Yaşar Kemal, Demirciler Çarşısı adlı yapıtında, “O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler” der.
Ben
o kadar karamsar değilim. Kalanların büyük bölümünün iyi insan olduğuna
inanıyorum. Yazarımızın gözünden kaçmış diyelim alçakgönüllüce. Burada
kalan ya diğerleri? Kişiliklerini yitirme pahasına sessiz kalanlar,
araziye uyanlar. En değerli varlıkları onurlarından ödün verenler. Yaşar
Kemal’in sayısına girmeyenler bunlar olmalı.
İçtenlik, yaşamın sağlam dalıdır, güler yüzüdür. Yaşamın özsuyudur. Onsuz yaşam sakattır.
Yokluğu
görülen, eksikliği çekilen aranırmış. İçtenlik, öyle katlarda, yatlarda
değildir. Parayla, pulla alınıp satılmaz. Doğrulukta, güvenlikte, bir
tatlı gülümsemede, sadelikte saklıdır. İçtenliğin yakınında hile, yalan
dolan barınamaz. Yaşamdan içtenliği çıkarsanız, geriye elle tutulacak
bir şey kalmaz. Acılarımız ondandır.
Ünlü karikatürist Semih
Balcıoğlu bir arkadaşını şöyle anlatır: “Çizgi adamı olduğu için,
kendine de bir çizgi çekmişti. Bu çizginin dışına hiç çıkmazdı.” Yaşamda
iyiden, güzelden, içtenlikten yana çizgiler olmalı. Biraz da, insanı
insan yapan o çizgiler değil mi? Şöyle bir bakınca ortalığa, her konuda
çizginin dışına çıkanları çok görüyoruz.
Padişahın biri rakıyı
yasaklamış. Yakalanan içeri atılıyormuş. Birisini yakalamış getirmişler.
Görevli: “Neden içtin?” diye sormuş. Adam, “Ama ben beyaz peynirle,
kavunla içtim” diye yanıtlamış. Görevli, “Öyleyse beraat!” kararını
verir. Padişahın adamı da olsa bir incelik, bir içtenlik kendini
gösteriyor. Bugün bu çizginin, bu içtenliğin neresindeyiz?
Bir yerde içtenlik yoksa, oradan uzak durmalı.
Yaşam, yaşanarak anlaşılıyor. O da içtenlikle tamamlanır.
Yorum Gönder