Pragmatist bir tutumla hareket eden ve çıkarı gereği her türlü demagojiye başvuran Erdoğan, ülkeyi ortaçağ karanlığına taşımaya çalışırken bir yandan da savaş tamtamlarından vaz geçmiyor. Millî Eğitimi dindar ve kindar gençlik yetiştirmek amacı ile din için savaşan cihatçı ve şeriatçı yetiştiren bir olguya döndürerek, laik kurumsal niteliğini yok etti.. Türbanlı öğretmen derken kara çarşaflı öğretmenler de okullarda boy göstermeye başladı ve şeriatla yönetilen ülkelerden farkımız kalmadı.
Öte yandan, kan dursun, analar ağlamasın düzmeceleri ile milletin beynini yıkamaya kalkarak yine kendi çıkarı için PKK ya verdiği tavizler ile ülkeyi neredeyse bölünme sürecine getirdi.
Yandaş televizyonlarda her gün boy göstererek” bakın şehit haberleri artık gelmiyor, aman süreci kimse sabote etmeye kalkmasın” diye vaazlar vermeye, halkı kandırmaya devam etti.
(Oysa PKK’nın her istediğini yaptığı için kan durmuştu.) Kürdistan’ın resmi ilanına ve Apo denilen caninin özgür bırakılmasına gelmişti sıra.
Tüm bu olanlar ve başbakanın halka tepeden bakması, başına buyruk diktatör davranışları Türk Milletinin sabır duvarlarını aşmış patlamaya hazır bir bomba haline getirmişti. Gezi olayları ile nihayet yanardağ patlamış ve Türkiye’nin her köşesini lavlar sarmaya başlamıştı.
Başbakan halkın gücü karşısında şaşırdı, Böyle bir olayı hiç beklemiyordu. Mecburen bindiği otobüsün frenine bastı. Oyalama taktiği, şımaran PKK’yi iyice tehditkâr yaptı.
Terörist başı İmralı’daki villasından emirler yağdırmaya başladı, başbakan sanki Güneydoğuyu gözden çıkardı.
Türk usulü başkanlık için yapmadığı kalmadı.
Halkın üzerine güçlü polis ordusunu saldı. Türkiye’nin her tarafında başlayan başkaldırışları TOMA larla, Akreplerle, kimyasal sular ve plastik mermilerle bastırmaya kalktı ama ayağa kalkmış olan Mustafa Kemal’in askerlerini sindiremedi, durduramadı.
Nice canlar gitti, gözler kör oldu ama polisin ölümüne saldırısı karşısında savunmasız halk daha kinlendi ve Kürdü, Türkü, Alevi’si, Sünni’si, gayri Müslim’i el ele vererek zafere kadar mücadeleye devam dedi.
Başbakan halkı bu kadar kızdıracak neler yapmıştı dersek;
İşsizlik, yoksulluk ve rantçılık ve yolsuzlukları tavana çıkarttı.
Zengin daha varlıklı fakir ise iyice yoksullaştı.
Kendi iktidarına bağlı Özel Yetkili Mahkemeler açtı.
Türk Ordusunun en değerli komutanlarını, aydınlarını, bilim adamlarını Ergenekon diye adlandırılan ama gerçekte böyle bir örgütün mevcudiyetinin olmadığı kesin anlaşılan örgüt düzmecesi ile zindanlara kapattı.
Bu arada unutmamak gerek, önce dostu olan Esad’ı U dönüş yaparak Esed diye adlandırdı ABD ile yaptığı anlaşma gereği komşu ülkeye savaş tamtamları çalmaya başladı. Kendisini BOP Eş Başkanı olarak Ortadoğu’yu yeniden dizayn edecek bir komutan sandı. Bununla da yetinmedi dünya lideri havalarına girdi.
İşler ters gitti.
İki ayda halledeceğini sandığı Esed dişli çıktı, başkomutan olarak ülkesini savundu.
Bizim başbakan ise,uluslararası istihbarat kuruluşlarınca iyi tanınan katiller ve teröristlere bağrını açtı, ÖSO diye isimlendirilen bu bağnazları bizlerin parası ile besledi, palazlandırdı ve Esad’ın üzerine saldı. Yine olmadı.
Esed bir türlü yenilmiyordu. Esad’ı yenmek için bir şeyler yapmalıydı. Sonunda onu suçlayacak bir çare bulundu.
21 Ağustos'ta Guta'da meydana gelen saldırıda kimyasal silahlar ölüm kustu. 1400 insanın ölümüne neden oldu.
Kimyasalı kim kullandı? Esad karşıtı başbakanın beslemeleri mi, yoksa bizzat Esad mı ?
Her iki taraf ta biz yapmadık deyince orası biraz meçhul kaldı.
Bu arada Almanya 2002+2006 yılları arasında Suriye'ye yaklaşık 170 bin Euro karşılığında 93 bin 40 kilo hidrojen florür, 6 bin 400 kilo sodyum florür ve 12 bin kilo amonyum hidrojen florür sevkiyatı yaptığını açıkladı. Yani bu iş tam anlamıyla ARAP saçına dönmüş durumda.
Suriye'de kimyasal silah araştırması yapan BM denetçiler bir hafta sonra yeniden araştırma yapmak için Suriye’ye gideceklermiş. Bakalım neler çıkacak bekleyip göreceğiz.
****
Suriye'ye ait 1 adet Mİ 17 helikopteri Ankara’nın bildirdiğine göre Türkiye hava sahasını ihlal ettiği
İçin mi vuruldu yoksa Alman Die Welt gazetesinin iddia ettiği gibi "Türkiye helikopter vurarak Suriye'yi provoke mi etmeye kalktı?"
Helikopter 2000 metre ihlal ettiyse ve Türkiye hava sahasında 1000 metre içeride vurulduysa nasıl oluyor da Suriye tarafına düşüyor? Bu soruyu bir önceki yazımda ben de sormuştum. Soruya henüz yetkili ağızlardan net bir cevap gelmedi.
Bir de akıllara gelen soru helikopteri muhalifler mi vurdu acaba?
Yani bu olay da Suriye’de kullanılan kimyasal silah gibi havada henüz, bakalım ardından ne çıkacak.
Türkiye hakkında da iddialar var.
“Gaz Baas partisi bağlantılı yabancı savaşçılara (Sünni ve Suudi Arap kökenli) El-Nursa cephesi elemanlarına Türkiye'nin iş birliği ile ve Türkiye'nin Hatay Bölgesindeki Antakya şehri bağlantıları ile Halep’te teslim edilmiştir.”Deniliyor. Sözlerin doğruluğu ispat edilirse Türkiye’ ye ne ceza gelir bilemem.
Hatay CHP İl Başkanı Servet Mollaoğlu’nun “Bu hükümet cihatçılara para, barınma ve Suriye'ye geçiş imkânı sağlıyor. Cihatçıların yüzde 90'ı Türkiye üzerinden geçiyor.” Diyor
Hatay halkı da bu teröristlerden yakınıyor ve evlerde bombalar imal ettiklerini dile getiriyor.
AKP sayesinde Türkiye Modern Atatürk Cumhuriyetinden ve anlayışından gittikçe uzaklaşmış, komşu ülkelerle savaş haline gelmiş ve yarınları bilinmeyen bir ülke konumuna getirilmiştir. Tüm bu olanlar AKP iktidarından bir an önce kurtulmak için en önemli sebeplerdir. Bence AKP’nin bir senelik bile ömrü kalmamıştır.
Gün, birlik ve dayanışma günüdür.
TC.Tünay Süer
20.Eylül.2013
Yorum Gönder