Andavallı Köyü - Cevat Kulaksız

Nedir bu andaval? Diye kendi kendime sorardım. Sözlüğe baktım, şöyle yazıyor: Aptal, ahmak, beceriksiz, bön, avanak, şaşkın, andavallı. Andaval nedir?

Andavallı Köyü - Cevat Kulaksız
Küçüklüğümde bu “andaval” sözcüğünü bizim köyün insanları birbirine çok kullanırlardı. Nedir bu andaval? Diye kendi kendime sorardım. Sözlüğe baktım, şöyle yazıyor: Aptal, ahmak, beceriksiz, bön, avanak, şaşkın, andavallı. Andaval nedir? Aptal, ahmak, beceriksiz, bön, avanak, şaşkın, andavallı.(1)
Türk toplumunda özellikle köylerde insanlarımız misafir severdirler. Bu misafir severliği kötüye kullananlar da bulunuyordu.
Yazar Reşat Nuri Güntekin bir kitabında, Cumhuriyetin ilk yıllarında müfettiş olarak
Anadolu’yu gezilerinde Kayseri-Niğde arasında anlatılan bir öyküyü şöyle anlatır:
Bir zamanlar Kayseri’den Niğde’ye gidip gelen yolda kalan yolcular, bu iki şehir arasında bulunan “Andaval” denilen bir köyde mola verirlermiş. “Andaval” ahalisi hanedan kişilermiş; kasabalarına uğrayan yolcuları iyi karşılarla ve onlara son derece ikram ederlermiş.
Kayserililer, bu vaziyetten yararlanmayı düşünmüşler. Bu misafirler memlekete geldikçe yolda hastalandıklarını söyleyerek yahut havanın fenalığını bahane ederek günlerce kendilerini besletmeye ve “ekmek elden, su gölden” bir nevi kür yapmaya başlamışlar.
Derken bu hileyi Niğdeliler de öğrenmişler, onlar da Kayseri’ye giderken Andaval’a uğramayı ve uzunca bir zaman oraya postu sermeyi adet etmişler. Bir gün gelmiş ki zavallı Andaval, Anadolu ortasında bir büyük imarethaneye dönmüş. Nihayet adamcağızlar bakmışlar ki olacak gibi değil. Büyükada’da misafir akınından kaçan ev sahipleri gibi tası tarağı toplamışlar, civardaki dağlara kaçmışlar. Eski asıl ve mamur Andaval da o gün bu gün kuş uçmaz, kervan geçmez bir virane halini almış.
Misafir yüzünden yıkılmış aile ocaklarının ne kadar çok olduğunu düşünürsek küçük bir kasabanın da aynı sebepten aynı akıbete uğramış olmasını pek manasız görmeyiz.
Demek ki birçok insanlar gibi zavallı Andaval ahalisi de sırf iyilik etmeyi sever asil ve yumuşak yüzlü insanlar oldukları için “andavallı” diye şöhret almışlar”.(2)
ReşatNuri Güntekin’in aşağıdaki kitabını okuyunca, andaval sözcüğünü daha iyi anladım ve de bana aşağıdaki olayı anımsattı.
“Andavallıları yiyen adam”
Reşat Nuri Güntekin’in bu yazısını okuyunca aklıma şu olayları anımsadım.
Benim çalıştığım bir ilçenin bir İlköğretim müdürü vardı. Adı, rüşvetçi değil de, “yiyiciliğe” çıkmıştı. Ben buna pek inanmazdım ama bir olayla bu dedikodunun doğru olduğuna inandım. Bir köyde okul müdürü idim, köyün okuluna bir öğretmen mi tayin oldu, bolca Amerikan yardımı süt tozu ve un mu tahsisi edilmiş. O “yiyici” bana o günlerde dedi ki: “Haydi bakalım senin okula şu oldu bu oldu” (o olayı tam hatırlayamıyorum) “bunu ıslatmak gerekir, git bir rakı al” demişti.  Ben şok oldum, altında kalmadım, “yiğitliği lekelemedim, bonkörlük benden olsun” diyerekten gittim, bir buçukluk rakı alıp getirdim, bizim “yiyiciye” verdim.
O “yiyici”, Amerikan yardımı olan süt tozu ve unları gizlice pasta salonlarına satarmış, bazı köy okulu müdürlerine de, “açık çıktı, çocuklara dağıtıldı” diye sarf tutanağı tanzim etmeni rica ediyorum” dermiş. Öğretmenler de bu isteği yerine getirir, çocuklara dağıtılmadığı halde, günlük gramajına göre sarf tutanağı tanzim edip ona verirlermiş.
Sonradan öğrendiğim ve bir örneğini aşağıda açıklayacağım “yiyici”  ve de  “içkici” nin huyunu duyunca, kendi kendime “vay oğlum Cevat sen de andavallıymışsın, diye kendimi alaya aldım.
Kaymakamı Köye Davet
Bizim  “yiyici” için şöyle bir garip ve ilginç olay anlatırlardı. Daha doğrusu, anlatacağım köy muhtarının ve köylülerin andavallılığını gösteren, filimlere kon olacak bir olay.
Bizim bu “yiyici”, zengin bir köy muhtarına haber salarmış, “kaymakam bey sizin köyün methini duymuş, sizin köye hafta sonu pazar günü birkaç daire müdürü ile ziyarete gelmek istiyor, ne diyorsun, gelsin mi?  Sana yük olurlar mı?”  Diye ayak yaparak kendilerini gizlice davet ettirirmiş.
Muhtar bu sevinçli haberi duyunca, bunun ayrıntısını öğrenmek için hemen bizim “yiyici” ye gelir. Muhtar gerçeği öğrenir, buna çok sevinir. Hemen “yiyiciye” “gaymakamı ve sizleri köyümüzde ağırlamayı çok isteriz, seviniriz” der.
“Yiyici ve de içkici”, bu işe muhtar kadar sevinir. Ellerini ovuşturarak, “muhtar bizim kaymakam biraz içer, bazı daire müdürleri de içer, ona göre hazırlan”. Muhtar buna sevinir, “başım gözüm üstüne müdürüm bunun lafı mı olur, bu Pazar bendesiniz” der.
Tabi bu davet,  her köyün muhtarı için çok büyük bir onur, şereftir kaymakamı ağırlamak. Dairelerde, köylü nazarında kaymakam ağırlayan muhtarın itibarı artacak, bu onurlu bir şey değil mi, kolay mı?
Muhtar köye dönünce azaları, ileri gelenleri toplar durumu anlatır, kaymakamı nasıl ağırlayacaklarının telaşına düşerler. Onlar hazırlık yapadursun, biz bizim “yiyici”ye dönelim.
“Yiyici” müdür, muhtardan kesin olarak “olur” yanıtını aldıktan sonra, doğruca kaymakama gider, ona da şöyle der:
“-Sayın kaymakam Bey, sizi ve birkaç arkadaşınızı, daire müdürlerini feşmekân köyünün muhtarı, köyünde ağırlamak için davet etmek istiyor; size söylemeye çekinmiş, benim size söylememi istedi, ne dersiniz? Şunu da ekledi, önümüzdeki Pazar günü köye davet etmek ister, nasıl bulursunuz, sizce de uygun olur mu?”
Kaymakam,  aracılı bu davet karşısında aklına hiçbir kötülük kumpas gelmez; bir bakıma da sevinir, köylüyü, köyü tanımak onun için de çok uygun olacağını düşünür. Kaymakam, “tabi olur, köylerimizi tanımak isteriz de muhtara yük olmayalım”diye de endişesini dile getirir. Yiyici müdür, “aman efendim, muhtar dedi ki, “benim için şereftir, bekliyorum mutlaka” dedi, diyerek kaymakamı böylece bir şeytani kumpasla ikna eder.
(Burada bir parantez açarak mim koyalım. Anlattığımız bu gerçek olayda bir rüşvet olayı yok. Ancak, yurdumuzda bu basit olaydan başlayarak nice yolsuzluklar, nice rüşvetler, nice hırsızlıklar olmakta, olmuştur ki bunun son halkasını Rıza Enişte, ondan önce 17/25 Aralık dahasını siz sayın. Bu anlattığımız küçük olay cepte çerez bile değildir, “devede kulak bile değildir. Ama çürümüşlüğün, kokuşmuşluğun dışa vuran olaylarıdır bunlar, aşağıdan ta yukarılara kadar olaylar sürüp gider, Osmanlıya kadar). Biz devam edelim.
Biz, andavallı köyünün andavallı muhtarına dönelim. Muhtar topladığı azaları ileri gelenleri muhtar odasına toplar, onlara şöyle der:
Arhadaşlar, bu bazar gaymakamımız bazı daire amirleri köyümüze davetli gelecek. Ne yapalım, köyümüzün şerefi var, nasıl hazırlanalım, görüşünüzü almak istiyom”.
Köylülerin kimi der, “5-10 tavuk keselim”, kimi der, “kuzu keselim, köyümüzün şerefi var”. Kimisi de “köyümüzün şerefi var, davul zurna da getirelim”  der. Oradan birisi, “ ula davul zurna ne, düğün mü ediyoh, diyerek davula itiraz eder.
Muhtarın aklına, “ içkici”nin uyarı sinyali gelir, “arhadaşlar bu memur milleti içki de içer, ne yapsak, deyince, içki parası için “salma salmaya” karar verirler, yani içki parası toplarlar, çünkü bu masraflar muhtara yük olmasın diye.
Neyse uzatmayalım, köyden varlıklı biri, “arkadaşlar köyümüzün şerefi var, benden bir kuzu var”  diyerekten kuzu vereceğini söyler. İçki-rakı parası için de “köyümün şerefi var”,diyerek salma salıp para toplarlar, kazadan kasalar dolusu içki getirirler.
Pazar gelir, resmi arabalarla “andaval” köyüne kaymakam, bazı daire müdürleri gelirler. Köylüler, azalar çok mutludurlar, çünkü köylerinin şerefi için kaymakamı ağırlamaktalar.
Büyük cevizin altına masalar kurulur, kızarmış tavuklar, pişmiş kuzular masalara dağıtılırken, bu organizasyonun gizli kahramanı “yiyici” müdür,  kaymakamın konuşmasından sonra bir konuşma yaparak, muhtarı, köyü, köylüleri, köyün suyunu havasını öven bir konuşma yapar. Muhtar ve köylülerin sevinçli, kıvançlı bakışları arasında,  konuklar yeme içmeye devam ederler.(uzaktan da çocuklar seyretmekteler)
Bizim yörede, “köyün şanı şerefi” için gelip geçen misafiri ağırlamaktan tarlalarını satan, yoksullaşan muhtarlar vardı.
Bir yandan da, “köyümüzün şerefi” diye muhtara gaz verenler, öyle muhtarların arkasından “andavallı”  diye dedikodu yaparlardı.
Not. Bu anlatılanlar gerçek, ama şimdilerde yaşamayan, rahmete kavuşan insanları rencide etmemek için kişi ve köy isimlerini saklı tutuyorum.

Cevat Kulaksız 

SONOTLAR
(1)(Derleme Sözlüğü Sözlüğü c: 1 )test.
(2)Anadolu Notları I-II Reşat Nuri Güntekin İnkılâp Yayınevi sf 165-166

Yorum Gönder

Yukarıdaki yazımda bir yerde, yazarımız Reşat Nuri Güntekin'in adını Yaşar Nuri Güntekin diye yazmışım. Düzeltirim saygılarımla.

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget