23 Aralık 2017 günü, Kubilay’ı Anma Günü Silahlı Kuvvetler Spor Okulunda gördüğüm bir olayı anlatmak istiyorum.
Asker oğlumdan dolayı askeri kartım var, o nedenle fırsat buldukça orduevi ve spor okuluna gider kondisyon aletleri ile spor yapmaya çalışırım.
Bildiğiniz gibi hükümetin ve Genel Kurmayın istemi ile bazı ordu evleri ile tesislerinde mescitler açılmıştı.
İşte fırsat buldukça ve de 23 Aralık günü gittiğim KKK nın karşısındaki Spor okulunda hiç görmediğim ve tuhafıma giden bir olaya rastladım.
Kubilay olayından sonra aradan geçen 87 yılda olayın perde arkasındaki süreci halen anlayamayan bizler, benzer tuzaklarla yine karşı karşıyayız. İrticanın başı Feto’ya, irticaya kol kanat gererseniz, onu kollayıp büyütürseniz, sonuçta 15 Temmuz 2016 daki gibi şoka uğrarız, bizi dünyaya rezil eder. İrticayla ak güne çıkan bir toplum yok, bir devlet de yoktur dünyada. Öyleyse dincilik adı altında irticaya kol kanat germeyelim. Neyse devam edelim.
O gün spor çantam sırtımda, spor okulunun kontrollü girişinden herkes gibi kartımı okutup girdim. Benden önce, biri şalvarlı, uzun sakallı, başında bir terlik gibi bir şey ve etrafına şal gibi bir şey sarılı derviş veya şeyh kılıklı biri; yanında normal kıyafetli ile eli çantalı olmak üzere iki kişi merdivenleri tırmanarak yukarı çıkıyorlardı. Kendi kendime, bunlar buraya nasıl girmişler, diye sordum.
Kondisyon salonunda zaman zaman karşılaştığım, beraber spor yaptığımız bir emekli albay da merdivenden inip bahçedeki kafeteryaya gidiyordu. Yanımdan geçerken, o irticacı kılıklı kişilerin arkasına baktı ve “bu ne yav tabur imamı mı tayin oldu, bu ne kılık” diyerek söylenerek yürüdü. Vakit öğlen ile ikindi arasında bir zamandı.
On yıldan fazla bir zamandır, temizlik ve düzenine hayran olduğum askeri spor ve sosyal tesislerine gidip gelirim, ama böylesine beni şaşırtan, hüzünlendiren bir manzara ile karşılaşmadım. Her etkinlikten ve yemekten sonra kendi kendi kendime, “Tanrım ordumuza, milletimize yokluk ve sıkıntı verme, Tanrımıza hamdolsun, milletimiz var olsun”diye dua ederim.
Sahiden dua dedimse, askerlerin yemek duasında “Tanrımıza hamdolsun” sözlerindeki “Allah’ımıza hamdolsun” şekline dönüştürülürken neden “Tanrı” sözcüğü ısrarla “Allah” sözcüğünün söylenmesi isteniyor. Her millet Allah’ı-Tanrı’yı bilir ama kendi diliyle söyler, öyle iman eder. Tanrı sözcüğü Öztürkçedir; Orta Asya’da iken atalarımız “Tengri” “Tanrı” derlerdi, Tanrı Dağları oradan gelir. Bunu yadırgadık doğrusu. Her şeyimizi Arap’a, Arap diline dönüştürmek zorunda mıyız; Arapça ibadet de etmek zorunda da değiliz.
Sanki gelecek başka bir gün yokmuş gibi, Kubilay’ın anma gününde, askeri bir sosyal tesisindeki mescide özellikle uzaklardan namaz kılmaya gelmek de ne oluyordu. Hele gelenlerden biri, inanın Kubilay’ı kesenlerin kılığında idi. Acaba bir nabız mı yokluyorlardı, bir şey mi provoke ediyorlardı.
Sanki namaz kılacak başka yer bulamamış gibi, sanki gizli bir maksatla olsa gerek, uzaklardan iki rekât namaz kılmaya gelmişlerdi.
Kendi kendime, hey rahmetli Atatürk, nerede kılık kıyafet kanunu, nerede devrimler, diye söylendim durdum. On yıl önceye kadar önce, ordunun sosyal tesislerine böylesine şalvarlı, sakallı girmek şöyle dursun, hafif sakallı, üç beş günlük sakalı çıkmış kimseleri nöbetçiler içeri almazlar veya almak istemezler, nöbetçiler, onu kırmamak için “komutanım galiba tıraş olmaya geldiniz” diyerek ima yollu uyarırlardı. Hatta bazı sakalı üç beş günlük olmuş emekli veya çalışan subay, astsubayları nizamiyeden nöbetçiler sokmazdı eskiden.
Onlar önde ben arkada merdivenden çıkıp girişten alt katta bulunan mescide doğru yürüdük, onlar mescide girdiler; ben de arkalarından mescidin yanındaki kondisyon ve soyunma-giyinme-duş bölümlerine geçtim. Spor kıyafetimi giymek üzere giysilerimi değiştirirken, o iki kişi tuvaletler bölümüne arka arkaya girdiler, abdest aldılar tekrar mescide girdiler. Onlar muhtemelen iki rekât namaz kıldıktan sonra çıkıp gittiler. Kendi kendime, keşke arkalarından da olsa cep telefonumla bir resimlerini çekse idim, diye sonradan hayıflandım. Sanki başka yerlerde namaz kılacak yer bulamamışlar gibi, Kubilay’ın yıldönümünde, spor okulunun içindeki mescide namaz kılmaya gelmişler.
Dincilikle Devlet Kalkınamaz, Bilim Ve Teknoloji İle Kalkınır.
Şimdi buraya bir mim koyalım ve yukarıya doğru çıkalım. Devletin başındaki yönetici RTE, iktidara geldikten sonra “dinci kinci nesil yetiştireceğiz” derken, Atatürk’ün laik devlet düzenine ihanet ederken, Milli Savunma Bakanı İmam Hatip Mezunu, imam hatip kökenli milletvekilleri bakan yapılırken, imam kökenlileri devlet kadrolarına yerleştirilirken biz nasıl bir çağdaş devlet olacağız. Bakıyorsunuz Dış İşleri Bakanı “imam hatiplerin sayısını artıracağız” diyor. Bakıyorsunuz, iktidarın atadığı Genel Kurmay Başkanı cami yapma yarışına katılıyor. Kayseri Milli Eğitim Müdürü Osman Elmalı bir toplantıda “Kayseri ilimizde 1036 derslik, 34 okul ihtiyacımız var” demekte. Demek ki, camiden çok okula gereksinim var.(1)
Namazı istediğiniz yerde kılabilirsiniz, ama çocukları okul dışında bir yerde eğitilmesi çok zordur, mümkün de değildir. Öyleyse Sayın Genel Kurmay Başkanımız Akar, keşke ihtiyaç duyulan okul yapımına destek verseydi. Ülkemizde cami yaptırmak için nice vakıflar, dernekler, cemaatler, topluluklar varken, cami yaptırmak Laik TC nin Genel Kurmay Başkanına mı kalmış. Bu cami yaptırma işine karışan Genel Kurmay Başkanı için, bazıları “emekli olunca AKP den milletvekilliğine hazırlanıyor” diyorlardı.
Öte yandan, Ege de Yunanistan, adacıkları, kayacıkları çalarken hiç laf bile etmiyorlardı.
Dünyada salt dincilikle refaha ermiş, çağdaşlaşmış, aydınlanmış bir tane ülke yok. Yukarıdakiler, aşağıdakiler şunu iyice bilmeliler ki, ülkenin orasına burasına Taksim’e, Opera Meydanına, Çamlıca tepesine vb yerlere en lüks cami yaptırmakla, oraya buraya en lüks imam hatip yaptırmakla ülke asla kalkınamaz. Ülkeler bilim ve teknolojiye önem vermekle ancak kalkınır. Çağdaş uygarlığın zirvesinde olan Batı ülkeleri, Japonya oraya buraya kilise yaptırmakla mı, oraya buraya din okulu yapmakla mı o çağdaşlığa ulaştılar. Aksi halde ABD nin, AB nin öteki çağdaş ülkelerin sömürgesi, uşağı olunur. Şimdiki acı gerçek böyle değil mi?
Bizi de, Atatürk’ün getirdiği çağdaş laik devlet düzeninden saptırıp geri kalmış öteki Müslüman devletlerin içine sürüklemekle, dinci bir devlet haline getirmekle ülkeye büyük zarar verilmektedir.
Dünyada 50 den fazla Müslüman devletlere bir bakar mısınız, hangisinde huzur var, hangisinde demokrasi var, hangisinde doğru düzgün insan hakları var. Aklı başında olanlar bu acı gerçekleri görmeliler, düşünmeliler. Terörün her çeşidi, Allah adına adam kesenler, canlı bombalar, ölüm, yıkım oralarda. Müslümanlar, emperyalistlerin ürettiği en modern silahlarla Müslüman halkları, birbirini durmadan kırıyorlar, böylece o silah üreten devletlerin oyuncağı oluyorlar. Bütün Müslüman ülkelerden binlerce değil, milyonlarca insan yurdunu yuvasını terk ederek neden “gavur” dedikleri Batı ülkelerine gitmekteler? Çünkü onlar laiklik sayesinde, refahın, çağdaşlığın, düzgün adaletin, düzgün insan haklarının koruyucusu ve zirvesindeler. Onun için Müslüman ülkelerdeki çaresiz insanlar, laiklikle zenginliğin zirvesine çıkmış bu Batı ülkelerine gitmekteler, gitmek için de yollarda, denizlerde lastik botlarda can vermekteler. Batı ülkeleri, o refaha, o çağdaşlığa, o demokrasiye ancak laiklikle ulaşabilmişlerdir. Öyleyse Atatürk’ün ülkemize getirdiği, uyguladığı laikliğe daha iyi sarılalım. Kurtuluşun, aydınlanmanın tek yolu budur, laik düzenin dışındaki uygulama ve yönetimler bizi felakete götürür.
Cevat Kulaksız
Cevat Kulaksız SONNOTLAR
(1)https://kayseri.meb.gov.tr/www/insaat-ve-emlak-dairesi-baskani-sayin-ozcan-duman-ilimizde-incelemelerde-bulundu/icerik/1119
Yorum Gönder