Küçük bir tarım işletmecisinin oğluydu. Liseyi bitirdikten sonra Katolik Kilisesi’nin yardımıyla ünlü Coimbra Üniversitesi’ne girdi, ekonomi ve maliye okudu. Okulu bitirdikten sonra üniversitede kaldı, ekonomi profesörlüğüne kadar yükseldi.
1928 yılında bir askeri darbeyle ilk cumhuriyet hükümetini devirerek iktidara gelen Başkan Antonio Oscar de Fragoso Carmona tarafından maliye bakanı olarak atandı. İlk işi başkandan aldığı yetkiyle partilerin ve sendikaların üzerinde baskı kurmak oldu. Katı bir tasarruf politikasıyla devlet bütçesini dengeledi, dış borçları kapattı. 1932 yılında başbakanlığa getirildi. Kısa zamanda ordunun, kilisenin, monarşistlerin, varsıl kesimin ve aristokrasinin saygısını kazandı.
***
Portekiz, 1933’te ilan edilen yeni anayasa ile
tek parti rejimine geçti. Siyasal partiler kapatıldı, grevler, toplantı
ve yürüyüşler yasaklandı. Basına sansür uygulanmaya başlandı. Salazar, birçok tarihçi tarafından faşizm olarak değil de “faşizan eğilimli” muhafazakâr-otoriter bir diktatörlük olarak tanımlanan rejimine “Estado Nova” (Yeni Devlet) adını vermişti.
Bu rejimin Alman Nazizminden ve Mussolini faşizminden farkı merkezden örgütlenmiş kitlesel bir tabana dayanmamasıydı. Başkanı olduğu Ulusal Birlik Partisi’ne de üye olma zorunluluğu yoktu. Partiye üye olmayanlar da devlette görev yapabiliyordu.
Salazar, 2. Dünya Savaşı’nda Almanya ve İtalya’nın tüm baskılarına karşın ülkesini savaşa sokmadı.
İktidarı boyunca Atlas Okyanusu’ndaki Afrika ve Asya’daki sömürgelerinde uzun yıllar hiç ödün vermedi. Fakat rejiminin sonunu da 1961 yılından sonra alevlenen kanlı bağımsızlık savaşları getirdi.
1933 yılında kurulan gizli polis örgütü PIDE toplumun tümünü izliyordu, öyle ki nüfusun yarısı öbür yarısına karşı muhbirlik yapıyordu.
***
Salazar 1968 yılında bir beyin kanaması geçirerek yatağa düştü. Başkan Américo Tomas, Marcelo Caetano’yu
başbakan olarak atadı. Ne var ki Salazar azledildiğini hiçbir zaman
öğrenemedi. Bakanlar Kurulu haftada bir evinde toplanıyor, onun için
özel gazete çıkarılıyordu. 1970 yılında ölene kadar bu tiyatro böyle
sürüp gitti. Rejimi, 1974 yılında Afrika Sömürge Ordusu subayları tarafından gerçekleştirilen Karanfil Devrimi ile yıkıldı, ülke demokrasiye geçti.
Diktatör olmasına karşın mütevazı kişiliği, sade yaşamı, resmi seyahatlerinde bile masraflarını kendi cebinden ödemesi gibi davranışları nedeniyle Salazar, toplumun belli kesimleri tarafından sevilen bir insandı. Portekiz’de 2007 yılında yapılan bir ankette “tüm zamanların en önemli Portekiz yurttaşı” seçilmişti.
Oysa bugün Portekiz’de adına dikilmiş bir anıt yok; bir sokak, alan ya da okul adı da bulunmuyor.
Cenazesi sade bir aile töreniyle doğum yeri olan Vimiero köyünün mezarlığına gömüldü.
Her diktatörün ölümü farklı oluyor. Hitler Berlin’de bir sığınakta intihar etti. Mussolini Mezzegra’da idam mangasının kurşunlarıyla can verdi; cesedi ertesi gün Milano’da bir benzin istasyonunun çatısından baş aşağı sarkıtıldı. Franco şanslıydı, yatağında öldü.
En hazini Salazar’ınkiydi. O öldüğünün farkına bile varamadan öldü.
Deniz Kavukçuoğlu /Cumhuriyet
Yorum Gönder