Gelecek kadınlara hak ettikleri toplumsal statüyü veren ülkelerin olacak!
Türk toplumunun büyükçe bir bölümü sadece erkekleri değil, kadınları
da içeren bir dev aşiretten oluşuyor. Bugün bu ilkel ‘Horozlar
Aşiretinin’ etkisini ortadan kaldırmak zorundayız. Eğitilmeleri zaman
alacak. Ama toplumun doğal öğeleri olduklarını da unutmamak gerek. Fakat
bu yazıyı, böyle düşünceleri anlamaları olanaksız, hâlâ geçmişte
yaşayan insanlar için yazmadım.
Çocukluğumda yıllarca köylerde, küçük kentlerde Anadolu’da yaşadım.
Kimliğimin bir parçası orada oluştu. Kadının statüsünün ne olduğunu
orada öğrendim. Türkiye’nin en gelişmemiş insanlarının en yaygın küfürü,
hakaret ettiği insanın anasının …….la ilgilidir. Bu anaya hakaret
etmekten çok, kadını bir cinsel alet olarak gören acınacak bir ilkellik
ifadesidir. Gazetelere de yansır. Olumsuz ve olumlu yankısı güçlüdür.
Hiç olmazsa büyük kentlerde seks ağırlıklı hakaretlerden bir ölçüde
kurtulduk, ama bu söylem sokaktan yetişenlerin jargonu olmakta devam
ediyor. Erkek merkezli az gelişmiş bir dünyanın içinde yaşadığımızı
unutmayalım. İktidar da hâlâ onların elinde. Toplumun gelişmemişliği de,
insanın beynine ulaşamayan dünya görüşünün, vücudun aşağısı ile
ilişkisini koparmakta çektiği güçlükten kaynaklanıyor. Temelde bu,
yaşamın tavuk, keçi, koyun, inek ve eşek üzerindeki deney ve
gözlemlerinin biraz yontulmuş özetidir. Bunda şaşılacak bir taraf yok.
Bu halkın %90’ı yarım yüzyıl öncesine kadar köylerde yaşıyordu.
ARAP GELENEĞİNDEN GEÇTİ
Bugüne uzanan kadın statüsü, Pagan Türk kökenli değildir. Müslüman
olan Türklere geçmiş Arap geleneğidir. Göçer Türkler kadın ve erkek iş
bölümüne dayalı daha eşitlikçi bir toplumda yaşıyorlardı.
Toplumda pek çok öğesi yaşayan, geçmiş bir değerler sistemi var.
Örneğin ırz sadece kadında var. Dağa kaldırılıp ırzına geçilen kadındır.
Öldürülen kadındır. Bu günlerde neden arttı? Çünkü Horoz Aşireti
güçlendi. Savaşta erkekler öldürülür. Kadınların ırzına geçilir. Bu
ilkel yargılar aşılmadan çağdaş uygarlığa ulaşılamaz.
Aşiretin söylemi ve davranışları topluma egemen olursa ‘emancipé’
olmuş, yani, çağdaş özgürlüğüne kavuşmuş, okumuş ve toplumda erkekle eş
bir toplumsal konuma erişmiş kadınların önümüze açtığı uygarlık yolunu
izlemekte zorlanacağız. Oysa gelecek ona bağlı!
Gerçi çağdaş kültür de sekse kolunu kaptırmıştır. Penis hâlâ erkeği
temsil ediyor. Gözde bir simge. Bacaklarını gösteren kadın da en gözde
reklam konusu. Fakat güya örnek aldığımız Batı toplumunda bunları
dengeleyen bir bilgi birikimi, hoşgörülü bir yaşam felsefesi ve
örgütlenmesi var.
Sözünü ettiğim ‘Horoz Aşireti’ Müslüman Türkün davranışlarıdır.
Davranışlarımızda gelişmemişliğin olumsuz tortuları var. Bunun en acı
sonuçlarını kadın yaşamında ve eğitiminde görüyoruz. Bu sadece bir
tahminden öte, mesleksel bir gözlem. Giderek artan kadın cinayetleri de
Horoz Aşireti geleneğinin dengesini yitirdiğini gösteriyor.
ERKEK POLİTİKACILARIN PSİKOLOJİSİ İNCELENMELİ
Toplumun büyük bir bölümüne egemen olan ve kadına baskı ile başlayan
bir zorbalık geleneği çağdaş dünya koşullarında deforme olursa yaşama
nasıl yansır?
Kadına baskı geleneğinin politik yaşama yansımış gibi görünen bir
görüntüsü var. Dış baskılar karşısında kolayca yön değiştiren bir
politika. Dış odaklar hangi yönü gösterirlerse Türkiye o yöne boynunu
uzatıyor. Suriye ve Kürt politikası bunun damgalı bir belgesi.
Kadınların erkekler karşısında eski çaresizlikleri azaldıkça, bunun
erkek psikolojisini olumsuz etkilediği kesinlikle söylenebilir. Bu
deformasyon politikaya da bir korku bileşeni getirir mi? Bunu uzmanlara
bir sormalı! Fakat Türkiye’yi idare edenlerin düşünce yapısında giderek
dejenere olmak zorunda kalan önyargılar ve eğilimler varsa bunun
yaygınlığını ve toplum yaşamına etkilerini, istatistiklerle de
besleyerek, irdelemek zorundayız. Görüntüler uygar toplum görüntüleri
değildir ve uygar olmamakla çağdışılık eşanlamlıdır.
Bu sadece kadın- erkek ilişkilerinde kalabilecek bir özellik
değildir. Aslında Türkiye Horoz Aşireti aşamasını çoktan geçti.
Okullarda, sokaklarda bütün iş alanlarında Osmanlı döneminin bütün
nüfusundan fazla kadın çalışıyor. Türkiye’yi yönlendirenler arasındalar.
Bu basit bir oran sorunu değil. Fakat geriye bağlı bu zincir bazı
amaçlara ulaşmamızı engelliyor.
Sevgili okuyucular,
Bu gözlemleri doğru değerlendirirsek uygarlığın alternatif
tanımlarını da yapabiliriz. Kadın-erkek yarı yarıya bir toplumu
oluşturuyor. (Biyolojik bir gerçek!) Erkekler kadınları kısrak ve
kadınlar da erkekleri aygır olarak görür, kimlikleri, akılları,
yetenekleri, davranışları ve estetik duyarlıklarıyla değişik varlıklar
olarak görebilseler ve insan toplumunu biyolojik olarak farklı fakat
yaratıcı olarak eşit, birbiriyle ahenk içinde çalışan iki büyük varlık
grubu olarak görseler, tıpkı akıllı ve mutlu bir evlilikte eşlerin
seksüel kimliklerinin çok ötesinde gerçekleştirdikleri bir dostluk,
akılsal ve entelektüel bütünlük olarak görseler, mutlu bir aile gibi
mutlu toplumlar olabilir.
KADINLARIN YAŞAMA GETİRDİKLERİ
Gerçi en uygar toplumlarda bile kadın ve erkek arasındaki ilişkiler
istediğimiz ya da hayal ettiğimiz kadar mükemmel değildir. Bu bağlamda
insanların tümünün biyolojik ve psikolojik yapının sınırlarını aştığını
söylemek zordur. Fakat kadınların iş yaşamına sadece bilgi ve yetenek
değil, bir yumuşaklık, bir konfor, bir acıma ve şefkat getirdikleri,
katı öğretimin, bürokrasinin sertliğini yumuşattıkları söylenebilir.
Kadınların biyolojik ve geleneksel olarak insanlara daha iyi
davrandıklarını düşünüyorum. Acıma duyguları daha gelişmiş. Yardım
eğilimleri daha fazla.
Geçenlerde bir kadın belediye başkanı ile görüştüm. Nezaketi, verdiği
güven, yarattığı insani ortam sevinç verici idi. Bunlar onun kişisel
özellikleri miydi? Bilmiyorum. Erkek gibi davranan kadınlar da var.
Fakat bu soru düşüncemi değiştirmiyor.
Kadın ve erkek değişik varlıklardır. Birbirlerini tamamlarlar.
Toplumun gerçek potansiyeli ikisi bağımsız ve eşit oldukları, işbirliği
yaptıkları zaman ortaya çıkabilir. Çağımız bu potansiyelin farkına
vardığı için tarihin en gelişmiş aşamasını temsil ediyor. Bunu
anlayamamış İslam dünyası da onun için dünya sahnesinde sefilleri,
zavallıları, en güçsüzleri temsil ediyor.
Gelecek toplumların yaşamını hayal etmek olanaksız. İnsanlığın kadın
yarısı, erkek kadar aktif olduğu zaman nasıl bir mükemmellik
yakalayacağımızı bilemem. Fakat öğretmenler, doktorlar, mimarlar, bilim
adamları ve iş kadınları sahneye girdiklerinden bu yana dünyanın daha
zengin ve güzel olduğunu, her alanda erkekle baş başa kadınlar
yetiştiğini biliyorum. Bugün öğretimi, laboratuvarı, sanatı, mimariyi
onlardan bağımsız düşünmek olanaklı değil. Artık politikayı, askeri,
polisi bile onlardan uzak düşünmek olası değil. Çok etkili
cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, milletvekilleri, belediye
başkanları var. Üniversitede öğrencilerim arasında erkek ve kız
öğrenciler arasında hiçbir fark olmadı.
DOĞA KADINI ÖNCÜ YARATTI
En ilkel ve saf hallerinde düşünseniz bile kadın yavrusunu karnında
taşıyan, doğuran, emziren, büyüten ve yuvayı yapandır. Erkek kapıyı
kollar. Yiyecek getirir. Getirmediği zaman kadın onu da sağlar. Doğa
kadını yaşamda öncül olarak yaratmış. Fakat toplumsal örgütlenmede ilk
çağlardan başlayarak bir kavga var. Erkek de %10’luk bir kas farkına
bağlı olarak kavga yapan olmuş.
İlk çağlardan başlayarak toplumun beslenme ve savunma gereksinimi
erkeğin görevi olmuş. İnsan neslinin sürdürülmesi ise kadına bağlı.
Çocuğunu evde güvende büyüyecek.
Sevgili okuyucular,
Teknoloji çağında kadının varlığı erkek kadar önemli. Belki biraz
daha öncelikli. Sayıları ve akılları eşit. Horoz Aşiretinin tasfiyesi
zaman içinde kendinden oluyor. Uygarlık bu aşamaya yakın!
Sorun Türkiye’nin değişmeye ne kadar yakın olduğu. Aydının sorumluluğu da burada!
Doğan Kuban/Bilim Teknoloji/Cumhuriyet
Yorum Gönder