AKP Milletvekili “yargı bizde, yürütme bizde, yasama bizde” dedi.(1)
Seyirci olarak salonu oluşturan izleyicilerin hemen hepsi emekli memurlardan oluşuyordu. 31 Ocak günkü etkinliğe1Atatürkçü Düşünce Derneği 1(ADD), Ankara Barosu, Türk Hukuk Kurumu (THK) destekleri ile şu konuşmacılar katıldılar: 1H. Hüsnü Bozkurt ADD Genel Başkanı1, Av. Mustafa Köroğlu (Ankara Barosu Başkanı), AV. Nail Gürman (THK Bşk.). Etkinlikte H. Hüsnü Bozkurt ADD Genel Başkanı konuşmasında şunları söyledi:
“…Demokrasi ve adaleti bu millet ne kadar çok seviyor ve söylüyor. İsmet Paşa’nın dediği gibi biz Mutlakiyetten demokrasiye geldik, siz demokrasiden mutlakiyeti tartışıyordunuz” dediği gibi demokrasi dedikleri neyse onu katlettiler. Sonra yıllar geçiyor Adalet Partisi kuruldu. Adalet Partisinden “bana milliyetçiler suç işliyor dedirtemezsiniz” diyen bir adam çıktı ortaya, nerdeyse heykelini dikeceklerdi “şöyle demokrat” böyle bilmem ne.
Sonra 12 Mart Darbesi oldu “demokrasi elden gidiyordu onun için yaptık” dediler. Bu anayasa bize bol geliyor”, anayasanın yüz maddesini değiştirdi, Memduh Tağmaç ve etrafındakiler, askeri vesayet ya. Sonra demokrasi geldi ülkeye. 12 Mart zindanlarında İlhan Selçuk işkence altında inledi, 12 Mart zindanlarında arkadaşlarımız ipe verdik, hep demokrasi uğruna bunlar, onları yargılayan bir mahkeme vardı, başkanı Ali Elverdi, sonra Ali Elverdi’yi milletvekili yaparak ödüllendirdi, yediği yemek boğazına kaçınca geberdi adam.
Sonra “demokrasi elden gidiyor” sokaklarda 20 genç öldürülmeye başlandı. Kullanılan silahlar Bulgaristan üzerinden geliyor, aynı orjinli silahlar. Oo “demokrasi elden gidiyor demokrasiyi kurtaralım”. Ne yapalım, Kenan Evren Efendi çıktı yanına da dört tane general aldı, dedi ki “demokrasi elden gidiyor valla biz yönetime el koyuyoruz”. Valla şu beş kişinin anayasaya aykırı ise anayasa değişmiştir demektir” dedi. Al sana demokrasi al sana adalet. Ve bunların hepsini bu toplum sindirdi. O Kenan Evren denilen adamın anayasasına yüzde 92 oy verdi. Sonradan kılıf uydurdu. Aa ne yapalım 12 Faşist diktasından kurtulmak için millet oy verdi,
Sonra 12 Eylül, 12 Eylül zindanlarında 600’den fazla insanlar işkenceden öldürüldü, bunların hepsi askeri vesayet ha, bunların hepsi postallı darbe. Ne yaptı bu darbe, anayasası budadı, 12 Eylül ne yaptı Anayasayı ortadan kaldırdı. “Bu olmaz” dedi yeni bir anayasa getirdi, sonra “milli görüş gömleğini çıkarıyoruz” diyen birtakım insanlar, yani 16 Şubat 1969 da İstanbul Dolmabahçe rıhtımında Amerikan bahriyelilerini denize dökenlere, “komünistler Moskova’ya” bağıran cüruf, o gün Dolmabahçe Camiinde 6. Filoyu kıble belleyerek namaza duran o güruh sonra yıllar geçti adalet ve kalkınma Partisi kurdular. Hemi adalet hemi kalkınma hemi de demokrasi, seviyorlar çok seviyorlar adaleti kalkınmayı, demokrasiyi.
Sonra 12 Eylül 2010’a geldik, dediler ki “bu anayasayı darbeciler yaptı askerler yaptı, postallı darbe. “Bu anayasayı sivilleştireceğiz”, ne yapacağız, -Türk yargısını FETO’ya teslim edeceğiz. Feto de Feto değil o zaman “hizmet hareketi”. Salya sümük hepsi mikrofonlara fırlıyorlar, “aman hocam gelme gitme bitsin bu hasretlik bekliyoruz”. Bir gecede anayasa değişti, ondan sonra Yargıtaya şu kadar üye, Danıştay’a şu kadar üye. Yetmedi kardeşim yetmedi, geldik 2015’e, 2015 de seçim oldu, bu Adalet ve Kalkınma Partisi kaybetti, yani Meclis çoğunluğunu kaybetti. Meclisteki diğer partiler çoğunluk olmasına rağmen, bir müteveffa adam gidip ziyaret etti neyse uzatmayalım, bir türlü koalisyon kurdurulamadı, Altı ay sonra seçim yenilendi, o altı ayda Türkiye’de kan gövdeyi götürdü, sadece Ankara garında 103 yurttaşımız canlı bombalarla paramparça edildi. Sonra seçim yapıldı, adamlar yüzde 49’la geldiler üç ay sonra yüzde 49 olan başbakanı cami avlusunda çocuk gibi bıraktılar ortaya, yeni birini seçtiler. “Türk profilli başbakan”, ondan sonra dediler ki olağanüstü hâl ilan edeceğiz, niye “çünkü darbe oldu” Fethullahçı terör örgütü darbe yaptı, postallı darbe, ona dayanarak anayasayı değiştirdiler gene. Ne yapacağız, “bu rejim bize uymuyor başkanlık rejimine geçelim”.
Şu başkanlık dedikleri şeyin dünyada örneği yok. Rahmetli oldu şimdi, bunların Burhan Kuzu diye anayasa profesörü denilen bir danışmanı vardı, onun icat ettiği bir şey. Tam “Türk tipi başkanlık sistemi” dedi zaten ne kuvvetler ayrılığı var ne bilmem ne var. Sonunda AKP milletvekilinin biri dedi ki, “valla 1yargı bizde yürütme bizde yasama bizde 1ne konuşuyorsunuz” dedi. Sonra güzelce anayasayı da değiştirdiler, 96 yıllık rejim bağıra bağıra gitti, “sokakta silahlı adamlar var, sokağa hiç çıkılır mı, silahsız çıkmak olur mu? Hiç olur mu, çünkü Mustafa Kemal kapalı salonlarda nutuk atarak kurdu öyle ya…Boynunda idam fermanı ile devlet kurmadı. Ama, çünkü bugün 34. Yıldönümünde katlini andığımız Muammer Aksoy, Kemalist devrimci olduğu için, öldürülmeden sekiz ay önce Atatürkçü Düşünce Derneğini (ADD) kurduğu için Ankara Baro Başkanı olarak hukuksuzluklara karşı çıktığı için Türk Hukuk Kurumu Başkanı olarak karşı çıktığı için hukuksuzluklara, 12 Mart Faşizminin zindanlara sığdıramadığı Muammer Aksoy Kemalist devrimci olduğu için, ADD Başkanı olduğu için katledildi.
Ortam doğdu 1990, peki ben ADD aday olmak için yola çıktığımda, baktım inceledim 16 gün genel kurulunun tamamının okudum, bu arada derneğin kuruluş dilekçesini, kuruluş bildirgesini okudum. Kurucular 49 kurucu bir de onursal Başkan Sayın Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, bir de Muammer Aksoy, kurucu, okudum. Ne yapmış dedim bu altı ay sekiz ay. Muammer Aksoy bu sekiz ayda ama her gün ya bir dekanı ziyaret etmiş ya bir rektörü ziyaret etmiş ya bir siyasi parti liderini ziyaret etmiş, ya başbakandan randevu almış başbakanla görüşmüş, ya Meclis başkanı ile görüşmüş 1989 un 19 Mayıs’ında kurulmuş benim derneğim başkanı olduğum dernek. 1989’u hatırlatırım, 1989 un Mayıs’ında Muammer Aksoy ve arkadaşları bu derneği kurarken sadece iki ay önce Mart 1989 da bu ülkede genel seçim yapılmıştı, o zamanki CHP olan SHP yüzde 30’a yakın oy almıştı, 67 ilin 41 i beledilerin 15 büyükşehrin 14 ünü kazanmıştı. Konya’da bile biz SHP olarak 17 ilçenin 11 ini kazanmıştı, birinci parti olmuştu. İktidar Partisi Turgut Özal “üzerimizden silindir geçti” demişti. Demedi ki Muammer Aksoy ve arkadaşları “ya aman suyu bulandırmayalım şimdi sırası mı kardeşim, bak SHP iktidara geliyor”. Şunu dediler, büyük Mustafa Kemal Atatürk’ün fani vücudu aramızda bulunmamasından yararlana dış ve iç olumsuz güçler laik Cumhuriyeti yıkılmak çocuklarımızın geleceğini karatmak için eylem halindedir, mealen söylüyorum. Bu eylemleri boşa çıkarmak için aşağıdaki imzası bulunan bizler ABD’ni kuruyor. Kurdular, o sekiz aylık çalışma sonunda Muammer Aksoy evinin önünde iki kahpe kurşunla katledildi. Hala faili meçhul, tahriki emperyalizm, kim emperyalist katiller, dinci faşist çeteler. Hani şimdi Meclis kürsüsünden “şeriat isteriz” diye böğürenler var, adliye koridorlarında “şeriat isteyenler” var.
Şimdi şunun için söyleyeceğim, Muammer Ersoy’u anlatmayacağım, hepiniz benden daha iyi biliyorsunuz, o ne olduğu belli olan tarihe kaydolmuş bir büyük insan. Her sabah ADD ne genel merkeze girerken, kendi kendime “Hüsnü kendine gel Muammer Aksoy’un koltuğuna gidiyorsun” diyorum, öyle bir insan. Şunu söylemek istiyorum, Muammer Aksoy cesaretin bedelini adam gibi ödemeyi bilen bir adam. Cesurdu cesur adamdı. Alına moruna söyledi “bu gidiş, gidiş değil” dedi. “Emperyalizm ve onun işbirlikçileri yani iç ve dış olumsuz güçler ilk cumhuriyeti yıkmak için uğraşıyorlar” dedi. 1963 yılında Sevgili Muammer Aksoy şunu söylüyor, “kontrolsüz hakimiyet kime ait olursa olsun, ya da kim tarafından kullanılırsa kullanılsın, sonunda diktayla sonuçlanır”, diyor; yüzde 51 in istibdadına demokrasi demek ahmaklıktır, diyor. Daha ne desin, Türkiye’de bu kadar başkan, demokrasi filan var da neden Muammer Aksoy katledildi, niye; ondan üç ay sonra Türkiye’nin ilk ilahiyat akademisi bayan akademisyeni katledildi? Neden üç sene sonra Türkiye’nin kalpaksız kuvvacısı Uğur Mumcu katledildi? Ne diyordu Bahriye Üçok, “kadının tesettürü ahlakıdır” diyordu. “Kadının tesettürü diye bir şey olmaz, insanın edebi ahlaktır” diyordu. Böyle bir ilahiyatçıydı. Peki Uğur Mumcu ne diyordu, “bu sabaha kadar araştırarak yazdığım bir konuyu tamamlayamadınız, öyleyse vurun parçalayın beni, her parçamdan beni aşacaklar doğacaktır”. Kendi ölümünü tarif etti adam. Korktu mu? Hayır, Bahriye Üçok korktu mu televizyonlarda söylerken? Hayır; Türkan Saylan TV larda Feto ortağı olan 12 sene bu iktidarın ortağı olan Fetullah denilen adamın ipliğini pazara çıkarırken korktu mu? Hayır. Necip Haplemitoğlu korktu mu? Hayır. Diyarbakır halkının sevgilisi korktu mu Hizbullah’tan? PKK lı adamlar elinde silahlar var, hayır. Anayasa değişikliği adı altında 96 yıllık rejim çalındı, aa silahlı adamlar var sokağa çıkmak olmaz olur, 500 metre yürümezsen ahinden 400 km yürüsün bir halta yaramaz.
Siyaset cesaret olmadan yapılan bir şey değildir ve hayatın kendisi siyasettir. Ben hep söylüyorum, ADD hiçbir siyasi partinin arka bahçesi değil, ama siyasetin tam ortasındadır. (Alkışlar). Biz siyasetin doğru olmasını söyleriz, “demokrasi” ne demokrasisi kim kimi kandırıyor ne demokrasisi. Lenin’e Batılılar diyormuş, “yav sayın Lenin Sizin Rusya’da demokrasi yok”, o da gülüyor muş, “kimin için yok”. Bu demokrasi dediğiniz kimin için, 20 yaşındaki velet iki milyonluk arabada kokain çekerken demokrasi var, elinde kaleşinkofla darbe gecesi milleti korkutmak için sokakta kurşun sıkanlar için demokrasi var, ama bu ülkenin emeklisi, kadını hak arıyorsa “demokrasi yok”. Hadi bakalım ne demokrasisi. Demokrasi, kendi kendimize uydurduğumuz şehir efsanelerinde siyaset tanımlıyoruz. Şimdi buradan bir şey söyleyeyim sızlanıp duruyoruz, 30ncu 31’nci demokrasi haftası, 34 yıl önce bu cinayetler, taa Kubilay’la başladı diyelim, Kubilay’la başladı 23 Aralık 1930 geliyor işte. Bana söyler misiniz İzmir rıhtımında Hasan Tahsin’i şehit eden palikaryanın süngüsüyle, Menemen’de cami avlusunda Mustafa Fehmi Kubilay öğretmenin başını bağ bıçağı ile kesen adamların ne farkı var. Biri ülkemizi işgal etmeye gelen Yunan askeri, öbürü de bu ülkenin canına okumak isteyen Şeriat askeri. Ne farkı var? Kubilay’ı kesen adamlarla Muammer Aksoy’u katleden adamlar aynı kafadan, aynı kafadır. Ve o kafa Meclis kürsüsünde böğürüyor, böğürüyor.
Biz ne yapıyoruz, “demokrasi yav içinde şey var, miting yapmayalım, aa Türkiye’de laiklik tehlikede değildir” diyemeyiz. Yav olur mu laikiz biz yav, acayip laikiz hem de! Çıkalım kürsüye peygamberimiz efendimiz buyurdu ki, yok bilmem ne yaptı ki ha, sonra…
İçim o kadar dolu o kadar kızgınım ki, isyan edesim geliyor bu ne yav, nasıl bir ülkede yaşıyoruz arkadaşlar. Muammer Aksoy’u arıyoruz şimdi de en sonra da. Genel merkezimizde anacağız, her sene de yapıyoruz yapmaya da devam edeceğiz. Bu toplantıda şu kadar adam var ben kimseyi saymıyorum, hiç kimseyi. Mustafa Kemal Samsun’a 18 kişiyle çıktı, 18 kişi bir milleti ayağa kaldırdı, bir vatan kurtardı. Sayısal çokluk önemli değildir, yürekler önemlidir yürekler, o yürekte cesaretiniz var mı? O cesareti bilgi ile beslediniz mi? Yoksa, Muammer Aksoy’u anarken içimden gelenler bunlar.
Ne yapmak lazım? Arkadaşlar lafı cimi bırakıp: 1-İsyaseti vatandaşla sokakta yapmak lazım, salon siyasetinden kurtulmak lazım; miting mi olur, yürüyüş mü olur ama mutlaka sokağa indirmek mutlaka halkı bu siyasete ortak etmek gerekir. Vatandaş öyle bir can derdine düşmüş ki, siz Can Atalay diyorsunuz, vatandaş diyor ki, “yav bana ne Can Atalay’dan diyor. Halbuki Can Atalay demeyeceksin. Hukuk devleti katledildi dün Meclis’te; şu anda Türkiye hukuk devleti değil, T.C. nin Anayasası TBMM, yani o anayasayı kuran Meclis, oy çokluğu ile yok edildi. Bundan daha büyük bir vahamet olabilir mi? Senin emekli maaşın 10 bin lira olmasının sebebi bu. Etin kilosu 600 lira olması sebebi bu hukuksuzluk, çocuğuna okula giderken bir tost parası verememenin sebebi bu hukuksuzluk, o evladına bir bardak süt içirememenin sebebi bu hukuksuzluk. Bu anayasa ihlalleri, bunları anlatmamız gerekiyor. Biz ADD olarak, demokratik kitle örgütü olarak buradan bütün siyaset kurumunu desem ben de oportünizm yapmış olurum. Bu Cumhuriyeti kuran partiyi uyarıyorum, çıkın sokağa milleti peşinize takın ve bu ahlaksızlıkların hesabını sorun, biz yanınızda oluruz bütün üyelerimizle 300 bin üyemizle 240 şubemizle Türkiye’nin her yerinde sokaklarda oluruz yanınızda oluruz. Yangın kendi eviniz yakıncaya kadar beklerseniz o ev, beklerseniz mutlaka o yangın sizi yakar. Yangın çıktığı yerde söndürülmelidir”.
Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.com
Yorum Gönder