Aile içi şiddeti tanımak ve önlemek (panel)

28.9.2018 günü düzenlenen panele konuşmacı olarak CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca, İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil ve Sema Aksoy konuşmacı

“Sessizliği   kır”
Aile içi şiddeti tanımak ve önlemek (panel)
Viyana merkezli RS Europe Enstitüsü bünyesinde ve Yenimahalle Belediyesi ortaklığında gerçekleştirilen “aile içi şiddeti tanımak ve önlemek” konulu ortaklaşa panel düzenlendi.  Nazım Hikmet Kültür Merkezi salonlarında 28.9.2018 günü düzenlenen panele konuşmacı olarak CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca, İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil ve Ankara Barosu Eski Başkanı Sema Aksoy konuşmacı olarak katıldılar.
“Avusturya’da konuşlanan Avrupa Siyasal Araştırmalar Enstitüsü merkezli  Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Avusturya, İspanya, İtalya, Macaristan ve Türkiye’de bulunan çeşitli kuruluş ve belediye ile düzenlenen AB yle fonlaşan ilgili gençlik kuruluşu ile Avrupa seviyesinde aile içi şiddetin tanımını yapmak, aile içi şiddetle mücadele ve önleme milli ve AB düzeyinde stratejilere değinme, ayrıca şiddet hakkında farkındalığı yaratmak ve bu konuda karakteristik özelliklere değinirken, aynı zamanda cinsel tabuları kırmak, aile içi şiddet konusunda bireylerin durumunu değerlendirmek ve nasıl cinsel eşitliğin sağlanacağını konuşmak; katılımcıları kendi toplumlarında katılımları sağlayarak var olan problemlere ışık olmayı sağlamak; cinsiyete dayalı ayırımcılığın önünde geçmek; ERASMUS projesi kapsamında Partnerlerin daha fazla sosyal hayata destek için proje yapmalarını sağlamak ve bu doğrultuda uluslar arası bir diyalogu oluşturmaktır”  şeklinde panel amaçları açıklandı.
Salonda yerel izleyici ile birlikte Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Avusturya, İspanya, İtalya, Macaristan gibi ülkelerden konuyu iyi bilen ve kadına şiddet konusunda araştırma yapmak isteyen uzmanlar ve öğrenciler de konuk izleyici olarak katıldılar.
Konunun yoğunluğu, konuşmacıların konuşmalarını, izleyici okuması güçlüğünü düşünerek, birkaç bölüm halinde sunmak istiyoruz
Panele destek sağlayan Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar panelin açılışında şunları söyledi:
Kadına şiddet her geçen gün tırmanıyor
Avrupa Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü bünyesinde çalışan SSK temsilcileri Nazım Hikmet Kongre Merkezinde sizleri ağırlamaktan onur duyarım. Yenimahalle Belediyesi olarak her türlü ayırımcılığa karşı bir özelliğe sahiptir. Yenimahalle Belediyesi kimsenin değil, bölgenin olduğu kadar herkesin belediyesidir. Yenimahalle belediyesi olarak insanlığın diğer yarısı olan kadınlarımıza yönelik her türlü ayırımcılığa ve ötekileştirmeye karşı kadınlarımızın yanındayız. Kadınlar gelişirse toplum gelişir. Kadınlar makûs kaderlerini değiştirirse toplumda da çok şey değişir. Kadınlarımız Cumhuriyet sonrası haklarını Avrupa’daki gibi büyük mücadelelere girmeden G.M. Kemal Atatürk sayesinde elde etti. Atatürk hayatında bu ülke için başka hiçbir hizmet yapmamış olsaydı bile sadece kadınlara aşkla vicdana aykırı bir durumdan kurtarma yolundaki düşünceleri ve başarıyla Türk tarihinde olduğu gibi, insanlık tarihinde de önemli bir yere sahip olacaktı. Çoğu Avrupa ülkesinde yokken kadına seçme ve seçilme hakkı verilmesi eğitim birliğini sağlayarak kız çocuklarına, erkek çocuklarına aynı eğitim alması yolunu açması, medeni hukuk alanında çağdaş değişimlerle bunu sağlayacak idi.  Öyle ki ikinci sınıf vatandaş bile görülmeyen bir toplumsal düzeni sonrası, Cumhuriyetle birlikte kadınlar çok sayıdaki hakka emek harcamadan, mücadele etmeden kavuşmuştu. Parlamentoya 1934 de 18 kadın milletvekili girmişti. Ancak uygulamada çok başarılı olduğumuz söylenemez. Kadınların üretim döngüsü içindeki, siyasi mekanizmalar içindeki sayısına baktığımızda bunu görüyoruz. Toplumumuzun büyük bir kitlesinin de hala kadınların eğitimi ve meslek edinmesi yerine çocuk yapması ve evinden dışarı çıkmaması özendirilmeye çalışılmaktadır. Kadına şiddet her geçen gün tırmanıyor. Kadın iş gücü ucuz işgücü olarak değerlendiriliyor. Zor durumdaki kadınlarımız için kadın sığınma evini açmış bir belediyeyiz. Kadınlarımızı orada hem muhafaza ediyoruz, hem de yeni hayatlarına hazırlanmada yardımcı oluyoruz. Orada hem psikolojik destek hem de mesleki eğitimler veriyoruz. Şiddet mağduru kadınları sosyo ekonomik destek sistemlerinin geliştirilmesi projesiyle 50 kadına eğitim veren ve istidam eden projenin ortağıyız. Kadın girişimcilere yeni kadro projesinde ortaklarından biriyiz. Zamanın diyalektiğine bağlı olarak geriye gitme şansımız yok, daima ileriye bakacağız. Her geçen günün geçmişten daha iyi olacağına olan umudumuzu yükseltmek zorundayız. Geleceğin bu günden daha güzel olmasında kadınların hak ve özünde özgürlük mücadelesinde etkin olacaktır. Toplumun kurtuluşu kadının kurtuluşuyla gerçekleşir”.
PS: EUROPE Başkanı Çağdaş Aslan şu konuşmayı yaptı:
PS nedir, PS (Avrupa Sosyal, Siyasal Araştırmalar Enstitüsü) 2015 yılında bu gün aramızda bulunan Zonguldak Milletvekilimiz Deniz Yavuz Yılmaz’la beraber 2015 yılında oluşturduğumuz, kurduğumuz siyaset pratiğinden gelen ve akademi alanında da etkin gençlerin Boğaziçi Üniversitesinin de katkısı olmakla akademik kadrosundan faydalanarak Viyana’da oluşturduğumuz bir enstitüdür. Bu kapsamda remel olarak bize siyasi analizler, akademi araştırma projeleri, A projeleri ve sosyal politika önerileri sunuyoruz, topluma.
Ulusal ve uluslar arası bu tür projeleri yaparken özellikle bireysel özgürlüklere, dünya barışına, demokrasiye, sosyal adalete ve kalkınmaya katkıda bulunmaya da gayret ediyoruz. İşte bu gün de toplumsal duyarlılık gerektiren önemli bir konu, aile içi şiddet. Bu konuyu temel alan projemizin bir ayağı olan panel ayağımızı hepimizin katkılarıyla bu gün gerçekleştiriyoruz. PS projemiz bir hafta sürecek. Cinsiyet algısı, aile içi şiddet, bu konuların sosyolojik, psikolojik ve sosyal etkileri bu projede tartışılacak. Çalışmalar rapor halinde AB ye iletilecek. İtalya, Yunanistan, Makedonya, İspanya, Bulgaristan ve Avusturya’dan gelen konuklarımız var. Yenimahalle Belediyesi, kadın örgütleriyle çok ciddi çalışmalar yürütüyor. Onun için bu çalışmalarımızı Yenimahalle Belediyesinin başarılı çalışmaları nedeni karşılıklı yardımlaşma, bilgi alışverişi ve dayanışma yapmak için burayı tercih ettik”.
Aile içi şiddeti tanımak ve önlemek (panel)

Paneli yöneten Moderatör Dr. Dicle Maybek şunları söyledi:
Dr. Dicle Maybek moderatörlüğünde panel’e CHP Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca, Ankara Barosu Eski Başkanı Sema Aksoy, İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil konuşmacı olarak katıldılar.
“Dünyada her üç kadından biri şiddete maruz kalıyor”:
Moderatör Dr. Dicle Maybek şunları söyledi:
“Dünyada ve Türkiye’de kadına yönelik şiddet ne durumda size Bununla ilgili bir fotograf sunmaya çalışacağım. Dünya geneline bakıldığında her üç kadından biri  fiziksel şiddete maruz kalıyor. Yani oran yüzde 35 dolaylarında. Öldürülen yani cinayet kurbanı kadınların yüzde 38 i yakınları tarafından öldürüyor. Yani cinayete kurban giden kadınların yaklaşık yarısı erkeği veya kadının partnerleri tarafından katlediliyor.
Dünyada şiddet oranları nasıl, diye bakmak gerekirse Danimarka’da yüzde 52 oranında kadına yönelik şiddet hâkim. İngiltere’de ve Fransa’da bu oran yüzde 44 e düşüyor. Finlandiya’da ise yüzde 47. Avrupa ülkelerinde her 20 kadından biri ne yazık ki tecavüz mağduru. ABD de her 45 saniyede bir bir kadın tecavüze uğruyor.
Türkiye’ye dönüp baktığımızda 2017 yılında 409 kadı ve kız çocuğu katledildi. Yani sene 365 gün üzerinden düşünürsek çok vahim bir rakam bu. 2018 yılının Ağustos ayına kadar 243 kadın öldürüldü. Sene sonuna kadar bu sayının 350 nin üstüne çok daha çıkacağını ümit ediyoruz.
2014 yılında HÜ ile kadının statüsü genel müdürlüğünce yapılan Türkiye araştırmasının sonuçları da ne yazık ki son derece vahim.
Kadına yönelik fiziksel şiddet oranı yüzde 36 ya çıktı, aslında Avrupa’yla örtüşüyor; her üç kadından biri Türkiye’de şiddete maruz kalıyor.
Cinsel şiddet oranı yüzde 17, bunu spesfik olarak gerçek kabul etmek bence hatalı. 2008 araştırmasında ben de bulunmuştum, kadının statüsü genel müdürlüğünce, bu alan da çok gezmiştik. Kadınlar anlatmıyorlar, kadınlar maruz kaldıkları özellikle cinsel şiddeti anlatmıyorlar, evlilik için tecavüzü yok sayıyorlar, bu evlilik içi ilişkiyi bit görev olarak görüyorlar. O nedenle bunu şiddet olarak algılamıyorlar. O yüzden biraz daha yüksek tasavvur edebiliriz. Duygusal ve psikolojik olarak şiddete maruz kalan yüzde 54 her iki kadından biri. Ekonomik şiddet ise yüzde 30 dolaylarında. Bu araştırmaların ortaya çıkardığı en bariz sonuç ise, şiddet gören kadınların yüzde 89 u resmi bir merciye şikâyette bulunmuyor. Bu şu demek oluyor, bizde şiddetin resmi kayıtları yok demek oluyor. Daha da vahimi, şikâyette bulunan kadınların yüzde 29 u kolluk kuvvetleri tarafından eşine barıştırıldığını iddia etmiştir. Bu 684 sayılı yasaya göre suçtur, bunu yapanlar soruşturma yapılması gerekir. Fakat bunlar, bilinmiyor.
Kadın sığınma evleri şiddet mağduru kadınların sığınacağı ana mekanizmalardan biridir. Özellikle İstanbul sözleşmesinden sonra, 684 sayılı yasa ortaya çıktıktan sonra Türkiye’deki sığınak sayıları 136 ya yükseldi. Bakanlığa ait 102 sığınma evi, güç idaresine ait bir, sivil toplum kuruluşlarına ait bir sığınma evi vardır. Türkiye’de toplam 3444 yatak kapasitesi ile çalışıyor, sığınma evleri. Belediye kanununa göre nüfusu yüz bini aşmış belediyelerin sığınma evi açma yükümlüğü vardır. Bu bir hükümlülük olarak veriliyor, sonunda caydırıcı herhangi bir madde bulunmadığı için ne yazık ki yerel yönetimler sığınma evlerini açmıyorlar. Bakanlık sosyal politikaları tamamen ortadan kaldırmış ve aileye dönük odağı devam etmiştir. Alanda bulunduğumuz, sahada bulunduğumuz her dakika ailelerin mağdur bıraktığı kadın ve kız çocuklarıyla yüz yüzeyiz. Bu ailelerde çıkıyor kadınların kararları, bu ailelerde kız çocukları kendilerinde 20- 30 yaş erkekle evlendiriliyor. Yine ailede oluyor bu pedofiler veya enses ilişkiler. Bu nedenle bakanlık kadın ve çocuk odaklı merkeze alıp sahada çalışması gerekiyor.
Aile içi şiddeti tanımak ve önlemek (panel)


Ankara Barosu eski başkanı Sema Aksoy (Türkiye’nin ilk bayan Baro Genel Başkanı ) şu konuşmayı yaptı:
Biz üç panelist olarak seçilmiş kadınlarız. Ben Ankara Barosu seçimlerine katılarak Ankara Barosu Başkanı oldum. Cumhuriyet tarihinde ilk kadın başkanıyım Ankara’da. Değerli milletvekillerimiz daha önce de kadın haklarıyla ilgili, çocuk haklarıyla ilgili çok uzun zamandır, çalışmaları olan bildiğim arkadaşlar.
Biz burada seçilmiş kadınlar olarak bir kere öncelikle M. Kemal Atatürk’e, Cumhuriyetin aydınlanma devrimlerini gerçekleştirmiş, tüm geçmiş ecdatlarımıza şükranlarımızı sunmak istiyorum. Eğer Cumhuriyet tarihi ile birlikte 1923 den sonra 1926 da Medeni Kanun Kabul edilmemiş olsaydı, 1930 dan başlayarak 1934 e gelerek yerel seçimlerde, genel seçimlerde milletvekili hakkı kadınlara verilmemiş olsaydı biz üçümüz de herhalde  burada olmayacaktık. Keza tabi ki aydınlanma devrimlerini de unutmamak gerekiyor. Özellikle de Tevhidi Tedrisat yani eğitimin birleştirilmesi. Çok benimsediğim bir kanundur, çünkü Türkiye’deki aydınlanma devrimlerinin, demokratlaşmanın, kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasındaki en öncü kanunlardan birisidir. İşte o kanunlarla da biz kadın erkek bir arada okumaya başladık. Karma eğitim başladı. Laik eğitim başladı. Ne zamanki laik eğitimden Türkiye’den uzaklanmaya başlanılıyor, çağdaş eğitimden uzaklaşılmaya başlanılıyor. Ne yazık ki, karanlık düzene doğru o zaman gidişine karşılaşıyoruz. O bakımdan Tevhidi Tedrisat Kanununu yapanları da tekrar bir saygıyla, şükranla anmak istiyorum.
Karşımızda Abdurahman Karamanlıoğlu oturuyor. Abdurahman Bey biraz sonra bahsedeceğim “gelincik projesinde bir gün gözleri dolarak geldi yanımıza, dedi ki, “benim bir apartmanım var, altı katlı, ben dedi, bu apartmanı size bağışlamak istiyorum. Bu kadar güzel bir çalışma yapıyorsunuz size bağışlamak istiyorum” dedi. O anı unutamıyorum. Gerçekten bizim için çok önemli bir andı ve Apdurahman Bey’den anahtarı teslim aldık ağlaşarak. Eşi Sema Hanım sevgi saygı ona da.
Anahtarı teslim aldıktan sonra, Ankara Barosu olarak bir sığınma evi açabileceğimizi düşünüyorduk. Yasamızda ne yazık ki böyle bir imkânımız yoktu. En doğru adresin neresi olduğunu düşündük, ilk adres olarak ilk aklımıza gelen Yenimahalle Belediyesi oldu. İlk Adli Yardım kurumunu da Yenimahalle Belediye çatısı altında açmıştık. Kadınlar daha çabuk gelsin diye, mahallinde bir ilk adli yardım merkezini de Yenimahalle Belediyesinde açmıştık. Sığınma evi de Türkiye’deki örnek sığınma evidir, burada açtık hep birlikte. Gurur duyuyorum, şükranlarımı sunuyorum. Kadın haklarını da hep birlikte omuz vererek aşacağız.
Bu gün konuşmama Matın Lüther Kingin bir sözüyle başlamak istiyorum. Diyor ki, Martin Lüther King: “Eğer sizde sokakları süpürmeni istenirse Mişel Ancello’nun resim yaptığı, Betofin’in beste yaptığı veya Şekspir’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki, gökteki ve yerdeki durup burada dünyanın en iyi küpçüsü yaşıyor, desinler”.
Yaptığın işini en iyisini yapmak, hakkını vererek yapmak, gerçekten çok önemli. İşinin hakkını vermeden yapan insanların yüzünden sorunlarla karşılaşıyoruz. Eğer herkes işini iyi yapmış olsaydı, görevini en iyi şekilde yapmış olsaydı, belki bu gün burada kadına yönelik şiddeti konuşmuyor olabilirdik. Ne yazık ki, çoğumuz aldığımız sıfatları hak etmiyoruz, görevleri hak etmiyoruz. Koltuğa değer katan değil, koltuktan değer alan, koltuğa, makama biat eden insanlar hale geliyoruz makamlara göre, gelince. Hâlbuki asıl olması gereken işini iyi yapmak ve hizmet aşkıyla insanlara hizmet etmektir. Bizim bence sorunumuz bu. Türkiye’deki ve diğer kısım çalışmalar yaptım, biliyorum ki, özellikle kadına yönelik şiddetin fazla olduğu ülkelerde sorunun, temel sonun bu olduğunu görüyorum ve bunun altını özellikle çizmek istiyorum.
Eğer bir konuda gerçekçi politikalar izlenmezse, samimi düşüncelerle hareket edilmezse, başarılı olmak mümkün olmuyor. Bu nedenle diyorum ki, ölen her kadının, ölen her çocuğun, annesiz babasız kalan her evladın sorumluluğu sadece o tetiğe basan elde değil, o tetiğe basan elin o hale gelmesine sebep olan, toplumsal geldiler de, belki bizlerin ihmalkârlıklarımızda, belki kendimize düşen görevi yapmamızda, o bakımdan önce hep beraber dönüp kendimize bakmamız lazım. Çünkü şiiri yaratan, çocukları büyüten anneler ve içinde bulunduğu toplum. Ne görürseniz onu alıyorsunuz.
Tabi Türkiye’de şiddet dili giderek daha fazlalaşıyor. Önüne geçmek ne yazık ki mümkün olmuyor. Ama ben bunun temel sebeplerinden biri olarak öncelikle TBMM sini görüyorum ve buna inanıyorum ki burada oturan arkadaşlar, sayın vekilim bundan sonra bu dönemde ümit ediyorum  geçmişteki manzaralarla karşılaşmayacağız. Şiddet dilini bırakacağız. İnsanlar birbiriyle konuşarak, birbiriyle düşüncelerine saygı duyarak farklı düşüncelere saygı duyarak konuşmayı başarabilmeli. Sükûnetle dinleyebilmeli. Yani geçmiş dönem TBMM den zihnimde kalan manzaralar benim, içler acısı. Üç manzara kalmış zihnimde, birisi masaya çıkmış, saçları savrulmuş, kendinden geçmiş bir kadı milletvekili; birbirine yumruk atan milletvekilleri ve bacağı kimin tarafından ısırıldığı belli olmayan bir milletvekili. Ben bunu söylerken utanç duyuyorum. Baş nereye giderse ayak oraya gider. O bakımdan baş bizim başımız, bizim Meclisimiz, öncelikle kendine bir çekidüzen verecek. Bu keskin dili bırakacak.
Ben Ankara Barosu Başkanı olduğumda çok üzülüyorum ama bir kadın avukat arkadaşım bana dedi ki, “başkanım siz hiç bağırmıyorsunuz,” dedi. Ben de dedim ki, “kıymetli meslektaşım memlekette herkes bağırıyor, artık sükûnetle konuşalım, kulaklarımız çalışmaz oldu. Duyduğun şeyi anlayamazsın ki. Duymaktan aciziz, çünkü bağırıyoruz. TV larda tartışma programlarını izleyeniniz kaldı mı hayır. Eskiden Meclisin TV bütün oturumlarını izlerdim, şimdi izleyemiyorum, çünkü tahammül edemiyorum. Çünkü şiddet dili ne yazık ki, hem Tv larda, bütün programlarda yaygınlaştı, hem de adım adım topluma sirayet etti ve her alanda yaygınlaştı. Ben hiç bağırarak konuşmam, konuşmayı da düşünmüyorum. Bağırmak acizlik ve öfke belirtisidir. Öfkesini hâkim olamayan insanlarda lütfen makamlara gelmesinler. Adam gibi konuşmayı, adam gibi dinlemeyen insanlar da bir yerlere çıkıp konuşmasınlar. En medeni, en insani harekettir, öfkesine hâkim olabilmek ve karşı tarafın konuşmasına saygı duyabilmek. Eğer saygı duymuyorsanız düşüncelere ve konuşmalara bir adım ötesi şiddete gidiyor, bir adım ötesi de yaralamalara öldürmelere doğru gidiyor. Sonunda kadına yönelik şiddet değil, toplumun ortak sorunu. Çocuğa yönelik şiddet var, insanların erkeklerin birbirlerine yönelik şiddet var. Şiddet topluma hâkim olmuş.
Türkiye’de kadın erkek eşitliği ile ilgili çok ciddi mücadeleler veriliyor, sivil toplum örgütleri, barolar, kadın örgütlerinin yıllardır çok büyük mücadele veriyoruz. Bu mücadelelerin sonunda da belirli noktalara gelindi. Çok önemli adımlar atıldı. Ne olursa olsun ben 4320 Sayılı Kanun, 4384 Sayılı Kanunun Türkiye’de bir devrim olduğunu düşünüyorum. Biraz önce Dicle Hanım söyledi, eskiden Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vardı. Biz hep diyorduk ki, niye hep Aile Bakanlığı, kadın haklarından bahsediyorsak biz Türkiye’de bir ihtiyaç var, bir kadın bakanlığa ihtiyaç var, özel bir konu bu. Ona öyle derken iyice karıştı ben adını bile tam olarak söyleyemiyorum, bir sürü kelime. Hepsi karma arada da kadın kanar. Geçmişte aile için kaynıyordu, şimdi diğer konularla ilgili kaynar gider. Neden, çünkü Aile Bakanlığı. Ne yazık ki, kadın ne olursa olsun kadın ne kadar şiddetle karşılaşırsa karşılaşsın, en kutsal değerimiz olan öncelikle aileyi korumak zorunda. Kendisi önemli değil ki, kendisi bir değil ki. Yeter ki, aile ayakta dursun. Bizde bir söz vardır, “kol kırılır yen içinde kalır”; bu hiç erkeklere söylenmez ama genelde kadınlara söylenir. Niye, “kadın sessiz kalsın”. Ama bu sessizliği kıracağız hep beraber, kıracağız.
Bu gençlik hareketlerini çok önemsiyorum. Biz Türkiye’de 48 üniversiteyle bir gönüllülük zinciri oluşturduk. Umut ediyorum ki hep birlikte PiSurukla bundan sonraki çalışmalarda ortak bir çalışmayla birlikte yürütmek isteriz. Sosyal sorumluluk projelerine katkı koymuş 48 üniversite gençliği her sene bir araya gelerek kadın hakları ve çocuk haklarını konuşuyoruz, çözüm önerilerini üretiyoruz, denenecek yolları belirliyoruz. O üniversiteli arkadaşlarımız illerine dağılarak o bölgelerde çalışmalar yapıyorlar. Gençlik ve kadın kurtaracak dünyayı, buna inanıyorum. Sizlerin özellikle gençlerin azmi bu mücadelemizde bizim önümüzde inşallah ışık tutacaktır.
Size kısaca Ankara Barosu’nda gerçekleştirdiğimiz bir gelincikı projesinden bahsedeceğim. Ankara Barosu’nda 2011 yılında bir proje gerçekleştirdik. Adı “gelincik projesi” 2 Nisan 2011 tarihinde doğdu. Biz onu bir evlat gibi koruyup kolladığımız için, hiç unutmuyoruz ve kutluyoruz doğumunu, her sene. Çok kıymetli bir projeydi. Gerçekten inanarak başladık, zor koşullarda başladık. Çok kuruluş ve kurum bize inanmadı. Veyahut da sivil toplum örgütlerinden belli kamusal alandan “devletin işini siz mi yapacaksınız” diye eleştiriler geldi. Ama ne olursa olsun, biz bir şeyler yapmak zorundaydık. Artık toplantılarda “şiddete hayır” söylemleri bir fayda sağlamıyordu. O bakımdan dedik ki eğer biz kadının hayatını kurtarmıyorsak, söylenen hiçbir söz-n anlamı yok. İstediğiniz kadar konuşun, istediğiniz kadar paneller yapın, toplantılar yapın, çalıştaylar yapın kadınlar ölmeye devam ediyorsa, burada bir eksiklik var, demektir.
Biz farklı bir çalışma yaptık, doğrudan doğruya kadın hayatını kurtaracak bir çalışmaya bir imza attık. Buradaki arkadaşlarla da o dönemde tanıştık ve çalışmalar yürüttük. “Gelincik Projesi” bir gönüllülük projesi idi. Daha sonra bunu “adli yardım” diye adı altında Baro çatısı altında bir sistem vardı. O sistemin altına yerleştirerek gönüllü avukatlarla sonra da sosyal psikolojik iletişim, darama vb konularında eğitim almış, kadın insan hakları ve çocuk hakları konularında uzmanlaşmış avukat arkadaşlarımızla proje ders çalışmaya başladık. 2011 yılından itibaren faaliyet gösteriyor, 4440306 numaralı bir “Alo Gelincik” hattı oluşturduk. Kadınlar telefonu açtığında şiddet gördükleri kadın karşısında hemen bir avukatla karşılaşıyordu. Doğrudan avukatlar oturdu o telefonun başında hala aradığınız zaman bir avukatla karşılaşırsınız. Kadın avukatlarla çalışmayı tercih ettik, çünkü ne yazık ki şunu gördük, şiddet gören kadın ilk etapta bir erkeğe güvenmiyordu, maalesef.  Yani bir erkek olduğu zaman kapısını kapatıyor, çekip gidiyor, öyle bir sonucun altında oluyordu. Niçin kadın avukat arkadaşlarımızla çalışmalarımızı sürdürdük. Çok sayıda eğitim çalışmaları yaptık. Özellikle emniyet teşkilatında yaptığımız çalışmaları çok önemsiyorum. Çünkü kadınların ilk muhatap olduğu yerdir karakollar. Karakollara gidildiğinde kadınlara, “canım ne olacak kocan değil mi, söver de döver de” deyip kadınlar eve gönderilirken 6284 Sayılı Uygulama aşamasında kadınlara koruma kararı alınan erkekler için polisler,        “yav evine bir gitsin eşyalarını alıp çıksın”  diye bir düşüncede iken, şimdi de belli bir noktaya geldiler ama uzun zaman bir eğitimden geçtikten sonra.  Okullarda farkındalık eğitimleri yaptık, bütün kamu kurum ve kuruluşlarında eğitim çalışmaları yürüttük. Bu süreçte Ankara Valiliği, bakanlık Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu herkes kapılarını bize heyecanla açtı.
Şunu paylaşmak istiyorum. Kamusal alanda devlet kurumlarının bürokratik ve hantal yapısının iş yapımını engellediğini gerçekten oralarda gönüllülükle çalışacak pek çok insanoğlu olduğunu da heyecanla bir şeyler yapmak istediğini de bu süreçte gördüm. Biz 2014 yılına kadar bu projeyi yürüttük, şu anda da yönetime gelen arkadaşlarımız yürütüyorlar. Yüz binin üzerinde kadının hayatına dokunduk. Bu ufak bir projedir, demek ki çok şey yapabiliriz. Yüz binin üzerindeki kadını kurtardık.
Aile içi şiddeti tanımak ve önlemek (panel)
Ta Hakkâri’de bir evde odaya kapatılmış işkence yapılan kadını kocasının elinden operasyonla aldık.
Bir aşiretin elinden bir kızımızı kurtarıp tanık koruma kanununda değişiklik yaptırarak, kimliğini değiştirerek, şehir değiştirerek hayatını kurtardık. Çok mutlu şimdi, çalışıyor, başka bir ilde, başka bir insan oldu ama yaşıyor. O kadar çok öykümüz var ki, tecavüze uğramış çocuklarımız, kızlarımız; tecavüz mağduru olmuş, bebeğinin tahliyesine izin verilmeyen kızlarımız, 18 yaşın altında 16 yaşında tecavüze uğramış, ölecek kolu kesilecek enfeksiyon var, hastane izin vermiyor, düşüne biliyor musunuz. O tecavüzle gelen çocuğu tahliyesiyle çocuğumuzun hayatını kurtardık. Her biri ayrı bir hikâyedir. Kadınların her biri büyük bir romandır. Gerçekten söylenecek çok şey var.
Gelincik projesinin en önemli sonucu şuydu, sanatçılarımız bizlere katkılar koydu. Özellikle bilgilendirmek için toplumu televizyon, radyo, panellerle insanları bilgilendirmede en önemlisi de burada kadınlarımıza güç vermeye çalıştık. Şunu istedik: Kadınlar yalnız olmadıklarını görsünler ve diğer kesimlerde şiddet gösterecek kişiler ve kadına sahip çıkmayan kamu kurulu ve kuruluşları da şunu bilsinler ki kadınların arkasında artık avukatlar var. Kadınların arkasında artık barolar var. Biz projeye başladığımızda 26 sığınma evi vardı. Belediyeler artık suç duyurusunda bulunmaya başladı. O dönemde 50 bin nüfuslu belediyelerin sığınma evi açması gerekiyordu, şimdi yüz bin oldu, bir değişiklikle. Ama ne yazık ki bakıyorsunuz ki Türkiye’de 26 sığınma evi var. Olacak şey mi? Şu andaki sığınma evi ihtiyacı 1500 sığınma evidir. Ama sanıyorum, 137 -150, sanıyorum 130-140 civarında sığınma evi var. 6384 sayılı yasanın oluşmasında birinci projesi örnek oldu. Projelerin oluşmasında örnek model olarak alındı.
Biz o dönemde bakan hanıma yalvardık, dedik ki, bakın bu bakanlıklar altında bu yürüyemeyecektir göreceksiniz. Gelin bunu baroların içine yerleştirelim. Kadın merkezlerini, şiddet önleme merkezlerini Baroların altına yerleştirelim, tıpkı Ankara Barosu’ndaki gibi. Yapmadılar ama şiddet merkezleri için Gelincik projesini örnek aldılar. Bir telefon hattı kurdular, orada sosyolog, psikolog, avukatlardan oluşan bir grup kurdular. Ama ne yazık ki başarılı olamadılar. Başarılı olamadıklarını da bir gün itiraf ettiler,
Sayın bakan dedi ki, “sizi dinlemedik, keşke baroların altında bunu yapsaydık, dediler. Umut ediyorum ki zaman içerisinde o da toparlanacaktır.
Tatsız bir konuyu konuşuyoruz, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın sorunu olan bu mesele ile daha uzun yıllar mücadele edeceğiz. Ama en önemli hususun altını çizmek istiyorum: ÇAĞDAŞ VE LAİK EĞİTİM”.
Not:A  Yazımı bitirip göndereceğim sırada bu günkü bir gazeteyi açıp kısaca baktım. Panelin konusu doğrultusunda yani kadın şiddet konusunda ilginç kadına saldırı haberleri bulunuyordu. Zaten her gün günlük gazetelerde kadın cinayetleri, cinsel taciz haberleri hemen her gün okumak mümkündü.
Örnek: “1.Çocuk gelin düğün salonunda kurtarıldı (14 yaşında gelin hem de Başkent Ankara’da) Sözcü sf 14
2. Boşanma aşamasındaki karısını çocuklarının gözü önünde bıçakladı, balkondan attı, yetmedi kafasına saksı fırlattı. Serbest bırakıldı. Sözcü sf 3
Not: B Konunun önemi ve uzun olması nedeni ile toplumumuzun bir yarası olan kadın tacizlerini işleyen bu konuşmaların hepsini, okuyucu sıkmamak için bir yazıda veremiyoruz. CHP Genel Başkan Yardımcısı Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil’in konuşmalarını başka iki bölümde sunmak istiyorum.

Cevat Kulaksız 


Cevat Kulaksız

Dr. Dicle Maybek:  Yenimahalle belediyesi kadın sığınma evi sorumlusu. Hacettepe üniversitesi, sosyoloji bölümü doktora programı yüksek lisans ve doktora çalışmaları ve kadına yönelik şiddetle mücadele kadın hakları üzerine yaptı. 

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget