Türkiye’deki esas tehlike! - Tünay Süer

İşçi Partisi Genel Başkanvekili Hasan Basri Özbey Ankara’da yaptığı basın açıklamasıyla 12 Eylül 2013 tarihli Milliyet gazetesinde “İşte 10 Yıllık Sır” manşetini adeta dozerle ezdi geçti. Fikret Bila her ne hikmetse Abdullah Gül ve ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell arasında yapılan“2 sayfa 9 maddelik anlaşmayı sanki yeni bir versiyon ile gazeteye taşımış.
Neden? Milliyette ki yeni görevinin bunda dahli olabilir mi acaba?
Zira bu anlaşmayı İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek Televizyon kanallarında açıklamış hatta TBMM Milletvekillerine 16 Temmuz 2003 tarihli mektubu ile bildirmişti. Ben de bunu yazılarımda defalarca yazmıştım.
Perinçek: “Sayın TBMM Başkanı ve Sayın Milletvekilleri;
Bu Gizli Mutabakatın, milletimizin bağımsızlığını, devletin egemenliği ve tekliğini, Türkiye’nin bütünlüğünü açıkça ortadan kaldırmaya ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ni zaafa uğratarak etkisiz hale getirmeye yönelik içeriği, çeşitli uygulamalarla doğrulanmaktadır. Her şey apaçık dünya kamuoyunun ve milletimizin gözleri önünde cereyan etmektedir.” Diyerek mutabakatın tüm maddelerini de vatansever bir duyarlık içerisinde mektubunda anlatmıştı. Bu mektubu ve mutabakat metninin tümünü Sedat SERTOĞLU  “AKP Gerçeği Vatana İhanet “ başlıklı yazısı ile kamuya taşımıştı. (https://akpartigercegi.wordpress.com/2007/05/27/abdullah-gulun-basbakan-iken-colin-powell-ile-yaptigi-gizli-antlasma/)
Vatanı satan boyutlara getiren anlaşmaya o zamanlar ne hükümet ne de muhalefet partileri itibar etmemişlerdi ve ya öyle görünmüşlerdi. Gül’de orta yere çıkıp öyle bir şey yoktur dememişti. Neden dememişti zira Abdullah Gül, Vatan gazetesi yazarı Sedat Sertoğlu’na itiraf etmişti (Vatan, 24 Mayıs 2003)
Böyle önemli bir konuya Gül hep sessiz kalmış 4 yıl sonra Milliyet Gazetesinin 2 Temmuz 2007 tarihinde yaptığı bir açıklamada ““Bunların hepsi iftiradır, yalandır. Aslı yoktur. ABD ile bir anlaşma olursa devletin zabıtlarında olur” denilmişti.

Şimdi bu anlaşmanın asparagas olduğunu kim söyleyebilir? Geçen 10 senede o anlaşmada yazılan her madde hayata geçirilmiş ve Türkiye bu günkü karanlıklara adım adım getirilmemiş midir?
Peki, iyi niyetle, böyle bir anlaşmanın yapılmadığını bizde düşünelim ve inanmaya çalışalım. O zaman akıllara şu gelmez mi? Olacak olayların 10 sene önceden kâğıda dökülmesi ve kamuya duyurulması bir müneccim veya medyumun işi miydi? “Haydi, canım oradan” derler bu saçma düşünceye.
                                                                        *****
Başbakan Erdoğan kabadayıdır, atar, tutar ama bence böyle ince işlere pek aklı yatmaz. Erdoğan BOP Eş Başkanlığı kendisine verildiği zaman dahi tüm olanları ve olacakları anlamamıştı belki. Şimdilerde anladı ama iş işten geçti. Diğer yazılarımda da yazdığım gibi Türkiye’yi bu duruma getiren aslında Kılıçdaroğlu’nun çok itibar ettiği cumhurbaşkanı Gül’dür. Başbakan şimdi zevahiri kurtarmak için çırpınıyor, çırpındıkça sertleşiyor, halkı ikna etmek için yalanlara baş vuruyor, dışarda ve içerde antidemokratik söylemleri ve agresif tutumu ile battıkça batıyor. Tabi bu arada Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun beceriksizliği onu yanlış yönlendirmesi ile de hata üzerine hata yapıyor.
 Gül İle Erdoğan arasında çok fark vardır. Gül İngiliz Üniversiteleri arasında  “Kürt Araştırmaları Enstitüsü” olan tek yükseköğretim kurumu Exeter Üniversitesi’nde eğitim almış ve de ABD Dışişleri Bakanlığı’na bağlı Eğitim ve Kültürel İşler Bürosu’nun İnternet sitesinde, Amerikan Dışişleri Bakanlığı bursu ile yetiştirilmiş dünya liderleri arasında gösterilmiştir. Erdoğan ne kadar patırtıcı ise Gül aksine sakin ve içten pazarlıkçıdır.
Gül’ün bir özelliği daha vardır o da Fetullah Hocaya çok bağlı olmasıdır. 

      Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yetkilerini kullanarak, Yusuf Ziya Özcan gibi bir Gülenciyi YÖK Başkanı olarak atamakla kalmamış,  pek çok Fethullahçıyı Türkiye Cumhuriyeti'nin üniversitelerine rektör olarak atamıştı.  Gül'ün, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yüksek Danışma Kurulu üyeliklerine nerede Atatürk düşmanı ve irticacı insan varsa onları ataması tesadüf müydü? Diğerlerinin isimlerini hatırlayamıyorum ama Prof. Dr. Mümtazer Türköne denilen Atatürk düşmanını unutamıyorum.                                                                    
                                                                       ****
Fethullah Gülen’in Atatürk ve devrimlerine ne kadar düşman olduğunu biliyoruz.1942 yılında Erzurum’da doğan, kendisini peygamber kabul eden bir imam olan Gülen’in, dedeleri gibi Said-i Kürdi ’ye manevi olarak çok bağlı olduğu ve gizli amacının ise bir Kürt devleti kurmak olduğu da söylentiler arasındadır. Rejim karşıtı verdiği vaazlardan hakkında kaç kez dava açılmış, hapis yatmış bir kişidir.

”Işık Evleri” ile gençlerimizin nasıl birer Atatürk düşmanı olarak yetiştirildiğini bilmeyen çok azdır sanırım. um.
                                                                         *****
Beyin yıkama!  Bugün gözaltına alınan ve hakkında Ergenekon Davasından 10 yıl 7 ay hapis cezası verilen Gazeteci ve Yurt gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ Tuncay Özkan’ın televizyonu Kanal Türk’te yapmış olduğu Türkiye Nasıl Kuşatıldı? / Fethullah Gülen Hareketinin Perde Arkası programında Nurettin Veren’i konuk edip Gülen hakkındaki gerçekleri kamuya duyurduğu için Ergenekon suçlusu yapıldı. AKP’nin taktiği budur. Doğruları halka kim duyurmaya kalkarsa veya başbakanı eleştirirse o Ergenekoncu oluveriyor.
Tam otuz beş yıl Fethullah'ın sağ kolu olarak görev yapmış olan Nurettin Veren’in anlattıkları insanın kanını donduracak cinsten sözlerdi..2009 yılında Veren Türkiye'deki iki milyon hazırlık okulu öğrencisinin yüzde 75'i Gülen okullarına kayıt yaptırdı. Demişti. Bu günkü sayısını düşünmek bile istemiyorum.
Gelelim destanlar yazan polise!
Başbakan her ne kadar benim polisim, benim valim dese de inandırıcılıktan uzaktır ve o kendisini avutmaktadır. Başbakan aslında yaptığı yanlışların kurbanı olan yalnız bir adamdır bugün.
Polis kendi halkına karşı neden bu kadar acımasız diye düşünmeye gerek yoktur.  Gülen’in yetiştirmiş olduğu 200 binin üzerinde gencin Emniyet teşkilatında bulunduğunu ve bu polislerin laik Cumhuriyet'e bağlı polisleri sindirip yerlerine Hoca Efendi’ye bağlı polisleri yerleştirmiş olduklarını yetkili bir ağızdan duymuştuk. İstanbul Emniyet Teşkilatı bünyesinde yer alan Organize Suçlar Masası'nın eski başkanı Serdar Saçan’ın hazırladığı raporlardan öğrenmiştik, hatırlayalım. Polis içindeki örgütlenmeyi meydana çıkartmasına karşılık AKP, mükâfat olarak Saçanı da “Hükümeti devirmek suçu ile Ergenekon’dan tutuklatarak içeri tıktı.
                                                                      ****
 Nurettin Veren ’de "Emniyet teşkilatında polis üniforması giyen imam başkanlar var. Pek çok komiser emirlerini bu imamlardan alıyor." Demişti. Tüm bunları daha geniş bir açıdan ele alırsak polisin Atatürk gençliğine düşmanlığı meydana çıkmaktadır. İşte bu şekilde beyni yıkanmış polisin bir gencin arkasından “Nereye kaçıyorsunuz Atatürk’ün piçleri “diye bağırması ona göre doğaldır. Çünkü Atatürk’ü din düşmanı, hain olarak ona tanıtmışlar bu duygularla yetişmiştir.
Fetullah Hocanın 1970 li yıllardan beri yetiştirdiği rejim ve Atatürk düşmanı gençlerin çoğu günümüzde devletin önemli yerlerindedir, hâkim, savcı ve ordunun içine dahi sızmış durumdadırlar. Yani yurdumuzda iç tehdit PKK dâhil dış tehditten daha fazladır. Birliğimiz, kardeşliğimiz, huzurumuz büyük tehlike altındadır.
 Tüm bu bilgilerin siyasetle ilgilenmeyen halkın bir kısmının dahi bilgisinde olduğu halde  “Cemaat sermayesinin gücü kırılırsa ülke zarar görür”  diyen CHP Genel Başkanı Kılçdaroğlu ‘un bu sözlerini talihsiz bir açıklama olarak görmekteyim. Cemaat sermayenin kırılmasını ülkenin göreceği zarar olarak dillendirmesi hiç hoş değil. Hele Atatürk’ün Partisi CHP Genel Başkanı sıfatına hiç yakışmamaktadır.
Şimdilerde Abdullah Gül+Fethullah Hoca+Kemal Kılıçdaroğlu hükümetinin “bir restorasyon hükümeti” olacağı dillendirilmektedir ve ne yazık ki CHP liderinden hiç ses çıkmamaktadır. Bu sessizliğinden ne anlamalıyız?
Tayyip Erdoğan’ın yerine konacak ortak olarak Kılıçdaroğlu’nun seçildiği söylentileri ayyuka çıktı. Kılıçdaroğlu’ndan tık yok!
“Mustafa Kemal’in Askeri” tanımına giren milletin ve Cumhuriyetin bütün güçleri hedefteyken CHP ‘den beklenen muhalefetin yapılmaması halkın üzerinde haklı olarak çeşitli anti yorumlara yol açmaktadır. Türkiye’de yer yerinden oynarken her taraf güllük gülistanlıkmış gibi sessiz ve tepkisiz kalmak CHP içindeki ulusalcıları derinden yaralamakta, kahretmektedir.  Buna kimsenin hakkı yoktur. Söylenenler yenilir yutulur cinsten değildir. Bir genel başkan partinin ideolojisinde hareket etmiyorsa ve parti içinde aynı şekilde davranan vekillere göz yumuyorsa o zaman üstlendiği görevi yapamıyor veya yapmıyor demektir. Böyle olunca da işgal ettiği koltuğu halkın yanında yer alacak adam gibi muhalefet yapacak bir başkasına devretmelidir.
Bu sözlerimi aynı zamanda adı var kendisi yok olan MHP ‘nin Genel Başkanı Bahçeli’ye de söylemekteyim. Sıkılmadan çökmekte olan AKP için AKP’de kaos ülkeye zarar verir” verir demesine ne demeli?
Ayıp ya! Aslında bu tutumuyla ülkeye kendisi zarar vermektedir.
Son söz, beni AKP’nin restorasyonu değil Türkiye’nin geleceği ilgilendirmektedir. BDP dışında Atatürk düşüncesindeki tüm partiler birleşerek isyan bayrağını açan halkın yanında olmalı mücadele etmelidirler ya da kapılarına kilit vurmalıdırlar. Eğer böyle giderse kendilerinin istemi dışında bir başkaları o kapılara kilit vuracaklardır. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna  az...
TC.Tünay Süer
15.Eylül.2013

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget