Aile içi şiddeti tanımak ve önlemek (panel)-2

Viyana merkezli RS Europe Enstitüsü bünyesinde ve Yenimahalle Belediyesi ortaklığında gerçekleştirilen “aile içi şiddeti tanımak ve önlemek” konulu ortaklaşa panel

“Sessizliği kır”
Dört kadın kadınlara, ailede şiddeti anlattılar
Aile içi şiddeti tanımak ve önlemek (panel)-2
Viyana merkezli RS Europe Enstitüsü bünyesinde ve Yenimahalle Belediyesi ortaklığında gerçekleştirilen “aile içi şiddeti tanımak ve önlemek” konulu ortaklaşa panel düzenlendi.  Nazım Hikmet Kültür Merkezi salonlarında 28.9.2018 günü düzenlenen panele konuşmacı olarak CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca, İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil ve Ankara Barosu Eski Başkanı Sema Aksoy konuşmacı olarak katıldılar.
“Avusturya’da konuşlanan Avrupa Siyasal Araştırmalar Enstitüsü merkezli Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Avusturya, İspanya, İtalya, Macaristan ve Türkiye’de bulunan çeşitli kuruluş ve belediye ile düzenlenen AB yle fonlaşan ilgili gençlik kuruluşu ile Avrupa seviyesinde aile içi şiddetin tanımını yapmak, aile içi şiddetle mücadele ve önleme milli ve AB düzeyinde stratejilere değinme, ayrıca şiddet hakkında farkındalığı yaratmak ve bu konuda karakteristik özelliklere değinirken, aynı zamanda cinsel tabuları kırmak, aile içi şiddet konusunda bireylerin durumunu değerlendirmek ve nasıl cinsel eşitliğin sağlanacağını konuşmak; katılımcıları kendi toplumlarında katılımları sağlayarak var olan problemlere ışık olmayı sağlamak; cinsiyete dayalı ayırımcılığın önünde geçmek; ERASMUS projesi kapsamında Partnerlerin daha fazla sosyal hayata destek için proje yapmalarını sağlamak ve bu doğrultuda uluslar arası bir diyalogu oluşturmaktır”  şeklinde panel amaçları açıklandı.

Aile içi şiddeti tanımak ve önlemek (panel)-2
Salonda yerel izleyici ile birlikte Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Avusturya, İspanya, İtalya, Macaristan gibi ülkelerden konuyu bilen ve kadına şiddet konusunda araştırma yapmak isteyen uzmanlar ve öğrenciler de konuk izleyici olarak katıldılar.
Konunun yoğunluğu ve önemi nedeni ile konuşmacıların konuşmalarını, izleyici okuma güçlüğünü düşünerek, birkaç bölüm halinde sunmak istiyoruz. Konuşmaları yazıya dökmek çok zor olsa da, ülkemizde hepimizi utandıran taciz, aile içi şiddet konusu hepimizi ilgilendirdiğinden okuyucuya sunmak istedik.
Bir önceki birinci bölüm yazımızda, Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar’ın, Ankara Barosu Eski Başkanı Sema Aksoy (Türkiye’nin ilk Barolar Birliği Bayan Genel Başkanı), PS (Avrupa Sosyal, Siyasal Araştırmalar Enstitüsü): EUROPE Türkiye Temsilcisi Çağdaş Aslan’ın konuşmalarını sunmuştuk.
Hemen her gün gazetelere yansıyan, kadına yapılan çeşitli şiddet gibi önemli bir konuda, seçkin konuşmacıların değerli sunumlarını, konunun önemi olduğundan konuşmaları tam metin Halide sunmak istedik. Ancak konuşmalar çok uzun olacağı için bölümler halinde vermek istedik. Bu ikinci bölümde CHP Başkan Yardımcısı Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca’ın konuşmasını bu ikinci bölümde sunuyoruz; üçüncü ve son bölümde de İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil’in konuşmasını sunacağız.
CHP Başkan Yardımcısı Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca panelde şu konuşmayı yaptı:
TC de kadın konuşulurken ve kadın erkek fırsat eşitliğinin mücadelesini veren bir siyasi partinin genel Başkan Yardımcısı sıfatını da taşır iken 1923 de Cumhuriyetin ilanıyla birlikte
az önce başkanımız Sema Hanım’ın da anlattığı aydınlanma devriminin mimarı Ulusal Kurtuluş mücadelesinde cinsiyet gözetilmeksizin cephede her yerde kadın erkek hep birlikte mücadele ederek bir vatan toprağına ve bağımsızlık ve özgürlüğe kavuşmuş olan bir milletin mensubu bir kadın olarak kurucumuz ve kurtarıcımız olan Mustafa Kemal Atatürk’e ve onunla birlikte bu aydınlanma devriminin eşitlerine saygı ve minnetimi ifade ederek sözlerime başlamayı da bir borç olarak kabul ederim.
Salondaki genç arkadaşlarımıza baktığımda da Türkiye böyle bir projenin ev sahipliğine, bu alamda da Yenimahalle Belediyesine teşekkür ederim. Yurt dışından ve yurt içinden bu mücadelede bizlere yoldaş için gelen siz eğerli genç arkadaşlarım da bana göre en büyük alkışı en büyük teşekkürü hak ediyor diye düşünüyorum.
Sayın Sema Başkan’ın 2011 yılında Nisan ayında o Gelincik projesine başlattığında kısa bir süre sonra Kasım’da bizi de Denizli’de bir program ile kendilerini ağırlamak ve tanışmak fırsatını bulmuştum. O dönem o Gelincik projesinin simgesi olan Gelincik yaka rozetini yakama taktığımda benim için alabileceğim en büyük ödüllerden birisi idi ve biraz önce anlattığı ve ifade ettiği o projeni de Denizli ayağını çok önceden başlatmış olmanın da haklı onurunu yaşamıştık.
1997 yılında Denizli Barosu yönetiminde genel sekreter olarak göreve başladığımda tabi ki aile içi şiddet konusu, özellikle kadına şiddet konusu bu güne kadar yasal bir düzenlemeye kavuşamamış olmasının getirdiği bir düşünce anlayışı ile 4320 sayılı Ailenin korunmasına ilişkin, daha doğrusu kadına karşı işlenen şiddetin önlenmesi yazısının düzenlenmesi konusunda da aktif olarak bir kadının kadın olarak mücadele etmenin öncelikli olduğuna karar verdik ve Türkiye Barolar Birliğinde o dönemde kurulan Tubako ile birlikte bu mücadelenin de ortakları arasında yer aldık. Tabi ki 1999 yılında yasanın yürürlüğe girdiğinde kadınlarımızın bu yasayla ilgili bir bilgisi, bu yasanın kendisinin getirdiği hakların nasıl kullanacaklarını, haklarının ne olduğunu, haklarını nasıl kullanacaklarını şiddetin sadece fiziksel bir ders mi olduğu fiziksel psikolojik şiddetin bir şiddet türü olup olmadığı noktasında hiçbir bilgileri yoktu. Bu anlamda da bunun anlatılması ve tanıtımı konusunda ciddi bir çalışma yürüttük.
Peki, kadına karşı şiddete ilişkin nasıl bir yasal düzenleme var. Kadınlar haklarını öğrendi ve karakola geldiler. İzzete uğramaktan kaynaklı şikâyetlerini dile getirdiler. Peki, bu kadınlar yeniden şiddete uğradıkları o noktadan geri mi döneceklerdi. Bunun başka bir çözümü de olmalıydı. İşte Denizli’de 16 kadın mücadelesini veren sivil toplum örgütleriyle bir araya gelerek Denizli Kadın Platformu’nu oluşturduk ve ardından Denizli’de 2000 yılında Valilikte yapılan o dönemin ismiyle Sosyal Hizmetler il müdürüyle ortak bir protokol dairesinde 42 kadının barınabileceği bir sığınma evine geleceği 14 çocuklu ailesiyle birlikte orada konaklayabileceği o sığınma evi projesini hayata geçirdik.
2011 Nisan ayında Gelincik projesine başladıklarında 26 kadın sığınma evi olduğunu ifade etti. 2000 yılında Denizli’de bu kadın sığınma evini hayata geçirmek için yola çıktığınızda Türkiye’de sadece üç kadın sığınma evi vardı. Denizli’de Kadın mücadelesinin ortağı olan değerli kadın arkadaşlarımızla birlikte birden hayata geçirdik. 4320 sayılı yasanın kapsamı oldukça dardı, bizim taleplerimizi, B eylem planımızı eylem planımızı mücadelemize sığabilecek içerikte değildi. O yasa sadece kocanın kadına karşı karısına karşı uyguladığı şiddetin önlenmesi içerikli düzenlemeler içermekteydi. Daha sonraki o mücadelenin devamlılığıyla 6284 Sayılı Kanun daha geniş bir şekilde şiddetin önlenmesi, sadece aile içi şiddetin değil, şiddetin önlenmesi için çok daha geniş kapsamlı düzenlemeleri hayat geçirdi. Peki Türkiye’de bir hukukçu kimliğimle de ifade etmek isterim ki gerçekten aile içi şiddetin, kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesi için uluslararası sözleşmelerin yükümlülüklerini göze alınan ve kabul edilen sözleşmelerin üzerine yerine getirme noktasında yasal düzenlemeler konusunda aslında çok da bir sıkıntımız yok.
Yasal anlamda her türlü düzenlemeye ve o düzenlemenin sonucunda da, sığınma evleri kapsamında yetersiz de olsa kadınlarımıza açabileceğimiz kapılarımız var. Peki, eksik olan neler var? Yasal düzenlemeye rağmen bu gün hala bu kadına karşı her tülü şiddetin önlenmesi noktasında eskiden artık bu gün burada bunu konuşacak durumdayız. Neden artık kadına karşı şiddetin, aile şiddetin, toplumsal şiddetin, fiziki şiddetin, ekonomik şiddetin olmadığı bir Türkiye’de, olmadığının haklı onurunu yaşayamıyoruz.
6284 sayılı yasa uyarınca kurulan şiddet, şiddetin önlenmesi düzenlenmesi ilişkin merkezlerin 7/24 hizmet veren merkezler.
Ancak, şu anda ülkemizin yönetim anlayışı ve kadına karşı şiddeti ve kadına bakış açısındaki maalesef tutumlar ve bakış açısı nedeniyle gereken yasal etkinliğini sağlayabilmesi de maalesef çok mümkün görünmemektedir. Kanunlarımız var, sayın başkanım da ifade ettiği yasal anlamda siyasi iktidara bağlanmışı söz konusu ve bunun sonucunun maalesef ki kanuni düzenlemelerin hayata geçirilmesinde etkin olamadığımızı, biraz sonra verecek olduğum rakamlarla da göreceğiz.
Öncelikle şiddetin önlenmesini sivil toplum örgütlerinin ortaklaştırılmadığı sivil toplum örgütleriyle ortak baş başa bir mücadelenin verilmediği, kadın söz konusu olduğunda şiddet söz konusu olduğunda bunu sivil toplumun önderliğinde yürütülmediği siyasi irade ve görüş farklılıklarının ortaya çıkması ve siyasi iradenin değişmesiyle mücadele alanının da değiştiği bakış açısının değiştiği böyle bir ortamda yasal düzenlemenin sivil toplum örgütleriyle yaklaştırılmadığı ve mücadele ortamı yapılmadığı bir süreçte başarılı olamadığının da tanıklarıyız, hep birlikte.
Peki, İstanbul Sözleşmesinden bahsedildi. İstanbul sözleşmesinde yanlış hatırlamıyorsam 48. Madde olması gerekiyor. Uzlaşma dahi herhangi bir şekilde kadınlara karşı şiddet konusunda bir mücadele ve müdahale imkânının olmaması gerektiğidir. Ancak, her ne kadar aile içi şiddet için 6284 sayılı yasal düzenleme İstanbul sözleşmesiyle uyumlu hale getirilmek için çalışılmış ise de, zorunlu uzlaşma, uzlaştırma yönteminin yasal düzenleme içerisinde hala var olması maalesef kadına karşı şiddetin, aile içi şiddetin önlenmesi ya da toplumsal şiddetin önlenmesi anlamında bizlerin sonuca ulaşmasının önündeki en büyük engellerden birisidir. Yasal düzenlemeler var, ancak toplumu eğitmez isek, toplumu bilgilendirmez isek ve bu mücadelede bireylerin eğitimle bilinçlenmesini sağlamak sonuçta yasal düzenlemelerin sonuca ulaşmakta sağlamakta mümkün olamamaktadır. Şiddet gören kadın karakola başvurduğunda karakolda, işte bizde hani vardır ya, “kocadır hem sever, hem döver” gibi asla onaylayamayacağımız, onaylamamızın da mümkün olmayacak anlayışı o kadının müracaat ettiği karakollardan başvuru merkezlerinde çalışanların bilinçlenmesi, bilgilenmesi ve mevcut bakış açılarının değiştirilmesi görece bir eğitimden geçtikten sonra özel eğitim almış görevlilerin orada mutlaka görevlendirilmediği sürece kadının başvurduğundaki o hayal kırıklığı o travmanın önüne geçmemiz çok da mümkün görülmemektedir.
Tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler gereği ile yükümlülüklerimizi yerine getirmiyoruz.
Belediyeler anlamında yerel yönetimler anlamında kadın sığınma evlerinin hayata geçirilmesi ve bu anlamda yasal olarak tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler gereği ile yükümlülüklerimizi yerine getirebiliyor muyuz. Maalesef bunu da olumlu olarak cevaplayabilmemiz çok mümkün değil. Kadınlarımız, şiddet gören kadınlarımız sığınma evlerinde, aslında yasal adı “kadın konukevi”, “kadın misafirhanesi” olarak geçiyor. Aslında orası bir konukevi bir misafirhane değil, o şiddet mağduru kadınlarımızın sığınabileceği tek limandır. Bu yüzden kadın sığınma evi olarak ısrarla üzerinde vurgu yaparak yasal düzenlemenin de bu hale getirilmesini sağlamakta TBMM de bulunan milletvekili olarak aslı sorumluluğu olduğunu düşünüyorum.
Peki, kadınlarımız belli süreler içinde sığınma evlerine çocuklarıyla geldiğinde bu kadın sığınma evlerinin sadece ve sadece şiddet görenlerin geçici olarak konakladıkları sığındıkları ev olmaktan çıkartılıp onların rehabilite edilebildiği, topluma kazandırıldığı ve oradan çıktıklarında iş imkânıyla birlikte kendi ayakları üzerinde durabilecekleri tek bir hayata onları hazırlamak da yasal düzenlemelerde var olmasına rağmen, maalesef hayata geçiremediğimiz başka bir eksiklik, başka bir sıkıntıdır. Bir de kadın sığınma evini hayata geçirdiğimizde Denizli Sanayi Odası, Denizli Ticaret Odası, Denizli Esnaf ve Sanatkârları Birliğiyle birlikte bir protokol hayata geçirdik 200 yılında. Ve imza ile dedik ki bir kadın sığınma evinde hem psikolojik olarak, hem de sığınma evinde o geçiş sürecinde yardımcı olmaya çalıştığımız bu kadınları o evden çıktıklarında yeniden o şiddete maruz kaldıkları ortamına geri dönmelerinin engellenmesi gerekiyor. İş bulmada kadınlarımızı istihdam alanları yaratmak da bir zorunluluk diyerek bir protokol daha düzenledik. O süreçte en son benim bıraktığımda yaklaşık, 1200 civarında kadınlarımız o kadın sığınma evlerinde rehabilite edildikten sonra bir iş imkânına kavuşarak kendi ayakları üzerinde durabileceği ve şiddete maruz kaldığı ortama geri dönmeleri engelleyebilecek ortamı da yaratmaya çalıştık.
Gönül ister ki şu an siyaset yöneticilerimizin de bu projeyi, bu yasal düzenlemeleri hayata geçirme noktasında kadın ve kadına karşı şiddet, şiddete bakış açılarının değişmesi ve yasal anlamdaki koyduğumuz TBMM çatısı altında koyduğumuz bu kuralları fiilen de uygulayabilecek bir anlayış birlikteliğini yaşayabilmek.
Kadınlarımız ve kadın mücadelesi veren sivil toplum örgütlerimiz yıllarca bir kadın bakanlığı kurulması noktasında gerçekten çok etkin mücadele ettiler. Ve bizler hep istedik ki, bir kadın bakanlığı kurulması bir kadın sorunu değil, bunu bir insan hakları sorunu olarak ele alabileceği bir kadın bakış açısını topluma eğitimle destekle verebileceğimiz böyle bir bakanlığımız olsun. Tabi bu taleplere olumlu bakılacağını düşünmek biraz hayalci olduğunu bu bakış açısını da bir kez daha gördük.
Mevcut 24 Haziran seçimleri sonrasında bir kadın bakanlığı kurulacağına ilişkin umutların en yüksek olduğu dönemde bırakın Kadın Bakanlığını kurmayı, kadının hiç geçmediği Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler olarak üç ayrı ülkemizde gerçekten çok zor üç ayrı hizmet biriminin ve üç ayrı düzenleme biriminin bir araya getirildiği değiştirildiği bir isim ile karşı karşıya kaldık.
Kadın Bakanlığı kurulması noktasında tabi ki mücadele devam edecektir. Çalışma hayatı emek eksenlidir, ancak esnek zamanlı çalışmayı kadınlara böyle çok güzel bir projeymiş gibi sunulmasının arkasında yatan gerçekliğin de kadının fili çalışma hayatından ev ortamındaki çalışma hayatına alınarak evde çalışmanın özendirilmesi ve giderek kadının eve doğru hapsedilmesi noktasını yaratacağını da biz hepimiz bilmekteyiz.
Peki, bu kadar konuştunuz CHP bu konuda ne düşünüyor? CHP nin mücadele anlamında görevi ne olacak?
CHP nin bakış açısı öncelikle tüm programlarımızda ve beyanlarımızda içerdiği gibi bir kadın sorunundan ziyade bir insan hakları sorunu aynı zamanda cinsiyet eşitliğine dayalı bir siyasi iradenin her düzenleme hem de eylemsel olarak hayata geçirilmesi noktasında toplanmaktadır. Yine cinsiyet eşitliği evet ama eğitimle desteklenmeyen kadının çalışma hayatına istihdama daha aktif bir şekilde ve daha eşit şartlarda katılımın sağlanmasındaki engellerin kaldırılmasına da mutlaka sosyal demokrat çağdaş bir anlayışın başlıca projelerinden olmak durumundadır. Tabi ki kadına karşı şiddetin önlenmesi ve buna ilişkin yasal düzenlemelerin, eksiklerin farkında olarak öncelikle TBMM çatısı altında kadın erkek fırsat eşitliği komisyonun oluşturulması, sadece isim olarak seçilen bir komisyon değil, bu mücadele alan içerisindeki sivil toplum örgütlerinin de ortaklaşa mücadele edilebileceği bir alanın yaratılması mutlaka CHP ve sosyal demokrat bakış açısının da bir zorunluluk olduğu düşüncesindeyim.
Kadına karşı şiddet, aile içi şiddet birçok konuda yerel yönetimlerin de bu mücadele içerisinde varlığını esas alan bir anlayışı temsil etmekteyiz. Bu anlamda yerel yönetimlerde olduğumuz illerde ve ilçelerde öncelikle kadın sığınma evleri, kadın sığınma evleri dışında kadın istihdam hayatına kazandırılması adından sırf cinsiyet kadın olmasından kaynaklı mobiye uğraması kadınlarımızın öncelikle başvurabileceği merkezleri açan bir yerel yönetim anlayışının da hayata geçirildiğini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kadına yapılan şiddet ve cinayet, yüzde 1400 oranında arttı
2012 yılında daha geniş kapsamlı yürürlüğe giren yasal düzenlemeye rağmen kadına şiddet önlenebilmiş mi? Maalesef rakamları az önce moderatörümüzün de ifade ettiği gibi ülkemizde son 2010-2017 yılları arasında 1915 kadının şiddete maruz kalarak yaşamını kaybettiği ve yine 2018 verilerine göre bu gün yüzde 1400 oranında artan şiddet ve kadın cinayetlerinin hala devam etmekte olduğunu görmek, bu veriler ile birlikte bu mücadelenin sadece bir yasal düzenleme değil, yöneticilerin ve siyasi iktidar sahiplerinin de düşüncelerinin ve bakış açılarının sedece uluslararaı sözleşmelere uygunluk anlamında bunu kâğıt üstünde olarak değil, eyleme geçirerek ve gereğini yerine getirmeyi de bir yükümlülük olarak göreceği bir anlayışın hayata geçirilmesini diliyorum”.
Not:  Gelecek üçüncü bölümdeki yazımızda CHP İstanbul Milletvekili Saliha Sera Kadıgil’in konuşmasına yer vereceğiz.

Cevat Kulaksız


Cevat Kulaksız
Gülizar Biçer Karaca:
25. dönem CHP milletvekili adayı Gülizar Biçer Karaca, 1970 Denizli doğumlu.
1989'da Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. Serbest avukatlıkla birlikte SHP'de siyasete başladı.
1990'da CHP Gençlik kollarında görev yaptı.
1999-2004 yılları arasında CHP'den Kınıklı Belediye Meclis üyeliği yaptı. Denizli Barosu Genel Sekreterliği yapan Biçer Karaca, Aile içi Şiddetin önlenmesi, Medeni Kanun ve Kadın Hakları konularında çalışmalar yaptı,
2005- 2015 yılları arasında, Atatürkçü Düşünce Derneği Denizli Şubesi Başkanlığını yaptı.
TBMM 25. Yasama Döneminde Denizli Milletvekili ve TBMM Başkanlık Divanı Katip Üyesi olarak görev yaptı. 35. CHP Olağan Kurultayı’nda, CHP Parti Meclisi Üyeliğine seçildi.
27.dönem CHP Denizli milletvekili adayıdır.
Orta düzeyde Almanca bilen Gülizar BİÇER KARACA, evli ve bir çocuk annesidir. 

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget