan güldür güldür sular akıyordu.
Gönen’e varınca yolun iki yanına dizilmiş emek ve alın teri kokan Köy Enstitüleri yapıları çıktı karşımıza. 40’lı yıllarda büyük bir heyecan seli içinde boy göstermiş, eğitime hizmet vermek için yarışırcasına çaba gösteren okulun öğrencileri tarafından yapılmış binalardı bunlar. Kimisi bakımlı, kimisi kaderine terk edilmişti. Mehmet Ayhan, bu binaları yapan öğrencilerden birisinin de ünlü roman ve öykü yazarımız Fakir Baykurt olduğunu söyledi.
Eski binaların sonradan yeni binalar da yapılmış, öğretmen lisesi yeni binalarda faaliyet gösteriyormuş. Yaz günü olduğu için okul bomboştu. Kapıdaki görevliye, müfettiş olduğumuzu ve müdürle görüşeceğimizi söyledik. Görevli bizi, tek katlı bir binadaki büyük bir odaya götürdü. Orada bizi, müdürlüğe vekâlet eden müdür yardımcısı karşıladı. Hal hatır soruldu. Çaylar geldi.
İçeri girerken gözüm odanın bir köşesinde üst üste yığılı kitap paketlerine takılmıştı. Kalkıp o paketlerin bulunduğu yere vardım. Tahminen bin kadar kitap vardı. Paketlerden biri açılmıştı. Bir kitap alıp kapağına baktım. “Evrim Aldatmacası” yazılıydı kapakta. Yazarı da, Harun Yahya takma adlı Adnan Oktar’dı.
Söz konusu kitap, ABD merkezli Siyonistleştirilmiş Hıristiyanların, yani Evanjelistlerin, Evrim-Darwinizm karşıtı kitaplarının tercümesiydi. Adından da anlaşılacağı gibi kitapta evrim kuramı çürütülmeye çalışılıyor, Yaratılış kuramı savunuluyordu. Bir başka deyişle, aklın ve bilimin karşısına, metafizik inançlar ve birtakım safsatalar çıkarılıyordu.
1940’lı yıllarda bu okuldaki öğrencilerin, Dünya klasiklerini okuyup tartıştıkları söyleniyordu. Şimdi ise akıl ve bilim dışı safsatalarla dolu bir kitap duruyordu karşımda Nereden nereye gelmiştik. Hani “Herkes gider Mersine, biz gideriz tersine” diye bir söz var ya. Aynen öyle. Başka ülkeler, aya yıldızlara gidip gelirken biz nelerle uğraşıyorduk!
Öte yandan böyle bir kitabın öğretmen lisesi gibi bir okulda bulundurulması suç oluşturmaktaydı. Müdür vekiline sordum:
– Bu kitaplar nereden geldi?
– Bilim Araştırma Vakfı göndermiş.
– Paralı mı parasız mı?
– Parasız.
– Peki, ne yapacaksınız şimdi bu kitapları?
– Öğrencilere dağıtacağız?
– Peki, Talim ve Terbiye Kurulunca okullara tavsiye edilmiş mi?
– Talim ve Terbiye Kurulunun tavsiyesinin bulunup bulunmadığını bilmiyorum. Ancak Valiliğin dağıtım izni var.
MEB Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının görevlerinden biri de: İncelenmek, tavsiye edilmek veya satın alınmak üzere Bakanlığa gönderilen yayınlar ile diğer eğitim araç-gerecine ait inceleme raporlarını hazırlamak veya hazırlatmak, tavsiye edilmesi veya satın alınması kararlaştırılan eğitim araç-gerecinin Tebliğler Dergisi’nde yayımlanmasını sağlamaktı.
Buna göre, okullarda öğrencilere ücretli ya da ücretsiz olarak verilecek bir kitabın mutlaka Talim ve Terbiye Kurulunun incelemesinden geçmesi, hatta kitabın ilk sayfasında, “Talim ve Terbiye Kurulunun …tarihli ve …. sayılı kararıyla okullara tavsiye edilmiştir.” diye yazılmış olması gerekiyordu. Oysa kitabın üzerinde böyle bir açıklama yoktu. Bu nedenle, müdür vekilinden sözünü ettiği izin belgesini göstermesini rica ettim. Müdür vekili, söz konusu yazıyı dosyadan çıkarıp bana verdi.
Isparta Valiliği Emniyet Müdürlüğü çıkışlı, 06.04.1999 tarih ve 99/Bas. Yay. Br.124 sayılı yazı şuydu:
VALİLİK MAKAMINA
Merkez Çakırağa Mahallesi, Kâtip Müslihittin Sok, Sağlam İşhanı, No:3, Kat:4, D:12-13, Fatih İstanbul adresinde bulunan “Bilim Araştırma Vakfı” adına Avukat Ali Tizik’in Valilik Makamından havaleli 15.03.1999 tarihli dilekçesinde, Harun Yahya’nın yazdığı Evrim Aldatmacası isimli kitabın ilimiz dâhilinde elden ücretsiz dağıtılması için izin talebinde bulunmuştur.
Adı geçen vakfın ilimiz dâhilinde Evrim Aldatmacası isimli kitabın dağıtılmasında Müdürlüğümüzce bir sakınca yok ise de; tensiplerinize arz ederim.
Ali YENİCE
2. Sınıf Emniyet Müdürü
Emniyet Müdürü a. Emniyet Müdür Yardımcısı
OLUR
7 Nisan 1999
Uğur ALADAĞ
Vali a. Vali Yardımcısı
Yazıyı okuduktan sonra, müdür vekiline:
– Evet, bu yazıdan Valililiğin, kitabın il dâhilinde dağıtılmasına izin verdiği anlaşılıyor. Ancak Valiliğin, bir kitabın il dâhilinde dağıtılmasına izin vermiş olması, onun okullarda da serbestçe dağıtılabileceği anlamına gelmez. Çünkü yasalara göre bir kitabın okula sokulmasında sakınca olup olmadığına ancak Talim Terbiye Kurulu karar verebilir. Bu kurulun izin vermediği, tavsiye etmediği hiçbir kitap okullara sokulamaz. Bu nedenle, bu kitabı okulda öğrencilere dağıtırsanız siz de suç işlemiş olursunuz, dedim. Müdür vekili:
–Tamam müfettiş bey,. Müdür Bey izinden dönünce ben söylediklerinizi ona iletirim. Ne yapılması gerekiyorsa artık o yapar, dedi.
Müdür vekiliyle yaptığım bu konuşmayı Mehmet Ayhan, M. Hulusi Kurt ve Sadık Şekeroğlu hiç ses çıkarmadan dinlediler. Ben bu durumu, onların da benim söylediklerimi onayladıklarına yordum. Ancak sağ görüşlü olduğunu bildiğim meslektaşımız Mustafa Özkök:
– Âlim Bey, sen niçin bu kitaplara taktın bu kadar anlamadım. Kitap okumaktan zarar gelmez. Bırak, herkes istediği kitabı okusun, dedi.
Açıkça söylememekle birlikte onun bu çıkışından kendisinin de Evrim kuramına karşı olduğunu anlaşılıyordu. Bu gereksiz çıkışı üzerine ona:
– Evet, dışarıda herkes istediği kitabı okuyabilir. Ancak kitabın dağıtılacağı yer bir okul olunca orada durmak gerekiyor. Çünkü biraz önce de belirttiğim gibi, her kitap okula sokulamaz. Mutlaka Talim Terbiye Kurulundan izin alınması gerekir. Müfettiş olman nedeniyle bu durumu sen de en az benim kadar bilirsin, daha doğrusu bilmen gerekir, dedim.
Bir okul müdür vekilinin, Talim Terbiye Kurulunca izin verilmemiş bir kitabın okula sokulmaması gerektiğini bilmiyor olması bir ölçüde mazur görülebilirdi. Ama bir eğitim müfettişinin bunu bilmemesi söz konusu olamazdı. Çünkü bir okulu teftiş ederken mutlaka yapması gereken işlerden biri de okul ve sınıf kitaplıklarını inceleyip, Talim ve Terbiye Kurulunca tavsiye edilmemiş kitap varsa bunu ilgililere bildirip gereğinin yapılmasını sağlamaktı.
Bugün Türkiye’nin her yerini tarikatların, cemaatlerin, dinci vakıf ve derneklerin sarmış olduğunu, her yerde bunların seslerinin yükseldiğini hep birlikte üzüntüyle izliyoruz. Anlattığım olay bize Türkiye’yi adım adım din devletine götüren yolun taşlarının kimler tarafından döşendiğini çok açık bir biçimde göstermiyor mu?
Bu duruma gelinmesinin nedeni, bu cemaat ve tarikatlarla, dinci dernek ve vakıfların faaliyetlerini, denetlemekle yükümlü müdürlerin, müfettişlerin, kaymakamların, emniyet müdürlerinin, valilerin, genel müdürlerin, müsteşarların, bakanların, başbakanların ve cumhurbaşkanlarının, bu konuda üzerlerine düşen görevi gereği gibi yapmamaları, hatta onlara göz yummalarıdır.
Dün kaymakam, emniyet müdürü ve valiler, “Evrim Aldatmacası” gibi akıl ve bilim dışı safsatalarla dolu kitapların dağıtılmasında sakınca görmüyorlardı. O kitapları okuyanlar bugün kaymakam, milli eğitim müdürü ve vali oldular. Okullarda Onuncu Yıl Marşının söylenmesini, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinin okunmasını, Nutuk’unun dağıtılmasını yasaklamaya başladılar”.

İşte böylece Feto yaratıldı ve daha bilmem neci Aczimencisinden, nice tarikatlara kadar dinci gerici gruplar iktidar tarafından kollandı, korundu ülkeye 15 Temmuz gibi gerici bir darbenin yapılmasına, acılara, utanca neden oldular. Böylesine gerici dinci politika ve uygulamalar ülkeyi geriye götürürken, çağdaş dünyadan da dışlanır.
Evrim teorisi gibi bilimsel kurala karşı duran, dinci politik yapılanması ile dine hizmet ettiğini sanan, Cumhuriyetin Celalileri AKP iktidarı, bilim dışı tavır ve uygulamaları ile ülkemizi çağın gerisine sürüklemekte, ülkemizin geri kalmasına neden olmaktadır. Bunu ileride tarihler böylece yazacaktır.
Bu konuyu irdeleyen, internette yayınlanan “Adnan Hocayı da Feto gibi AKP iktidarı palazlandırdı” başlıklı; dunya48 de “Tarikatlar AKP döneminde palazlandı” yazıma bakabilirsiniz.

Cevat Kulaksız

Cevat Kulaksız  

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget