Çetin Özek, gericiliğin sınıfsal ve dinsel olmak üzere iki temele dayandığını, her ikisinin de bundan çıkarı olan yerli-yabancı iş birlikçilerce desteklendiğini, duruma göre bazen sınıfsal gericiliğin din maskesiyle, bazen de dinci gericiliğin sınıf maskesiyle halkı psikolojik baskı altında tuttuğunu söyler. (100 Soruda Türkiye’de Gerici Akımlar, Gerçek Yayınevi, 1. Baskı, 1968)
Bizde gerek Osmanlı döneminde gerekse Cumhuriyet sonrasında yeniliklere, devrimlere karşı girişilen irili ufaklı ayaklanmaların tümünün değişmez sloganı olan “Yetişin, din elden gidiyor!” ya da Celal Bayar’ın 1950’li yıllarda her yıl yinelediği “Önümüzdeki kış Türkiye’ye komünizm gelecek!” örneklerinde olduğu gibi.
Kırdığı cevizin sayısı çoktan kırkı aşan ve artık kokusundan durulmaz olunca üzerine gidilen “Harun Yahya” lakaplı Adnan Oktar’ın önce hangi yolla kendini meşrulaştırmaya ve (eksik olmasınlar) özellikle “muhafazakâr demokrat” iktidarlarımızla içli dışlı olmaya başladığını anımsayalım: Kendi özgün görüşü olacak tek bir paragraf bile oluşturamayacağı suratından belliyken James Bond çantası (umarım doğru yazmışımdır) kalınlığında, kalın kuşe kâğıdın kullanıldığı, renkli baskılı, güya Evrim Kuramını çürüten kitaplarla…
9-10 yıl kadar önce, o sıralar okul kitaplıklarına, öğretmen odalarına posta posta yollanan ve ne yazık ki kimi okul yöneticilerince korumaya alınan bunca “bilimsel”(!) kitabı nasıl yazdığını sormuştu bir TV programında, sunucu kadın, Adnan Oktar’a; o da “Ben yazmıyorum, Cenab-ı Allah yazdırıyor!” demişti.
Milletvekillerine “Siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz” (A. Menderes) gibi sözlerle başlayıp yakın zamanda yaşanan malum vakıftaki tecavüz olayı sonrası “Bir kereden bir şey olmaz”a uzanan çok partili “demokrasimizin budamaya başladığı laikliği dinsizlikle eş tutup hâlâ bugün bu kavramla “laikçilik” diye dalga geçmenin, ders programlarıyla kitaplarından bilimi, bilimselliği adım adım kapı dışarı etmenin yaratacağı sonuç,
Adı sanı ne olursa olsun, “kutsal” bildiğimiz ne varsa hepsini harmanlayıp kullanan, emperyalizm beslemesi, dolayısıyla araçları ve yöntemleri birbirine çok benzeyen bütün tarikat-cemaat bezirgânlarının üremesini kolaylaştıran iklim ve koşulların yok edilmesi, hepimizin görevi olmalı. Değilse, Fetö gider Adnan gelir, Adnan gider Püsküllü gelir.
Özetle, “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz.” (Atatürk)
Olması için çok çaba harcandı, harcanıyor. Buna karşın olmayacak, çünkü halkımızın büyük çoğunluğu öyle bir yaşam tarzını kabul etmiyor, etmeyecek.
Nazım Mutlu
Nazım MutluUlusal Eğitim Derneği Genel Başkanı
Yorum Gönder