“Söz gümüşse sükut altındır” şeklinde ifade edilen, çok güzel bir atasözümüz vardır.
Amerika ile Tayyip Bey arasında, PYD'nin terör örgütü olup olmadığı konusunda baş gösteren ve ülkemizi dosta ve düşmana karşı küçük düşüren gereksiz ve sunni kriz'e baktığımızda, kısaca; konuşmak güzeldir, insanlar konuşa konuşa anlaşır ve sonuç alır,bunun için konuşmak değerlidir, ama, bazen de susmak gerekir ve söz gümüş değerinde ise de, bazı koşullarda susmak, daha iyi ve hayırlı sonuçlar doğuracağından altın değerinde olur anlamına gelen bu atasözümüzü, Tayyip Bey'in hiç duymadığını ve bilmediğini görmekteyiz.
Tayyip Bey; Anayasaya aykırı bir şekilde, kendisini bu ülkenin başbakanı yerine koyup, ülkenin iç ve dış her sorununa burnunu sokarak, diplomasi kurallarına aykırı bir şekilde her konuda ağzına geleni söyleyen tavrıyla, ülkemizin en başta Suriye olmak üzere, tüm dış politikasını çökme noktasına getirmiş, tüm dost ülkeleri birer birer karşısına alarak, ülkemizi yanlızlığa sürüklemiştir.
Tayyip Bey'in dış politikada ülkemize yaptığı son kötülük de; PYD konusunda Amerika ile açıkça “ya ben ya o “ restleşmesine girmesi ve Amerikanın da, hiç düşünmeden, bize göre de bir terör örgütü olan PYD' den yana tavır alarak, Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Tayyip Bey'i bir kalem de silip atmış olmasıdır.
Tayyip Bey'i; anayasaya aykırı olarak, fiili bir başkanlık sistemi kurarak, ülkemizi tek başına yönetmeye kalkışması,içte ve dışta yanlış ve hatalı politikalara imza atması nedeniyle, severiz veya sevmeyiz ve şiddetle eleştirebiliriz de ama, onun Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı olarak zor ve aciz durumda kalmasına, bu tutumundan dolayı ülkemizin dünyada giderek yalnızlaşmasına da, bu ülkenin bir vatandaşı olarak üzülürüz tabi.
Nasıl üzülmezsiniz, Bu ülkenin Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturmakta olan Tayyip Bey; PYD'nin bir terör örgütü olduğunu varsaymakta özgürdür ve kendine göre belki de haklıdır. Buna rağmen, bölgemizin koşullarını ve ülkemizin yararını düşünerek, PYD'nin terör örgütü olduğu görüşünü saklı tutarak, PYD'nin lideri Salih Müslüm'ü önceki tarihlerde ülkemizde ağırlamak ve onunla siyasi görüşmeler yapmak zorunda kalmış da olabilir.
Ancak, Tayyip Bey'in; kendi ulusal çıkarları için PYD'nin bir törer örgütü olmadığını kabul eden Amerika ile bu konuda bilek güreşine girerek, Amerikaya meydan okuması ve “siz terör örgütü olan PYD' den yana mısınız, yoksa bizden yana mısınız?” diyerek, konuyu, “ya biz, ya PYD” aşamasına getirmesi ve ABD Ankara Büyükelçisinin Dışişleri Bakanlığına çağırılarak krizin tırmandırılması, diplomasinin kuralları ile asla bağdaşmamaktadır, bu tavır; bir diplomasi cahilliği olup, kumar masasında varını yoğunu ve soğuk kanlı düşünme yeteneğini kaybeden bir şahsın son çırpınışlarını akıllara getirmektedir.
Tayyip Bey; bu restleşmeden sonra, PYD'nin bir terör örgütü olmadığını yineleyen ve PYD'nin yanında yer aldığını gösteren ABD ile bundan böyle stratejik ortaklığın ve işbirliğinin bittiğini mi açıklayacak, yoksa bunun üzerine soğuk su içip yutkunmakla mı yetinecektir?
Tayyip Bey; ülkemizi terör örgütü PYD ile kıyaslayıp muhatap kılarak,Amerikayı bir tercih yapmaya zorlayıp, Amerika tarafından PYD'nin tercih edilmesi sonunda da, PYD karşısında kendisini ve ülkemizi düşürdüğü bu utanç verici zor durumu görerek, bundan sonra en son söylenmesi gereken sözleri söylemeden önce derin derin düşünerek ve gerektiğinde susmasını bilerek, altın değerinde tavırlar sergilemeyi başarabilecek mi? Bekleyip göreceğiz.
10/02/2016
Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat
Yorum Gönder