Saldırıların hesabı bir gün sorulacaktır! Unutmayın - Tünay Süer

Vatan Gazetesi yazarı Güngör Mengi dünkü yazısında “Suriye’de Savaşı durduracak formül, Suriye’deki kimyasal silâh stokunu uluslararası denetime devretmesi karşılığında Beşar Esad’ın canının bağışlanmasıdır. Suriye iç savaşındaki insan kaybı kimilerine göre 100 bindir, kimilerine göre daha fazladır. Mülteci durumuna düşenler milyonu aşıyor.
Böyle bir kıyımın bedeli, iktidar koltuğundan vazgeçmekle ödenir mi? Esad’ın elini kolunu sallaya sallaya, cesetlerin üstüne basa basa Şam’dan çıkıp yaşanabilir bir cehenneme gitmesi, insanlık vicdanına huzur ve teselli verir mi?” Diyerek düşüncelerini okurları ile paylaşmış. Yazarın bu sözleri bana, başbakanı ve Cumhurbaşkanı Gül’ü  hatırlattı.
Esad’ın katliam yaptığını varsayarsak ÖSO ile ortak çalışan El Kaide, El Nusra ve Müslüman Kardeşler’in yaptıklarına ne demeli? Üstelik bu adamların çoğuna Türkiye kapılarını açmış halen beslemektedir.
21 Ağustos'ta Şam yakınlarında Mudamiye bölgesine düzenlenen ve birçok insanın ölümüne yol açan kimyasal silah saldırısının Esad tarafından yapıldığını iddia eden başta Türkiye olmak üzere batılı ülkeler olmuştu.
Bu iddialara Suriye’deki en önemli Kürt grubu Demokratik Birlik Partisi’nin Başkanı Salih Müslim, Reuters haber ajansına verdiği mülâkatta, “ Rejimin elinde kimyasal silah var gerçi. Ama yönetim bu silahları BM kimyasal silah uzmanlarının bulunduğu yere sadece beş kilometre uzaklıkta kullanması için aptal olması gerekir .”Demişti.
Esad ise defalarca yalanlamış ve kendi halkıma karşı asla böyle bir şey yapmam ve yapmadım derken uzun bir zamandan sonra ilk kez ABD televizyonu CBS'e yaptığı konuşmada ."Kimyasal silah kullandığımın kanıtı yok" diyordu.
Esad doğruyu mu söylüyor tam bilemeyiz ama Mudamiye katliamını yapması için gerçekten aptal olması gerekmez mi? Amerika’nın Irak’a da aynı gerekçe ile saldırdığını bir buçuk milyon insanın katledilmesine sebep olduğunu bilmeyen kalmadı. Söz konusu BOP planı olunca bütün haçlıların birleşerek Müslüman ülkeleri nasıl parçaladığını, kardeşi kardeşe düşürdüğünü biliyoruz. Ortadoğu’nun hali ortadadır.
Esad’ın bu kadar zalim midir değil midir tabi gerçeği bilemeyiz ama kimyasal silaha ne gerek var? Bizim başbakan gibi korumasız halka biber gazı attırsa, ilaçlı sular sıktırsa yine yeter değil mi?

Avrupa’nın en büyük ilaç yardım örgütü Action Medeor, Almanya’dan Suriye’ye tonlarca tıbbi malzeme yardımı yapıldığını söylüyor. Yardım örgütünün ihraç işlemleri bölümünden Dirk Angemeer, "Suriye’li doktorların acil ilaç talebinde bulunmalarını (Atropin kimyasal silahlara karşı bir nevi tedavi edici damardan zerk edilirse etkiyi azaltan veya yok eden ilaç)Suriye’ye Esad’ın dışında kimyasal silah kullanıldığını anlatmak gibi ifadelerdir.
Mantıken düşünecek olursak Esad önce silah kullanacak sonra yurttaşlarını iyileştirmeye, ölenleri diriltmeye mi kalkacak?
Her neyse, şimdi Suriye’deki çoluk çocuk insanların bir şekilde katledilmeleri bir insan olarak beni ne kadar üzüyorsa da, şimdi ben kendi ülkemdeki polis terörüne odaklanmış durumdayım.

Türkiye’nin başta 3 şehit veren Hatay olmak üzere çeşitli kentlerinde polis şiddetini protesto etmek ve savaşa hayır demek için yapılan eylemlerde polisin orantısız güç kullanarak eylemcilere yaptığı acımasız saldırıları ve kendi halkımızı düşünüyorum.
İki gecedir Kadıköy’de yer yerinden oynadı adeta. Neredeyse Kadıköy’ün tamamını gaz bulutları kapladı ve bir vahşete dönüşen polis gücünün halka yaptığı saldırıda çok canlar yandı. Yaralananlar, Tomalardan atılan içinde ne olduğu belli olmayan kimyasal sularla yanan gençlerin feryatları evlerimize kadar ulaştı. İçimiz kan ağladı. Sanki beklenmeyen bir anda düşman tarafından işgale uğramışız gibiydi. Gözaltılar, plastik mermiler, gazlar aynen bir savaş alanına dönmüştü Kadıköy.
Polisler tüm çıkış noktalarını kapatmış, tıpkı vahşi hayvan avına çıkmışçasına sokak aralarında direnişçi avına çıkmışlardı. Yakaladıklarını kömür çuvalı gibi yerlerde sürüklüyorlar bir yandan beş altı polis tekme tokat girişiyorlardı.
Bu nasıl bir acımasızlık, bu nasıl bir nefrettir anlamak mümkün değil. Bunun dışında polisler apartmanların içlerine, balkonlara gaz bombaları atıyorlardı. Bunları evlerinden telefon kameraları ile çeken çevre sakinlerinin Halk TV ye gönderdikleri görüntülerden izledik.
Kadıköy’de yapılan saldırının ilk günü sabah işlerine gidenler yollarda kedi, köpek gibi evcil hayvanların sokaklardaki iç acıtan cesetleriyle karşılaştıklarını anlatıyorlar.
Esad’ı katliam yapmakla suçlayan başbakan Erdoğan’ın kendi halkına yaptığının bir farkı var Esat mecburen silaha karşı silahla yanıt veriyor Erdoğan ise elinde bir sopa dahi olmayan sadece protesto yapan gençlere karşılıksız güç kullanarak kıyım yapıyor. Sonra da Esad Diktatör, halkını öldürüyor diyor. Bunu bilinçli olarak halkı sindirmek, korkutmak için yaptığı ortadadır ama görünen o ki halk daha çok eylem yapıyor. Hem de ölümüne. Oysa polis saldırısı olmasa gençler sloganlarını atıp, sadece bir müddet protestolarını sürdürdükten sonra dağılıyorlar. Bu gençlerin vatan sevgisi ile dolu yürekleri ve kırılan onurları karşısında eylemlerin bitmeyeceği gerçeğini başbakan halen anlamıyor. Yanlarındaki kız arkadaşlarının saçlarından sürüklenerek gözaltına alınmaları, kendilerine coplarla sopalarla saldırılmasını asla unutmayacaklardır ve unutmuyorlar.
Bu arada dün gece Kadıköy’de yaşanan olaylara sessiz kalan muhalefet partilerini de şiddetle kınıyorum. Bir tanesi halkın yanında olmadı, televizyona çıkıp bir beyanat vermedi. Ben şahsen MHP lideri Bahçeli’yi yadırgamıyorum çünkü AKP ‘in bastonu olmuş ama CHP liderine bu kadar sessiz kaldığı için ne söyleyeceğimi bilemiyorum artık.
Dün gece ve önceki gece CHP gençliği alanlardaydı ama bir tek milletvekili yoktu ortada. CHP Kadıköy İlçe Başkanı Necati Ekşi bugün yaptığı basın açıklamasında polisin 2 gündür AKP Kadıköy İlçe Örgütü binasını bahane ederek demokratik yürüyüşlere müdahale etmesine tepki göstererek, daha önce de aynı güzergâhta yürüyüş yapıldığını ancak herhangi bir sorun yaşanmadığını hatırlattı.
Ekşi sözlerine devamla "Şiddet ortamının Kadıköy'e taşınması hükümetin yeni politikasıdır. Kadıköy'ün bütün sokakları ve ilçe örgütümüzün önü saatlerce gaz altında kalmıştır. "Özgürlüğün kenti Kadıköy'ün özgürlüğü tehdit altındadır. Hem de bunu sağlaması gereken hükümetin polisi tarafından. Aylardır süren Gezi direnişi sırasında Kadıköylüler de taraf olmuş, bu eylemlere katılıp güç vermiş, demokratik hakkını kullanmıştır." Kadıköy'ün özgürlük ortamının bozulmasına asla izin vermeyeceğiz. Kadıköy'de bu şiddet ortamını yaratanları kınıyor, demokratik haklarımızı özgürce kullandığımızı kamuoyuna ve hükümete Kadıköy'den duyuruyoruz." Diyerek sözlerine son verdi.
Ekşinin söylemlerine katılmamak mümkün mü?
Başbakan sanırım halkı tahrik ederek ülkeyi bir iç savaşa sürüklemek istiyor bunun başka anlamı olamaz. Hem Suriye ile savaşa kalkıyor hem de kendi vatandaşlarına karşı savaşıyor. Dünya ülkelerinin geri adım atması karşısında adeta çıldırdı, söyleyecek sözü kalmayan başbakan öfkesini gençlerden çıkarmaya kalkarak ateşle oynamaktadır.
Suriye ile uğraşacağına gücünü, PKK ya harcasın derim. Adamların tehditlerine karşı kuzu gibi ama demokratik haklarını kullanarak savaşa hayır diyen, öldürülen gençlerimize reva görülen saldırıları protesto etmek için eylem yapan halkımıza gelince AKP Milisi olan Polis gücünü saldırtarak kaplan kesiliyor. Dünya tarihinde böyle ne sahte kaplanlar olmuştur kim bilir ama sonunda ya intihar etmişler ya da pösteki olmaktan kurtulamamıştırlar.

TC.Tünay Süer

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget