Jean Jacques Rousseau
*
“Siyaset mahkeme salonlarına girdiği anda adalet oradan çıkmalıdır”.
Guizot
“Adaletin kuvvetli, kuvvetlilerin de adaletli olmaları gerekir”.
BLAISE PASCAL
Adaletin bozulduğu, güçlünün adaletinin uygulandığı günümüzde, tarihi kaynaktan 500-600 yıl önce bile adaletin ne kadar değerli olduğunu, adalete olan saygıyı anlatan bir olayı okuyucuya sunmak istedik.
Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluğun bile örtüldüğü günümüzde, adaletin ne kadar önemli olduğunu anlatan bu öyküyü aktarırken, yargılamada padişaha bile yanlı davranılmadığını görünce şaşırdık doğrusu. Yargılanan Fatih tarafından, Molla-Kadı-Hâkimin torpil geçerse gürzle nasıl cezalandırılacağını sanık durumundaki Fatih bize göstermektedir.
Evliya Çelebi’nin anlattığı bu olaydaki, Fatih’in adaletini günümüzün adaleti ile kıyasladığımız zaman, adaletimizin Fatih zamanındaki adaletten bile geri olduğunu göstermektedir.
Adalete güvenin hiç kalmadığı şimdilerde değil Cumhurbaşkanını yargılamak, ülkemizde yargıçlar bile nerede ise Cumhurbaşkanının emrine girmiş gibi görünmekte. Nerede ise, yandaşa başka, muhalife başka adalet uygulanmaktadır. Sanki ülkemizde üstünlerin adaleti uygulanmaktadır. Adaletin yok olduğu bir ülkede önce evrensel itibar yok olur, sonra ekonomi gerilemeye başlar. Yorumu, gerisi size ait.
Fatih Camisi yapılırken gazaba gelen Fatih Sultan Mehmet, mimarbaşını şiddetle azarlayarak şöyle der:
“-Benim camimi niçin Ayasofya kadar yüksek yapmayıp bir Rum haracı değer sütunlarımı üçer zira kesip, Ayasofya’dan kesip, Ayasofya’dan alçak ettin”.
Camiyi yapan mimarbaşı padişaha özür dileyerek şöyle cevap verir:
“-Padişahım İstanbul’da zelzele (deprem) çok olur, yıkılmasın diye, iki sütununu üçer zira kesip Ayasofya’dan alçak ettim”.
(Zira: Osmanlı zamanında kullanılan orta parmak ucundan dirseğe kadar olan uzunluk ölçüsü birimi)
“Özrü cürümünden şiddetlidir” diyerek, hiddetlenip aman veremeyerek mimarbaşının iki ellerini bileklerinden kesti.
Fatih Sultan Mehmet, “emir şer’i Şerifindir” deyip, feracesinin kemerine bir de topuz gizledi… Sonra, Mollanın huzuruna vardı, selamdan sonra sadra (kürsüye, başköşeye) geçmek istedi. Ama yargılamayı yapacak olan Molla Hazretleri şöyle dedi:
“Oturma padişahım! Hasmınla beraber durup mürafa (duruşma) olun”. , Molla duruşmada mimarbaşını sorgulayınca, mimarbaşı padişahtan şöyle şikâyette bulundu:
“-Sultanım! İşimin ehli bir yapıcı mimarım.«Benim camiimi alçak eyledin ve iki diriğimi kestin» diye, iki ellerimi kesip işimden ve kazancımdan alıkoyup, çoluk çocuğumu beslemeğe kudretim kalmadı. Emir Şer’i Şerifindir”, dedi. Bunun üzerine Molla Şerif Fatih’e dönerek:
“-Padişahım, bu adamın ellerini siz mi kestiniz”? Dedi. Fatih de şöyle cevap verdi:
“-Bu adam benim bir haracı değer iki sütunumu kesip camimi şöhretsiz etti. Onun için ellerini kestim. Emir Şer’i Şerifindir”.
Yargılamayı yapan Molla Hazretleri dedi:
“-Beğim! Şöhret afettir. Caminin alçak olması ibadete mani değildir. Senin taşın cevahir dahi olsa, kıymeti yine taştır. Ama bu adamın, kanunsuz ellerini kesmişsin. Bu adam işten kalmış. Çoluk çocuğunun beslenmesi şer’an senin üzerine kalmıştır. Ne dersin?” Dedi.
Sultan Mehmet de, “emir şer’indir” deyince, Molla Hazretleri:
“-Şeriatın emri budur ki, mimar dava etse, şer’an sizin elleriniz kesilir. Kanunsuz iş edenin kanunla hakkından gelinir”!
Ertesi gün mimarbaşı İstanbul mollasına (kadısına) varıp Fatih’i şikâyet etti. Şeriat hükmünce yargılanmasını istedi. Hemen, Molla Hazretleri, kethüdasını Fatih’e gönderdi. Fatih’i şeriat hükmünce yargılamak üzere davet etti.
“-Beytülmalden (devlet hazinesinden) yeteri kadar maaş tayin edelim!” Dedi. Bunu reddeden Molla Hazretleri şunları söyledi:
“-Hayır! Beytülmalden gadretmek olmaz. Kabahat sizindir. Kendi ulûfenizden vermek gerekir”...Diye hüküm verdi. Bunun üzerine Fatih şöyle ricada bulundu:
“-Yevmiye akça vereyim, hakkını helal eylesin.” Sonunda bu dileğe mimar başı razı oldu, helâlaştılar.
Dava sona erince, molla hazretleri kıyam edip padişaha tazimler eyledi.
Fatih Sultan Mehmet, Mollaya:
“-Bu padişahtır diye, önceden bana tazim ve müsaade edeydin, şu topuz ile seni parçalardım”… Deyip, eteği altından topuzu gösterirken, adalete olan saygısını da göstermiş oluyordu…
İşte yüce insanların adalete karşı saygıları böyledir. Bir ülkede adalet sarsılırsa, adalete karşı güven azalırsa, devletin geleceği tehlikeye girer.
Dedi. Fatih de:
Kaynak: Evliya Çelebi Seyahatnamesi Cilt: 1 den alan, Türk Edebiyatı Ahmet Kabaklı Cilt:2 Sf: 605–606
Molla: O devrin kadısı, hâkimi yargıcı.
Cevat Kulaksız ckulaksizster@gmail.com.tr
Adalet nerede?
Hâkimin terazisinde mi?
Silahların gölgesinde mi? gezer.
Yaldızlı rüyalarda mı? Yaşar.
Erişilmez hülyalarda mı?
Kuşların kanatlarında mı? Dolaşır.
Kara ciltli kitaplarda mı? Yazar.
Güçlünün iki dudağı arasında mı?
Kaf dağının arkasında mı? Yoksa
Musalla taşındadır belki...
Belki eğilmeyen başlardadır adalet.
Ta ötede, ötelerdedir belki adalet.
Osman Sarıkaya
Yorum Gönder