Geçenlerde elektronik posta yolu ile aldığım bir mesajda hedef şaşırtması yapılmış ve sanki Türkiye’de başka sorun yokmuş gibi bu sefer Türk Ordusunun kurmay subayları hedefe oturtulmuştu. Yıllarca demokrasi ve özgürlükleri savunan bir vatandaş olarak, herkesin her konuda suç teşkil etmediği sürece söz söyleme özgürlüğüne sahip olması iddiasını savunan biri olarak bu görüş sahiplerine saygı duymakla birlikte bu konunun yanlış değerlendirmelere sebebiyet vereceğinden endişe ediyorum. Eğer bu iddialar askerler arasına nifak sokup, düşmanlık yaratma ve halkın Orduya olan sevgi ve güvenini daha fazla yıpratma amacıyla yapılmamışsa, eski bir Harp Akademisi öğrenci ve öğretmeni olarak bize göre bilgi noksanlığından kaynaklanmış bu gibi ithamlar ve yakıştırmaların aydınlatılması gerektiğine inanıyorum. Önce ne yazmışlar ona bir göz atalım. Eminim ki çoğunuzun eline geçen mesajda yazılanlar şöyleydi:
KURMAY SUBAY; KENDİNDEN BAŞKASINI DÜŞÜNÜP SAVUNMAYAN,27 MAYISI PLANLAYARAK,28 MAYISI KITA SUBAYLARINA EMANET EDEREK ATEŞELİĞE SIVANAN, BUGÜNLERİMİZİ YARATANLARDIR. BOŞUNA YAĞ GEREKSİZ.12 EYLÜLE EVET DEDİK,13 EYLÜLE DE HAYIR. KURMAYLARIMIZ, SOLU KESTİ GINCIR GÖBEK TEK KANAT, SAĞ KALDI.
Ve bir başkası:
“Değerli ……
Başkalarına sahip çıkan mizaç hiç kurmay olabilir mi? Sanılmasın ki kurmay düşmanıyım. Ama maalesef realite ve de anane öyle... Haliyle gelinen nokta da böyle.”
Yani vatandaş; bu günkü radikal dinci iktidarın yaptığı işlerin bütün sorumluluğunu Türk Kurmay subaylarına yükleyip elini yıkıyor ve Demokratik, laik cumhuriyetin sadık bir ferdi olarak bütün sorumluluklardan kurtulmuş oluyor. Buna benzer bir şekilde bu olaylar başlarken birileri bütün gücü ile haykırıyor ve “Bu Ordunun Yargı sınıfı yok mu? Neden bu keyfi tutuklamalar önlenemiyor? Hani nerede askeri hâkimler, savcılar?” diye yazıyordu. Başka biri, subay-astsubay arasındaki ilişkileri gündeme getiriyor, astsubayları yüceltirken subayları yerden yere vurmağa çalışıyordu.
Bu tip tartışmalar sadece bize özgü olmayıp bütün dünya ordularında yapılmaktadır. 1959–60 yıllarında Koreden Tokyoya izinli gittiğimizde misafir edildiğimiz “Washington Heights” kampüsünde yemek yiyip dinleneceğimiz iki yer vardı, Subay Kulübü (Officer Club) ve Meici club diye adlandırılan NCO (Yani subay olmayan diğer asker ve sivillerin) kulübü. Subay kulübü sanki Taksim Gezisi kadar büyüktü. Masalara garsonlar servis yapıyordu ve 60 kişilik dev bir orkestra yemek ve dans müziği çalıyordu. Öbür kulüpte her şey self servisti ama öbüründen daha farklıydı. Subay kulübü ne kadar ciddi, tenha ve soğuksa, Meici Club o kadar canlı, şirin ve hareketliydi. Söylemeye gerek varmı bilmiyorum ama tahmin edileceği gibi iki gün geçmeden kafilemizdeki bütün subay ve astsubaylar Meici kulübe abone olduk.
Bu tip iddiaları kasıtlı, kasıtsız gündeme getirme bu günler için hiçte uygun değildir, çünkü aklı başında her insan Türk Ulusu kendi yöneticilerinin inanılmaz becerileri! Sayesinde tehlikeli bir istikamete sürüklenirken Ordu mensuplarına düşen en büyük görev birlik ve beraberlik içinde halkın yanında olmak ve gerektiğinde yöneticileri ve halkı tehlike konusunda, uyarmak, aydınlatmaktır.
Kurmay subaylarınıza ve onların yetiştirilme tarzına gelince; bu konuda size vereceğim canlı bir örnek her şeyi anlamanıza yardımcı olacaktır.1970 lerin ilk yıllarında Harp Akademileri Komutanlığı dünyanın seçilmiş ordularının kurmay subaylarını nasıl yetiştirdiklerini öğrenmek için bir program başlattı. Bu çalışma sırasında hatıram beni yanıltmıyorsa Sovyetler Birliği, Alman, İngiltere ve ABD Harp Akademileri gezildi, incelendi ve Türkiye’ye dönüşte eğitim programları üzerinde çalışmalar başlatıldı. Heyet İngiltere’de iken ben de İngiltere’deki öğrenimim tamamlandığı için gruba katılıp ayni askeri uçakla Türkiye’ye dönmüştüm.
Bu çalışmanın proje subayı Kur. Alb. Kemal Yavuzdu. Bu vesile ile onun Ergenekon diye adlandırılan siyasi ve her haliyle öç alıcı bir görüntü veren dava sonucu Orgeneral rütbesiyle birkaç yıl hapse mahkûm edildiğini duyunca çok üzüldüğümü söylemek isterim. Onu Maltepe Askeri Lisesi lağvedilip bizi Kuleli camiasına katıldığımız dönemde tanımıştım. Sınıf arkadaşımız, sınıfın birincisiydi. Daha sonraki yıllarda hem Harp Okulu ve hem de Harp Akademisi ve daha sonra Silahlı Kuvvetler Akademilerinde o ilk üçten bir türlü kopmadı. Daima dürüst, daima çalışkan, daima ciddi ve yurtsever ve daima gurur duyduğumuz subaylardan biriydi. Turkish engizisyon ona ne suç yükledi bilemem ama şuna eminim ki Em. Orgeneral Kemal Yavuz ulusça gurur duyacağımız demokrasi hayranı bir yurttaşımızdır.
Kemal Yavuz ve ekibi programlarda yapılması düşünülen reformlar için görüşümüzü almak için Kara Harp Akademisinde bütün hocaların katıldığı bir toplantı yapıp düşüncelerini açıkladılar. Sonuçta hocaların fikri soruldu. Yanlış hatırlamıyorsam salonda 25–30 kadar Öğretmen ve Akademilerin Komutanları vardı. Üç kişi hariç salondakilerin hepsi hazırlanan programın uygulanması yönünde oy kullandılar. Aleyhte görüş için sadece üç el havaya kalktı. Tabii ki tahmin edeceğiniz gibi biri bendim. İngiliz Kara Harp Akademisinden yeni gelmiştim. Diğeri Kur. Alb. Azmi Karandı ve Alman Akademisinden birkaç ay önce gelmişti. Üçüncü isim Kur. Alb. Ali Ulvi Güngördü. O da Amerikan Kara Akademisinden bir yıl önce gelmişti.
Tabii komutanlar inceledikleri akademilerde öğrenim görmüş sadece bu üç subay olduğu için şaşırdılar ve merakla bize itirazımızın nedenini sordular. İlk soru bana sorulduğu için cevabım kısaca şöyle oldu: İngiltere’de özgürlükler, demokrasi ve sosyal yaşam konusunda çok şeyler gördüm ve öğrendim. Ama mesleki bilgi bakımından pek bir şey öğrendiğimi söyleyemem. Yani? Dediler. Bilindiği gibi İngilizler dünyanın en iyi ordularından biri kabul edilir ve İngiliz askerleri de dünyanın en iyi yetiştirilmiş askerleri olarak bilinirler. Ben de buna inanıyorum ama burada verilen eğitim, Türk Ordusu içindeki mevcut sisteme uygun olarak daha iyi ve daha doyurucu dedim.
Diğer iki arkadaşım da benzer görüşleri tekrarlayınca komutanlar açık bir şekilde şu soruyu sordular.
“ Siz şimdi bize, Harp Akademilerinde uyguladığımız eğitim programlarının Amerikan, İngiliz ve Alman Harp Akademilerinde uygulanan programlardan daha iyi olduğunu mu söylüyorsunuz?
Üçümüzün de cevabı tereddütsüz evet oldu.
Aradan tam 40 yıl geçti, hala aynı fikirde misiniz? Diye sorarsanız, fazla değişiklik olmayacağı temel inancıyla, sadece umarım ki hala öyledir diyeceğim. Ancak geçmiş tecrübelerime göre mevcut sistemin nasıl daha iyi bir şekilde geliştirileceği konusunda bazı görüşlere sahipsem de bu güne kadar kimse merak edip sormadığı için bende gündeme getiremedim. Yinede Türk Kurmay subaylarının çok iyi yetiştiğini söyleyebilirim. Bu nedenle bütün Harp Okulu mezunlarına zamanı gelince olumsuz ve genellikle ilkel duygularla yapılan aleyhte propagandalara kapılmadan, Akademi sınavlarına hazırlanmalarını ve mevcut şartlar ne olursa olsun mesleklerinde ihtisas yapmak için büyük çaba harcamalarını tavsiye ederim.
Bazı dersler üç kuvvet için müşterek dersler olduğu için Deniz ve Hava Akademilerinde de ders vermiştim. Bu gün, sadece irticaa karşı çıkma cesaretini gösterdikleri için 15–20 yıllara mahkûm edilen, çoğu uydurma ithamlar ve hukuk oyunları ile tutuklu durumuna sokulan bu gençler, çoğunlukla ulusumuzun en dürüst ve en güvenilir insanlarından bir gruptu. Hatırlıyorum da daha 1960’larda Türkiye’nin bu günkü durumunu tahmin ediyor ve tartışmalarda bu görüşleri dile getiriyorlardı. Genç kurmay subaylarımız kusursuz bir önsezi ve ileri görüşlülüğe sahiptiler.
Dr. M. Galip Baysan
Yorum Gönder